Ormanın içinde, ağaçların seyrek olduğu ufak bir yerde yanan ateşin üzerinde çubuğa takılmış büyükçe bir et parçası yavaşça kızarıyordu.
Kızaran etin etrafında ise Jasmine ve Auden dikiliyorlar ve eti arada döndürüyorlardı. Bu sırada Orlon bir ağacın üzerine doğru rüzgar bıçakları savuruyordu. Fırlattığı rüzgar bıçakları Deli Öküz'le dövüştükleri zamandan daha sağlam ve daha hızlı görünüyorlardı.
Sushie ve Shiwuan ise önlerinde toplanmış olan bir miktar bitkiyi ve bazı şişeleri ayırıyorlardı. Şişelerin çoğu kırmızı bir sıvıyla doluydu. Bitkiler ise o kadar çeşitliydi ki her rengin görüldüğü söylenebilirdi.
Paul ise bir ağacın önünde oturuyordu. Hâlâ incelediği mühürlenmiş siyah çubukların birini sağ diğerini sol eliyle tutuyordu. Gözleri sıkıca kapalıydı.
Ormana girdiklerinden beridir yaklaşık dört gün geçmişti. Bu dört günde Orlon rüzgar bıçaklarının kullanımına iyice alışmıştı. Sushie ve Shiwuan ise birçok malzeme bulmuşlardı.
Aynı zamanda Shiwuan Paul'ün ruh gücü baskısıyla eğitimini de geliştirmişti. Henüz seviye atlamamış olsa da bu gelişim dört gün için harikaydı.
Jasmine ve Auden da fazla bir gelişim yoktu. Jasmine genellikle Orlon'a dikkat edip onun gelişimine yardım ediyordu. Auden ise grubun geneline yardım ediyordu.
Dört gün içinde yirmiden fazla C ve ondan fazla B seviyeli canavarla karşılaşmış olsalar da hiç A seviyeli bir canavarla karşılaşmadıklarından Auden biraz mutsuzdu.
Canavarlar öldürüldüklerinde, Paul onların çekirdeklerini alıyor ve geri kalanını gruptakiler paylaşıyordu. Ancak bu eşyalar Auden'in ilgisini çekmiyordu. Bir Kara Kızıl Aslan'la karşılaşmadıkları sürece bu yolculuk onun için gereksiz bir şey olacaktı.
Bu sırada, Paul yavaşça iç çekti. Bu dört günde çubuklarla ilgili bir şeyi daha fark etmişti. Aslında çubukların üzerindeki mühürde bir açık vardı.
İki çubuğun da tam ortalarında bulunan küp şekilli bölümler karanlık manayı ikiye böldüğünden Paul bu iki tarafı birleştirme fikrini düşünmüştü ve fark etmişti ki aslında bunu yapabiliyordu! Çubukların ortasındaki küp şeklindeki mühürsüz boşluğa istediği gibi karanlık mana işleyip istediği gibi kaldırabiliyordu.
Ancak iki tarafı birleştirmeye çalıştığında bu mühürlerin aslında ne kadar komplike olduğunu bir kez daha anlamıştı. Çünkü doğru biçimde birleştirmesi gereken milyonlarca bölüm vardı. Ve bunları yanlış birleştirdiğinde karanlık mana geri tepiyordu.
Eğer Habistanrı çekirdeğine sahip olmasaydı ve karanlık manayı kontrol edemeseydi bu geri tepme hayatına mâl olabilirdi.
Bu yüzden bu küp şeklindeki bölgeleri tamamen karanlık manadan arındırarak daha sonraya bırakmıştı. O anda harcayacak zamanı olduğu söylenemezdi.
İki çubuğu boyutuna geri attıktan sonra yavaşça gökyüzüne baktı. Güneş tam tepede parlıyordu. Henüz öğlen sıralarıydı ve dolaşmaları için oldukça iyi bir zamandı. Ancak gruptaki [Mana Tüketimi] kullanabilen tek kişi Jasmine ve kendisi olduğundan yemek yemeye de zaman ayırması gerekiyordu.
Ayağa kalkıp gerinirken yanına gelen Shiwuan'ı fark etti. Genç kız elindeki kızarmış eti ona doğru uzatırken yüzü hafifçe kırmızı görünüyordu.
Paul elini uzatıp eti aldı ve konuştu.
"Teşekkürler."
Paul eti yemeye başladığında Shiwuan da geri dönüp kendisine bir parça daha et almıştı. Bu sırada, Paul elindeki etin tadını beğendiğinden hafifçe gülümsüyordu.
[Mana Tüketimi]ni öğrendiğinden beri bir şey yememişti çünkü hiç ihtiyacı olmamıştı. Ancak arada tadı için yemek yeme fikri ona hoş geliyordu. O anda yediği şey bir büyülü canavarın eti olduğundan tadı oldukça lezzetliydi.
Paul elindeki et parçasını bitirdiğinde hâlâ yemeye devam eden sadece Shiwuan ve Sushie kalmıştı. Doğumlarından beri asil bir hayatı yaşamak için eğitilen iki kız direkt elleriyle yerken biraz garip davranıyorlardı.
Paul de bir asil sayılsa da o böyle şeyleri hiç önemsememişti. Babası konu görgü kurallarına geldiğinde fazla sıkı olan birisi değildi.
Sushie ve Shiwuan yemeklerini bitirmeye yakınken Paul de nereye doğru yönelmesi gerektiğini düşünüyordu. Ormana girdiklerinden beri düz bir şekilde ilerliyorlardı ve oldukça derine ilerlemişlerdi. Daha fazla ileriye gitmek yerine o anda oldukları bölgenin civarlarında dolaşmayı düşünüyordu.
Bu sırada, birden gözleri tamamen açıldı. Hemen gruba dönerken bağırarak konuştu.
"Hemen hazırlanın. Ayrılıyoruz."
Hâlâ yemeğini bitirememiş olan Sushie ve Shiwuan hızla bitirmeye çalışırken Jasmine Orlon'u yanına çekmişti. Auden ise kılıcını kınından çekmişti.
Paul'ün böyle aceleci davrandığını gördüklerinde bir şeyin yanlış olmasından şüphelenmişlerdi. Belki de tehlikeli bir durumdalardı.
Ancak olay hiç de öyle değildi. Asıl olan şey, Grim'in bir şey bulmasıydı. Ve bu şey Paul'ün epey ilgisini çekmişti.
Grup tamamen hazırlandığı anda Paul Shiwuan ve Sushie'yi bellerinden kavrayarak kaldırdı. Bu ikili grup içinde en yavaş olanları olduğundan eğer onların hızında ilerlerlerse hızlarının düşeceğinin farkındaydı.
Paul tarafından kaldırılan Sushie ve Shiwuan'ın yüzleri tamamen kızarmıştı ancak Paul bunu umursamıyor gibi görünüyordu. Hızla Grim'in olduğu yöne dönüp koşarken Jasmine ve Auden da peşinden geliyordu. Auden aynı onun gibi Orlon'u almıştı ve taşıyordu.
Bu sırada, onların az önceki kamp yerinde etrafa bir aura yaymayan siyah pelerinli bir adam onların peşinden bakarken bir rozet çıkardı ve telaşla konuştu.
"Patron, hızla ayrıldılar!"
Rozetin içinden gür bir ses yükseldi.
"Seni mi fark ettiler?"
"Hayır, beni fark etmediklerinden eminim."
"O halde onları takip et ama gizlendiğinden emin ol."
"Anladım Patron."
Siyah pelerinli adam hızlı adımlarla Paul'ü takip ederken oradan uzakta, onunla aynı rozeti elinde tutan bir başka siyah pelerinli adam rozeti pelerininin içine koyarken arkasını döndü ve mağaranın içinde oturan Shijin'e bakarken konuştu.
"Yalnızca ufak bir sıkıntı. Planları değiştirmemize gerek yok."
Shijin bir kez başını salladıktan sonra yeniden gözlerini kapadı ve meditasyona girdi.
Bir süre sonra, Paul ve grup ormanın içindeki devasa bir ağacın önünde durmuşlardı. Yalnızca kökleri normal birkaç ağacın birleşmiş gövdesiyle aynı kalınlıktaki bu ağaç güneşi engellemesine rağmen kendisinden yayılan parlak ışık güneş ışığının yerini tutuyordu.
Ağacın dallarının üzerisi gruptakilerin göremeyeceği kadar uzaktı ve ağacın yaprakları da devasaydı. Ancak hepsi ağacın üzerindeki devasa kovuğu görebiliyorlardı.
Bu kovuk sanki insan eliyle yapılmışcasına düzgün duruyordu ve içeriden parlak bir ışık yayılıyordu. Gözlerini alan ışık yüzünden içeriyi inceleyemeyen Auden ve Jasmine biraz rahatsız olmuşlardı.
Ancak çoktan Paul'ün indirdiği Sushie ve Shiwuan devasa ağaca bakarken şaşkınlıkla doluydu. Büyünün savaş kısmına değil de yapım kısmına daha fazla odaklanan kişiler olarak bu ağacın ne olduğunu biliyorlardı.
Shiwuan yavaşça yuktunduktan sonra konuştu.
"G-Gerçek bir Hayat Özü Ağacı mı?"
Paul başını hayır anlamında sallarken konuştu.
"Tam olarak değil. İçinden yayılan ışık manası güçlü olsa da ağacın kendisinden gelmiyor. Büyük ihtimalle ışık manası yayan bir kaynakla birleşmiş bir ağaç. Işık manasını kendisi üretmiyor. Büyük ihtimalle birkaç gün önce doğmuştur ve birkaç güne ölür."
Yavaşça ağaca doğru ilerlemeye başlarken Grim omzuna gelmiş ve oturmuştu. O hafifçe miyavlarken Paul de grubun geri kalanına konuştu.
"Biz krallığa geri dönene kadar bu ağacın enerjisi bitecek ve normal bir ağaca dönüşecek. Yani başkalarını bilgilendirmek gibi bir şansımız yok. Hazır gelmişken, alabildiğinizi alın."
Bu sırada, yüzünde büyük bir gülümseme oluşmuştu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..