192.Bölüm - Bir Yardım

avatar
7726 35

Kara Büyücü - 192.Bölüm - Bir Yardım


Tüm siyah beyaz arena merkezini sessizlik kaplamıştı. O sırada hiç kimse herhangi bir ses çıkarmaya cüret edemiyordu.

 

Daha önce Ethan 75 puan çıkarırken taş yalnızca bir miktar solmuştu ve zayıflamıştı. O zaman tüm tribünler tebrik bağırışlarıyla dolmuş ve Yüce Kılıç Akademisi’nin Akademi Başkanı gururlu bir yüz ifadesi takınmıştı. Sonuçta Ethan onun kendi öğrencisiydi.

 

Ondan sonra 62 gibi yine yüksek sayılabilecek bir skor gelmiş olsa da Paul’ün o anda yaptığı daha önce hiç gerçekleşmemiş bir şeydi. Albram taşı aldığı hasarı tüm taşa dağıtmasıyla bilinen bir mineraldi ve koca bir sütunu tek saldırıda parçalamak imkansıza yakın bir şeydi.

 

İzleyiciler şaşkınlıktan ne diyeceklerini bilmez haldelerdi. Az önce Paul’e hızlı olması için bağıran katılımcılar ise tamamen solmuşlardı ve bazıları biraz titriyordu.

 

Localarda oturan kişiler ise farklı ifadeler sergilemişlerdi. Onlar, Paul’ün yumruğunun hemen ardından ruhsal güç ile birbirleriyle konuşmaya başlamışlardı.

 

“Kralım, az önceki yumruk…”

 

Yüce Kılıç Akademisi’nin Akademi Başkanı Ağır Çelik Lordu şaşırmış bir şekilde sormuştu. Kral bir cevap veremeden Beyaz Düşes ona cevap vermişti.

 

“Bir savaşçı olmasam da bunu anlayabilirim. Yasa enerjisiydi. O yumruk yasa enerjisi barındırıyordu.”

 

İkilinin yüzlerinde endişeli ifadeler vardı. Onlar bir kişinin yasa enerjisini kavraması ve kullanması için en azından Büyükusta seviyesinde olması gerektiğini biliyorlardı.

 

Bir Büyükusta Savaşçı bu yarışmaya katılacaksa diğerlerini yarıştırmanın bir amacı var mıydı ki? Onu kim yenebilirdi?

 

Onların endişeli hâllerini inceleyen Kral hafifçe gülümsedi ve sesini ikiliye iletti.

 

“Yasa enerjisini ben de hissettim ancak ofansif bir yasa enerjisine benzemiyordu. Onu kullanarak direkt bir saldırı yapamaması lazım. Öğrencileriniz iyi olacaktır.”

 

İkili hâlâ endişelerini korusalar da Kralın sözlerinden sonra biraz daha rahatlamışlardı. Aralarındaki en güçlü Aziz seviye Kral olduğundan yasalar hakkındaki kavrayışı daha derindi.

 

Bu sırada sütunun yanında duran sınav görevlisi sonunda olanları kavrayabilmiş ve hafifçe tireyen sesiyle bağırarak konuşmuştu.

 

“Y-Yüz puan! Geçtin!”

 

Paul başını sallayarak arenadan indi. Bu sırada onu izleyen katılımcılar anında ikiye ayrılarak onun için bir yol açmışlardı. Ondan uzak duruyor gibi görünüyorlardı.

 

Paul bu görüntüye maskesinin altından gülümseyerek bakarken yavaşça açılan yolda ilerledi ve arenanın yakınlarında oturacak bir yer buldu. İzleyiciler anında onun oturduğu yerden kaçınırlarken seçmeler devam etmeye başlamışlardı.

 

Paul iki elini birleştirdi ve seçmelerin bitişini beklemeye başladı. Bu sırada derisinde belirmiş olan Habisvücut Sembolleri yeniden görünmez bir hale bürünmüştü.

 

Paul’den sonra sütun değişince gelenler genel olarak 30 puan ile 40 puan arasında sonuçlar alıyorlardı. Katılımcıların çoğunluğu savaşçı yolundan ilerlediklerinden bu normal bir durumdu.

 

Bu sırada, Paul ona yaklaşan birini hissetti ve başını çevirdi. O başını çevirdiği anda daha önce karşılaştığı Avcı’nın öğrencisi olan siyah pelerinli Semia yanına oturmuştu.

 

Paul bir süre onun maskeli yüzüne baktıktan sonra yeniden önüne döndü. Bu sırada Semia pelerininin içinden siyah renkli bir kutu çıkarmış ve Paul’e uzatmıştı.

 

Paul siyah kutuya bir kez bakıp yeniden Semia’ya bakınca Semia ona bir ses iletimi gönderdi.

 

“Ustam Kıdemli’yle yolculuk yapmamızın bir onur olduğunu ve bunun için ödeme almamamız gerektiğini söyledi. Bu nedenle bunu geri vermem gerekiyor.”

 

Paul kutunun içindekinin bilgi alırken kullandığı tüy olduğunu anlayınca başını hafifçe sağa sola salladı. O tüy onun içine yaramayacak bir şeydi. Tılsım yazarları için iyi olsa da bir tılsım yazmak istediği anda kendi kanat tüylerinden birini koparıp yazabilirdi ve sonuç çok daha iyi olurdu.

 

Ayrıca, Semia’nın ona verdiği his biraz garipti. İlk tanıştıklarında yalnızca farklı gelen bu his şimdi biraz tanıdık geliyordu ancak nereden tanıdığını kestiremiyordu.

 

Paul’ün tüyü reddettiğini gören Semia alt dudağını ısırdıktan sonra kutuyu iyice ittirdi.

 

“Kıdemli, lütfen bu küçüğü reddetmeyin. Ustamın ve benim isteğimle sizinle tanışmak zaten bizim için bir şerefti. Bir de bunu alırsak…”

 

“Yeter.”

 

Spadia’nın sesi kızın zihninde yankılandığında kız bir anlığına duraksadı. Bu sırada Spadia yeniden konuşmaya başlamıştı.

 

“O tüy yalnızca C seviyeli bir canavarın tüyü. Benim için fazla değerli bir şey değil. Sende kalsın. Ancak zamanı geldiğinde senden ve ustandan yardım isteyebilirim. Bu tüyü başka kimseye gösterme. Eğer bir kişi bu tüyden bahsederse bana borçlu olduğunuz iyiliği ona yap. Anladın mı?”

 

Semia bir süreliğine duraksadıktan sonra derin bir nefes aldı ve başını salladı. Bu tüyün Paul için fazla değerli olmadığını bilmek biraz çarpıcı olsa da onun isteği garip bir şey değildi. Ustası ve kendisi fazla güçlü olmasalar da bir yardım her zaman işe yarardı.

 

Paul’ün yanından kalkan kız eski köşesine çekildi. Bu sırada diğerleri bir ona bir Paul’e bakıyorlardı.

 

Biraz izleyince ikisi arasında ufak da olsa bir bağ kurmak kolaydı. İkisi de kendilerini epey gizliyorlardı ve konuşmaları bile ses iletimi biçimindeydi. Aynı zamanda kız Paul’e ne olduğu belli olmayan bir şeyi vermeye çalışmıştı.

 

Bu olaydan sonra Semia’dan da birçok kişi çekinmeye başladı. Eğer gerçekten de Paul denen adamla bir bağı varsa ve ona bir şey olur da Paul kızarsa sonuçları kötü olabilirdi.

 

Bu sırada Paul yeniden kendi kendine düşüncelere dalmıştı. İkinci aşamanın başlamasını bekliyordu.

 

------------------------

 

Valheia İmparatorluğunun İmparatorluk Sarayı’nın bahçelerinden birinde, beyaz saçlı ve beyaz gözlü bir genç adam yavaşça bahçeye indi. Bir süre etrafına bakınan genç adam hızla İmparator’un taht odasına ilerliyordu.

 

Bu genç adam, Velvaât’in kendisiydi. Emrini aldığı anda yeniden bu küçük dünyaya dönmüş ve hedefi olan kişiyi aramıştı. Ancak tüm dünyayı dolanmasına rağmen onun yeri hakkında bir ipucu bile bulamamıştı.

 

Onun henüz başka bir dünyaya geçmediğinden emindi. Eğer geçmiş olsaydı Uzay Tanrıçası’nın Geçidindeki özel görevliler bunu çoktan rapor etmiş olurlardı. Yani hâlâ bu dünyada olmalıydı.

 

O zaman neredeydi? Onu bu kadar uzun süre arayıp da bulamaması epey canını sıkmıştı. Aynı zamanda gezisinde ölümlülere dokunmaktan kaçındığından onun yakınlarına zarar vermeyi de düşünmemişti.

 

Ancak artık yapabilecek bir şeyi kalmamıştı. Kendisi saldırmak istemese de bir başkasının saldırmasını emredebilirdi. Savaş alanında bulunmadığı sürece bir sıkıntı çıkmazdı.

 

Hızlı bir şekilde taht odasında belirdi ve imparator haricinde olan herkesi bayılttı. İmparator Antonius Valheia giren kişiye baktığında gözleri tamamen açılmış ve titreyen bir sesle konuşurken başını eğmişti.

 

“K-Kıdemli, ziyaretinizin sebebi nedir acaba?”

 

Antonius cidden bu adamdan korkuyordu. O genç birine benziyordu ve genelde yüzünde fazla duygu göstermiyordu ancak aurası güçlü, çok güçlü bir uzmana aitti. Ülkesinin onu düşman edinemeyeceğini biliyordu.

 

Velvaât Antonius’a bakarken konuştu.

 

“’Kara Büyücü’ Hedefim bu lakabı kullanıyor ancak onu bulamadım. Onu ortaya çıkarmak sana kalmış, ölümlü imparator. İstediğin yolu kullanabilirsin ancak fazla zamanım olmadığını bilsen iyi olur. Fazla geciktirme. Her ay kontrol etmek için burada olacağım.”

 

Bu sözleri bırakan Velvaât bir kez daha havaya karışmıştı. Antonius ise boş gözlerle arkasından bakıyordu.

 

Kara Büyücü… En sonunda Kıdemli’nin istediği kişi o Yaşlı Kabus’un öğrencisiydi!

 

Derin bir nefes alırken bayılmamış bir askeri çağırdı ve sertçe konuştu.

 

“Git ve Kara Büyücü’nün bağlı olduğu her yerin, herkesin araştırılması emrini verdiğimi söyle. Düşmanı veya dostu fark etmez. Her biri teker teker bulunacak ve listelenecek. Bir ayınız var!”

 

Asker İmparator’un emirlerini duyduğunda titremiş ve hızla taht odasından ayrılmıştı. O bile anlamıştı ki, Valheia’da büyük şeyler olmak üzereydi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44237 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr