182.Bölüm - Ana Elementlerin Efsanesi

avatar
8319 32

Kara Büyücü - 182.Bölüm - Ana Elementlerin Efsanesi


"Altı element, varoluşun temelleridir ve gerçekliğin yapıtaşlarıdır. Onların her biri, bir başka şeyi simgeler."

 

"Alev elementi, mutlak gücü ve görkemi simgeler. O, gururlu ve kibirlidir. Ölümlülere yukarıdan bakar, ancak bunu yapmaya yetecek güce de sahiptir. Öfkeli olduğu anlar tehlikelidir. Gerçekliği yakar, kavurur."

 

"Su elementi mutlak sakinliği ve asilliği simgeler. O, sakin ve merhametlidir. Ölümlülere nazikçe bakar ve onlara yardım eder. İyileştirir, geliştirir. Su asla öfkelenmez. O her zaman durgundur. Eğer bir kişi ona saldırırsa saldıran kişinin oluşturduğu dalgalarla cevap verir.

 

"Rüzgar elementi mutlak özgürlüğü ve cesareti simgeler. O, cesur ve asidir. Ölümlülere eşlik de eder, karşılık da verir. Yücelik onun gözünde önemli değildir. O yalnızca kendi isteğine göre davranır."

 

"Toprak elementi mutlak bilgeliği ve sabrı temsil eder. O, sabırlı ve bilgedir. Ölümlülere dersler verir ve onlar anlayana kadar anlatmaya devam eder. O yüce olmasına rağmen yüce değildir. Kendini asla yüce görmemiş ve görmeyecektir."

 

"Karanlık elementi mutlak sonsuzluğu temsil eder. O, derin ve acılıdır. Ölümlüler onun varlığına dayanamazlar ve ona zarar veremezler. O sondur ve yeni bir başlangıçtır."

 

"Işık elementi mutlak sonsuzluğu temsil eder. O, derin ve rahatlatıcıdır. Ölümlüler onun varlığına taparlar ve ona zarar vermezler. O, başlangıçtır ve sonun hazırlayıcısıdır."

 

"Dört element bazen karşılaşır, bazen savaşırlar. Ancak Karanlık ve Işık savaşmazlar, karşılaşmazlar."

 

"Çünkü biri var olmadan, diğeri var olamaz. Onlar birbirinin zıttı olmalarına rağmen eşlerdir. Karanlık olmadığı sürece, bir kişi etrafındaki sonsuz ışığı fark edemez. Eğer ışık var olmazsa, karanlık normal bir şey olacaktır."

 

"Onlar güçlülerdir. Cennet ve Cehennem onlardan gelir. Hayat ve ölüm onlardan gelir. Her gerçeklik onlara bağlıdır."

 

"Ve… onlar Hiçliğe bağlıdır."

 

Spadia derin bir nefes alarak sözlerini bitirdiğinde Yaradan Yetiştirme Zindanı'nda bağdaş kurmuş bir şekilde oturan Paul'ün gözleri parıldıyordu. Maskesi çoktan kolye haline geri dönmüştü ve paltosuyla eldivenlerini çıkarmıştı.

 

Spadia Paul'ün haline bir bakış attıktan sonra gülümsedi.

 

"Bu, ana elementlerin efsanesidir. Uzun zaman boyunca üstün dünyalarda anlatılmış ve birçok çocuğun zihinlerini süslemiştir. Seni de o çocukların arasına katıyorum."

 

Bu sırada Paul kendi kendine mırıldanmaya başladığından Spadia'ya karşılık vermemiş ve Spadia'nın yüzünün düşmesine neden olmuştu. Yarı saydam elini kaldırıp Paul'ün önünde sallayan Spadia onun bir şeyler mırıldandığını duyabilmişti.

 

"Yalnızca hiçlik ezelidir. Yalnızca hiçlik ebedidir..."

 

Paul'ün mırıldandığı sözleri duyan Spadia ilk başta şaşırdı. Ardından gülümseyerek bağırdı.

 

"Bak sen, 'Varlığın Temeli'ni cidden hatırlıyorsun. Ne oldu? Hiçlik ilgini mi çekti?"

 

Paul başını anında Spadia'ya çevirdi ve başını hızla onaylar bir şekilde salladı. Onun cevabını gören Spadia anında cevapladı.

 

"O halde güçlen."

 

Bu cevabı alan Paul fala şaşırmamıştı. Spadia'nın ona bir şeyi anlatmadan önce hep yeterli bir güce ulaşması gerektiğini söyleyeceğini çoktan anlamıştı.

 

Ama bu konu cidden ilgisini çekiyordu. Hafifçe iç çekti ve konuştu.

 

"Ne kadar güçlenmeliyim?"

 

Onun bu sözlerinin üzerine Spadia'nın gözlerinde ciddi bir bakış belirdi.

 

"Beni, Allatra'yı, hatta Şeytan Kral'ı aşacak kadar güçlenmelisin. O zaman geldiğinde, Şeytan Kral'ın asıl ulaşmak istediği yeri, gerçekliğin ötesindeki hiçliği görebileceksin."

 

Onun bu sözlerinden sonra Paul'ün gözleri sonuna kadar açılmıştı. Spadia'nın sözlerinin anlamını oldukça iyi biliyordu.

 

Spadia'yı geç, Allatra ve Şeytan Kral bile hiçliğin ne olduğunu tam bilmiyorlardı. Orayı görememişlerdi. Onlar, gerçekliğin sınırlarını aşamamışlardı.

 

Paul bunu başarabilecek miydi? Bunu düşündüğünde yüzünde kendinden emin bir gülümseme belirdi. Hızla ayaklanırken vücudunu germeye başladı. Spadia ona bir kez gülümseyerek baktıktan sonra konuştu.

 

"Hâlâ enerjik olmana sevindim. Dış dünyada güneşin doğmasına daha sekiz saat var. Yani hâlâ seni eğiterek geçirebileceğim on altı saat var!"

 

"Gulp."

 

Paul sesli bir şekilde yutkundu. Bu sırada neden az önce yere oturduğunu hatırlamış ve hemen oturur bir pozisyona geçmeye çalışmıştı.

 

Ancak o henüz yarı yoldayken baskıcı ruh enerjisi üzerine çöktü ve onu yere yapıştırdı. İçinden hem kendine hem Spadia'ya söven Paul acılı bir şekilde ayağa kalkmaya çalışırken ruhu yavaş yavaş güçleniyordu.

 

--------------------

 

İki siyah pelerinli figür hanın kapısında bekliyorlardı. Uzun boylu olan adam sabırlı bir şekilde duvara yaslanmış bir şekilde dururken kısa boylu olan ayağını yere vurarak konuştu.

 

“Usta, bizimle gelmek isteyenin o olduğunu sanıyordum. Neden onu bekleyenler biz oluyoruz?”

 

Kısa boylu figürden gelen ince kız sesini duyan uzun boylu adam sert sesiyle konuştu.

 

“Bunu bir görev olarak düşünebilirsin. Ruh gelişimcilerinin savaş güçleri ilk seviyelerde o kadar da güçlü değildir. Ona korumalık yapacağız.”

 

“Ne yani, şimdi de bedava korumalık mı yapacağız?”

 

Genç kızın söylenişini duyan adam hafifçe iç çektikten sonra açıkladı.

 

“Dün bize verdiği tüy. Gerçekten de bir C seviyeli canavarın tüyüydü. Hangi canavarın tüyü olduğunu söylememi ister misin?”

 

Onun sözlerinin üzerine kız adama döndüğünde adam hafifçe gülümseyerek cevapladı.

 

“O bir Işıltılı Alev Şahininin (Yanlış yazmadım dünya değişince isim de değişir tabi) tüyüydü. Bunun anlamını biliyorsun değil mi?”

 

Genç kız bir süre sessiz kaldıktan sonra vücudu hafifçe titredi. Ardından adama bakarken konuşmaya başladı.

 

“Alev tipi canavarlar savaşması en zor olan canavarlardır. Çünkü rüzgar tipi gibi hızlarını artırmak veya toprak tipi gibi saf gücü kullanmak yerine direkt olarak alevleri kullanırlar. Bunun üzerine uçan alev canavarları her zaman kaçabilecekleri veya hızlı saldırılar yapabilecekleri için daha da zorlulardır. Eğer bu şey onun tarafından alındıysa…”

 

Genç kız istemsizce yutkundu. Adam ise yavaşça başını salladı.

 

“Eğer yalnızca tüyü alıp kaçtıysa bu biraz anlamlı olabilir. Ancak tüyü verirken herhangi bir şekilde tereddüt etmedi. Buna bakılırsa, tek bir tüyü fazla önemsemediği anlaşılabiliyordu. Aynı şekilde, belinde bir kılıç da vardı.”

 

Genç kız sonunda ustasının demek istediğini anlamıştı.

 

“Çift gelişimci?”

 

Ustası başını sertçe sallarken konuşmaya devam etti.

 

“Onun seviyesini de, yaşını da bilmiyorum. Ancak onunla düşman olmanın bize zarar vereceğinden eminim. O adam tehlikeli birisi.”

 

Bu sırada kız şaşkın bir ‘Ah!’ sesi çıkarmış ve düşüncelere dalmıştı. Ustasının en son ne zaman birisinden ‘tehlikeli’ olarak bahsettiğini bile hatırlayamamıştı.

 

Siyah eldivenlerle kaplanmış ellerini kaldırıp onlara bakan kız endişeli görünüyordu. Onun halini gören adam derin bir iç çekmiş ve konuşmuştu.

 

“Merak etme, ne kadar güçlü olsa bile aurandan bir şey anlayamaz. Aynı zamanda bir şeyi bulsa bile onu yenebileceğimi düşünüyorum.”

 

Genç kız derin bir nefes alıp başını salladı. Ancak etrafındaki endişeli hava hiç dağılmamıştı.

 

Bu sırada hanın kapısı açıldı ve Paul dışarıya çıktı. Vücudunun yavaş hareketlerinden yorgun olduğu belli oluyordu.

 

Ustasının sert eğitimiyle ruhunu saatlerce üstün bir baskının altında bırakmıştı. Ancak sonuç olarak, büyükusta seviyesine bile geçememişti!

 

O bunun için üzülürken Spadia onu biraz avutmuş ve bunun Paul’ün ateşten ruhunun yarattığı bir fenomen olduğunu söylemişti. Ruhu geliştirmek daha zorlaşsa da ruh eskisinden çok daha güçlü oluyordu.

 

Elbette, Paul’ün bu konu hakkında yapabileceği bir şey yoktu. Ateşten ruhu bir kez elde ettikten sonra vazgeçmek diye bir şey yoktu ve aslında vazgeçmeyi de istemiyordu. “Alevin Kutsal Fiziği” hâlâ onun hedefiydi ve bunun için ateşten bir ruha ihtiyacı vardı.

 

Hanın dışarısında duran ikiliyi fark edince hafifçe eğilerek onları selamladı. Uzun boylu adam ona aynı şekilde bir selam verirken kısa boylu olan figürün başının üstüne baktığını görebiliyordu.

 

Paul kızın neden öyle baktığını biliyordu. Çünkü o sırada siyah-kırmızı maske takan ve derisiyle sesini tamamen gizleyen bir adam kafasında yavru bir kediyle duruyordu. Evet, Grim meditasyondan ayrıldığı anda kafasına oturmuş ve kalkmayı reddetmişti.

 

Paul bir süre Grim’i başından kalkıp yeniden iç cebine geçmesi için zorlasa da küçük kedi yerinden oynamayı reddetmişti. En sonunda Paul yalnızca onun istediğini yapmasına izin vermek zorunda kalmıştı.

 

Wulian Grim’den daha kolay kontrol ediliyordu. O kadar kolay olmasa da en azından Paul’ün bir süre boyunca üstelemesi sonucunda ufak peri onun iç cebinde kalmayı kabul etmişti. Tabii, bunu şişmiş yanakları ve neredeyse sulanmış gözleriyle yaptığından Paul biraz kötü hissediyordu.

 

Ancak o anda bunu umursayacak vakti yoktu. Yavaşça adama dönerken adam ona bakarak konuşmaya başladı.

 

“Şehrin kuzey kapısında bizi bekleyen bir at arabası var. Onunla yolculuk yapacağız.”

 

Paul başını sallayarak onayladığında üçlü ilerlemeye başladı. Uzun boylu adam Paul’e bir şeyleri açıklayarak ilerlerken kısa boylu figür arkalarından ilerliyor ve gözlerini Grim’den çekmiyordu.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr