"Hey, çıktın mı?"
Rozetten zihnine iletilen ses Paul'ün beklediği sesti. Karanlık Sürgün Alanı'ndan henüz çıkmış olmalarına rağmen Yaşlı Klaus anında ona seslenmişti.
Paul anında rozete sesini gönderdi.
"Çıktım. Ayrıca, yanımda biri de var. Kimseyi alamayacağımı söylemedin."
"Haklısın, söylemedim ve umrumda değil zaten."
Klaus hafifçe güldü.
"Aslında, etrafı biraz karıştıracak şeyler hoşuma gidiyor zaten. Her neyse, yarışma bir hafta sonra başlayacak. Sadece savaşa mı katılıyorsun yoksa başkalarına da katılacak mısın?"
"Hepsine katılacağım."
Klaus'un sesi bu sefer şaşkın geldi.
"Ciddi misin? Ben bile o kadar yetenekli değilim."
Paul güldü.
"Ben de sen değilim zaten. Dediğim gibi, hepsine katılacağım. Ayrıca, şu ışınlanma şeysine ne oldu."
"Ha, evet."
Bir sürelik sessizlikten sonra Klaus konuştu.
"Sana Altın Güneş Şehri'ne gitmen için bir tane vereceğim. Başkente kendin gelmen gerekiyor."
Paul onayladı. Zaten bu istediği şeydi. Abisini ve diğerlerini kontrol etmek istiyordu. O sırada Klaus bir kez daha konuştu.
"Bir de, Temsilciler için bir lakap gerekiyor. İleride bir Yüce Ata olursanız falan diye. Direkt öyle kaydedecekler. Ne yazmamı istiyorsun?"
Paul bir süre düşündü. Daha sonra cevap verdi.
"Kara Büyücü."
Klaus ciddi bir sesle konuştu.
"Pekala, artık kaydedildin. Bir hafta sonra başkentte olsan iyi olur."
"Anladım."
Klaus'un sesi konuşması bittikten sonra kesildi. Bir süre sonra ise rozetin içinde bir tılsım belirdi. Paul tılsımı aldı ve Victor'u yanına çekti. O sırada Paul'ün ne yaptığını anlayamayan Victor şaşırmış bir sesle konuştu.
"Ne yapı-"
"Gidiyoruz."
Paul'ün elindeki tılsım birden mavi bir ışık yaymaya başladı. Bir sonraki saniye ise Paul, Victor ve Grim artık orada değildi. Havaya karışıp yok olmuşlar gibiydi.
O sırada, Altın Güneş Şehri'nin kapılarından hafifçe uzak bir yerde üçlü yeniden ortaya çıktı. Bir anda yere çakıldıklarından Paul ve Victor acılı bir haldelerdi. Victor biraz şaşkın bir sesle konuştu.
"O bir ışınlanma tılsımıydı. Gerçekten, kimsin sen?"
Paul gülümsedi.
"Bir büyücü. Her neyse, gel, şehre girelim."
Hızlı adımlarla şehre doğru ilerlemeye başladılar. O sırada Victor'un gözleri parlıyordu. Gerçek bir şehir göreli uzun zaman olmuştu.
Korumalar görünüşte hiçbir aura yaymayan Paul'e yalnızca bir bakış attılar. Onlara göre aura yaymayan biri tehlikeli olamazdı.
Paul hızlıca şehrin içinde ilerlemeye başladı. İlk olarak abisini görmeyi istiyordu.
Bir süre sonra Luke'un evinin önüne geldiler. Paul tek bakışta bir şeyi fark etmişti. Korumaların sayısı oldukça artmıştı.
Yavaşça kapıya doğru ilerlemeye başladı. Victor'da peşinden ilerledi. Tam kapıdan geçecekken kapıdaki koruma kılıcını çekti ve yolunu kesti.
"Yabancıların girmesi yasaktır."
Paul bir süre korumaya baktı. Daha sonra onun yeni alınmış olduğunu fark etti. Korumanın yüzünü hatırlamıyordu.
O sırada arka tarafta dolaşan bir başka korumayı görünce rahatladı. En azından olay çıkarması gerekmeyecekti.
"Hey, Gerk!"
Gerk isimli koruma kapıya, ona doğru seslenen genç adam döndü. Elbette, ona bakan kan kırmızısı gözleri gördüğü anda kim olduğunu anlamıştı. Kapıdaki korumanın ona kılıç doğrulttuğunu görünce ise sinirlenmişti.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun!"
Kılıcını çekmiş korumanın başını duvara çarptı. Koruma daha neler olduğunu anlayamadan Gerk Paul'ün önünde eğildi.
"Hoşgeldiniz Efendi Paul. Lütfen, bu korumayı affedin."
Paul gülümsedi.
"İşini iyi yapıyordu. Beni tanımadığı için bir şey diyemem. Her neyse, Victor, beni takip et."
Victor hemen Paul'ün peşinden ilerlemeye başladı.
Paul yavaş adımlarla evin içine ilerlerken birden tanıdığı bir yüzü gördü. Çocuğun, açık kahverengi saçları ve parlak sarı gözleri vardı. Paul hafifçe gülümsedi.
"Seni sonradan görecektim ama çoktan buradasın demek, nasılsın Pete?"
Pete başını çevirip Paul'ü gördüğünde gözleri büyüdü. Daha sonra hızla ona doğru koştu.
"Büyük kardeş Paul, geri gelmişsin!"
Küçük çocuğun gözleri gülüyordu. Paul'de karşılık olarak gülümsedi. Daha sonra yavaşça konuştu.
"Abim nerede biliyor musun?"
"Ah, o içeride, şey..."
Paul hafifçe kaşlarını çattı.
"Pete, abime bir şey olmadı değil mi?"
Pete yavaşça başını kaşıdı.
"Kötü bir şey olmadı. En azından benim bakış açımdan. Sadece onları biraz yalnız bırakmak istemiştim. Anlarsın ya."
Arkasındaki kapıyı gösterdi. Paul gizlice açık olan kapıya ilerledi ve içeriyi gözetledi.
Abisi ve Selia içeride oturuyorlardı. Abisinin elinde bir kitap olmasına rağmen kitaba bir bakış bile atmadan Selia'yla konuşuyordu. Selia ise Luke'un sözlerini can kulağıyla dinliyor ve arada ufak kahkahalar atıyordu.
Paul muzip bir gülümsemeyle Pete'in yanına döndü.
"Biraz bırakalım bakalım. Her neyse, ben yokken şehirde bir şeyler oldu mu?"
Pete gülümsedi.
"Senin dediğini yapıyoruz. Ferrua Ailesini bir çok yerde küçük düşürdük ve zarar verdik. Elbette, yarışmada bir sıkıntı çıkarsa hepsi boşa gidecek."
Paul başını sallarken Pete bir kez daha konuştu.
"Bu arada, Newelt Ailesi çoktan Telan'a taşındı. Bu yüzden şehir çoktan biraz karışmaya başladı. Ama asıl tehlike bu değil."
Pete kaşlarını çattı.
"Hayalet Kılıç Loncası daha da agresif davranmaya başladı. Zaten bu yüzden katılacak yarışmacılar Öğretmen Veussia'nın evinde toplandı. Triall ailesinden olanlar ve Birliğin gönderdikleri de burada. Şu anda hala çalışıyor olmalılar."
Paul fikri ilk başta biraz mantıksız buldu. Tüm hedefleri tek çatı altına toplamak kesinlikle öldürülmelerini kolaylaştırırdı.
Daha sonra ise aklına evin çevresindeki korumalar geldi. Tüm katılımcılar tek yerde toplandığı için tüm korumalar da tek yerde toplanabilirdi. Bu şekilde bir kişiyi koruyacak koruma sayısı aniden artabiliyordu.
Derin bir nefes verdi. Burada işler iyi gibi görünüyordu.
O sırada Luke odadan çıktı. Paul'ü gördüğü anda ona doğru koştu.
"Küçük kardeş, iyisin! Ah, o kim?"
Luke Pete'in aksine etrafına daha fazla dikkat eden bir kişiydi. Elbette Paul'ün arkasında dikilen Victor'u fark edecekti.
Paul gülümsedi ve konuştu.
"O benim kardeş olarak gördüğüm biri. Victor, bu abim Luke."
Victor gülümserken ilerledi.
"Paul'ü kardeş olarak görsem bile sormadan edemeyeceğim. Onunla nasıl başa çıkıyorsun?"
Luke acı bir biçimde gülümsedi.
"Onunla başa çıkmakla uğraşmıyorum. Ona yetişmek imkansız."
Victor hafif bir kahkaha attı. O sırada Paul elini Victor'un omzuna attı.
"Burada birliğin aldığı bir demirci olması gerekiyor. Victor, ona biraz yardım edebilir misin?"
"Elbette!"
Victor'un ani cevabının üzerine gülümsedi. Victor, alandan ayrıldıklarından beri daha canlı görünüyordu. Paul Pete'e döndü.
"Pete, Victor bir Büyükusta Demirci'dir. Onu demirci olan katılımcıya götürür müsün?"
Pete başını salladı ve peşinden gelen Victor'la birlikte ayrıldı. O sırada Luke gülümsedi.
"Bir Büyükusta Demirci'yle böyle yakın olmak, ilişki becerilerini de geliştirmişsin."
Paul muzip bir gülümseme takındı.
"Sen daha çok geliştirmişsin. Anlarsın ya."
Gözleriyle az önce çıktığı odayı işaret edince Luke demek istediğini anladı. Yüzü hafifçe kızarırken iki kez kuru şekildi öksürdü ve konuştu.
"Bu seni ilgilendirmez. Her neyse, burada olduğuna göre eğitimin bitmiş demektir. Turnuvaya katılacak mısın?"
Paul abisiyle biraz daha uğraşmak istiyordu ama onun konuyu değiştirdiğini görünce üstelemedi. Başıyla onayladıktan sonra konuştu.
"Başkente sizinle beraber geleceğim. Ondan sonra ayrılacağım. Ayrıca, Victor'da bizimle gelecek."
Luke başını onaylama anlamında salladı.
"Bunu ayarlamak kolay. Biz yarın yola çıkacağız. Yanımızda birliğin ve iki ailenin tuttuğu korumalar bulunacak. Ferrua Ailesi iki hafta önce ayrıldı ama Hayalet Kılıç Loncası'nın neler yapabileceğini bilmiyoruz."
Paul başını salladı.
"Güzergahımız belli mi? Ne kadar sürede oraya ulaşacağız?"
Luke yakındaki bir masaya ilerledi ve bir haritayı açtı. Daha sonra ise Paul'ün bakışları altında bir kalemle çizmeye başladı.
"Bu yolu kullanacağız. Eğer bir sıkıntı olmazsa, beş gün içinde orada olacağız. Turnuva bir hafta içinde başlayacağı için sadece bir gün erken gitmiş olacağız ama en kısa ve en güvenli güzergah bu. Başka bir yerden gidersek tehlikeler çok fazla oluyor."
Paul başını salladı. O sırada parlak açık kahverengi saçlı, sarı gözlü bir kız onlara doğru yaklaştı.
"Kardeş Paul, dönmüşsün. Hoşgeldin."
Selia gülümserken konuşuyordu. Paul'de gülümsedi.
"Biraz önce geri döndüm. Pete'i gördüm zaten. Ayrıca, yarın sizinle beraber ayrılıyorum."
Selia başını salladı.
"Bu en iyisi olur. Hep birlikte gitmemiz daha iyi."
Paul hafifçe gerindi.
"Ben odama çıkacağım. Daha iyi bir şeyler giymem gerekiyor. Üzerimdekiler fazla kirli."
Tozlanmış kıyafetlerini gösterdi. Üzerinde ufak ufak olsalar da kan damlası şeklinde lekeler de vardı.
"Daha sonra ise biraz eğitim yapacağım. Yarın görüşürüz."
Hızlıca odasına ilerlemeye başladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..