Shiwuan'ın peşinden ilerleyen Paul'ün aklında hâlâ çubukların içindeki karanlık mananın yapısı vardı. Karanlık mananın neden o kadar komplike bir şekilde mühürlendiğini merak ediyordu. Hem çubukların üzerindeki mühür sembolü de kafasını karıştırıyordu.
Bu konuyu sonraya bırakmaya karar vererek derince iç çekti. Daha sonra ise durmuş olan Shiwuan'a baktı.
Shiwuan yavaşça önündeki büyük kapıyı açtı ve büyükçe bir odayı gösterdi. Paul onunla beraber içeri girdiğinde yavaşça gözlerini içeride gezdirdi.
Odada, kapının karşısındaki duvarda sönük bir şömine vardı. Şöminenin önündeki parlak kırmızı halı ve etrafındaki üç koyu mavi renkli koltuk oldukça pahalı görünüyordu.
Odanın geri kalanı çoğunlukla kitaplıklarla doluydu. Çoğu deri kaplama olan bu kitapların bazıları epey tozluydu.
Paul yavaşça koltuklarda oturan kişilere baktı. Şöminenin sağındaki koltukta bir kız ve bir erkek oturuyordu.
Kız 16-17 yaşlarında görünüyordu. Soluk beyaz teni mavi gözlerini belli ederken özenle yapılmış mavi saçları ona hoş bir görüntü katıyordu. Üzerinde gümüş renkli hafif görünen bir elbise vardı. Elbisenin köşelerindeki gök mavisi rünik işlemeler elbisenin büyülü bir eşya olduğunu belli ediyordu.
Kızın hemen yanında oturan çocuk ise en fazla 13-14 yaşındaydı. Aynı genç kız gibi mavi gözlere sahip olan bu çocuğun mavi saçları kısaydı. Üzerindeki mavi işlemelere sahip gümüş renkli gömlek ve altındaki gümüş renkli pantolon büyülü eşyalar olmasa da ayaklarındaki ayakkabıların üzerlerinde yeşil renkli rünler vardı. Ayakkabılarının büyülü eşyalar oldukları belliydi.
Onların karşılarındaki koltukta oturan 16 yaşlarındaki erkek ise kısa açık kahverengi saçlara sahipti. Sağ gözü koyu mavi bir renkteyken sol gözü ise daha parlak bir maviydi. Gök mavisine yakın olan bu parlak mavi renk Paul'e bir şeyi anımsatıyordu.
Ancak buna fazla takılmadı. Çünkü bir şeyi fark etmişti. Çocuğun üzerindeki beyaz gömlek ve koyu kahverengi pantolon normal eşyalar olsa bile sağ kolundaki koyu gri bilekliğin üzerinde siyah rünler vardı. Bu bileklik, karanlık manayla rünlenmişti.
Birisi bilmeliydi ki karanlık manayla rünlenen eşyalar oldukça değerliydi. Çünkü bu eşyaları rünlemek için bir kişi kendi hayatını kullanmak zorunda kalıyordu.
Aynı zamanda bu eşyaları kullanan kişiler de diğerleri tarafından korkulurdu. Çünkü bu eşyaların güçleri genelde olduça fazla canın kaybedildiği bir yıkıma yol açardı ve kullanıcının kendisine bile zarar verebilirdi. Bu yüzden genelde son şans olarak kullanılırlardı veya intihar saldırılarında kullanılırlardı.
Elbette, bu eşyalar harika hayat kurtarıcı hazinelerdi. Çünkü en kötü durumu bile anında tersine çevirecek güce sahiplerdi. Ve tam olarak bu yüzden çoğu kişi böyle eşyaları kuşanan kişilerden uzak dururlar ve onlara karışmak istemezlerdi.
Paul gözlerini genç adamın üzerinden çektiğinde, üçlü de onların girdiğini fark etmiş ve ayağa kalkmışlardı. Gümüş elbiseli kız ve çocuk önden ilerlerken kahverengi saçlı genç adam ise arkalarından geliyordu.
Gümüş elbiseli kız Paul'ün önüne gelip ona baktığında gözlerinde belli bir heyecan vardı. Karşısındaki genç adam ondan küçük olsa bile onun gücünden haberi vardı ve onun korumasında olacak olmak onu biraz heyecanlandırıyordu.
Elini yavaşça Paul'e uzatırken gülümseyerek konuştu.
"Ben Jasmine Yuna. Kara Büyücü'yle tanışmak benim için bir onurdur.
Sesinde saygının ve heycanın izlerini fark eden Paul hafifçe gülümserken Jasmine isimli kızın elini sıktı.
"Sizinle tanışmak da oldukça güzel Bayan Jasmine."
Paul 'Kara Büyücü' lakabını epey benimsemişti ve asıl ismini fazla yaymak istemiyordu. Eğer soyadı belli olursa ailesi tehlikede olabilirdi çünkü.
Kendisine saldırıldığı sürece dövüşebilir veya en kötü durumda kaçabilirdi. Ancak ailesi ve diğerlerinin fazla güçlü olmadığını kendisi de biliyordu. Onun yüzünden onlara bir şey olursa kalbinde bir düğüm oluşurdu ki bu onun gelişim yolunu yavaşlatırdı.
Jasmine onun ismini söylememesi hakkında bir yorum yapmadı. Ona göre Kara Büyücü olarak tanınmak oldukça havalıydı ve gerçek ismine ihtiyacı yoktu.
Bu sırada yanındaki genç çocuk hızla ileri çıktı ve Paul'e doğru eğilirken konuştu.
"B-Ben Orlon Yuna. Kara Büyücü'yle tanışmak benim için onurdur!"
Küçük çocuk oldukça heyecanlı görünüyordu. Eğildiği için Paul'ün dizlerine doğru bakan mavi gözleri heyecanla parıldıyordu.
Paul küçük çocuğun heyecanını görünce hafifçe sırıtmadan edemedi. Onun isminden korkanların yanında böyle çocukların da olduğunu öğrenmek onun biraz hoşuna gitmişti. Nazikçe konuştu.
"Seninle tanışmak da güzel, Orlon."
Orlon isimli çocuk başını hızla kaldırırken Paul'ün gözlerine baktı. Paul'ün savaşını izlemiş kişilerden biri olarak bu adamın karşısında olmak onu epey heyecanlandırıyordu.
Bu sırada, kahverengi saçlı genç adam diğer ikilinin önüne geçerek elini uzattı.
"Auden Alvial. Tanıştığıma memnun oldum."
Genç adamın sesi sert ancak saygılıydı. Yüzünde herhangi bir duygu göstermediğinden ne düşündüğü anlaşılmıyordu.
Paul bu adamın tavrını bir bakıma sevmişti. Etrafındakilerin kimliğini önemsemiyor gibi göründüğünden onunla iyi anlaşabilirmiş gibi geliyordu. Adamın uzattığı elini sıkarken konuştu.
"Tanıştığıma memnun oldum."
Adam yavaşça başını sallarken el sıkışmayı bıraktı ve az önce oturduğu yere geri döndü. Jasmine ve Orlon da geri otururken Paul ve Shiwuan şöminenin tam karşısında olan koltuğa oturmuşlardı.
Paul üçü üzerinde bir kez daha göz gezdirdikten sonra yavaşça konuştu.
"Bildiğiniz gibi bu seferki gezinizde sizi korumak için bir görevdeyim. Ancak bunun için ormana gitme amacınızı ve güç seviyenizi öğrenmem gerekiyor. Bana bunları basitçe açıklayabilir misiniz?"
Orlon hemen öne çıkarken konuştu.
"Düşük Seviye bir Büyücüyüm. Rüzgar Büyüsü'nde ustalaşıyorum. Ormana gitmemin sebebi ise biraz tecrübe kazanmak ve bazı kaynakları toplamak."
Paul yavaşça başını sallarken Orlon denen bu ufaklığa önem vermesi gerektiğini düşündü. Düşük Seviye bir Büyücü ormanda oldukça tehlikede kalabilirdi.
Bu sırada, Orlon'un yanındaki Jasmine konuşmaya başladı.
"Ben Zirve Seviye bir Büyücüyüm. Su Büyüsü'nde ve Simyada ustalaşıyorum. Ormana gitmemin sebebi bazı kaynakları aramak."
Paul yavaşça başını sallarken gözlerini yanında oturan Shiwuan'a çevirdi. Bu kızla beraber buraya gelmiş olsa da onun güç seviyesini bilmiyordu.
Paul'ün bakışının sebebini anlayan Shiwuan yavaşça konuştu.
"Ben Ruh gücünde ve rünik dillerde ustalaşıyorum. Ruhsal Gücüm Yüksek Seviyeye vardı. Savaş gücümün şu anda fazla yüksek olmadığını söyleyebilirim. Ancak yeterli zamanım olursa bazı basit illüzyonları kullanabilirim. Ormana gitmemin nedeni ise biraz tecrübe kazanmak."
Paul başını sallarken şaşırmıştı. Prenses'in ruh gücünde gelişmesini beklemiyordu.
Ruhsal güç ilk başlarda savaş gücü bakımından bir katkı yapmayan bir güçtü ve gelişmesi diğerlerinden daha zordu. Çünkü kişinin ihtiyacı olan şey kaynak veya kavrayış değil baskıydı. Her zaman ruhsal baskı yapabilecek bir şeyi bulamazdınız. Özellikle de bir krallığın prensesiyseniz.
Ne de olsa bu ruhsal baskı için kişinin zor durumlarda kalması gerekiyordu. Bir krallığın prensesi olarak Shiwuan daha rahat bir hayat yaşıyor olmalıydı.
Bu düşüncelerini aklının bir köşesine atarken gözlerini Auden'a çevirdi. Auden bunu bekliyormuşcasına konuştu.
"Başlangıç Düzey Usta Seviye Savaşçıyım. Kılıç üzerinde uzmanlaşıyorum. Aynı zamanda gözlerimin biri özeldir. Meleğin Gözleri olarak bilinir ki inceleme yetisini oldukça yüksek bir seviyeye çıkarıyor. Bu yüzden savaşta genelde avantajlı taraf olurum. Ormana gitmemin sebebi belirli bir eşyayı aramak."
Paul onun gözlerinden birinin "Meleğin Gözleri"nden olduğunu öğrenince fazla şaşırmamıştı. Sol gözündeki parlak gök mavisi rengi zaten abisinin gözlerinde de görmüştü. Derin bir nefes verdikten sonra konuştu.
"Aradığın eşyanın tam olarak ne olduğunu söyleyebilir misin?"
Auden bir an kararsız göründü. Ancak sonrasında derin bir iç çekerek konuştu.
"Bir Kara Kızıl Aslan'ın kanı ve gözyaşı!"
Jasmine, Orlon ve Shiwuan anlık bir şok yaşarken Paul düşüncelere dalmıştı.
Kara Kızıl Aslan A seviyeli bir canavardı ve karanlık-alev elementlerini kullandığından saldırı gücü bir çoğundan güçlüydü. Koyu kırmızı bir yeleye sahip siyah kürklü aslan genelde tek başına yaşıyordu ve özellikle farklı aslan türleriyle iletişime geçmezdi. Oldukça kibirli canlılardı.
Onun kanının ve gözyaşlarının ne yaparken kullanılabileceğini de araştıran Paul yavaşça konuştu.
"Yanılmıyorsam vücudunu yeniden yapılandıracaksın değil mi?"
Auden hafifçe şaşırsa da yavaşça başını salladı. Zaten savaşçı olan birisi vücudunu yeniden yapılandırmanın önemini biliyor olmalıydı.
Paul de bu kavramı daha önce duymuştu. Savaşçılar seviye geçişlerinde bir canavarın enerjisini kullanarak kendi vücutlarını geliştiriyorlar ve daha da güçlendiriyorlardı. Başlangıç Düzey Usta Savaşçı olan Auden o anda vücudunu yeniden yapılandırmalıydı.
Normalde Paul'ün de böyle bir şeyi yapması gerekebilirdi ancak zaten bir ankanın soyuna sahip olduğu için kendi kanındaki enerjiyle vücudunu yeniden yapılandırabiliyordu. Bu yüzden gidip canavar avlaması gerekmiyordu.
Paul dördünün güç seviyelerini ve amaçlarını öğrenince düşüncelere dalmıştı. Sushie, Shiwuan ve Orlon takımın en güçsüzleriydi ve aynı zamanda en gençleriydi. Sushie ve Shiwuan direkt olarak savaşa dahil olamazlardı. Orlon ise fazla katkıda bulunamazdı.
Jasmine bir su büyücüsü olduğundan önemli bir şey olmadığı sürece onları korumak için ona güvenebilirdi. Auden ise Paul ile birlikte savaşabilirdi. Sonuçta onun da savaş gücü diğerlerine göre yüksekti.
Aynı zamanda önlerine çıkan her şeyle kendisi savaşmayacaktı. Çünkü dieğrlerinin de tecrübe kazanmasına yardım etmesi gerekiyordu. Sonuçta Orlon ve Shiwuan'ın gelme sebepleri buydu ve büyük ihtimalle Sushie'nin sebebi de aynıydı. Onlara savaş fırsatı vermek zorundaydı.
Aklında hâlâ onlarca düşünce dolanırken birden Auden'in sesini duydu.
"Eğer kıdemlinin önemli bir işi yoksa benimle kılıç çarpıştırabilir mi?"
--------------------
[YN]: 100k oldu hikaye aağğağağağağağağağağğağa
(Bugün bi tane daha atıyorum altıda onu da bekleyin :D)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..