"Hadi canım."
Siyah pelerinli adam Paul'ün grubuna yetişip devasa ağacı gördüğünde gözleri ardına kadar açılmıştı ve şaşkınlıktan az daha kendi aurasını saklamayı unutuyordu. Bu ağacın ne olduğunu anlamasa da ağaçtan yayılan görkemli aura ve ağacın devasa boyutu onun normal bir şey olmadığını belli ediyordu.
Yavaşça yutkunduktan sonra Paul'ün dikkatini çekmemek için bir ağacın arkasına saklandıktan sonra pelerininden bir rozet çıkardı ve yavaşça ağzına yaklaştırdı.
"Patron!"
Bu sırada, bu ağaçtan uzaktaki taş mağaranın içindeki bir siyah pelerinli adam yavaşça pelerininin içinden rozeti çıkardı ve ağzına yaklaştırdı.
"Konuş."
"Patron, burada bir şey var... Ağaç sanırım. Ama bu ağaç kocaman. Cidden KOCAMAN!"
"Evet, harikasın. Ben sana bir ağaç bulmanı söyledim zaten değil mi?"
"Patron, ama bu şey cidden kocaman! Hem grup da ağaca yaklaşıyorlar..."
"Pekala, sadece orada bekle ve onlara fazla yaklaşma. O ağacın ne olduğu umurumda değil. Görevimizi yapıp gideceğiz."
"Anladım Patron."
Mağarada oturan siyah pelerinli adam rozeti pelerininin içine atarken sessizce mırıldandı.
"Gerizekalı."
Bu sırada gözlerini Shijin'e çevirdi. Shijin meditasyondaydı ve bu tartışmayı duymamışa benziyordu.
Yavaşça iç çektikten sonra belindeki kılıcı kınından çekti ve temizlemeye başladı.
Bu sırada, Hayat Özü Ağacı'nın kovuğuna iyice yaklaşan grup savaş pozisyonları almışlardı. Shiwuan bile kendisini koruyabilmek için savunma pozisyonunda ilerliyordu.
Paul diğerlerinden daha rahat görünse de çoktan belindeki Karaşafak'ı çekmişti. Diğerlerinin aksine tüm grubu korumakla görevli olduğundan üzerindeki baskı daha yüksek olsa da Hayat Özü Ağacı'ndan kazanabileceği şeylerin değeri oldukça yüksekti. Aldığı risk ve kazancı aynı oranda yükseldiğinden onun için bir sıkıntı yoktu.
Omzundaki Grim orada yatıyordu. Dört gündür Paul'den ayrı kalmanın acısını çıkarıyormuş gibi Paul'ün kulağını sertçe dişlemişti.
Grup sorunsuzca ilerlemelerine rağmen tetiktelerdi. Hayat Özü Ağacı gibi bir varlık birçok canavarı üzerine çekebileceğinden tedbirli olmaları gerekiyordu.
Kovuğun girişine geldiklerinde grupta Auden hariç tüm grubun gözleri parladı. Çünkü içeriden yayılan mana o kadar saf ve temiz bir hisse sahipti ki ruhlarının rahatladığını hissedebiliyorlardı. Bu mananın ışık manası olduğuna şüphe yoktu. Auden ve Paul hariç herkes bir süre bu duyguya kendini kaptırmıştı.
Zaten Işık manasını kullanabilen ve manaya aşina olan Paul gözlerini kovuğun içerisine gezdirmişti. Silindir şeklindeki kovuğun kenarlarına yığılmış birçok parlak beyaz ışık yayan taş vardı. Aynı zamanda kovuğun tepesinden aşağıya asılı olan birkaç parlak beyaz bağda da bu taşlar asılıydı. Aynı zamanda birçok farklı çiçek ve bitki de kovuğun içinde büyüyordu.
Daire şeklindeki tabanın tam merkezinden kovuğun tavanına kadar uzanan ve parlak beyaz bir ışıkla parıldayan odundan bir sütun görünüyordu. Sütunun en alt yeri sütunun asıl yerinden iki kat daha kalındı ve en fazla ışığın yayıldığı bölge de orasıydı.
Paul bir kez daha etrafına bakındıktan sonra ileriye bir adım attı. Ancak birden Orlon yanından fırlayarak ilerlemişti.
İçeriden yayılan mananın verdiği hissiyata ve içerideki eşyaların çekiciliğine dayanamayan küçük çocuk zaten içeri girmek için sabırsızlanıyordu. Paul adım attığı anda o da ileri fırlamaya karar vermişti.
Paul hâlâ tehlikelerden endişelendiği için hemen ardından ilerlese de Orlon çoktan kovuğun girişine gelmişti. Küçük çocuk heyecanlı gözleri ardına kadar açıkken kovuğun girişine tek bir adım attı.
Bu anda, birden kovuğun merkezindeki sütun daha da parlak bir ışıkla parıldadı. Paul Orlon'a yetişemeden önce sütündan fırlayan bir ışık ışını hızla Orlon'a fırlamış ve göğsüne çarparak patlamıştı.
Aniden saldırıya uğrayan küçük çocuk herhangi bir tepki veremeden önce göğsünden gelen yakıcı acıyı hissetmişti. Bu sırada hızla geriye fırlamış olsa da ani acı yüzünden bunu hissedemiyordu. Aslında, geriye doğru fırlarken göğsünden gelen acı dışında başka hiçbir şey hissedemiyordu. Vücudu acı dışındaki tüm hisleri kapatmış gibiydi.
Jasmine Orlon'un geriye fırladığını görünce gözleri tamamen açıldı. Onun fırlama hızına yetişemeyeceğini fark ettiğinde tılsım kabından bir tılsım çıkardı ve hızla onun düşeceği bölgeye doğru fırlattı.
Tılsım aktifleştiği anda Orlon'un düşeceği yerdeki ağacın odunu birden yumuşadı. Orlon düştüğünde ses bile çıkarmayan odun parçası çocuk düştükten birkaç saniye sonra yeniden eski sert haline döndü.
Bu sırada Paul hariç gruptaki herkes Orlon'un başına toplanmıştı. Jasmine endişeyle onun göğüs bölgesini iyice incelese de belirgin bir yara bulamadığı için biraz endişeliydi. Çünkü o sırada Orlon hissettiği acı yüzünden kıvranmaya devam ediyordu.
Jasmine ve diğerleri Orlon'la ilgilenirken Paul ise gözlerini kısmış bir şekide kovuğun ağzına bakıyordu. Diğerlerinin aksine Orlon'a vuran saldırının ne olduğunu görmüştü ve şu anki durumunu da biliyordu bu yüzden endişelenmiyordu.
Orlon'a vuran saldırı ışık enerjisiyle birleştirilmiş bir ruh enerjisi saldırısıydı. Fiziksel olarak bir zararı olmayan bu saldırı Orlon'un canını yaksa da onun vücuduna zarar vermeyecekti ve kısa bir süre sonra acı da kesilecekti.
Elbette bu saldırının zararsız olduğu anlamına gelmiyordu. Ruhsal bir saldırı olduğundan Orlon'un ruhu yaralanmıştı ve ruhun iyileştirilmesi vücuttan kat kat daha zordu. Orlon savaş gücü konusunda düşüş göstermese de ruhundaki yara tam olarak iyileşmediği sürece ruhsal saldırılara karşı zayıf olacaktı.
Elbette bu Paul'ün sorunu değildi. Orlon ölmediği sürece bu büyük bir sıkıntı olmazdı ve çocuğun bu yarayı almasının nedeni kendi aptallığıydı. Eğer önden gitmek yerine Paul'ün ilerlemesini beklemiş olsaydı öyle bir yara almamış olurdu.
Jasmine Orlon'a gelen saldırıyı önemsemeden kovuğun içini inceleyen Paul'e döndüğünde kaşlarını çattı. Bu adama güçlü olduğu için saygı duysa da gruptaki birisinin yaralanmasını önemsememesi sinirlerini bozmuştu. Tam ayağa kalkıp bir şey diyecekti ki birden Paul'ün omzundaki Grim başını ona doğru çevirdi.
Grim'in küçük kızıl gözleri Jasmine'inkilerle karşılaştığında Jasmine istemsizce yutkundu ve konuşma isteğini yitirerek yeniden Orlon'un yanına doğru eğildi.
Bu sırada Orlon kıvranmayı bırakmış ve yavaşça dikleşmişti. Jasmine hemen küçük çocuğun göğsünü bir kez daha inceledikten sonra endişeyle sordu.
"Orlon, neren yaralı? Canın acıyor mu?"
Orlon Jasmine'e bir kez baktıktan sonra kendi göğsüne baktı ve yavaşça başını hayır anlamında sallarken konuştu.
"Yara almadım ama... O şey çok acı vericiydi. O şey neydi öyle?"
Sorusunu Paul'e yöneltmişti. Grupta o saldırının ne olduğunu bilecek birisi varsa o da Paul'dü.
Paul gruptaki diğerlerinin de gözlerinin ona döndüğünü görünce iç çekti ve konuştu.
"Ruhsal bir saldırıydı. Ruhun yaralanmış olmalı. Normalden daha erken şehre dönmek zorunda kalabiliriz."
Bunu duyan Sushie ve Shiwuan endişeli ifadeler takınırken Auden kaşlarını çatarak Orlon'a baktı.. Bu çocuğun aptallığı yüzünden istediği şeyi bulamamak kesinlikle istemediği bir şeydi.
Jasmine diğerlerinin bakışlarını fark etmiş ve hemen Orlon'a arkadan sarılarak kaşlarını çatmış ve Paul'e doğru bağırmıştı.
"Onun bir suçu yok! Senin gruptakileri koruman gerekmiyor muydu? O saldırıyı engelleyebilirdin!"
Paul kaşlarını çatarken Jasmine'e baktı ancak hemen sonrasında kaşları yeniden rahatladı ve yüzünde ufak bir gülümseme belirdi.
"Haklısın, engelleyebilirdim."
Jasmine'in gözleri sonuna kadar açıldı. Paul'ün engelleyebileceğini söylerken sadece Orlon'u masum göstermek istemişti ve karşı tarafın gerçekten de kabul etmesini beklemiyordu.
Ancak Paul'ün sözlerini anladığında kalbinde yeniden bir öfke oluştu. Paul'ün dediklerine göre Orlon'a gelen saldırıyı durdurabilirdi ama durdurmamıştı!
"Sen neden..."
Bir kez daha bağırarak konuşmaya başlıyordu ki Paul gür sesiyle onun sözlerini kesti.
"Eğer birisi benden önce fırlayıp önden girmeye çalışmasaydı ve saldırıyı benim almama izin verseydi o saldırıyı kolayca engelleyebilirdim!"
Bu sefer Paul'ün gözlerinde belirgin bir öfke vardı ve aurasının ufak bir kısmı da etrafa salınmıştı. Ölüm soğukluğuna sahip aurayı hisseden Shiwuan ve Sushie'nin vücutları tamamen titrerken Auden yavaşça yutkunmuştu.
Tam o anda Jasmine'in kalbindeki öfke bir anda yerini korkuya bırakmıştı. Az önce Orlon'un acı çekmesi yüzünden diğer düşüncelerini tamamen unutmuştu ve bu düşüncelere karşısındaki adamın gücü ve kimliği de dahildi.
Karşısındaki adam, kendi krallıklarından iki veya üç kat daha güçlü olan bir imparatorluğun en büyük dahisiydi! Grupta ondan sonra en güçlü olan kişi Auden bile onun tek saldırısıyla kaybediyordu. Kendi gücü elbette onun karşısında hiçbir şey değildi.
Yavaşça yutkunurken bakışlarını yeniden Orlon'a çevirdi. O sırada ruhu yaralı olan Orlon Paul'ün aurasından çok daha fazla etkilenmişti. Küçük çocuğun tüm vücudu sarsılıyordu ve gözerinden yavaşça yaşlar akıyordu.
Paul bunun yeterli olduğunu fark ettiğinde aurasını yeniden kapladı ve gözlerini kovuğa geri çevirdi. Az önceki saldırı diğerleri için oldukça güçlü olsa da kendisi bu saldırıyı engellemenin bir yolunu bulabilirdi. Hiç olmazsa karanlık manayla saldırıyı baskılayabilirdi.
Derin bir nefes alıp kovuğun girişine yaklaşmaya başladı. Auden, Shiwuan ve Sushie de onun ilerlemesini izliyorlardı. Jasmine ise hâlâ titreyen Orlon'la ilgileniyordu.
Paul kovuğun girişine ulaştığında derin bir nefes aldı ve birden yarı saydam siyah bir enerji vücudunu sardı. Az önceki beyaz ışının zıttı gibi görünen bu enerji Paul'ün daha önce birleştirmeyi başardığı karanlık-ruhsal enerjiydi.
Bu sırada Paul yavaşça yutkundu ve ileriye doğru bir adım attı. Paul kovuğun içine adımını attığı anda sütun beyaz bir ışıkla parladı ve beyaz bir ışık ışını hızla sütundan fırlayarak Paul'e ilerledi.
Paul ona yaklaşan ışık ışınını gördüğünde istemsizce kendini sıktı. Bu şeyin gücün tam olarak bilmediğinden engelleyip engelleyemeyeceğini bilmiyordu.
Işık ışını onun karanlık-ruhsal enerjiden oluşan 'bariyer'iyle çarpıştığında parçalara ayrıldı ve etrafa dağıldı. Paul bunu gördüğünde yavaşça iç çekti ve enerjisini geri çekmek için hazırlandı ancak tam o anda sütun bir kez daha parlamaya başladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..