Kararmış hava sayesinde yollarda ilerleyen kişilerin ilgisini herhangi bir şekilde çekmeden evine ulaşan Paul evindeki birçok hizmetçiye önceden izin verdiği için o anda tamamen boş olan eve rahatça omzunda taşıdığı büyücüyle beraber girebiliyordu.
O eve girip odasına girdiğinde, önce odasının aura saklama formasyonunu bir kez daha kontrol etmiş ve evin yakınında herhangi bir iz bırakmadığını kontrol etmişti. O bilgileri öğrenirken kiliseden birinin kızın aurasını takip edip evini bulmasını istemiyordu.
Herhangi bir iz bırakmadığını doğruladığında derin bir nefes almış ve kalbinin içindeki kara yıldızı çağırarak mor sisin vücudunu sarmasına izin vermişti. Ardından, Yaradan Yetiştirme Zindanının beyaz zemininde bir kez daha ortaya çıkmıştı.
O omzunda bir kız ile zindana girdiğinde Semia biraz şaşırsa da onunla ilgilenmemişti. Aslında, Paul de büyücü kızın ruhuna ufak bir yara vererek uyanmayacağından emin olduktan sonra Simon ve Semia’dan uzak bir yere geçerek Karva’nın bıraktığı parşömeni açmıştı.
Karva’nın siyah renkli bir mürekkeple yazdığı basit satırlar ile sonra, kendi kanıyla yazdığı kandan herhangi bir yasa enerjisi veya mana yayılmasa da öldürme isteği ve savaşma arzusu kolayca hissedilebiliyordu. Öyle ki, İnfirmi bile bir anlığına şaşkın bir şekilde Paul’ün elindeki parşömene bakış atmıştı.
Karva’nın mirasına giden ipuçlarından birini eline geçiren Paul o anda mutluydu. Bu parşömenden ne kadar şey çıkarabileceğini bilmese de ileride onun işine yarayabileceğini düşünüyordu.
Ayaklanan ve az önce yere bıraktığı kızın yanına giden Paul onun üzerindeki cübbeyi çıkarmış ve içine giydiği kıyafetin sırt kısmını parçalamıştı. Onun hareketlerini gören Semia bir anlığına yanlış anlayıp bakışlarını çevirmişti.
Semia’nın hareketlerini fark etmeyen Paul içindeki iblisi kısıtladıktan sonra sağ elinin işaret parmağında ufak bir yara açmış ve karanlık manayı kanına aktarırken kızın sırtına bir Zihinsel Sızma Sembolü çizmeye başlamıştı.
Daha önce ‘Karva Claire’ ismini verdiğinde kızın verdiği tepki oldukça büyüktü ve kilisenin Karva ile bir ilişkisi olduğunu anlayabilmişti. Ancak bu ilişkinin tam olarak nasıl bir şey olduğunu merak ediyordu.
--
Uçsuz bucaksız görünen çölün ortasında, iki figür yavaş adımlarla yürüyorlardı. Bu figürlerden birisi uzun boylu ve uzun saçlara sahip bir kadına aitken diğeri ona benzeyen ufak bir kız çocuğuna aitti.
Büyücü kızın anılarındaki bölgeyi inceleyen Paul buranın Keln’deki bir bölge olduğunu anlamıştı. Burası Veuria’daki canavar ormanı gibi yalnızca güçlü yetişimcilerin girebileceği bir bölge olan Dünya Yiyen Ovasıydı.
Bu yer, Dünya Yiyen adında çölün derinlerinde gezen 50-60 metreye kadar varan boyutlara sahip, devasa solucan benzeri canavarların eviydi. Bu nedenle yüksek seviyeli yetişimciler bile girmeden önce hayat kurtarıcı eşyalara ihtiyaç duyuyorlardı.
Kadın ve kız bir süre birlikte ilerledikten sonra kadın bir anda olduğu yerde durmuş ve başını yavaşça çevirmişti. Gözleri, o sırada onlara hızla yaklaşan 20 metrelik bir Dünya Yiyen’in üzerindeydi.
Kadın hafifçe homurdandıktan sonra sağ elini dünya yiyene uzatmıştı. Ardından, parlak kızıl alevler elinden fırlamış ve Dünya Yiyen’in vücudunu sararak ona ağır bir yara vermişti. Durumunun kötü olduğunu anlayan yaratık ise anında çöle dalmış ve kaçmaya başlamıştı.
Kadın kaçmaya başlayan canavara herhangi bir ilgi göstermeden kız ile birlikte ilerlemeye devam etmişti. Kız ise bu sahneye alışmışçasına herhangi bir tepki göstermemişti.
İkisi birkaç kilometre daha yolculuk yaptıktan sonra kadın boş çölün ortasında bir anda durmuştu. Ancak Paul kızın hislerinden bu bölgenin normal olmadığını anlayabilmişti.
O anda oldukları bölgede herhangi bir aura yoktu. Normalde havada hissedebildiği ufacık mana aurası da burada kesilivermişti.
Kadın, giydiği beyaz cübbenin içinden üzerinde beyaz bir güneş simgesi bulunan altın renkli bir rozet çıkarmış ve bunu yavaşça yere, kumlara doğru bastırmıştı. Birkaç saniye sonra, kumlar rozeti içine çekmiş ve yer birden sarsılmaya başlamıştı.
Aynı anda oldukları bölgedeki hava bir anda bulanık bir görüntüye dönüşmüş ve bir anda değişmeye başlamıştı. Sanki bir perdenin açılışı gibi birden yoktan beliren altı devasa sütunun arasında açılan hava, devasa saray benzeri beyaz binayı gözler önüne sermişti.
Bu görüntüye kızın yanında Paul de çok şaşırmıştı. O sırada, kızın ifadesini gören kadın ise hafifçe kıkırdamış ve konuşmuştu.
“Bu yalnızca başlangıç.”
Kadını takiben içeriye giren kız ile birlikte Paul de etrafı incelemeye başlamıştı. Yanılmıyorsa Beyaz Güneş Kilisesi’nin merkezi binası burasıydı.
Alean ile iyi ilişkileri olan bir kuruluşun neden merkezi binasını Keln’de yaptığını düşünen Paul o anda aklına gelen düşünceyle sarsılmıştı.
Bir süre önce, Simon’ın ona anlattığı efsane aklına gelmişti. Efsaneye göre, Karva’nın mirasına giden giriş tüm çölde kurumamış tek vaha olan Gökyolu Vahasındaydı.
Bu düşünceyle iyice heyecanlanan Paul kızın anılarından düşünebileceğinden fazlasını kazanabileceğini anlamış ve yüzünde hafif bir gülümseme belirmişti. Aynı anda, kız ve kadın bir bölgeye girmişlerdi.
Onlar bu bölgeye girdiklerinde, Paul bir anda vücudunu saran manayı hissetmiş ve şaşırmış bir şekilde bakınmıştı. Girdikleri devasa salonun onlarca meditasyon yapan öğrenciye sahip olduğunu ve yuvarlak salonun hemen ortasında altı farklı rengin bir arada bulunduğu, mana yayan bir sütun olduğunu fark etmişti.
Bu sütunun mananın doğal yoğunlaşması olan bir mana taşı olduğunu bilen Paul altı manayı temsil eden renkleri taşıdığını biliyordu. Ancak mana taşının yoğunluğu onu bile biraz şaşırtmıştı.
Normalde, bir mana taşı manayı kendi içinde tutmaya çalışırdı ve dışarıya salmazdı. Yani bu mana taşından yayılan enerji yalnızca dışarıya ‘sızan’ enerjiydi.
Yalnızca sızan enerjinin bile böyle fazla olduğunu hisseden Paul mana taşının içindeki enerjinin oldukça yüksek değerlerde olduğunu anlayabilmişti.
Kadın kızı bu salondan geçirirken bir yandan da kiliseyi kıza anlatmaya başlamıştı. Kızın daha önceki geçmişini inceleyen Paul kızın Keln’deki bir köyden alındığını ve potansiyeli olduğu için buraya getirildiğini biliyordu. Bu nedenle kadın büyük ihtimalle kiliseyi tamamen açıklayacaktı.
Kadın kilisedeki basit yerleri kıza açıklamış, ona kendi kalacağı yeri söylemişti. Ardından, kızı beraberinde bir yere götürmüştü.
Birkaç büyücü korumanın koruduğu bu yere girerlerken kadın ayrı bir rozet göstermek zorunda kaldığından Paul bu bölgenin önemli olduğunu anlamıştı. Kadın ve kız birlikte içeriye girdiklerinde ise Paul’ün gözleri sonuna kadar açılmıştı.
Ortalama boyutlarda, içinde oldukça berrak bir su gölü ile birkaç beyaz yapraklı ağaca sahip bir vaha bulunuyordu. Sudan ve ağaçlardan yayılan mana ile yasa enerjisini hisseden Paul’ün yüzünde gerçekten mutlu bir gülümseme belirmişti.
Kadın, bu vaha ile birlikte Karva’nın kiliseyle olan bağlantısını açıkladığında Paul kilisedeki kişilerin Karva’yı cennete yükselmiş bir peygamber olarak gördüklerini anlamıştı. Kızın ve erkek büyücünün daha önceki öfkeleri, Paul’ün onun adını direkt olarak söylemesinden dolayıydı.
Kızın anılarının devamını da izleyen Paul kiliseyle ve kilisedeki yüksek seviyeli kişilerle ilgili bilgileri öğrenmiş ve bunları yavaş yavaş aklına kazımıştı. Kutsal Rahibe unvanının bir gün vahanın ardında yatan mirası alabilecek kişilere verildiğini ve parşömenin anahtarı gösteren bir ipucu olduğunu duyan Paul hafızayı incelemeyi bitirdiğinde yüzünde hâlâ büyük bir gülümseme taşıyordu.
“Hahaha…”
Paul içten bir kahkaha atıp Semia ve Simon’ı şaşırtırken Grim ve Wulian onun için mutlu görünüyorlardı. Paul sonunda, mirasa ve kılıç tekniğine olan yolunu bulabilmişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..