270.Bölüm - Asil Ailelere Diz Çöktürmek

avatar
7387 36

Kara Büyücü - 270.Bölüm - Asil Ailelere Diz Çöktürmek


Parlak güneş Valheia’nın doğusundan başlayarak tüm ülkeyi ışıtmaya başlarken Paul son hızıyla Sisli Gök Akademisine doğru uçuyordu. Kan kızılı kanatları hâlâ yerindelerdi ve kendisini hiç geri tutmuyordu.

 

O akademiye geri döndüğünde, Luke ve Akademi Başkanı onu bir grup Kıdemli ve öğrenci ile karşılamışlardı. O anda gördükleri görüntü Kıdemlilerin bile kalplerinin titremesine neden olmuştu.

 

Paul’ün kan kızılı kanatları fazla bir renk değişimine uğramasa da vücudunun geri kalanında kan renginde lekeler vardı. Saçlarının uçları kan ile kırmızıya boyanmıştı. Üst vücudu çıplaktı ve siyah taç dövmesi ile kolye dövmesi oldukça belirginlerdi. Elinde, Klaus’un kan kızılı kılıcı duruyordu.

 

Gözbebekleri tamamen yok olmuşlardı. O anda gözleri beyaz renginden başka yalnızca kızıl irise sahipti ve etrafa yaydığı aurayla birlikte bu gözlere bakmak bir kişinin daha önce yaşamadığı bir türden korkuyu yaşamasına neden olurdu.

 

Paul etrafındaki kişilere bir kez daha baktıktan sonra kanatlarını hızla çırptı ve Yaşlı Klaus’un gömüldüğü yere, dağın tepesindeki kulübeye doğru uçmaya başladı. Daha önceki yürüyüşünden kat kat daha hızlı olduğundan birkaç saniye içerisinde dağın tepesindeki kulübeye ulaşabilmişti.

 

Kanatlarını geri çekip kulübeye yavaş adımlarla giren Paul aurasını geriye çekip sınırlandırmaya başlamıştı. Aynı anda, Yaşlı Klaus’un gömüldüğü yere doğru gitti ve kan kızılı kılıcı kaldırdı.

 

Kan kızılı kılıcı yere birkaç santim derinliğinde saplayan Paul üzerindeki kanın yere akışını izlerken derin bir nefes aldı ve iki elini birleştirdi.

 

“Yaşlı adam, umarım intikamını aldığımı görebilmişsindir.”

 

Yüzünde acı bir gülümseme oluşurken kılıcı orada bırakarak kulübeden ayrılan Paul anka kanını bastırmaya başladı. Daha önceden öldürdüğü kişiler sayesinde tamamen çıldırmış bir duruma ulaşan anka kanı onun kontrolü altında git gide daha pasif bir duruma geçerken o da derin nefesler alıp veriyordu.

 

Gün tamamen doğduğunda krallıkta büyük olayların gerçekleşeceğini biliyordu. Ve bu zaman geldiğinde yapması gereken daha fazla işi olacaktı. Luke’a söylediğini gerçekleştirecekti. Bu krallığı alacaktı.

 

Grim’i ve Wulian’ı zindandan yanına çağıran Paul ikisini omuzlarına yerleştirdi. Yükselen’in zamanı geldiğinde kendisiyle dövüşeceğini biliyordu ve Grim ile Wulian güçlü bir yardım olacaklardı.

 

Simon ve Semia’nın güçleri hiç yeterli değildi. Paul onlara sahip olduğu su ve ateş enerjisine sahip haplar verse de gelişimleri hâlâ yeterli değildi. Daha fazla güçlenmeleri lazımdı.

 

Derin bir nefes alan Paul bir anda adımlarını durdurdu ve dağdan aşağıya inmeyi kesti. Gözlerini, doğan güneşe sabitledi.

 

Uzakları görebilen gözleriyle güneşin ışıttığı yerleri izleyebiliyordu. O kadar belli olmasa da ormanda yaşayan birkaç kabileyi ve yaşadıkları durumları da görebiliyordu. Bazıları umutsuz bir şekilde dövüşüyorlardı. Bazıları ise mutlulukla ziyafetler veriyor ve kutlama yapıyorlardı.

 

Ülke de o kadar farklı değildi. Acı çeken veya mutlu olan birçok aile vardı. Ancak her biri bir şeyi hissediyorlardı. Bu hisler değişken olabilirlerdi, ama oradalardı.

 

Onları inceleyen Paul son zamanlarda kaybettiği şeyleri düşündü. Yaşlı Klaus’u düşündü. Annesini ve Babasını düşündü ve göz yaşları gözbebeklerine sahip olmayan gözlerinden akmaya başladı.

 

“Sanırım ben acı çeken tarafta oluyorum.”

 

Yüzünde acı bir gülümseme belirirken Grim onun yüzünü nazikçe yalayarak gözyaşlarını silmeye başlamıştı. Wulian da aynı şeyi kanatlarıyla yapıyordu.

 

“Hahahah… Merak etmeyin. Acı çeksem de bu acıyı bana çektirenlere ödeterek mutlu olabilirim.”

 

O yüzüne daha nazik bir gülümseme takınarak iki ufaklığın başını okşarken ikili sonunda rahatlamış bir şekilde durmaya başlamışlardı. Paul ise dağdan aşağıya inmeye devam etmişti.

 

Balonun haberleri Krallığa yayılmaya başladığında, büyük güçler ve aileler derin nefesler almışlardı. Özellikle ailelerinin üst seviyelileri ve yetenekli gençleri baloya katılan kişiler bir anda solmuş ve derin düşüncelere dalmışlardı.

 

Bir gün… Hayır, bir akşamda ülkenin dört büyük okulundan ikisi yok edilmiş, onlarca ailenin başları ile Kraliyet Ailesi tamamen öldürülmüştü. Bunun krallığa büyük bir darbe vuracağı kesindi ve Krallık istila bile edilebilirdi.

 

Elbette, normal vatandaşlar bundan korkuyorlardı. Eğer krallık istila edilirse en çok acı çekenler onlar olacaklardı. Özellikle büyük bir savaş olursa onları çoğu öleceklerdi.

 

Ama yapılabilecek bir şey yoktu. En kısa sürede Krallığın yeni kralı seçilmeliydi ama eski Kraliyet Ailesi tamamen ortadan kaldırılmıştı. Yani iş en büyük dört aileye kalmıştı.

 

Başkentin dört büyük ailesi vardı. Bu aileler güç sıralamasıyla Delfrin Ailesi, Alymn Ailesi, Asvier Ailesi ve Kalbataz Ailesi olarak isimlendiriliyordu.

 

O anda, dört büyük ailenin ‘yeni’ başları bir odada tartışıyorlardı. Önceki klan liderleri baloda öldürüldüğünden klandaki en güçlü kişi yeni lider olmuştu. Oldukları odada, onlar dışında birkaç genç daha vardı.

 

Siyah saçlara sahip orta yaşlı bir adam diğerlerine bakarken gözlerini yavaşça kıstı ve aurasını yaymaya başladı.

 

“Delfrin Ailemizin böyle bir durumda çekileceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Angela bir kadın olsa da gücü sizin gençlerinizden çok daha yüksek bir seviyede!”

 

Orta yaşlı adam bu şekilde bağırırken diğer aileler istemsizce titremişlerdi. Bu orta yaşlı adam Büyükusta seviyesinin zirvesindeki bir savaşçının gücüne sahipti ve diğerlerinden daha güçlüydü.

 

O sırada, Angela isimli genç kız ileriye çıktı. Bu kız, Savaş Meleği olarak bilinen ve savaş manyağı olarak tanınan bir dâhiydi ve o anda yüzü biraz buruşuktu.

 

O anda geçen konuşmalardan hiç de mutlu değildi. O zamana kadar hep bağımsız bir gelişimci olmanın hayallerini kurmuştu ama şimdi böyle bir seçeneği yoktu. Kralın ölümüyle, o en iyi kraliçe adayı olmuştu.

 

Sıkıntı, ülkenin bir kral olmadan yönetilemeyecek olmasıydı. Bu nedenle Alymn Ailesinin genç efendisi ile evlenip Kral ve Kraliçe olmaları isteniyordu. O buna tamamen karşıyken klan liderleri onun isteklerini dinlemiyordu ve Alymn’in genç efendisi de ona göz kırpıp duruyordu.

 

Onun yüzü iyice buruşurken klan liderleri bir kez daha büyük bir tartışmaya katılmışlardı. Daha önce konuşmalarını kesmek istese de bunu başaramamıştı ve artık umudu kalmamıştı.

 

O anda, birden odayı Delfrin Ailesinin liderinden çok daha güçlü bir aura sardı ve her birinin sarsılmasına neden oldu. Genç nesilden olan herkes dizlerinin üzerine çökerken klan liderleri zar zor ayakta kalabilmişlerdi. O anda, Angela bu auranın verdiği garip tanıdık hissi hatırlamaya çalışıyordu.

 

“Sizler bu krallığı hak etmiyorsunuz ve alamayacaksınız.”

 

Oldukları binanın çatısından hızla aşağıya dalan bir figür odanın tavanını parçalayarak içeriye girmişti. Ona bakan Klan liderleri bir anda korku dolu çığlıklar atmışlardı.

 

“K-Kara Büyücü!”

 

Paul dün akşam oldukça büyük bir kargaşa çıkarmıştı ve öldürmediği yakındaki diğer kişiler onun kimliğini çıkarabilmişlerdi. Genç nesil bunu bilmese de bu liderler dün gerçekleşen katliamı gerçekleştiren kişiyi tanıyorlardı ve o anda kalplerini bir şey sıkıyormuş gibi hissediyorlardı.

 

O anda, yerden birkaç santim yukarıda süzülen Paul kızıl gözlerini odadaki asillerin üzerinde gezdirdi. Krallığı almak istiyorsa, önce bu asil ailelerin ‘desteğini’ alması gerekiyordu ve gerekli şeyleri hazırlamıştı.

 

“S-Sen… Bize bunu yapmaya cüret- Ögh!”

 

Alymn Ailesinin genç efendisi kalkmaya çalışırken bir yandan da öfkeyle konuşuyordu. Paul ise ona bakmamıştı bile. Onu öldüren şey omzundaki Wulian’ın fırlattığı ışık ışınıydı.

 

Alymn ailesinin liderinin yüzünde acı bir ifade belirirken ölü genç efendiye cidden sövmek istiyordu. Onu direkt olarak öldürmüş olsa bile bundan sonra Kara Büyücü’nün onların ailesine daha kötü bir bakış açısıyla bakacağını düşünüyordu.

 

“İki seçeneğiniz var. İtaat edin veya ölün.”

 

Onun soğuk sözleri Klan liderlerinin kulaklarına düştüğü anda Alymn ailesinin lideri bir şey demeden dizleri üzerine çökmüştü. Kazanamayacağını biliyordu ve ailesini de kendi yanında götürmek istemiyordu.

 

Delfrin Ailesinin lideri bir süre düşündükten sonra en güçsüz iki ailenin bakışları altında dizleri üzerine çöktü. En sonunda, dizlerinin üzerine çökmeyen yalnızca iki klan lideri olmuştu.

 

Normalde, Paul bu ikilinin cesaretlerini takdir edebilirdi ama o anda tek isteği krallığı almaktı. Masum veya değil ölen bir kişinin hayatı veya cesareti umurunda değildi.

 

“Öldürün. Hepsini öldürün.”

 

Wulian Asvier Ailesinin liderinden başlayarak odadaki gençleri öldürdükten sonra kanın kokusuyla ailenin geri kalanını öldürmek için fırlamıştı. Grim de Kalbataz ailesinin kanını takip ederek evlerine gitmeye başlamıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr