At arabası ormanın içindeki düz patikada hızla ilerlerken atları süren siyah pelerinli adam hafifçe mırıldanıyordu. Neyi mırıldandığı atların ayak sesleri yüzünden belli olmasa da mutlu bir havaya sahipmiş gibi görünüyordu.
At arabasının içinde ise kısa boylu bir başka siyah pelerinli figür vardı. Elindeki açık parşömeni sürekli yeniden okuyan maskeli figür arada hemen karşısında oturan çocuğa bir bakış atıyordu.
Onun karşısında siyah paltosunu giymiş ve maskesini takmış olan Paul vardı. Bu sırada at arabasının tabanına serdiği genişçe bir haritayı inceliyordu.
Bu harita kabaydı ve fazla ayrıntıya sahip değildi. Ancak kapsadığı alan düşünüldüğünde bu oldukça iyiydi.
Bu harita, Gelan Kıtası’nın bir haritasıydı. Tüm kıtayı gösteren bu haritada yalnızca birkaç önemli bölge ve beş ülke gösterilmişti.
Kıtanın kuzeyinde, onun şu anda içerisinde olduğu Veuria Krallığı bulunuyordu. Görünüşe göre şu anda ilerledikleri başkentin adı Platin Kılıç Şehriydi.
Şehrin ismini ilk başta garip bulan Paul bunu siyah pelerinli adama sorduğunda şehrin ismini o anki kralın savaşçı adı olan ‘Platin Kılıç’tan aldığını öğrenmişti. Siyah pelerinli adamın söylediğine göre o anki kral platinden dövülmüş ağır bir uzun kılıç kullanıyordu.
Gelan kıtasının batısında, Svedia Krallığı yer alıyordu. Boyut olarak Veuria ile neredeyse aynı olan Svedia Krallığı genelde silah kullanımını değil, yapımını araştıran bir ülkeydi. Svedia’lı bir demircinin yaptığı silah normal demircilerinkinden çok daha iyi olurdu. En azından, pelerinli adam ona böyle söylemişti.
Gelan kıtasının doğusunda, Veuria Krallığı’ndan bir boy daha küçük olan Alean Krallığı bulunuyordu. Paul o bölgeyle ilgili fazla bir bilgi edinememişti. Alean yabancıların sınırları geçişi hakkında epey katı bir ülkeydi ve gezgin avcıların favorisi olduğu söylenemezdi.
Gelan kıtasının güneyinde ise en büyük ülke olan Azvan Krallığı bulunuyordu. Bu ülke Paul’ün Valheia İmparatorluğu kadar büyük olmasa da kıtadaki diğer ülkelerden bir veya iki boy daha büyüktü. Aynı zamanda nüfusun ve uzman nüfusunun en yüksek olduğu ülke de Azvan Krallığı’ydı.
Son olarak, Gelan Kıtasının hemen merkezinde, ufak bir çöl ülkesi olan Keln Krallığı bulunuyordu. Aslında, Keln’in bir çöl yerine bir krallık olarak görülmesinin tek nedeni Gökyıldırım Adası’nın oraya inmesiydi. Yoksa çoktan o bölge kurak ve insan geçmeyen bir yer olurdu.
Aynı zamanda, Keln ile alakalı bir efsanenin varlığını da öğrenmişti. Siyah pelerinli adam bu konu hakkında fazla konuşmamış ve yalnızca basitçe üzerinden geçmişti. Eğer Paul öğrenmek istiyorsa bir Keln vatandaşına sormalıydı.
Keln Krallığı’nda bu efsanenin artık bir masal haline geldiğini anlamıştı. Bazı gezgin hikayeciler hâlâ bu hikayeyi diğer ülkelere taşıyor ve oldukça iyi para da kazanıyorlardı.
Paul bu efsaneyi merak etse bile bunu şimdilik aklının bir köşesine atmaya karar vermişti. Yola çıktıklarından beri tam olarak üç gün geçmişti ve üç gündür her meditasyon zamanında ruhuna atılım yaptırmaya çalışıyordu. Ancak sonuç tam bir başarısızlıktı.
Paul ruhunun güçlendiğini fark edebiliyordu. Ancak atılımını yapamaması onu epey sinir ediyordu. Biri bilmeliydi ki ruh gücünde büyükusta atılımı bir dönüm noktasıydı.
Büyükusta seviyesindeki ruh gücü artık soyutluktan çıkarak somut bir güç haline gelebilirdi. Silahlar veya materyaller kontrol edilerek fiziksel saldırılar yapılabilir ve eşyalar mana kullanılmadan veya dokunulmadan kontrol edilebilirdi.
Atılımı hakkında düşündükçe sinirleri bozulan Paul bir kez daha iç çekti ve haritaya bir kez daha baktı. İğrenç bir yön duygusuna sahip olsa da haritaları oldukça iyi anlıyordu. Yanında bir harita bulunduğu sürece kendi yön duygusuyla bile kaybolmazdı.
Derin bir nefes aldıktan sonra haritayı katladı ve kenara koydu. Ardından meditasyon pozisyonuna geçti. Boş boş haritayı incelemek yerine biraz daha atılım denemesi yapması daha mantıklı olabilirdi.
Gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Etrafını yavaşça Grim’in onun kucağında uyuklarken çıkardığı ses ve atların ayak sesleri kaplarken o çoktan kan kırmızısı ruh sarayına girmişti.
O ruh sarayına girdiğinde, yeniden etraftaki sıcak ve boğucu hava onu sarmalamıştı. Ancak birkaç gündür bu havayla birlikte bir de ölümcül bir baskı hisseden Paul için bu hava artık bir sıkıntı değildi.
Gözlerini yavaşça kan kırmızısı tahta çevirdi. Spadia orada oturuyordu. Gözleri kapalıydı ve elleri birleşikti. Yüzünde ciddi bir ifade vardı.
Spadia’nın bu halini gören Paul sormadan edemedi.
“Usta, bir sıkıntı mı var?”
Spadia gözlerini açtı ve Paul’e hafifçe baktıktan sonra derince iç çekti.
“Velet, yapmaktan hoşlandığın bir şey var mı?”
Paul bu ani ve garip soruyla karşılaşınca başını hafifçe eğmiş ve soru soran gözlerini Spadia’ya dikmişti. Spadia ise elini birkaç kez sallayıp konuşmuştu.
“Bilirsin işte; resim çizmek, dünyayı dolaşmak, kadınlarla oynaşmak falan. Özellikle seni rahatlatan bir şey var mı?”
Paul sorunun nedenini anlamamış olsa bile biraz düşünmüş ve başını iki yana sallarken cevap vermişti.
“Beni özel olarak rahatlatan bir şey yok. Yaşlı adam, bu soruyu neden böyle birden sordun ki?”
Spadia derince iç çektikten sonra konuştu.
“Ben ruhsal gelişime fazla önem vermediğim için bunu unutmuştum. Ancak düşünürsek, ruhun gelişmesi için özel bir durumda olması gerekir. Bir çeşit tatmin durumunda demek daha doğru olur sanırım. Bu tatmin durumu kişiden kişiye değiştiği için kesin bir şey diyemiyorum. Yalnızca hoşlandığın şeylerin bu durumu tetikleyebileceğini umuyordum.”
Paul’ün kaşları hafifçe kalkarken sordu.
“Bu yolla da atılım yapabilir miyim?”
Spadia saçlarını bir süre kaşıdıktan sonra cevapladı.
“Eğer o tatmin durumuna ulaşabilirsen atılım yapman oldukça hızlanacaktır.”
Paul derince iç çekti. Spadia’nın anlattığı şey ona mantıklı gelse bile bu tatmin durumunun özel olarak onu mutlu edecek veya rahatlatabilecek bir şey gerekiyordu. Paul zevklerinin üzerinde fazla durmuş birisi değildi ve bu nedenle neyden zevk alabileceğini bile bilmiyordu.
Spadia da ona bakıp iç çektikten sonra konuştu.
“Şuna ne dersin? Hazır Zara’dayken hoşuna gidebilecek bir şeyi görürsen ondan uzaklaşma. Bu ruhsal gelişmeni hızlandırabilir.”
Paul başını hafifçe kaşırken konuştu.
“Yani, sadece rahatlamalı mıyım?”
“Öyle de diyebilirsin. Gerçi, bunu Gökyıldırım Adası’ndan çıktıktan sonra halletsen daha iyi olur.”
Paul başını hafifçe sallarken Spadia’ya onay vermişti. O anda Gökyıldırım Adası onun ilk hedefiydi ve kılıç tekniğini de oradan alması mümkündü. Bir kılıç tekniği üzerine çalışmayı oldukça istiyordu.
O sırada, bir şeyi fark etti ve şaşkın gözlerle Spadia’ya baktı.
“Eğer ruhsal eğitim yapmayacaksam, ne yapacağım?”
Spadia bu soruyu beklermişçesine sırıtırken konuştu.
“Elbette boş durmayacaksın. Bu sırada Haies’in Adımları’nın ikinci seviyesine geçmek için çalışmalara başlayacağız.”
Paul’ün gözleri tamamen açılırken konuştu.
“Ancak onun için, Işığın Yasasını kavramam gerekmiyor mu?”
Spadia başını sertçe salladıktan sonra konuştu.
“Işığın yasasını kavramak için beklemek zorunda değilsin. Sana daha önce de söyledim. Yasayı kavramak üç parçaya ayrılır. Küçük, Büyük ve Tam Kavrayışlara ulaşmak birbirinden daha zor olsalar da yine de erkenden başlamak oldukça iyidir. Haies’in Adımları’nın ikinci seviyesi için Işığın Yasasının üzerinde tam kavrayışa ulaşmalısın. Yani en azından Aziz seviyeye ulaşmalısın. Bu şimdilik biraz uzak kalsa da küçük kavrayışa ulaşmak da gücünü ve hızını artıracaktır. Işığın yasası hakkında ne kadar büyük anlayışa sahip olursan yasa enerjisini o kadar kolay kontrol edersin. Şimdi, Işığın Yasasının gücünü hissetmen gerekiyor.”
Spadia onun oturmasını işaret ettiğinde Paul anında oturdu. O yerde bağdaş kurarken Spadia sağ elini kaldırmış ve parlak beyaz ışık topu elinde belirmişti.
“Kendini rahatlat. İzin ver, yasaların enerjisi seni sarsın ve kabul etsin. Onu reddetme ve onu incele. Onu kavra ve kullan. Onu kendi gücün haline getir.”
Işık topu bir ışık sisine dönüşüp Paul’ün etrafını sararken Paul iki gözünü de sıkıca kapamıştı. Işıktan oluşan sisi iyice hissetmeye çalışıyordu.
Bu sis etrafını sardığı anda nefes alış verişi değişmiş, kan akışı yavaşlamıştı. Anında bir aydınlanma durumuna girmiş ve Spadia’ya bir anlık bir şaşkınlık yaşatmıştı.
Spadia o sırada aydınlanma durumunda olan öğrencisine bakarken yüzünde büyük bir gülümseme belirdi. Mor gözleri bir neşe ve gururla parlıyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..