1000 platin para, bir aile ne kadar büyük olursa olsun yine de büyük bir para sayılırdı. En azından, Abraham yalnızca birkaç bilgi ve malzeme için bu kadar parayı çıkaramayacağını biliyordu.
Karşısındaki gencin simyacı kimliğini ve büyük gibi görünen servetini düşündüğünde yüzündeki gülümseme iyice nazikleşmiş ve konuşmaya başlamıştı.
“Lütfen bekleyin bayım. Parayı saymaya gerek yok. Eşyaları hemen size getireceğim.”
O anında ayaklanarak odadan ayrılırken Paul çayından bir yudum almıştı. Abraham’ın bir şey yapabileceğini düşünmese de o sırada etrafına oldukça dikkatli bir şekilde bakıyor ve paltosunun iç cebinde duran Grim’in de incelemesini sağlıyordu.
Kendi ruhu yaralı olduğundan o anda sürpriz saldırılardan kaçınmasının tek yolu Grim veya Wulian’ın ona yardım etmesiydi.
Grim’in bir tepki vermediğini görünce rahat bir nefes alırken bir kez daha açılan kapıya gözlerini dikmişti. Yeniden içeriye giren Abraham bu sefer elinde bir zarf taşıyordu ve arkasında biri büyük, diğer beşi küçük olan altı sandıkla birlikte gelen hizmetçiler vardı.
Abraham bir kez daha Paul’ün karşısına geçerken anında elindeki zarfı masaya koymuş ve konuşmuştu.
“Gerekli bilgiler bu zarfın içerisinde. Alacağınız eşyalar da bu sandıklarda. İlaçlar küçük sadıklarda ve malzemeler büyük olanda.”
Abraham bunları söylerken Paul zarf ile beraber tüm sandıkları boyutuna atmıştı. Bu sahneyi gören Abraham ise onun bir evren yüzüğü kullandığından tamamen emin olmuştu.
Bir evren yüzüğünün değerini ve bunu taşıyabilen bir kişinin gücü ile servetini düşünen Abraham o anda Paul’e yaklaşabilmek için herhangi bir yolu denemeye hazırdı. Ancak konuyu açabilecek herhangi bir yer bulamıyordu.
Paul ise alacaklarını aldıktan sonra çayını tek dikişte bitirmiş ve Abraham’a bakarken konuşmuştu.
“Yakın bir zamanda bir kez daha karşılaşacağımızı düşünüyorum Bay Abraham. Umarım o zamana kadar kendinize iyi bakarsınız.”
Paul bu sözleri söyledikten sonra girdiği gümüş kapıdan çıkarak odadan ayrılmıştı. Onun sözlerini duyan Abraham ise en başta mutlu hissetmiş ve sonrasında bu yakın zamanın ne kadar yakın olabileceğini hesaplamaya başlamıştı. Bir simyacı ile bağ kurmak kesinlikle kolay bir şey değildi. Ve istediği bilgiye göre ‘onların’ varlığından haberdar olan bir simyacıydı!
Abraham’ın düşüncelerinden bir haberi olmayan Paul’ün sözlerinin tek nedeni eninde sonunda Ellen’i bulacak olmasıydı. Elbette, babası Abraham’ın bundan haberi olacağını düşünüyordu.
Hazine Sarayının alt katına geri dönen Paul orada şehirdeki belirli bölgelerde bulunan evlerin satıldığı tezgâha yaklaştı. Tezgâhta onlarca evin yeri ve bilgisi olsa da Paul birini çoktan gözlerine kestirmişti.
Evi 80 platin paraya alabilen Paul üzerine 20 platin para daha koyarak gerekli hazırlıkların yapılmasını istemişti. Birkaç hizmetçinin evine gönderileceğini ve bir gün içinde evi hazırlayacaklarını duyan Paul Hazine Sarayından ayrılırken iyi hissediyordu.
Elbette, daha evin hazırlanmasına zamanı olduğundan bir süre şehirde dolanmış ve en sonunda bir ara sokağın içinde mor sislerin arasında kaybolmuştu.
--
Yaradan Yetiştirme Zindanında, o sırada Semia meditasyon yapıyordu. Yediği meyvelerin içindeki enerjiyi direkt olarak yerken çekirdeğine yoğunlaştırmak yerine sonradan meditasyon yaparak yoğunlaştırdığında veriminin arttığını fark ettiğinden beri bu şekilde devam ediyordu.
İlk başlarda meyvelerden gelen tatlı ve hoş olan his çoktan kaybolmuştu. Meyvelerin birçoğu tat olarak birbirine benzediğinden her gün aynı yemeği yiyor gibi hissediyordu ve bu cidden sinir edici bir durumdu.
Ancak durumunun Simon’dan iyi olduğunu biliyordu. Semia en azından istediği zaman yemek yiyebiliyor veya su içebiliyordu. Ancak Simon’ın bir haftada yiyebileceği yemek ona Paul tarafından sınırlı bir şekilde veriliyordu ve gerçekten de acımasız bir eğitimi kullanıyordu.
O sırada ateş sütununun hemen yanında duran genç adamı izleyen Semia onun etrafındaki manayı hissetmek için oldukça fazla uğraştığını biliyordu. Ne kadar zor olsa da çabalamaya devam eden genç adamı izlerken kendi kararlılığının da ateşlendiğini hissedebiliyordu.
O sırada, hafif ayak sesleri duymuş ve başını çevirmişti. Zindanın içinde bir kez daha beliren Paul’e bakarken neden burada olduğunu anlayamamıştı.
Simon’ın bir sonraki yemeğine birkaç gün daha vardı ve Paul genelde kendi çalışmasını dışarıda yapıyordu. Elbette, Paul’ün de burada çalıştığını biliyordu ancak ikisi buraya geldiğinden beri hiç burada tekniklerini çalışmamıştı.
Bunu Paul’ün tekniklerini saklamak istemesi olarak algılayan Semia bir şey dememişti. Paul’ü saran sırların ne kadar kalın olduğunu biliyordu ve onları incelemeyi hiç istemiyordu.
Paul o sırada Semia’ya bir bakış atarken bir yandan da onun gelişimini incelemişti. İlk seviyenin sonlarında olan Semia bir miktar manayı daha toplayabilirse usta seviyesine adım atabilecekti.
Başını sallarken bir yandan da Simon’a bir bakış attı. Simon’ın çekirdeği herhangi bir oluşma belirtisi göstermese bile Paul onun vücudunun alev manası tarafından tavlandığını hissedebiliyordu. Çekirdeği henüz oluşmasa bile Simon’ın vücudu yavaş yavaş alev manasına yatkın olmaya başlıyordu ve bir süre sonra onun da bir Aziz Mana Çekirdeğine sahip olacağını söylemek mümkündü.
Derin bir nefes alarak karanlık sütununun yanına ilerleyen Paul sütunun hemen dibine otururken gözlerini kapadı. Onun meditasyona girdiğini gören Semia önce şaşırmış, sonra onu izlemeye başlamıştı.
Paul paltosunun içindeki Grim’i ve Wulian’ı kovduktan sonra paltosunu da uzağa fırlatmıştı. En sonunda, derin bir nefes alırken ruh gücünü iyileştirmek için aldığı ilaçlardan birini çıkardı ve ağzına attı.
İlacın enerjisinin ruhuna ilerlediğini hisseden Paul tüm ilaç enerjisini çekip yaralara yönlendirirken oldukça özenliydi. O anda, ruhunu iyileştirmek onun ilk önceliğiydi.
Bunun ilk nedeni, Mutlak Sezgi gibi yeteneklere ihtiyacı olmasıydı. Grim ve Wulian güvenilir olsalar da en sonunda kendi hislerine güvenmeyi seçiyordu.
İkinci nedeni ise, Spadia’nın söylediği bir şey yüzündendi. Spadia, o zihnini ayırırken Kryiop’un pulunun onun vücuduyla birleştiğini söylemiş ve ruhu iyileştiğinde Karanlığın Kutsal Fiziğini elde edebileceğini söylemişti.
Karanlığın Kutsal Fiziği, normal fiziklerden farklıydı. Pasif bir durumdayken algılama gücünü ve fiziksel gücü artıran fizik özel bir şekilde aktif edildiğinde kişinin vücudunu tamamen karanlık bir sis hâline getirebilirdi. Bu nedenle özellikle gece vakitlerinde gizlice dolaşmak oldukça kolay hale geliyordu. Seviyesi saklanan kişiden çok yüksek olan birisi olmadığı sürece kimse karanlıkta gizlenen kişiyi fark edemezdi.
Paul bu fiziğin onun ne kadar işine yarayabileceğini biliyordu. Özellikle o anda kılıç mirası ile ilgili ipuçlarını araştırdığından gizlice yapması gereken şeyler olacaktı ve bu yol en kolay yoldu.
Elbette, Paul kendi ruhunu iyileştirmenin kolay olmadığını da biliyordu. Çünkü ruhu çoktan karanlığın ve ateşin gücüyle sağlamlaştırılmıştı ve yaralı kısımları doldurabilmek için daha güçlü bir ruh enerjisi gerekiyordu.
İlk içtiği hapın yalnızca ufak bir etkiye sahip olduğunu fark eden Paul derin bir nefes alırken diğer iki iksir ile iki hapı çıkarmıştı. İki iksirin kapaklarını açıp ikisini da ağzına boşalttıktan sonra iki hapı yutmuş ve onu izleyen Semia’nın şaşkınlığını fark etmeden bir kez daha ruhunu iyileştirmeye başlamıştı.
Dört ilacı aynı anda kullanmak ilk ilaçtan daha güçlü bir etkiye sahip olsa da yaraların birinin dörtte birini bile iyileştirememişti. Paul bu ilaçların Zara gibi bir yerde yapıldıklarından yine de biraz iyi olduklarını düşünse de kendi seviyesinde ona yardımcı olamadıklarını anlamıştı.
Bu yüzden yapabileceği tek bir şey olduğunu düşünüyordu. Derin bir nefes alırken iki elini aynı anda savurdu. Sağ tarafında, aynı anda onlarca bitki ve ilaç malzemesi belirirken sol elinin hemen üzerinde ise mor renkli Kutsal Karanlık Düzen Çemberi ortaya çıkmıştı.
Çemberi daha önce bunun için kullanmamış olsa da kullanabileceğini düşünüyordu. Ruhunun iyileşmesini hızlandırmanın tek yolu, kendi ilaçlarını kendisinin yapmasıydı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..