Paul’ün aurasıyla dolup taşan buzul mağaranın içinde Semia ve Simon yere tam anlamıyla çakılırlarken nefesleri bile iyice düzensizleşmeye başlamıştı.
Paul’ün aurası en korkutucu canavarı bile kolayca katlayabilecek bir enerji taşıyordu. Asildi ve gururluydu, içinde müzik yasalarından bir parça sayesinde taşıdığı ufak bir naziklik vardı.
Ve bu nazikliği ölüm kaplıyordu. Buzul mağaranın tamamından daha soğuk olan bu ölüm dolu aura kemiklerine kadar işlerken ikiliyi geç beyaz saçlı adam bile tir tir titriyordu.
Onun titremesinin bir nedeni daha vardı. Çünkü Semia ve Simon’ın aksine canavar kan soyları ve büyücüler hakkında bilgiliydi. Karşısındaki adamın aurasından onun güçlü bir büyücü ve özel bir kan soyuna sahip birisi olduğunu anlamıştı.
Gücü büyük ihtimalle kendisininkini birkaç kez katlıyordu. Hatta belki buzul mağaradaki mühürlenmiş varlığı bile öldürebilecek birisiydi.
Bu adamı az önce kurban etmeye çalıştığını hatırlayınca acılı bir şekilde gülümserken bir kez daha saldırı pozisyonu aldı. O anda istese de kurtulmasının bir yolu yoktu. Bu nedenle rakibine verebildiği kadar zarar vermeye çalışacaktı. Eğer ölmeden önce onu da kendisine benzer bir duruma getirirse mühürlü şeytanın rahat durmayacağından emindi.
Beyaz saçlı adamın saldırı pozisyonu aldığını fark eden Paul büyük bir gülümseme takınırken gözlerini ona dikti. Vücudunu saran hafif parıltılı kılıç niyeti ve beyaz ışık katmanı onun etrafına yaklaşmayı zaten oldukça zorlaştırıyordu. Buna Yıldırım Kesiği tekniğinin parlak sarı yıldırımları da eklenince yakın mesafe dövüşü kendi seviyesinde birisi olmadığı sürece oldukça zor olurdu.
Kılıcını yeniden kınına sokan Paul ellerini sertçe sıktı. Adamın güçlü yanı büyü olduğundan o da büyüyle saldıracaktı.
Paul’ün orada öylece beklediğini gören beyaz saçlı adam iki elini de ileri uzattı ve mırıldandı.
“Saf beyaz kar yağsın ve her kar tanesi düşmanları parçalayan oklara dönüşsün!”
“Saf Beyaz Ok Yağmuru!”
Paul’ün bulunduğu yerin üzerinde mağaranın tavanının hemen altında beliren siyah bulutlar bir anda birkaç santimlik buzdan okları onun üzerine fırlatmaya başlamışlardı. Üzerine yaklaşan ufak oklara bakan Paul tek elini havaya kaldırdı ve çekirdeğinden bir miktar ateş manasını yönlendirdi.
Paul’ün sağ elinde birden beliren ve anında havaya fırlayan alev dalgası tüm okları ve kar bulutunu tek seferde yok ederken mağaranın sıcaklığı bir miktar yükselmişti. Saldırısının tek büyüyle yok edildiğini izleyen beyaz saçlı adam istemsizce yutkunmuştu.
İki elini yanlara doğru uzatıp avuçlarını açarken bağırdı.
“Buzul Diken Tuzağı!”
Paul’ün bulunduğu buzul tabandan yükselen onlarca buzul diken Paul’ün vücuduna ilerlerken Paul bu sefer engellemeye çalışmamıştı bile. Dikenler vücuduna çarptıkları anda hafif bir ‘Tink!’ sesiyle uçları parçalandığından herhangi bir hasar almamıştı.
Anka kanı aktif bir haldeydi ve Habisvücut Sembollerini de aktifleştirmişti. Bir yara alması oldukça zordu ve alsa bile kolayca iyileşebilirdi. Bu nedenle pervasızca dövüşüp biraz daha eğlenmek istiyordu.
Yere sert bir şekilde basarken Kutsal Desteği ayaklarına yönlendirdi ve Rüzgâr Adımlarını aktifleştirdi. Bunların üzerine bir de Haies’in Adımlarını kullandığında hızı eskisinden de fazla olmuştu!
Paul bir anda ileriye fırladığında beyaz saçlı adam ne yapacağını bilememişti. Paul kılıcını çekmemiş olsa bile buzul dikenleri yalnızca vücuduyla engelleyebilen birinin yumruklarının gücünü tahmin etmek zor değildi.
Paul’ün anormal hızını fark ettiğinden kaçınamayacağını anlamıştı. Bu nedenle iki elini hızla kaldırdı ve buzul tabandan oldukça kalın bir duvar oluştururken geriye doğru fırladı.
Paul önünde oluşan saf buzul duvara bakarken hafifçe gülümsemiş ancak hızını kesmemişti. Duvarın önüne vardığı anda yumruğunu sıktı ve hızla duvara geçirdi.
“Crack!”
Tek saldırıda duvarı parçaladıktan sonra gözlerini anında geriye kaçmaya çalışan beyaz saçlı adama çevirmişti. İki elini adamın kaçtığı yöne doğru birleştirirken rüzgâr manasının çekirdeğinden ellerine akmasına izin verdi.
“Yokoluşun Fırtınası!”
Onlarca rüzgâr bıçağından oluşan hortum ellerinden fırlayıp beyaz saçlı adama ilerlerken beyaz saçlı adam bir kez daha buzdan oluşan bir duvar çıkarmıştı. Ancak bu sefer yalnızca önünü korumak yerine etrafını tamamen kapamış ve kendi kendini bir kafese kapatmıştı.
Hortum buzul duvara çarpıp hızla bir delik oluşturmaya başladığında Paul ellerini çekmiş ve saldırıyı durdurmuştu. Adamın kafesin içinde bir saldırı hazırladığını biliyordu ve kendisi kafesi parçalamadığı sürece büyük ihtimalle adam saldırmayacaktı.
Ancak adamın yapacağı saldırıyı cidden merak ediyordu. Bir süre düşündükten sonra yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirdi ve hızla kafese ilerlemeye başladı. Adamın saldırısını direkt olarak karşılamayı planlıyordu!
Kafeste az önce büyüyle saldırdığı yere vardığı anda yumruğunu sıktı ve hızla buzul duvara geçirdi. Buzul duvar parçalandığı anda kafesin içindeki beyaz saçlı adamı görebilmişti.
O sırada beyaz saçlı adam iki elini ileriye uzatmıştı. Kolları kanla çizilmiş şekillerle kaplıydı ve ağzından bir miktar kan akıyordu.
“Dondur, seni bir gün alacak olan cehennemi…”
“Şeytani Buzul Dalga!”
Beyaz saçlı adamın ellerinden fırlayan koyu mavi bir enerji dalgası normal buzul mağaranın üzerinde koyu mavi buzullardan oluşan bir tabaka daha oluşturarak ilerlerken Paul saldırının ona ulaşmasını bekliyordu.
Sonunda enerji dalgası Paul’e ulaştığında ayaklarından başlayarak boynuna kadar ulaşan koyu mavi bir buz tabakası onu kaplamıştı.
Yalnızca boynunun üstünü doğru dürüst kontrol edebildiğini fark eden Paul şaşırmıştı. Bu buz tabakasını kırabileceğini hissedebiliyordu ancak bu ince buz tabakasının az önceki duvarlardan bile daha sağlam olması biraz garip gelmişti.
Bu sırada beyaz saçlı adam bir ağız dolusu kan kusmuş ve gözlerini Paul’e dikmişti. Yüzünde delirmiş bir gülümseme vardı.
“Şeytani Buzul Dalga cehennem alevlerini bile dondurabilen bir buz büyüsüdür. Ondan kurtulmak istiyorsan deneyebilirsin. Hepsinin boşa olacağını söylemeliyim elbette.”
Beyaz saçlı adam bu tekniğine gerçekten güveniyordu. Gökyıldırım Adasında yaşadığı sürede birçok büyü tekniği ele geçirmişti ancak aralarından en güçlü olanı bu Şeytani Buzul Dalga tekniğiydi.
Teknik yalnızca manayı değil aynı zamanda kişinin kan özünü ve bir miktar hayat enerjisini gerektirdiğinden sık sık kullanamayacağı bir şeydi. Aynı zamanda bir kez kullandıktan sonra oldukça büyük bir hasar almış oluyordu.
Ancak bu tekniği kullanmadığı sürece Paul’e karşı bir şansı olmayacağının farkındaydı. Bu nedenle kan özünü ve hayat enerjisini kullanmaktan çekinmemişti. Aynı zamanda Paul’ün tekniğine nasıl bir tepki vereceğini de merak ediyordu.
Ancak Paul’e döndüğünde onun yüzünde soğuk bir gülümsemenin olduğunu görmüştü. İki siyah çizgiye dönmüş gözbebekleri üzerine dönmüşken bakışlarında alaycı bir hava vardı.
“Cehennem alevlerini dondurabilen bir buz ha…”
Paul hafifçe mırıldandıktan sonra çekirdeğindeki alev manasını tüm vücuduna yaydı.
“Hadi deneyelim. Cehennem Alevleri!”
Tüm vücudunu saran kan kızılı alevler etrafındaki koyu mavi buzul tabakasını tek seferde parçalarken tüm mağaranın sıcaklığı bir anda düşmüştü. Paul’e yakın olan buzullar yavaşça erimeye başlarken beyaz saçlı adamın yüzünde şok olmuş bir ifade vardı.
Onun en güçlü tekniği tek saldırıda parçalanmıştı. Aslında bu bir saldırı bile değildi. Paul yalnızca alevleri salmıştı ve tekniği direkt olarak parçalanmıştı.
Seslice yutkunduktan sonra dizlerinin üzerine düşen beyaz saçlı adam kurtulma şansının olmadığını biliyordu. Korku dolu gözleriyle Paul’ü izlerken aurası çoktan bastırılmıştı.
Paul rakibinin korku dolu hâlini gördüğünde tek parmağını ileri uzattı. Cehennem Alevlerini parmağının ucunda ufak bir ok hâline getirdikten sonra hızla adama fırlattı.
Alevden ok adamın göğsünü yakarak delip geçtiğinde beyaz saçlı adam buzul zemine yüzüstü düşmüştü. Göğsünün hemen ortasında bir parmaktan biraz daha geniş ufak bir delik vardı.
Beyaz saçlı adamın vücuduna bir kez daha bakan Paul vücudunu saran teknikleri kaldırdıktan sonra ruh kaplama tekniğini bir kez daha kullandı. Tüm aurası içine çekilip ortadan kaybolurken gözlerini Semia ve Simon’a çevirmişti.
O anda ayağa kalkmış olan ikilinin gözlerinde şaşkınlık ve saygı vardı. Güçlü birine duyulan gerçek bir saygıydı bu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..