263.Bölüm - İlk Test

avatar
7357 33

Kara Büyücü - 263.Bölüm - İlk Test


Paul Alynn’in dediklerinden bir şey anlamasa da derin bir nefes almış ve konuşmuştu.

 

“Kardeş Alynn’in gücünün oldukça yüksek olduğunu görebiliyorum. Kendini küçük görmene gerek yok. Bugün gelmemin asıl nedeni zaten önüme gelen herkesi öldürmek de değil.”

 

Alynn başını hafifçe sallarken konuştu.

 

“Bunun için küçük kardeşe teşekkür ederim. Az önceki küçüğün sana olan saygısızlığını toprak bana söyledi ve onunla ilgili bir sıkıntım yok ama…”

 

Alynn’in gözlerinin baygın olan Addison’a döndüğünü gören Paul anında konuştu.

 

“Yalnızca bir süre baygın olacak. Onu öldürmedim.”

 

Onun sözlerinden sonra Alynn belirgin bir şekilde rahatlamıştı. Ardından, Paul’e dönmüş ve sormuştu.

 

“Peki, küçük kardeşin kiliseme gelme nedeni nedir?”

 

Paul anında sağ elini kaldırmış ve çekirdeğinden mana çekerek beyaz alevlerin elinde belirmelerini sağlamıştı. Aynı anda, yavaşça konuşmuştu.

 

“Buraya onun mirasını almak için geldim. Kardeş Alynn kim olduğunu biliyor olmalı.”

 

Gözlerini bir kez daha Alynn’e çeviren Paul onun sonuna kadar açılmış gözlerinin elindeki beyaz renkli aleve kilitlendiğini fark etmişti. Onun yüzünde gerçek bir heyecan olduğunu fark eden Paul hafifçe iç çektikten sonra konuşmuştu.

 

“Şu anda bu dünyada onun mirasını alabilecek başka bir kişi yok. Kardeş Alynn’in bu mirasa değer verdiğini anlıyor olsam da onu almak zorundayım ve bunu yapmak için her yolu kullanmaya razıyım.”

 

Paul’ün sesi konuşmanın sonuna doğru sertleşmiş ve Alynn kendi ifadesini yavaşça sakinleştirmişti. Ardından, Paul’e bakarken yavaşça konuşmuştu.

 

“Küçük Kardeş Paul, o halde sana bir teklif yapmama izin ver. Mirası aldıktan sonra nereye gideceksin? Emin ol, bu dünyada benim Beyaz Güneş Kilisemden daha güçlü bir oluşum daha yok. Eğer burada kilisemin kutsal çocuğu olarak kalmayı tercih edersen sana kaynakları ve istediğin her şeyi kendim vereceğim. Buna ne dersin?”

 

Paul anında başını iki yana sallamış ve cevaplamıştı.

 

“Bu imkansız. Ancak Kardeş Alynn emin olabilir. Buradan ayrıldıktan sonra ülkelerden birine veya başka bir oluşuma katılmayacağım. Hatta beni bir daha göremeyeceğinden emin olabilirsin.”

 

Alynn onun sözlerinin üzerine kaşlarını çatarken Paul anında devam etti.

 

“Eğer beni reddedersen, seni öldürebileceğimden emin olmasam da birkaç yüz kişiyi öldürüp kaçabileceğimden eminim. Kilisenin gücü düştükten sonra bu bölgenin yerini bir ülkeye vermek ve onlar ile birlikte saldırıp mirası almak da benim seçebileceğim bir seçenek. Kardeş Alynn iyi seçmeli.”

 

Paul’ün yüzünde soğuk bir gülümsemenin belirdiğini fark eden Alynn bir anda kemiklerine işleyen bir soğukluk işlemiş ve derin bir nefes almıştı. Ardından, yüzündeki hafif gülümseme silinmiş ve duygusuz bir ifade yerleşmişti.

 

“O halde beni takip et Küçük Kardeş.”

 

Etraftaki ağaç dalları bir kez daha yer altına çekilirlerken Paul ve Alynn salondan çıkıp kilisenin içinde ilerlemeye başlamışlardı. Paul bazı öğrencilerin onlara baktıklarını görmesine rağmen onlara ilgi göstermemiş ve ilerledikleri yolu incelemişti.

 

Alynn’in onu gerçekten de Gökyolu Vahasına götürdüğünü anladığında rahatlayan Paul onu takip etmeye devam etmişti.

 

Bir süre sonra ikisi Gökyolu Vahasının girişine ulaşmışlardı ve Alynn iki korumayı uzaklaştırdıktan sonra vahaya giren kapıyı açmıştı. Sonrasında, ikisi birlikte içeriye girmişlerdi.

 

Vahadaki değişimi gören ve kılıç aurasını hisseden Alynn’in gözleri sonuna kadar açılırken Paul bileğindeki yazıt dizisinin onu içeriye doğu çektiğini hissediyordu. Bir şey demeden Alynn’in önüne geçti ve elini yavaşça vahadaki göle batırdı.

 

O elini batırdığında vahadaki gümüşi su anında onun vücudunu sarmış ve onu içine çekmişti. Aynı anda, gölün ortasındaki inci yeniden gölün derinliklerine çekilmişti.

