141.Bölüm - Bir Başka Kan Sözleşmesi

avatar
8816 39

Kara Büyücü - 141.Bölüm - Bir Başka Kan Sözleşmesi


Paul gözlerini açtığında tüm görüşünü kaplayan ışık yüzünden kısa süreli bir körlük yaşadı. Yavaşça sırtını dikleştirirken gözlerini hızlıca kırpıştırıyordu. Yanındaki Grim'in mutlu miyavlamalarını duyabildiğinden geri döndüğünü anlamıştı.

Gözleri hâlâ tam olarak açılmasa da diğer tüm duyuları oldukça iyilerdi. Hatta öncekinden de gelişmiş gibi duruyorlardı. Aynı anda vücudu hayat dolu bir manayla doluydu.

Gözlerini tamamen açtığında, Grim'in miyavlamasından başka bir ses daha duydu.

"Wuu!"

Bir anda gözlerinin önünde karışlık bir kız belirince istemsizce geriye doğru çekilmişti. Ancak o geriye çekilse bile ufaklık altın sarısı kanatlarını hızla çırpmış ve yüzünde parlak bir gülümsemeyle Paul'ün sağ omzuna yerleşmişti.

Paul başını çevirip ufaklığı inceleyemeden önce Grim miyavlayarak Paul'ün omzundaki ufaklığa doğru atlamış ve hızlıca pençesini savurmuştu.

Ufaklık hızla kanatlarını çırpıp saldırıdan kaçarken Grim'e alaycı bir gülümseme yollamış ve Paul'ün kafasına konmuştu. Oraya yüzüstü yatarken dünanın en rahat yerindeymişcesine bir gülümseme takınmıştı.

Grim gözlerini kısarak ona doğru atılmak için hazırlandı ama Paul tarafından durduruldu. Daha sonra ise Paul sağ eliyle Grim'i kucağına aıp başını okşarken sol elini kaldırıp tek parmağıyla ufaklığın başını okşadı.

Ufaklık bu durumdan epey mutlu gibi görünüyordu. Parlak gümüş saçları karışmış olsa bile yüzünde parlak bir gülümseme vardı.

"Bana hayat manasını aktaran sen miydin?"

Paul ufaklığın tam olarak ne olduğunu bilmediğinden Antik Ejder Dili'nde konuşmayı seçmişti. Ufaklık onun sorusunu duyduğunda Paul'ün başının üzerinden kalkıp önüne doğru uçmuş ve hızla başını sallamıştı.

Paul gözlerinin önünde altın sarısı kanatlarını çırparak uçan ufaklığı incelediğinde gerçekten de onun türüyle ilgili bir şey bilmediğini anlamıştı. Bunun için Spadia'nın uyanmasını beklemesi gerekiyordu.

Gözlerini kısarak ufaklığı incelediğinde ufakık önce bir tepki vermedi. Daha sonra ise yüzü birden kızardı ve Paul'ün başını üzerine geri uçarken utangaç bir ses çıkardı.

"Wuu..."

Bu Paul'ü epey şaşırtmıştı. Büyülü canavarların insansı duyguları gösterebileceğini biliyordu ancak utangaçlık gibi bir duygu canavarlarda bulunmayan bir şeydi. Elbette, eğer bir canavar yeterince yüksek bir seviyeye yükselip bilinç kazanırsa bu duygulara da sahip olabilirdi. Ancak öyle bir bilinç yaratmak için gereken seviye birçok canavarın ulaşmasının imkansız olduğu bir seviyeydi.

Bu ufaklık böyle bir şeyi mi başarmıştı?

Sol elini yeninden başına atıp baş ve işaret parmağıyla ufaklığın belini kavradıktan sonra onu yeniden önüne getirdi.

Paul'ün tutuşundan kaçamayan ufaklık kızarmış yüzünü iki eliyle kapatırken kanatlarını ve ayaklarını hızla çırpıyordu Paul ufak bir kahkaha attıktan sonra yavaşça konuştu.

"Benimle kan sözleşmesi yapmak ister misin?"

Paul'ün sesi nazikti ve gerçekten de başka bir niyeti yoktu. Bu ufaklık ondan hoşlanmış gibi görünüyordu ve o da ufaklıktan hoşlanmıştı. Grim Paul'ün sözlerini duyduğunda isteksizce miyavlasa da bu bir işe yaramamıştı.

Paul'ün sözlerini duyan ufaklık ayaklarını çırpmayı kesti ve ellerinden birini çekerek Paul'e doğru baktı. Altın sarısı gözüyle Paul'e bir kez daha baktıktan sonra ikinci elini de çekti ve yüzünde parlak bir gülümseme belirirken başını salladı.

Paul yüzünde ufak bir gülümseme belirirken ufaklığı yere bıraktı. Yüzünün kızarıklığı hâlâ geçmemiş olan ufaklık yüzünde parlak bir gülümseme ve gözlerindeki beklentiyle Paul'e bakıyordu.

Paul sol elini yavaşça aşağıya, ufaklığın önüne indirdi ve gözlerini yavaşça kapattı. Ardından sol elindeki tırnakları hızla uzayıp sivrilerek saf siyah pençeler haline geldiler.

Paul gözlerini açtığında şüphelendiği bir şeyi doğrulamıştı. Savaşma arzusunu kabul ettikten ve bir teknikten vazgeçtikten sonra anka soyu üzerindeki kontrolü daha da artmıştı. Artık vücudunun belirli parçalarındaki anka soyunu uyandırabiliyordu.

Baş parmağındaki tırnağıyla yavaşça işaret parmağında bir kesik açtı ve bir damla kanı yere damlattı. Yere damlayan kandan hemen sonra ise parmağındaki kesik kızıl bir duman çıkararak iyileşmişti.

Ufaklık Paul'ün damlattığı damlaya yaklaştı ve Paul pençelerini çekemeden önce tek parmağını onun pençesiyle kesti ve ufak parmağından akan altın sarısı kan damlasını Paul'ünkinin üzerine damlattı.

Paul'ün kızıl kan damlası ve ufaklığın altın sarısı kan damlası birleştiğinde Paul ikisinin arasında oluşan ruhsal bağı hissetmişti. Grim'inki ile aynı olan bu bağ Kan Sözleşmesinin yapıldığını belli ediyordu.

Ufaklık aynı bağı hissettiği anda parlak bir gülümsemeyle Paul'ün başına geri dönmüştü. Ufaklık olduğu yerden hoşlanıyor gibi görünüyordu.

Paul yavaşça ayağa kalkarken Grim'i de sol omzuna aldı. Grim bir süre kısık gözlerle ufaklığa baksa da daha sonra Paul'ün kulağını dişlemeye başladı.

Paul derince iç çekerken yavaşça elini kaldırdı ve sıktı. Anka soyuyla tam olarak birleştiğinden fiziksel gücü ve iyileşme gücü bir kez daha artmıştı ve oldukça enerjik hissediyordu. Beyaz gömleğinin altında gizlenen vücudu daha yapılı bir hâle gelmişti.

Yavaşça gözlerini onları saran parlak duvara çevirirken ne kadar zaman geçtiğini düşünüyordu. Eğer grubun başına bir şey geldiyse bu ona epey sıkıntı çıkarırdı.

Hızlı adımlarla ışıktan duvara yaklaştığında bir kızın çığlığını duydu ve bu çığlığın sahibini hatırladığında birden içinde bir öfke yükseldi.

"Sushie!"

Sushie grubun geri kalanına kıyasla Paul'e daha yakın biriydi ve onun zarar görmesi Paul'ün istemediği bir şeydi. Yumruğunu hızla kaldırdı ve önündeki ışık bariyerine geçirdi.

--------------------

Aynı gün, öğlen sıraları.

Auden kana bulanmış bir şekilde ormandan çıkarak devasa ağaca yaklaşıyordu. Sağ elinde rüzgar rünleri hâlâ parlayan kılıcı dururken sol eliyle arkasından bir şeyi sürüklüyordu.

Bu şey, kahverengi deriye sahip boğa tipi bir canavardı. Gözlerinde hayatın herhangi bir belirtisi olmayan bu canavarın sırtında derin bir kılıç yarası bulunuyordu.

Auden'in üzerinde ise bir yara görünüyordu. Kıyafetlerinin altına giydiği büyülü zırh C seviyeli canavarların saldırılarına karşı dayanıklıydı. En azından fiziksel saldırıları engelleyebiliyordu.

Adımları yavaş olsalar da arkasında bir boğayı çektiği için garip değildi. Bir süre ilerledikten sonra ağacın kovuğunun girişine ulaştı.

