Gümüş Cennet Sarayı'nın içi oldukça görkemliydi. Etrafta başlarında rehberler bulunan tezgahlar ve duvarlara asılı eşyalar bulunuyordu. Satım yapan kişiler özel odalara götürülürken alım yapanlar rehberler tarafından özel olarak takip ediliyorlardı.
Paul içeriye gözlerini gezdirdiğinde bölgenin tamamen ışıklandırıldığını ve parlayan hazinelerle dolu olduğunu görmüştü. Hazinelerin hiçbirine o anda parasının yetmeyeceğini bildiğinden yalnızca gördüğü ilk tezgaha doğru ilerlemeye başladı.
Ancak o tezgaha varamadan önce bir rehber gelip onu karşılamıştı.
"Efendim, alım mı yapacaksınız yoksa satış mı?"
Kadın rehberin siyah saçları belinin biraz yukarısına kadar geliyordu. Büyük, parıltılı mavi gözleri ile soluk teni oldukça güzel bir uyum yaratıyordu. Üzerindeki mavi renkli elbise güzel bir tabloyu süsleyen son dokunuşlar gibiydi. Normal bir erkeğin birkaç dakikalığına tüm islerini kaybetmesine neden olabilecek bir kadındı.
Ancak, Paul(YN:Odun) yalnızca kadının yüzüne bir bakış atmış ve Spadia'nın konuşmasını istemişti.
"Satış."
Kadın Paul'ün yalnızca işi ile ilgilendiğini görünce biraz hayal kırıklığına uğrasa da bunu göstermemişti. Paul'e doğru hafifçe eğildikten sonra nazikçe konuştu.
"O halde lütfen beni takip edin."
Kadın yeniden dikleşip özel odalardan birine yürümeye başladığında Paul de arkasından onu takip etti. Bu sırada önemli bir sorunu düşünüyordu.
Bu dünyada büyü olmadığını bilse de kendi dünyasında önemli olan eşyaların olup olmadığını bilmiyordu. Örneğin bir evren yüzüğü kendi dünyasında o kadar da yaygın olmasa da en azından gelişimcilerin bazıları ona sahiplerdi. Bu dünyada ise evren yüzüğü gibi bir şeyin olup olmadığını bilmiyordu.
Evren yüzüğü tam olarak büyü sayılmazdı. Karanlık ve ışık manasının alt elementi olan uzay-zaman manasının yoğunlaşıp farklı madenlerle birleşmesiyle Evren Taşı ismi verilen bir maden oluşurdu ve bir büyünün yardımı olmadan da kullanılabilirdi. Ancak önemli olan şey bu dünyada mananın tek yerde toplanmasıydı.
Bu dünyada manadan oluşan madenler direkt olarak bulunmuyor olabilirdi. Bu nedenle bir sorunu var sayılırdı.
Spadia onun sıkıntısını fark etmiş ve onunla konuşmuştu.
"Merak etme, bu dünyada evren taşı direkt olarak bulunmuyor olsa da tüm mananın toplandığı yerde, Gökyıldırım Adası'nda bulunuyor. Oradan toplanıp işlenen madenlerle evren yüzükleri gibi şeyler yapılabilir. Elbette, değeri senin dünyandakinden bile daha yüksek. Bu nedenle bir evren yüzüğü göstereceksen dikkatli olmalısın."
Paul bu bilgiyle birlikte rahat bir nefes aldı. Yüzündeki maske ve eldivenleriyle beraber derisi herhangi bir şekilde görünmüyordu. Kendisi konuşmuyordu ve aurası da etrafa yayılmıyordu. Bu nedenle evren yüzüğünün ona sıkıntı çıkarması anında hemen asıl haline geçip sıkıntıdan kurtulabilirdi.
Yüzünün görünmesi onun için bir problem değildi. Zaten bu dünyada onu tanıyan herhangi bir kişi yoktu. Bu dünyada 'Kara Büyücü' ismi yayılmayı geç, yoktu. Bu nedenle kendi halinde gezse bile ona bir şey olmayacaktı.
O bu düşüncelere dalmışken rehber ve kendisi çoktan özel odaya varmışlardı. Rehber bir kez daha Paul'e doğru eğildikten sonra saygılı bir sesle konuştu.
"Lütfen biraz bekleyin, hemen bir yetkiliyi çağıracağım."
Rehber odadan çıkarken Paul de odanın içine bakıyordu. Odanın içerisinde bir masa, iki sandalye ve onlarca alet vardı. Paul bunların farklı eşyaları incelemek için olduğunu fark etmişti.
Bir süre sonra, bir kadın odaya girdi. Üzerindeki mor kıyafeti vücudunun kıvrımlarını tamamen belli eden kadın mor renkli gözlere ve açık kahverengi saçlara sahipti. Yüzünde parlak bir gülümseme olan kadın Paul'e bakarken nazikçe konuştu.
"Hoşgeldiniz efendim. Ben hazine inceleyicisi Shia Asphelon'um."
Kadının hafifçe reverans yaptığını fark eden Paul bir şey demeden ilerledi ve sandalyeye oturdu. Paul'ün soğuk tavrını fark eden Shia'nın yüzü bir anlığına ekşise de hemen sakin ifadesini topladı ve Paul'ün karşısındaki masaya geçti.
Shia Paul'e bakarken açıklamaya başladı.
"Gümüş Cennet Sarayımızın alım işleri yetkililer tarafından halledilir. Hazineler yeterince incelendikten sonra satıcıya bir fiyat verilir ve satıcı kabul ettiği sürece iş tamamlanır. Şimdi, sizin hangi hazineyi işe koyacağınızı merak ediyorum."
Shia'nın gözlerinde merak ve az da olsa hor gören bir ifade vardı. Paul'ün gizemli görünüşü ilk başta onun aklını karıştırsa da ondan herhangi bir auranın yayılmadığını fark ettiğinde tek yapmak istediği şey işini hızla bitirmek ve burdan gitmek olmuştu.
Onun gözlerindeki aşağılamayı gören Paul öfkelenmemişti. Maskesinin altındaki yüzünde soğuk bir gülümseme ortaya çıkarken elini paltosunun içine attı ve boyutundan evren yüzüğünü çıkardı.
Evren yüzüğünü avcunda sıkıca tuttuktan sonra kapalı avcunu paltosundan çıkardı. Onun kapalı avcuna alaycı bir şekilde bakan kadına bakarken onun biraz sonra alacağı ifadeyi düşünüyordu.
Kapalı avcunu yavaşça açtı ve Shia isimli kadının yüz ifadelerini yavaşça izledi. Önce şaşkınlıkla dolan yüzü sonra pişmanlık, kıskançlık ve heyecanla dolmuştu.
Elbette, Paul evren yüzüğünü satmayı planlamıyordu. Shia da böyle bir şeyi kimsenin burada satmayacağını biliyordu ancak saklamak için evren yüzüğünün kullanıldığı bir şeyin normal olmaması gerektiğini düşünüyordu.
Paul evren yüzüğünü işaret parmağına taktı ve sağ elini hızla havaya savurdu. O anda, farklı renklerde on B seviyeli canavarın cesedi odada belirdi.
Shia seslice yutkundu. O tam canavarları açıklamaya başlayacaktı ki Spadia'nın sözleri zihninde yankılandı.
"B seviyeli dört sırtlan, bir kurt, bir aslan, bir kaplan ve üç panter tipi canavar. Sırtlan tipleri ateş türüyken panter tipleri rüzgar türü. Aslan bir ateş türü. Kurt bir buz türü ve kaplan bir rüzgar türü."
Onun açıklamalarını duyan Shia bir süre sonra bir şeyi fark etmişti. Bu ses, odada değil de onun zihninde yankılanmıştı!
Ruh Gelişimcisi! Bu iki kelime Shia'nın zihninde birer yıldırım gibi çaktı. Ruh gelişimcileri savaşçılar gibi saf savaş gücüne sahip olmasalar da taktiksel güçleri ve garip teknikleri insanların onlara saygı duymalarını kazandırmıştı. Güçlü bir ruh gelişimcisi kılıçları havada uçurarak beklenmez saldırılar bile yapabilirdi.
Bu düşünceyle Paul'ün görüntüsünü, belindeki kılıcı ve çıkan cesetlerdeki kılıç yaralarını görünce bir kez daha titredi.
Bir canavar avcısı, savaşçılar ve ruh gelişimcileri arasında en güçlü ve en vahşi olanlardı. Onlar garip güçler kullanan bu canavarları avlayabilen manyaklardı ve saygının dışında onlara karşı korku da beslenirdi.
'Canavarları avlayan canavarlar' basitçe onları açıklamak için kullanılan bir kavramdı. Canavar avcılarının çoğu savaşırken yaralanarak ölür veya savaş sırasında delirirlerdi. Rahat bir ölüm yaşayanlar çok az olduğu için ölümden korkan birinin bir canavar avcısı olması imkansızdı.
Shia düşüncelerini birleştirdiğinde hafifçe titreyen sesiyle konuştu.
"A-Ah... Hemen onları inceleyeceğim. Lütfen biraz bekleyin efendim."
Paul onun sesinden gelen korkuyu hissetmişti. Derin bir nefes alırken sandalyesine yaslandı ve evren yüzüğünü çıkararak paltosunun içine geri soktu. Ardından boyutuna geri attı.
O anda, birden paltosunun içindeki bir şey onu ısırdı. O şaşkınlıkla bir tepki verirken Shia onun hareketi yüzünden korkmuştu.
Paul ısırılan yere baktığında Grim'in onun bileğini dişlediğini fark etti. Hafifçe iç çektikten sonra Grim'i sallayarak bileğini rahat bıraktırdı ve hafifçe küçük kedinin başını okşadı.
O Grim'in başını okşarken dışarından bir şey belli olmadığı için Shia ona garip gözlerle bakıyordu. Ancak başını hafifçe salladıktan sonra işine geri döndü. Bu adamı sinirlendirmeyi hiç istemiyordu.
Paul Grim bir süre sonra memnun olunca onun başını okşamayı bıraktı. Bu sırada Shia da işini bitirmişti.
Shia bir süreliğine odadan çıktı. Geri döndüğünde, elinde dolu görünen bir kese vardı.
"On canavarın cesedinin toplam fiyatı 1430 altın. Bu da toplam 14 platin para ve 30 altına eşit oluyor. Paranız burada efendim."
Shia para kesesini saygılı bir şekilde Paul'e uzattığında Paul anında keseyi aldı ve paltosunun içine soktu. Aynı anda bir platin paranın 100 altına eşit olduğunu da öğrenmişti.
O odadan ayrılırken Shia da onun arkasından bakıyordu ve düşünüyordu. Eğer ilk geldiğinde bu adamın ilgisini biraz çekebilseydi belki...
Pişmanlıkla iç çekti. İnsanları tanıma becerisini biraz daha geliştirmesi gerektiğini anlamıştı. Eğer böyle devam ederse sonsuza kadar bu yerede bir rehber olarak çalışmak zorunda kalacaktı.
Paul özel odadan ayrıldığında sonunda para sorununu çözmüştü ve mutluydu. Gümüş Cennet Sarayı'ndan ayrıldıktan sonra direkt olarak hana doğru ilerlemeye başladı.
Buraya gelmiş olsa bile gelişmesini kesmek zorunda değildi. Savaşçı olarak gelişimini hızlandırabilirdi ve istediği her an Yaradan Yetiştirme Zindanı'na girebilirdi.
Zamanını boşa harcamaya niyeti yoktu. Gelişebildiği kadar gelişmek zorundaydı!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..