 

Göl ve ağaçlar eski hallerine dönerlerken Alynn sonunda kendine gelmiş ve göle biraz acılı bakışlarla bakmıştı. Yıllarca bu mirası alabilecek birini aramış ve onu geliştirerek kilisesini güçlendirmeyi hayal etmişti. Şimdi bu mirasın bir başkası tarafından alınacak olması biraz canını yakıyordu.

 

--

 

Su tarafından çekilen Paul bir anda kendisini bambaşka bir yerde bulmuştu. Beyaz renkli bir taştan yapılmış büyük oda oldukça boştu. İçinde olan tek şey devasa, düz bir beyaz kapı ile kapını iki kenarındaki sönük beyaz meşalelerdi.

 

Paul bir yandan kapıyı incelerken bir yandan da Spadia ile konuşmak için ruhuna bağlansa da Spadia’dan bir cevap alamadığını fark etmişti. Bu yer ikisinin bağlantısını kesiyordu.

 

Buna fazla şaşırmayan Paul kapıya ve meşalelere birer kez baktıktan sonra aklından geçen fikri denemeye karar vermiş ve iki elini kaldırarak Işın Alevlerinden oluşan toplar oluşturmuştu.

 

Ardından, ışın alevlerini iki meşaleye doğru fırlatan Paul iki meşalenin alevleri içine çekmesini ve birkaç dakika sonra çok daha güçlü beyaz alevlerle yanmalarını yüzünde bir gülümsemeyle izlemişti.

 

“Crack!”

 

Kapı yavaşça iki yana doğru açılırken hafif çatırdama sesleri duyulmuştu. Bu yer ne kadar iyi yapılmış olsa da uzun yılların sonunda en sonunda bazı mekanizmalar eskimişe benziyordu.

 

Bunu umursamayan Paul açılan devasa kapının göz önüne serdiği beyaz sisi bir anlığına incelemiş ve sonrasında hızla içine dalmıştı. O sisin içine daldığı anda, bir anda aklında sesler çalmaya başlamıştı.

 

“Neden bu kadar uğraşmak zorundasın? Şu anki gücün oldukça yeterli değil mi?”

 

“Bir kral, hayır, bir imparator bile olabilirsin. Neden bu kadar uğraşıyorsun?”

 

“Kilisenin kutsal çocuğu olsaydın para, kaynaklar ve kadınlar istediğin gibi senin olacaklardı. Peki neden bu kadar fazla çalışmayı seçtin?”

 

Zihninde yankılanan seslerin kendisini asıl amacından uzaklaştırmaya çalıştığını anlayan Paul soğukça gülümserken sert adımlarla sisin içinde ilerlemeye devam etmişti. Bu sesler zayıf azmi olan birçok kişiyi bir adım daha atmaktan vazgeçirebilecek olsalar da onda herhangi bir işe yaramıyorlardı.

 

“Neden ilerliyorsun? Canın acımıyor mu?”

 

Bu sesin yankılanışı iler birlikte parlak beyaz kılıç enerjisi dalgaları sisin içinde oluşmuş ve hızla Paul’e saldırarak vücudunda kanlı yaralar oluşturmuşlardı. Dişlerini sıkan Paul anka kanını harekete geçirip yaralarını hızla iyileştirirken ilerlemeye devam etmişti.

 

“Neden ilerliyorsun? Hiç üzülmüyor musun?”

 

O anda sisin içinde oluşan onlarca illüzyon Paul’ün değer verdiği kişilerin öldürülüşünü gösteriyorlardı. Ailesinin ve arkadaşlarının öldürülüşünü gören Paul dişlerini daha da sıkarken ilerlemeye devam ediyordu. Bir yandan da kendisini bunun bir illüzyon olduğunu hatırlatıp duruyordu.

 

“Neden ilerliyorsun? Hiç korkmuyor musun?”

 

Paul önünde tanımadığı ancak ölümcül bir aura yayan onlarca kişinin belirdiğini görünce bile adımlarını durdurmamıştı. Hatta aksine kılıcını hızla havada savurmuş ve bu kişilerin illüzyonlarını dağıtmıştı.

 

“Ya korkmuyorsun ya da korkmana rağmen ilerliyorsun. Ya üzülmüyorsun ya da üzülmene rağmen ilerliyorsun. Ya canın acımıyor ya da acımasına rağmen ilerliyorsun. Hehehe…”

 

Sisten gelen sesin hafifçe kıkırdadığını duyan Paul bir başka illüzyonun ortaya çıkmadığını fark etmişti.

 

“Ya azimlisin ya da manyağın teki. Ancak ikisi de kabul edilebilir. Git, ikinci test seni bekliyor olacak. Eğer kılıç ile kılıç tekniğini almayı başarırsan ve onunla konuşursan iyi bir seçim yap. Yalnızca bu dünyanın sınırları içerisinde işe yarayacak olsa bile bu şans bir kez gelir.”

 

Sisin son sözlerini anlamayan Paul o anda sisin dağıldığını ve kendisini bembeyaz bir odada bıraktığını fark etmişti.

 

İlk testin sis olduğunu ve onu bu şekilde geçtiğini anlayan Paul hafifçe gülümserken odanın içini incelemeye başlamıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr