125.Bölüm - Şehre Girmek

avatar
8452 32

Kara Büyücü - 125.Bölüm - Şehre Girmek


"Bir süre boyunca seninle konuşamayacağım velet. Yapmam gereken önemli bir şey var."

Spadia'nın sesi bir anda kulaklarında yankılandığında Paul birden şaşırdı. Onun dediklerini duyduğunda yavaşça yanındaki ağaca yaslanarak oturdu ve ruh sarayına girdi.

Kan kırmızısı ruh sarayının içinde Spadia tahtında otururken bir yandan da Paul'e bakıyordu. Elleri tahtın kenarlarını tutarken Paul'e konuşma izni vermedi ve anında konuştu.

"İlk seferden beridir ruh gücümü toplamaya çalışıyordum. Şimdi, Dışavurum'un üçüncü seviyesine atılım yapabilirim. Biraz erken oldu aslında ama bu iyi. Normalde sen Büyükusta seviyesine gelene kadar toplarım sanıyordum. Hehe, bir ruh olarak ben bile senden hızlı gelişiyorum velet."

Spadia'nın yüzündeki kendini beğenmiş sırıtışı gören Paul hafifçe kızarırken arkasını döndü.

"Pekala, atılım yapacağına göre bir veya iki aya ihtiyacın var değil mi? Sen atılımını yapana kadar üç... Hayır, iki konuda Büyükusta seviyesinde olacağımdan emin olabilirsin!"

Paul'ün iki konuda demesinin nedeni Spadia'nın meditasyona dalmasıyla ruh konusunda eğitim yapmasının zorlaşmasıydı. Baskın ruh gücüne sahip birini bulması fazla kolay değildi. Yaşlı Klaus'tan isteyebilirdi ancak kapalı kapı eğitimindeyken başka birinin yardımını isteyemezdi elbette.

Spadia onun sözlerini duyunca parlak bir şekilde gülümsedi ve bağırarak konuştu.

"Pekala, eğer gerçekten bu sürede büyükusta seviyesine ulaşırsan... Hmm, bir bakalım. Normalde kılıç tekniğini seçerken seni kendi haline bırakmayı düşünüyordum. Ancak eğer bu kısa sürede atılım yapabilirsen kılıç tekniğini seçerken sana yardım edeceğim!"

Bunu duyan Paul yüzünde bir gülümsemeyle Spadia'ya geri döndü. Elbette, bu onun için kaçmayacak bir fırsattı.

Bir kılıç tekniği seçilirken kişi kendi artılarını ve eksilerini iyi bilmeliydi. Aynı şekilde, geleceğini de düşünmek zorundaydı. Onun ustası olarak onu en iyi tanıyan kişi Spadia'ydı. Ayrıca, Spadia bir Kılıç kullanıcısı olduğundan kılıç teknikleri üzerindeki bilgisi oldukça fazlaydı. Eğer gerçekten ona uyan bir teknik bulmak isterse, Spadia'dan başka birinin tavsiyeleri daha doğru olamazdı.

Paul'ün gülümsediğini gören Spadia da gülümsedi. Tahtın üzerinde bağdaş kurup parlak mor gözlerini kapamadan önce yavaş ama gür bir sesle konuştu.

"Birkaç ayın olduğunu unutma velet!"

Parlak mor gözleri tamamen kapandığında etrafını sakin bir aura kapladı.

Paul ustasına bir bakış daha attıktan sonra hemen Ruh Sarayı'ndan ayrıldı. Ustasının son sözleri belli bir uyarıydı. Hiç zaman kaybetmemesi gerekiyordu.

Gözlerini gerçek dünyada yeniden açtığında ayağa kalktı ve yaslandığı ağaçtan uzaklaştı. Gözlerini yavaşça önüne çevirdi ve Telan Şehri'nin başkenti olan Göksel Rüzgar Şehri'nin devasa duvarlarını inceledi. Koyu sarı ve kahverengi arasındaki bir renkteki duvar oldukça sağlam görünüyordu. Duvarın belli yerlerindeki giriş kapıları askerler tarafından gözetiliyordu ve giren kişi kim olursa olsun sıkı bir gözetim altında kalıyorlardı.

İçeriye girmek isteyen oldukça süslü, altın işlemelere sahip kırmızı bir at arabası bile askerler tarafından durdurulmuş ve içindeki kişilerle birlikte tüm at arabası kontrol edilmişti. 

Paul bunu biraz takdir ediyordu. O arabadaki kişilerin asiller olduğu belliydi ve Valheia'dayken asiller bir şehre girerken askerler onları incelemeyi bırak onların karşısında eğilirdi. Bu yüzden asil ailelerden bazıları kolayca zararlı planlar yapabilirdi.

Derin bir nefes alırken ayaklarının dibindeki Grim'i omzuna aldı ve hızlı adımlarla şehrin kapılarından birine ilerlemeye başladı. [Rüzgar Adımları] tekniğinde 5.Seviyeye ulaştığından beri hızı öncekinden çok daha hızlı olmuştu.

[Rüzgar Adımları] tekniğinin mantığı oldukça basitti. Rüzgar manasını kullanarak vücudu rüzgara uydurmak ve tek nefes süresinde yeterince fazla ilerlemekti.

Yarım ay öncesinde tekniğin üçüncü seviyesinde olan Paul tek nefeste 27 adımlık bir mesafeyi gidebiliyordu. Şu anda beşinci seviyede olduğundan artık hızı tek nefeste 45 adımlık bir mesafeye çıkmıştı.

Bu hızı sayesinde, koşmaya başladıktan birkaç saniye sonra şehir kapısına yeterince yaklaşmış ve hızını düşürmüştü. Bu hızla yaklaşmaya devam etseydi askerler onun direkt olarak saldırmaya geldiğini düşünebilirlerdi.

Hızlı bir şekilde yürüyerek şehir kapısına ilerlerken bir yandan da omzundaki Grim'in kulağını ısırmasını engellemeye çalışıyordu. Sıradan beyaz gömleği ve siyah pantolonuna artı olarak aurasını da salmadığı için dışarıdan oldukça normal biri gibi görünüyordu. Onun hakkında farklı olan tek şey kan kırmızısı gözleriydi.

Paul kapıya yaklaşırken birkaç kişi hâlâ geçmek için sırada bekliyordu. Farklı farklı kıyafetler giyen bu insanların bazıları yakın köylerden gelirken bazıları ise diğer şehirlerden gelen insanlar ve asillerdi.

Ancak ne olursa olsun, hepsi burada incelenmek zorundaydı. Rütbeleri bir şeyi ifade etmiyordu. Sonuçta, bir insanın kalbini ve düşüncelerini rütbesi belirlemiyordu.

Paul sıranın en sonuna geçti ve sabırla beklemeye başladı. Sıra fazla hızlı ilerlemese de yavaş da sayılmazdı.

Kısa bir süre sonra, sonunda sıra ona geldiğinde genç bir asker yavaşça ona doğru ilerledi ve gözleri hafifçe kısıldı. Karşısındaki kişinin kim olduğunu anlayınca şaşkınlıkla bağırmadan edemedi.

"Valheia'nın Kara Büyücüsü!"

Genç askerin bağırışını duyan birçok asker kapıya doğru bakmaya başladı. Şüphesiz, "Valheia'nın Kara Büyücüsü" lakabı Telan'da da epey yayılmıştı.

Birçok kişi turnuvada şeytani bir acımasızlık gösteren ve en sonunda kendi imparatorunun emrine uymayarak son savaştığı kişiyi öldüren bu gencin gücüne ve cesaretine saygı duyuyordu. Genç yaşındaki gücü ve zihniyeti yüzünden birçok kişinin dikkatini çeken bu gence kimse düşman olmak istemiyordu. Hiç kimse geleceğinde güçlü olmak yazan şeytani bir manyağa düşman olmak istemezdi!

O sırada, Genç Asker ne yapacağını bilememişti. Kapıdan geçen herkesin üstünü aramak onun göreviydi ve asil veya köylü fark etmeksizin bunu yapmak zorundaydı. Ancak Kara Büyücü'nün üstünü araması sanki ondan şüpheleniyorlarmış gibi görünmesine neden olurdu. Eğer Kara Büyücü ona veya onların birliğine sıkıntı çıkarmak isterse bunu kolayca yapabilirdi. Bunu iyi bildiğinden yavaşça yutkundu.

Genç askerin tereddütünü gören Paul şaşırdı. İsminin bu kadar yayılması onun bile beklemediği bir şeydi. Hem genç askerin gözlerinde tereddütün yanında korkunun da olduğunu görebiliyordu. Yani genç asker ondan korkuyordu. Yavaşça iç çekerken acaba onun hakkında nasıl şeyler yaydıklarını düşündü.

Elini sallayarak görev parşömenini çıkardı ve onu genç askere atarken yavaşça kollarını kaldırdı.

Parşömeni havada yakalayan genç asker neler olduğunu anlamamış bir şekilde bakarken Paul konuştu.

"Bir görev için başkente girmem gerekiyor. Görevin detayları parşömende yazılı. Ve, üzerimi ararken de hızlı olabilir misin? Fazla zamanım yok."

Genç asker hızla başını sallarken elindeki parşömeni açtı. İçindeki detayları okuduktan sonra başını yavaşça salladı ve parşömeni kapadıktan sonra yandaki bir masaya koydu. Daha sonra ise hızla Paul'ün üstünü aradı.

Paul'ün parmağındaki evren yüzüğünü alıp içine baktığında içinin bomboş olduğunu fark etti ve şaşırdı. Kara Büyücü'nün yanında herhangi bir para olmadan dolaşması garip gelse de bir şey dememişti.

Evren yüzüğünü ve parşömeni geri alan Paul yavaş adımlarla şehrin içine girdi. O anda, şehrin duvarlarına en yakın kısımdan bile kraliyet sarayının olduğu yeri görebiliyordu.

Tamamen beyaz renkteki saray herhangi bir toz tarafından bile kirletilmemişcesine tertemizdi. Sarayın etrafını uzun duvarlar kapladığından alt kısımlar fazla belli olmasa de sarayın oldukça zarif bir görüntüye sahip olduğu kesindi.

Bu sırada, Paul saraya gitmeden önce başka bir yere gitmeye karar verdi. Abisinin dediklerini düşünüp tam ismi hatırlayınca yol kenarından bir adamı çevirerek sordu.

"Altın Okyanus Sarayı'nın nerede olduğunu biliyor musunuz?"

Çevirdiği adam şehrin yerlilerinden gibi görünüyordu. Paul'ü bir kez baştan aşağıya inceleyen adam samimi bir gülümseme takındıktan sonra konuştu.

"Genç adam, sen de mi açık arttırma için geldin?"

"Açık arttırma?"

Paul'ün şaşkın bakışına adam hafifçe güldü ve konuştu.

"Bilmiyor gibi görünüyorsun. Bugün Altın Okyanus Sarayı'nın bir açık arttırması var. Ancak gitmeni fazla önermem, birçok asil ve gelişimci oraya gidiyorlar. Orada normal kişilere yer yok."

Cümlesinin sonuna doğru adam yavaşça Paul'ün sol omzuna iki kez vurdu. Paul'ün görünüşünden dolayı onu normal birisi sandığı belliydi.

Paul adama Altın Gökyüzü Sarayı'nın tam yerini sorduktan sonra yavaşça oraya doğru ilerlemeye başladı. Bu sırada, adam onun arkasından bakarken gencin sağ omzundaki kediyi bir yerden duyduğunu hatırladı.

Kırmızı gözlü ve siyah tüylü bir kedi... Uzun siyah saçlı ve kan kırmızısı gözlere sahip bir genç... Adamın gözleri hatırladıklarıyla tamamen açılmıştı ve korkuyla dolulardı.

Az önce o kadar rahat bir şekilde Kara Büyücü'yle konuştuğuna inanamıyordu!

--------------------

[YN]: Zaman şeyini tam ayarlayım diye söylüyorum önceki bölümle bu bölüm arasında bir gün var. Yani tam yarım ay oluyor yola çıkalı.

-Bilgilendirme-

Ruhlar nasıl gelişir?

Ruhların gelişimi ile normal canlıların gelişimleri farklıdır. Canlılar kendi fiziksel vücutlarını geliştirebilirken ruhsal varlıklar yalnızca ruhsal enerjilerini geliştirebilirler ve bu onlara güçlerinde oldukça büyük bir kayıp yaşatmaktadır. Ancak, ruhsal gücünü yeterince geliştirmiş bir ruh canlı birisinin ruhunu yok ederek o kişinin vücudunu ele geçirebilir. Hatta, yeterince ruh gücüne sahip bir ruh gerekli materyallere sahip olduğu sürece kendine yeni bir vücut bile oluşturabilir.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44266 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr