At arabası devasa beyaz-sarı binanın önünde durduğunda kapısı yavaşça açıldı. Paul yavaş adımlarla at arabasından indikten sonra Jenne de onu takip etti. İkili Altın Şafak Bilgin Birliği'nin binasına doğru ilerlerken geldikleri at arabası da yavaşça ayrılmıştı.
Paul ve Jenne içeri girerken korumalar dik bir pozisyona geçmişti. O ikili şehir kapısındaki askerin aksine Paul'ü tanıyordu.
Aslında, kapıdaki o genç asker nadir bulunan kişilerden biriydi. Paul'ün ismi yaptıkları yüzünden komşu ilkelere bile yayılmıştı ve Valheia'da 'Kara Büyücü'nün ismini ve görünüşünü bilmeyen fazla kişi yoktu. Yani Paul baya ünlü sayılırdı.
Dikleşen iki korumaya birer bakış attıktan sonra yavaşça birliğin binasına girdi. İçerisi daha önce geldiğinde olduğu gibi birçok cübbeli yaşlı adam ve küçük çocuklarla doluydu. Bu yaşlı bilginler genç nesillerini eğitmeleri için iyi bir öğretmen aradıklarından Altın Şafak Bilgin Birliği onlar için harika bir yerdi. Özellikle de bir Kıdemli'nin onların soyundan gelen birini eğitmesi onlar için bir hayal gibi bir şeydi.
Paul içeriyi dolduran kişilere bir bakış attıktan sonra hemen ikinci katın merdivenlerine yöneldi. İlk başta, Jenne'nin görevi birlikle olduğu için onu Başkan Floyd'la tanıştırmayı düşünüyordu ancak o anda Başkan Floyd'la her an görüşemeyeceğini anlamıştı.
Çünkü Başkan Floyd'un odasına götürülen kağıtlar ve parşömenlerin sayısı o kadar fazlaydı ki onları içeri götürenler bir sıra oluşturmak zorunda kalmıştı. Bu kadar işin ortasında bir de onu rahatsız edemezdi.
İkinci katın merdivenlerine geldiğinde onu engellemeyen görevliye bir bakış attı ancak yukarıya çıkmaya devam etti. Peşinden gelen Jenne çıktıkları katın Kıdemli bilginlerin katı olduğunu bildiği için biraz şaşırmıştı. Paul'ün abisi bir Kıdemli Bilgin miydi?
Bir şey söylemeden onu takip etti. Paul bir süre boyunca ikinci katın koridorlarında dolaştıktan sonra bir kapının önünde durdu. Kapının üzerinde okunur bir şekilde 'Luke Veussia' yazıyordu.
-Gerçekten de bir Kıdemli Bilgin!-
Jenne gerçekten şaşırmıştı. Paul gibi harika savaş gücüne sahip birinin kardeşinin Kıdemli bir Bilgin olması epey şaşırtıcıydı. Ne de olsa, Kıdemli Bilginler tüm imparatorlukta saygıyla karşılanan kişilerdi. Onların bilgileri birçok kütüphaneyi aşıyordu ve normalde böyle kişiler birkaç yüz yaşında oluyordu.
Ancak Paul'ün abisi olduğu için fazla yaşlı olmamalıydı değil mi? Bu sırada, Paul kapıyı bir kez tıklatmış ve anında içeri dalmıştı.
İçeride, Luke elinde bir kitap tutuyordu ve Paul içeriye girmeden hemen önce okuyormuş gibi görünüyordu. Sushie hariç bütün öğrenciler de oradaydı. Paul'ün girdiğini gören öğrenciler, özellikle de Pete, hızla ayağa kalktı. Biliyorlardı ki onların bu Büyük Kardeşleri birçok kişiyi geride bırakarak efsane bir skor yapmış ve tüm imparatorlukta tanınan birisi olmuştu.
Paul hafifçe gülümseyerek sınıfa bir bakış attıktan sonra abisine yaklaştı. Luke ona bakarken parlak bir biçimde gülümsüyordu.
Bu sırada Luke Paul'ün arkasındaki Jenne'yi fark etti. Tek kaşını kaldırırken Paul'e baktı ve sordu.
"Bu kişi?"
"O Jenne. Görünüşe göre Altın Şafak Bilgin Birliği'yle ilgili bir görevi varmış. Bu yüzden buraya getirdim."
Luke başını sallarken Paul yavaşça Jenne'ye döndü.
"Görevin ayrıntılarını abime anlatabilirsin. Sana yardımcı olacaktır. Ben artık ayrılıyorum. Kısa zamanda yola çıkmam lazım."
Jenne yavaşça başını sallarken Luke şaşırmış bir sesle konuştu.
"Küçük Kardeş, nereye gidiyorsun?"
Paul ona bir kez daha döndü ve hafifçe başını kaşırken konuştu.
"Yaş- Yüce Ata Kabus'un verdiği bir görev yüzünden komşu ülke Telan'a gidiyorum."
Luke biraz endişeli görünüyordu. Yavaşça iç çektikten sonra konuştu.
"Pekala, Yüce Ata'nın verdiği bir görev olduğuna göre bir şey yapamam. Eğer zamanın olursa Sushie'yi de ziyaret etmeyi unutma. Başkentte bir yer kurduklarını duymuştum. Neydi... Altın Okyanus Sarayı! Oraya bakarsan onu bulursun sanırım. Seninle görüşmeyi o da isteyecektir."
Paul yavaşça başını salladıktan sonra sınıftaki çocuklara bir kez daha el salladı ve sınıftan ayrıldı. Daha sonra ise derin bir nefes aldı ve hızla birliğin binasından ayrıldı.
Bu sırada, Paul bir yandan şehrin çıkışına ilerlerken bir yandan da [Rüzgar Adımları]nın dördüncü seviyesine çalışıyordu. En son Ölümün Eli'yle karşılaşmadan önce bu tekniği geliştirmeye karar vermişti ancak savaş yüzünden yapamamıştı. Şimdi ilerleyebileceği upuzun bir yol ve çalışabileceği uzun bir kış vardı. Yani istediği gibi çalışabilirdi.
Şehrin tam çıkışında birden Grim omzuna atladı. Hafifçe miyavlayan ufak kedi Paul'ün hızından rahatsız oluyora benzemiyordu.
Grim geldikten hemen sonra, Paul şehirden ayrıldı ve hızla ormana daldı. Telan'ın tam yerini bilmese de imparatorluğun güneybatısında kaldığını biliyordu. Eğer zamanında varamazsa yalnızca kanatlarını kullanıp uçarak gidebilirdi. Ne de olsa, kanatları bir aziz seviyeden bile daha hızlı uçmasını sağlıyordu.
Bu düşüncelerle, tekniğin dördüncü aşamasını çalışarak hızla ormanın içinde ilerlemeye başladı.
--------------------
Ormanın içindeki karanlık bir mağaranın içinde Paul bağdaş kurmuş bir şekilde oturuyordu. Nefeslerinin yavaşlığı yüzünden göğsü oldukça az şişiyordu ve herhangi bir hayat belirtisi göstermiyordu.
Bu sırada vücudunda, ölüm aurası hızla dolanıyordu. Tüm vücuduna hızla işlenen aura vücudundan soğuk bir his yayılmasına neden oluyordu.
Ölüm aurasını vücuduna işlemek aslında fazla bir işine yaramayacaktı. Ancak yaptığı saldırılar ölüm aurası da taşıyacaklarından karşı tarafın bir açık vermesini kolaylaştırırdı.
Aynı zamanda, ölüm büyüsü üzerindeki kontrolünü de artırmış oluyordu. Ne de olsa manayı vücuduna işleyebilecek kadar kontrol edebilmesi zaten üzerinde büyük bir kontrole sahip olduğunu gösteriyordu.
Ormanın içinde koşarak geçirdiği 2 haftada çoktan Valheia İmparatorluğunun sınırlarını geçmiş ve Telan'a girmişti. Telan Krallığı boyut olarak Valheia'dan epey küçük olduğundan başkente ilerlemesi de kolay olacaktı. Bu yüzden o kadar acele etmiyordu.
Bu iki haftalık sürede, [Rüzgar Adımları] tekniği çoktan 5.seviyeye varmıştı. Devasa bir ormanı koşarak ve bu tekniğe çalışarak geçtiğinden bu elbette normaldi.
Aynı zamanda birkaç kez haydutlarla ve canavarlarla karşılaşmıştı. Ona saldıranları öldürüp eşyalarını alırken ona dokunmayanlara bir şey yapmamıştı. Onlarla uğraşmak yerine tekniklerine çalışmayı yeğlerdi.
Ona göre geçirdiği bu iki haftanın sonuçları oldukça yetersizdi. [Rüzgar Adımları] tekniği 5.seviyeye ulaşmış olsa da onun için yetersizdi. Ölüm büyüsünü ve Yaşlı Klaus'tan aldığı [Yokoluşun Fırtınası]nı da bir yandan geliştirdiği için kendini avutsa da toplam güç bakımından yükselmek için zamana ihtiyacı var gibi görünüyordu.
[Yokoluşun Fırtınası]nın gücünü birkaç kez denemişti ve oldukça memnun olmuştu. Keskin rüzgar dalgalarından oluşan bu komplike teknik harika bir yıkıcı güç içeriyordu ve onun öğrendiği kısım yalnızca ilk parçasıydı. İkinci parçasının gücünün nasıl olacağını çok merak ediyordu.
Ancak o sırada ruhu Fırtına manasını üretmek için yeterince güçlü değildi. Ayrıca, rüzgar ve yıldırım manasını birleştirebilmek için iki mana üzerinde de yüksek kontrole sahip olunmalıydı. Yani önce bu iki manayı da geliştirmeliydi.
Rüzgar manasını üzerindeki kontrolünü geliştirmek yıldırım üzerindeki kontrolünü geliştirmekten çok daha kolay geliyordu. Ana elementlerden biri olan rüzgar keskin ve güçlü bir yapıya sahip olsa da yıldırımın yıkıcı yapısına sahip olmadığından kontrolü daha kolay bir elementti.
Aynı zamanda doğada kolay bulunan bir elementti. Paul direkt kendi ürettiği rüzgar yerine doğadaki rüzgarı kontrol ederek çalışırsa kontrolü daha da fazla artardı. Ancak doğada yıldırımı bulmak fazla kolay değildi. Bazı özel bölgeler olsa da Paul sürekli yıldırım sağlayan bir bölgeyi hiç duymamıştı.
Bu yüzden yıldırımı geliştirmek için daha fazla çaba harcaması gerekiyordu.
Görevden hemen sonra kapalı kapı eğitimine girmeyi düşünüyordu. Bu sayede sahip olduğu kaynakları özümseyebilir ve büyü eğitiminde de yükselebilirdi. Savaşçı eğitiminde her zaman ruh sarayındaki kuklaları kullanabilirdi. Ruh eğitimi ise direkt olarak ustası tarafından veriliyordu. Yani kapalı kapı eğitimine girdiği sürece üç konuda da gelişim gösterebilirdi.
Ancak bunun için önce görevini tamamlamalıydı. Meditasyonunu bitirdiğinde yavaşça iç çekti ve mağaranın köşesindeki Grim'i omzuna aldıktan sonra hızla ülkenin merkezine, Başkent olan Göksel Rüzgar Şehri'ne doğru yola koyuldu.
--------------------
[YN]: Az daha şehre isim verdiğimi unutuyodum farklı isim veriyodum ya.
-Bilgilendirme-
Meleğin Gözleri:
Meleğin gözleri hikayede Paul'ün abisi Luke'a verdiğim bir özellik. Hikaye içinde açıklamaya çok üşendiğim için burada açıklayacağım.
Basitçe açıklamak gerekirse, aynı Paul'ün kan soyundan gelen Anka Gözleri gibi bu gözler de kişinin kanından geliyor ve isim olarak Meleğin Gözleri denmesinin sebebi verdikleri etkilerden dolayı.
Sahip olan kişiye olağnüstü bir inceleme güce ve hafıza verirken aynı zamanda gözlerine doğrudan bakan normal insanları bir süreliğine sersemleten bu gözler basitçe yoğun saf mananın gözlerde birikmesinden ötürü oluşuyor. Genelde parlak mavi bir renkte oluşan Meleğin Gözleri sahip olan kişinin Büyücü olma yolunu kapatır. Çünkü sahibin özümsediği mana direkt olarak gözlere yönelecektir. Ancak gözler saf manayı özümseseler bile herhangi bir gelişim göstermeyecektir.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..