Siyah pelerinli adam dört gündür grubun her hareketini izliyordu. Paul kovuğa girdikten hemen sonra grubun moralinin düştüğünü fark etmiş ve neler olduğunu anlamaya çalışmıştı. Ancak tam olarak bir şeyler öğrenememişti.
Nedeni belliydi. Oradaki genç büyücü kız paranoyağın tekiydi! Onun gelmediği anlarda bile birisi gelmişcesine onlarca yeri kontrol ediyor ve siyah pelerinli adamı oldukça zor durumda bırakıyordu. Oradaki genç savaşçının da varlığı göz önüne alındığında kamp alanına yaklaşması neredeyse imkansızdı.
Ancak yakınlarda bir yere sindiği sürece bir şeyleri anlayabileceğini düşünmüş ve beklemeye devam etmişti. Ve dört günün sonunda gerçekten de işe yarar bir bilgi almıştı.
Genç savaşçı avlanıp geri döndükten kısa bir süre boğanın derisini tamamen yüzmüş sonra eti pişirmeye başlamıştı. Dört günde bu konuya alışmış gibi görünüyordu.
İki küçük kız ateş alanının etrafında etlerini yerlerken genç savaşçı da onlarla birlikte yiyordu. Paranoyak genç büyücü ise çadıra yemek götürüyordu. Büyük ihtimalle takibin ilk günlerinde gördüğü çocuk yaralanmıştı veya çadırdan çıkamayacak başka bir durum yaşıyordu.
Bir süre onları izledi ve dinleyebildiği kadar dinledi. En sonunda paranoyak büyücü ateş alanına geri döndü ve onun için önemli olan o konuşmayı başlattı.
"Auden, artık ormandan ayrılmamız gerekiyor. Orlon'un durumu gittikçe kötüleşiyor."
Paranoyak büyücünün sesi endişeli ama sertti. Sanki istiyor değil de emrediyor gibiydi. Normalde böyle otoriter bir tavır takınan büyücülerle kimse dalaşmazdı.
Ancak genç savaşçı yavaşça etinden bir lokma daha aldı ve gözlerini büyücününkilere diktikten sonra soğuk sesiyle konuştu.
"Üç gün daha bekleyeceğiz."
Sesinin ve gözlerinin soğukluğu Jasmine'e bir ürperti vermişti. Auden'e baş kaldıramayacağını bildiğinden ateş alanının başka bir köşesine oturdu ve kendi yemeğini yemeye başladı.
Auden'in sözlerini duyan siyah pelerinli adam birden endişelendi ve hemen oradan ayrılarak ormana daldı. Oldukça hızlı adımlarla saniyeler içinde kamp alanından uzaklaştıktan sonra bir ağacın arkasına geçti ve etrafını iyice kontrol ettikten sonra derin bir nefes verdi. O paranoyak büyücünün etrafa bir şeyler yerleştirmiş olmasından endişeleniyordu.
Daha sonra ise duyduğu haberleri hatırladı ve yüzü birden soldu. Elini hızla pelerininin içine attı ve bir rozet çıkardı. Hafifçe yutkunduktan sonra rozeti ağzına yaklaştırdı ve bağırarak konuştu.
"Patron, Patron! Önemli haberler var!"
Rozetin diğer tarafından gür bir erkek sesi yükseldi. Bu ses sakin ve meraklı olsa ve herhangi bir öfke kırıntısı bile hissettirmese bile siyah pelerinli adamın hafifçe yutkunmasına neden olmuştu.
"Ne oluyor?"
Siyah pelerinli adam derin bir nefes aldı ve kendini yapabildiği kadar sakinleştirdi. Patronundan alabileceği tepkiyi düşündüğünde hafifçe titrese de bunu sesine yansıtmamaya çalıştı.
"Patron, üç gün içinde ormandan ayrılmayı planlıyorlar! Yalnızca üç gün!"
Bir anda, rozetten bir kez daha gür erkek sesi yükseldi.
"Üç gün... seni gerizekalı! Neden böyle geç bilgilendirildik!"
Gür sesin taşıdığı öfkeyi hisseden siyah pelerinli adamın bacakları titredi ve siyah pelerinli adam neredeyse yere düşüyordu. Siyah pelerinli bu adam patronundan epey korkuyordu.
Siyah pelerinli adam yavaşça yutkunduktan sonra titreyen sesiyle konuştu.
"P-Patron, ben de henüz öğrendim."
Rozetten hâlâ öfkeli olduğu belli olan ses yeniden bağırarak konuştu.
"Pekala, hemen kamp alanına yaklaş. Rozetini yanında tut. Bu akşam oraya varabiliriz. Hiç zaman kaybetmemeliyiz!"
"Anladım Patron."
Siyah pelerinli adam cevabını verdikten sonra bir süre daha bekledi ve patronunun başka bir şey daha söylemediğinden emin olunca rozeti pelerininin içine geri koydu. O anda patronunun öfkeden bir şeyleri parçalıyor olduğunu düşünüyordu.
Aynı siyah pelerinli adamın düşündüğü gibi, patronu oturduğu mağaradayken birden ayağa fırlamış ve elindeki rozeti bir başka adama fırlattıktan sonra mağaranın duvarına sert bir yumruk geçirmişti.
"Lanet olsun!"
Yumruğun oluşturduğu tepki yüzünden pelerini düşen 'Patron'un yüzü belli olduğunda hâlâ mağaranın bir köşesinde oturan Shijin adamı incelemeden edememişti.
Orta yaşlı adamın teni normalden biraz daha koyuydu. Siyah gözleri öfkesini belli eder bir şekilde kısılıyken sol gözünün altındaki ufak kesik yarası iyice büzülmüştü. Adamın kel kafası ise mağaranın içindeki karanlık alanda olmasına rağmen parlıyor gibi görünüyordu.
Adam birkaç yumruğu daha mağaranın duvarlarına atarak hafif çatlaklar oluşturduktan sonra derin bir nefes aldı. Ardından yere düşmüş pelerinini geri aldı ve yeniden giyerken yavaşça Shijin'e döndü.
Shijin adamın ne yapacağını bilmediğinden hafifçe gardını alsa da adam yavaşça eğildi ve özür diler bir şekilde konuştu.
"Bu yanlışlık için özür dilerim ancak bu gece saldırmak zorunda kalacakmışız gibi görünüyor. Yoksa fazla şansımız olmayacak. Hemen hazırlanmalıyız."
Shijin adamın hareketine şaşırmış olsa da yavaşça başını salladı ve etraftaki birkaç eşyasını topladı. Zehir üzerine çalıştığından hazır ormana gelmişken birkaç bitkiyi de toplamıştı.
Patronlarının sözlerini duyan diğer pelerinli adamlar da yavaşça hazırlanmaya başladı. Birkaç dakika sonra hepsi birlikte mağaradan çıktıklarında Shijin dahil herbiri ikişer ufak cam şişe çıkardı.
Bu şişelerden biri kırmızı bir toz ile doluydu. Bu kırmızı toz, paralı askerler tarafından çokça bilinen bir şeydi ve Avcının Nefesi olarak biliniyordu. Bu tozdan etrafa yayılan koku birçok canavarı uzaklaştırırken aynı zamanda auraları da gizleyebiliyordu.
Diğer şişenin içinde ise mavi renkli bir sıvı vardı. Bu sıvı aynı şekilde paralı askerler tarafından çokça kullanılan basit bir hızlandırma iksiriydi.
Bu iki şey yolculuğa çıkmadan önce siyah pelerinli adamların lideri tarafından alınmış ve dağıtılmıştı. Elbette parayı sağlayan kişi Arthur'du.
Siyah pelerinli adamların her biri mavi iksiri içti ve tozu üzerlerine serpti. Shijin de aynı şeyleri yaptıktan sonra tüm grup Patron'larının liderliğinde ilerlemeye başladılar.
İksirin de desteğiyle hızları o kadar fazla yükselmişti ki o gece ağaca, grubun kamp alanına ulaşabilirlerdi.
Onlar yola çıkmaya başladıklarında gruptakiler çoktan yemeklerini bitirip kendi işlerine dönmüşlerdi. Auden ateş alanından fazla uzaklaşmamış ve kılıcını temizlemeye başlamıştı. Boğanın kanının kılıcın üzerinde kalmasını istemiyordu.
Sushie ve Shiwuan ise bir köşeye geçip farklı bitkileri ayırıyorlar ve bazılarını parçalara bölerek paylaşıyorlardı. Jasmine ise Orlon'un yattığı çadırın önüne dikilmişti gözleriyle etrafı tarayıp duruyordu. Gözcü adamın taktığı 'paranoyak' ismine yakışır biçimde davranıyordu.
Sushie ve Shiwuan bir süre sonra çadıra girdi ve Auden de kılıcı ile çalışmaya başladı. Böylece zaman hızla geçti.
Güneş yavaşça batmaya ve gökyüzünü kızıla boyamaya başladığında Auden derin bir nefes alarak kılıcını kınına geri soktu. Günlük çalışmasını bitirmişti ve biraz dinlenmesi gerekiyordu.
Yemek ise bir sıkıntı değildi. Sabah yedikleri yemek normal bir hayvanın değil bir büyülü canavarın etiydi ve normalden daha fazla tok tutuyordu. Eğer bir savaşçı olmasaydı ve normal bir insan olsaydı sabahki yemek ona iki gün boyunca bile yetebilirdi.
Derin bir nefes aldıktan sonra Jasmine'in başında dikildiği Orlon'un çadırına doğru ilerlemeye başladı. Ancak bu sırada, birden daha önce farkına varmadığı bir şeyi fark etti ve hızla arkasına döndü.
Onun hareketinden irkilen Jasmine onun bağırışını duyunca zihnini korkuya bırakmıştı.
"Kendinizi koruyun! Gelenler var!"
--------------------
[YN]: Kısa ama niye kısa? Çünkü bunu yazdığım gün hastaneye yetişmem gerekiyor da o yüzden. Sonraki bölümlerden birinde telafi ederim artık :D
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..