Kovuğun girişinin hemen önünde iki koyu yeşil çadır ve bir ateş alanından oluşan ufak bir kamp alanı bulunuyordu. Çadırlardan birinin önünde Jasmine dikiliyordu. Mana Tüketimi'ne sahip olduğu için hiç acıkmayan veya yorulmayan bu kızın gözlerinin altında torbalar oluşmuştu.

Nedeni belliydi. Mana Tüketimi'ne sahip bir büyücü fiziksel olarak yorulmasa bile ruhsal olarak yorulabilirdi ve bunu engellemesi epey zordu. Paul'ün 'öldüğü' günden beri geçen dört günde genç kız kardeşinin ruhsal yarasını iyileştirmek için birçok çaba sarf etmiş ancak bir şey başaramamıştı.

Birçok kez gruptaki diğerlerine ormandan ayrılmalarını söylese de Shiwuan ve Sushie onu reddetmişlerdi. Auden ise kesin bir cümle söylemişti.

"Bir hafta boyunca Kıdemli'yi bekleyeceğiz."

Bir hafta... Tehlikeli bir ormanda yaralı bir küçük kardeşle beraber olunca bir gün bile o kadar uzun geliyordu ki Jasmine yalnızca dört günde yıllar geçmiş gibi hissetmişti.

Ancak yapabileceği bir şey yoktu. Savaş gücü Auden'inkinden kat kat daha düşüktü ve Auden'in yardımı olmadan Orlon'la birlikte ormandan ayrılması imkansızdı. Bu yüzden bir hafta beklemeli ve bu sürede yapabildiği kadar Orlon'u korumalıydı.

Bu yüzden Orlon'un çadırına onlarca tılsım yerleştirmişti. Auden de onunla aynı çadırda yattığından iki önemli kişiyi koruması gerekiyordu.

Sushie ve Shiwuan ise herhangi bir savaş gücüne veya onunla akrabalığa sahip değillerdi. Bu yüzden onları direkt olarak umursamıyordu.

Böyle tehlikeli bir durumda kimse asil bir aileden gelmenizi hatta direkt prenses olmanızı bile umursamazdı. Kan bağı ve çıkarlar Jasmine'in önemsediği tek şeydi.

Elbette, Auden onunla aynı fikirde değildi. Auden savaşçı olarak güçlü olana saygı duyardı ancak güçsüz olanı ezen birisi değildi. Onun düşünce yapısı daha çok bir 'şövalye'ninki gibiydi. Yalnızca kendi yolunu takip edebilmek için ölmeye bile razıydı.

Bu sırada Auden çadırın önünce nöbette bekleyen Jasmine'i görmezden gelmiş ve ateş alanında toplanmış dallarla ufak bir ateş yakmıştı. Ateş yavaşça büyürken o da bir bıçak çıkarmış ve boğanın derisini yüzmeye başlamıştı.

Bu bıçak Orlon'un büyülü bıçağıydı. Yaralı birinde duran bir silah tamamen işe yaramaz olacağından onu Orlon'dan almıştı ancak onu savaşta bile kullanmıyordu. Jasmine birçok kez bunun hakkında konuşsa da onu önemsememişti.

Ona göre zihinsel yapısı kötü olan Jasmine ve atılgan olmasına rağmen güçsüz olan Orlon tamamen 'işe yaramaz' kişiliklerdi. Onları koruyacak olsa da onların fikirlerini pek önemsediği söylenemezdi.

Auden boğanın derisini yüzerken diğer yeşil çadırın içinden deri zırhlarının içinde Sushie ve Shiwuan çıktı. İkisi iyice dinlenmiş görünselerde aslında durumları pek iyi değildi. Sushie daha önce ormana bile çıkmamış birisiyken ormana çıkmış ve bir yakınını kaybetmişti. O ne kadar güçlü bir zihne sahip olursa olsun hâlâ ufak bir kızdı. Böyle bir şey kaldırması kolay değildi.

Shiwuan ruhsal gücünü geliştirdiğinden daha iyi bir durumda olsa da onun da durumu pek iyi değildi. Savaş gücüne sahip olmadığı için tek yapabileceği arkadaşını avutmaktı ve küçük kız için bu pek de kolay bir görev değildi.

İkili ateş alanının yanına oturduklarında Jasmine bir süre onlara dik dik baksa da bir süre sonra gözlerini çekti. İki kız bunu görmüş olsalar da bir şey dememişlerdi.

O sırada kamp alanındaki durum epey gergindi ve kimse hiçbir şey konuşmuyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr