Simon ve Semia o anda ciddi ifadelere bürünmüşlerdi. Paul’ün ‘karşı gelinemeyecek bir sadâkat’ ile kan anlaşması hakkında konuştuğunu anladıklarında oldukça dikkatli bir seçim yapmalılardı.
İnsanların arasında yapılan kan anlaşması üç adımdan oluşurdu. İlk taraf yeminini sunardı. İkinci taraf yeminini sunardı ve ikisi de birbirini onaylarlardı. Bunun ardından ise ruhları artık kan anlaşmasıyla bağlanmış olurdu.
Ancak şimdi yapılacak kan anlaşmasında onlar dezavantajlı taraftalardı. Paul’ün gücüyle onları kolayca yenip köleye çevirmesi zor değildi ve edecekleri yeminde düşük seviyeli kısımda olacakları garantiliydi. Sıkıntı, ne kadar düşük olacaklarında yatıyordu.
Semia kan soyu nedeniyle biraz daha özgüvenli olsa da Simon kendisine o kadar güvenmiyordu. Sonuçta, Paul’ü takip etme isteğini belirten kişi kendisiydi ve onu kendi isteğiyle takip ediyordu. Bu durumda Paul’den teklifi alan Semia’dan bile düşük bir seviyedeydi.
Paul ikisinin endişelerini anladığından bir süre düşünmüş ve sonrasında sert ve gür bir sesle konuşmuştu.
“Ben, Paul Veussia, kanım ve ruhum üzerine yemin ediyorum…”
“İhanete uğramadığım sürece ihanet etmeyeceğim. Sırlarım saklandığı sürece sırları saklayacağım. Yardım edecek gücüm varsa yardım edeceğim. Onları köle olarak değil, dost olarak göreceğim ve zamanı geldiğinde onlara gelişme fırsatını sunacağım.”
Paul’ün yerdeki kanı bir anda parlamaya başlarken Simon ve Semia onun ettiği yemin yüzünden şaşkınlığa uğramışlardı. Paul’ün bu yemini ikisine birden ettiğini anlamışlardı ve bu onların gerçekten şaşırmasına neden olmuştu.
Bu yeminden sonra, ikisinin de endişeleri ortadan kaybolmuştu. Birer damla kanlarını Paul’ün kanının üzerine damlatırlarken Semia konuşmaya başlamıştı.
“Ben, Semia Biwulf, kanım ve ruhum üzerine yemin ediyorum…”
“İhanete uğramadığım sürece ihanet etmeyeceğim. Sırlarım saklandığı sürece sırları saklayacağım. Yardım edecek gücüm varsa yardım edeceğim. Onu bir dost olarak görecek ve tüm gücümü onunla paylaşacağım.”
Simon da aynı yemini tekrarladığında sonunda kan anlaşması tamamlanmış ve üçünün arasında ruhsal bir bağ oluşmuştu. Ruhsal bağı hisseden Paul en sonunda ikisine tamamen güvenebileceğinden mutluydu.
Aslında, gerçekten onu rahatsız eden bir durum vardı. Semia ve Simon fazla güçsüzlerdi. Zara’nın standartlarına göre yaşlarına göre güçlü sayılsalar da Paul’ün gözünde bu yeterli değildi.
Paul yanına yeteneksiz birini almayı düşünmüyordu ve yanına aldığı bir kişiyi sonuna kadar geliştirmeyi düşünüyordu. Yeminde bahsettiği ‘zamanı geldiğinde verilecek gelişme fırsatı’ Habislord Çekirdeğiydi!
O anda çekirdekleri dönüştürme gücüne sahip olmasa bile güçlendikçe bunu yapabilecek bir seviyeye ulaşabileceğini biliyordu. Ancak o bu seviyeye gelene kadar diğerlerinin de yeterince güçlenmiş olması gerekiyordu.
Bu nedenle aklında yeni bir fikir oluşmuştu. Eğer diğerleri yeterince güçlü değillerse, onları bu seviyeye kendisi getirebilirdi! Ettiği yeminin asıl amacı onları eğitirken birçok sırrını ortaya dökecek olmasıydı. Yoksa onları yeterince iyi eğitemezdi.
İkiliye ve kurda bir kez daha bakan Paul maskesinin altında hafifçe gülümserken konuştu.
“İkinizin gelişmesi için bir yolum var ve hemen şimdi başlatmayı düşünüyorum. Kabul ediyor musunuz?”
Paul’ün bu kadar çabuk bir şey sunmasını beklemeyen ikili önce şaşırmış, sonra ise mutlulukla başlarını sallamışlardı. Paul gibi güçlü birinden yardım alabilirlerse bu onlar için muhteşem olurdu.
Paul onların kabul ettiklerini gördüğü anda kalbindeki kara yıldızı harekete geçirdi. Mor renkli sis vücudundan yayılıp hepsini birden sararak ortadan kaybolmalarına neden olmuştu.
--
“Burası da neresi?”
Bir anda sonsuz beyazlıkla dolu alanda beliren Simon neler olduğunu anlamamıştı. Gözlerini dolduran mor sis dağıldığı anda ormandan böyle bir yere varacağını düşünmemişti.
“Aaahh!”
Semia’nn çığlığını duyan Simon anında arkasını dönüp elini kılıcının kınına uzatırken ne olduğunu anlamaya çalışmıştı. Semia’nın çığlığından gelen belirgin korkuyu hissedebilmişti ve onun gibi güçlü birisinin nasıl bu kadar korkabileceğini anlamamıştı.
Ancak gözlerini onun tarafına çevirdiğinde kendi yüzü de solmuştu. Orada, koyu kırmızı pullarla kaplı iki yüz metrelik devasa bir ejderha iki parlak kızıl gözünü onlara dikmişti. Etrafına heybetli bir aura yayan ejderha her an saldırabilirmiş gibi duruyordu.
Bir anda güçsüz olduğunu hisseden Simon o sırada yanından ilerleyen Paul’ü fark etmişti. Semia’ya ve dolayısıyla ejderhaya yaklaşan Paul’ü uyarmak istese de rahatça maskesini çıkaran Paul’ün konuşması yüzünden şaşırmıştı.
“İnfirmi, ruh kafesinin iyileşmesi nasıl gidiyor?”
Paul Zara’nın dilinde konuştuğundan Simon ve Semia onu anlamış ve Ejderha ile arasındaki ilişkiyi merak etmişlerdi. Ancak ejderhanın cevabını duyduklarında gözleri sonuna kadar açılmıştı.
“Efendim, iyileşme hızı oldukça iyi olsa da hâlâ zamana ihtiyacım var.”
Efendim? Ejderha az önce... 'Efendim' mi demişti?
İki yüz metrelik bu devasa ejderha Paul’ü ‘Efendim’ olarak çağırıyordu ve ses tonu da oldukça saygılıydı!
İkili bu duruma şaşmışlarken Paul konuşmaya devam etti.
“Bir süre boyunca Simon ve Semia’nın burda çalışması gerekiyor. İkisini de büyücü yoluna sokmak istiyorum. Ateş manası Semia’nın işine yaramasa da Simon’ın işine yarayabilir. Bu nedenle onun da kullanması gerekebilir. Bir sıkıntı çıkmayacaktır değil mi?”
İnfirmi başını eğerken saygılı bir şekilde cevapladı.
“Bir sıkıntı çıkmayacaktır genç efendi.”
Paul başını sallarken Simon ve Semia’ya baktı ve konuştu.
“Burası, benim sırlarımdan biri olan bir iç dünya. Tam nasıl bir şey olduğunu açıklayamam ancak sizin eğitileceğiniz yer burası. İlk olarak, Semia, seninle başlayacağız.”
Semia bir anda ayağa kalkıp dik bir şekilde beklerken biraz heyecanlıydı. Paul’ün bir ast olarak koca bir ejderhayı kullandığını gördüğünde ve ne olduğunu bilmese de böyle büyük bir alana direkt olarak hepsini getirebildiğini fark ettiğinde gelişimi için heyecanlanmaya başlamıştı.
Paul onun heyecanını hissetmiş ve elini hızla havada savurmuştu. Bir anda, çoğunluğu soluk mavi bir renge sahip olan onlarca farklı meyve ortaya çıkmış ve ufak bir meyve tepesi oluşturmuştu.
Semia’nın şaşırmış bir şekilde meyvelere baktığını gören Paul ciddi bir şekilde açıklamaya başlamıştı.
“Zara da bulunan mana senin gelişimin için yeterli değil. Bu nedenle yalnızca dış kaynakları kullanabilirsin. Ancak bir Aziz çekirdeğine sahipsin ki bu doğu kaynaklar seçildiği sürece bir sıkıntı çıkmayacağını gösteriyor. Çıkardığım meyveler içlerinde su ve buz manası taşıyorlar. Onları yiyecek ve içlerindeki manayı kendini geliştirmek için kullanacaksın. Yeterli bir seviyeye ulaştığında meyveleri direkt vermek yerine ilaçlara dönüştürüp o şekilde vereceğim.”
Paul bir anda alınan yüksek seviyeli mananın zararlı olabileceğini biliyordu. Bu nedenle sahip olduğu, çoğu kendi dünyasında kazandığı krallık yarışmasından sonraki hediyelerden gelen, su manası ve buz manası taşıyan yiyecekleri Semia’ya vermeye karar vermişti. Elbette, daha ileri bir zamanda ilaç olarak verebilmek için bir miktar meyveyi bırakmıştı.
Önündeki meyve dağına bir bakış atan Semia Paul’ün ciddi bir ifadeye sahip olduğunu gördüğünde yavaşça yere oturdu ve rastgele aldığı parlak mavi renkli armut şeklindeki bir meyveye dişlerini geçirdi.
Meyvenin sulu tadı ve içine yayılan su manası nedeniyle mutlu bir ifade gösteren Semia bir yandan da çekirdeğini meyvedeki mana ile güçlendiriyordu. Onun eğitimi bir süre boyunca bu şekilde ilerleyecekti.
Paul onun başladığını gördükten sonra gözlerini Simon’a çevirdi. Bir süre düşündükten sonra ise üzerinde kızıl renkli mücevheri bulunduran alev testinin beyaz sütununu işaret etti ve konuştu.
“Sen ise o sütunun altında meditasyon yapacak ve sütundan akan enerjiyi hissetmeye çalışacaksın. Dayanabileceğin sınırı biliyorum, bu nedenle sana yalnızca haftada bir yemek vereceğim. İyi çalışsan iyi olur, çünkü akan enerjiyi hissedene kadar bu şekilde devam edecek.”
Simon’ın yüzü düşse de sessizce sütuna ilerlemeye başlamıştı. İlerlerken bir yandan Semia’ya ve mutlu ifadesine bir bakış atmış ve ufak bir kıskançlık göstermişti. Elbette, kıskançlık yalnızca basit bir seviyedeydi ve kötü bir amacı yoktu.
Sütunun hemen yanına otururken gözlerini kapadı ve meditasyon yapmaya başladı. Bu sırada, beyaz kurt da Simon’ın yanına geçmiş ve oraya yatmıştı.
Semia ve Simon’a bir bakış daha atan Paul sonraki saniyede oradan ayrılarak ikiliyi zindanda bırakmıştı. Onlar burada çekirdeklerini oluşturmaya ve geliştirmeye çalışırlarken kendisi de kılıç tekniği için yapabildiğini yapmalıydı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..