Paul iki ailenin sonunu getirecek emri duygusuz bir şekilde verdikten sonra gözlerini odadaki iki klan liderine çevirmişti. İki klan lideri korkuyla titremeye başlarlarken boyutundan iki tılsım çıkardı.
Üzerinde farklı semboller ve yazıtlar olan bu tılsımlara bakan Klan Liderleri nedensizce titremişlerdi. Tılsımların ne olduğunu bilmiyorlardı ama içlerinden gelen bir his korkmaları gerektiğini söylüyordu.
“Sadakat Tılsımı, bu tılsımı taktığınızda size gerçekten güveneceğim.”
Onlara bunları söyleyen Paul ikisinin gözlerindeki belirgin korkuyu görmüştü.
“Sizleri bir köle yapmak yerine özgürlüğünüzün kalmasını sağlayacağım. Ancak bir daha sonraki krala ihanet edemeyecek ve sonsuz sadakatinizi göstereceksiniz. Kabul etmiyorsanız sizin ailenizi de hem şimdi bitireceğim.”
İki klan lideri aynı anda başlarını eğmişlerdi.
“Kabul edeceğiz.”
Paul başını sallarken iki tılsımı onlara yolladı. Havada süzülerek iki klan liderinin alınlarına yapışan tılsımlar sonraki anda mana enerjisiyle toza dönüşmüşlerdi.
Ancak klan liderleri zihinlerine yerleşen tohumları hissedebiliyorlardı. Garip bir his veren bu tohumlar onlara zarar vermiyor olsa da düşünceleri değişiyordu.
“Bir sonraki Kral, abim Luke Veussia olacak. Onun taç törenini bir hafta içerisinde halledeceğim. O zamana kadar sivilleri bastırın ve kralın seçildiği haberini yayın. Zamanı geldiğinde, ona yeterli sadakati göstermezseniz…”
Paul eliyle ikisinin başlarını gösterdi.
“Sadakat Tılsımı ruhunuzu parçalayacak.”
İki klan lideri bir kez daha belirgin bir şekilde titrerken Paul uçarak oradan ayrılmıştı. Aynı zamanda, yüzünde soğuk bir gülümseme vardı.
“O şeyin tam adını söyleseydin ne olursa olsun kabul etmezlerdi. Akıllıca bir karardı.”
Spadia’nın övgüsünü duyan Paul hafifçe iç çekti.
“’Hain Kan Bitirici Tılsım’ uzun ve korkutucu bir isme sahip. Bilmeleri gereken şeyi onlara söyledim. Eğer ihanet etmeye çalışırlarsa bile abimin hainlerden kurtulmasına gerek kalmaz.”
‘Hain Kan Bitirici Tılsım’ iki klan liderinin düşündüğünden çok daha korkutucu bir tılsımdı. Normal köle tılsımlarının aksine, yalnızca kişinin ruhunu değil, onun kanından gelen herkesin ruhunu tehlikeye sokuyordu.
Eğer klan liderlerinden birisi ihanet etmeye kalkışırsa tılsım onların ruhlarını yok edecek ve sonrasında diğer aile üyelerine saldırmaya başlayacaktı. İçine koyulan enerji bitene kadar da bunu yapmaya devam edecekti. Paul içine aileleri yok edebilecek kadarından fazla enerji koyduğundan tılsımın gücüne güveniyordu.
“Neyse, sanırım Wulian’a katılacağım. Biraz savaşmak istiyorum.”
Ancak o anda, birden görünmez bir duvara çarpmış ve gerilemek zorunda kalmıştı. Havada, sanki bir suyun yüzeyiymişçesine dalgalanan bariyer bir süre sonra eski düz haline dönmüştü.
Neler olduğunu anlamayan Paul o anda arkasından anormal derecede yüksek bir güç hissetmiş ve arkasına dönmüştü. Kızıl gözleri, anında beyaz saçlara sahip genç adamı görebilmişti.
“Kara Büyücü Paul Veussia, bir süredir seni arıyordum.”
Genç adamın hafifi konuşması ve yaydığı ağır aura çelişirken Paul ondan oldukça yüksek bir tehlike hissediyordu.
“O bir yükselen. Dikkat et velet. Ona karşı koyacak gücün yok.”
Karşısındaki genç adamın yükselen olduğunu duyan Paul’ün içinde korku yerine birden öfke belirmişti.
Anne ve babasının ölümünün Kral’ın onu araması yüzünden olduğunu biliyordu. Eğer Kral’ın onu aramasının nedeni bu Yükselen ise o zaman onların ölümü onun yüzündendi!
Aynı zamanda, Kral’ın tarafında Yaşlı Klaus’un ruhuna zarar verebilecek kadar güçlü olan tek kişi bu Yükselen’di. Yani onun ölümünün sorumlusu da oydu!
Paul rakibinin inanılmaz gücünü hissedebilse de kaçmayı hiç düşünmüyordu. Zaten, böyle bir durumda kaçması imkansız olduğundan yapabileceği tek bir şey vardı.
İki elini iki yana açtı ve dövmesinden Bin Şeytan Kılıcını çağırırken boyutundan Keln’i çıkardı. Biri siyah, biri beyaz olan kılıçlarını tutarken kanatlarını iki yana doğru açtı ve vücudunu güçlendirebileceği büyüleri kullandı.
Habistanrı Sembolleri, Yıldırım Kesiği ve Kutsal Destek vücudunu sararken kılıç enerjisi ve kılıç niyeti de etrafa yayılmıştı. Anka kanı sonuna kadar açılırken kan akışı tamamen hızlanmış ve Cehennem Alevleri kılıç enerjisini kaplamaya başlamıştı.
Paul iki kılıcını ileriye uzattı ve birbirlerine dik olacak şekilde tutmaya başladı. Aynı anda, bir çift gözbebeği olmayan gözü Yükselen’in üzerindeydi.
Onun duruşunu gören Yükselen hafifçe kıkırdamıştı.
“Cesursun. Öyle yüce bir figürün varisi olmana şaşmamalı. Sana gerekli saygıyı göstereceğim. Ben Velvaât, Kutsaldoğan kanından gelen ilk semadaki bir Yükselen’im.”
Ardından iki elini ileriye uzatmıştı.
"Kötülüğü yok eden ve karanlığı dağıtan ışık, 83 cennetin ismi adına ellerimde bir silah şekline bürün."
“81.Silah, Şeytan Kesen Kılıç, Kalbnir.”
Sarı ışıklarla kaplanmış saf beyaz bir uzun kılıç bir anda elinin üzerinde süzülmeye başlamıştı. Sağ eliyle kılıcın beyaz kabzasını kavrayan Velvaât saldırı pozisyonuna geçerken etrafına kutsal bir kılıç enerjisi yayılmış ve oldukları alanı sarmıştı.
Bir anda enerjinin salındığı alanda beyaz renkli çiçeklerin illüzyonlarının oluştuğunu gören Paul bu manzaraya şaşırırken Spadia iç çekmişti.
“Kutsaldoğanların arasında bile yetenekli sayılacak birinin buraya gönderildiğine inanamıyorum. Bu etki alanı, Cennet Bahçesi Etki Alanı!”
Etki alanları konusunda bir şey bilmeyen Paul etrafındaki baskıyı yapabildiği kadar engellemeye çalışırken Velvaât kılıcını sonunda savurmuştu. Saf beyaz bir enerji dalgası kılıcından yayılarak Paul’e ilerlerken Paul de kılıç niyetiyle kılıç enerjisini kılıçlarında toplayarak kendisini korumaya başlamıştı.
Saf beyaz kılıç enerjisi etki alanının içinde gitgide büyüyerek ilerlerken Paul’ün renk değiştiren enerjisi de hızla büyüyordu. En sonunda ,beyaz enerji Paul’ün enerjisine çarpmış ve büyük bir patlama sesiyle Paul geriye doğru fırlatılmıştı.
Bariyere çarparak duran Paul’ün ağzının kenarından bir damla kan akıyordu. Onun dışında vücudu yarasız görünse de az önceki saldırı alışverişinde güçler arasındaki farkı tamamen anlamıştı.
Velvaât isimli bu kişiye karşı savunma şansı yoktu. Bunun gibi birkaç saldırıya daha maruz kalırsa tek seçeneği ölümü beklemek olurdu. Bu nedenle kendine geldiği anda kanatlarını çırptı ve Velvaât’e doğru fırladı.
Paul’ün ona saldıracağını gören Velvaât’in yüzünde eğlenen bir ifade belirirken kılıcını savurmak yerine elini ileriye uzatmış ve mırıldanmaya başlamıştı. Işık manasının toplanışından Paul onun bir ışık büyüsü yaptığını anlayabiliyordu. Büyü yaparken arkasında beyaz ve yeşil iki küre belirmişti ve bu küreler bir şey yapmasalar da onlardan ışık ve rüzgar manası hissedilebiliyordu.
Ancak o anda bu kürelere dikkatini ayıramazdı. Velvaât’in yaptığı büyünün topladığı mana miktarı basitçe anormaldi ve onun büyüsünü engellemesi lazımdı.
“Göksel Işık Huzmesi.”
Bir anda Velvaât’ın sol elinden fırlayan saf beyaz ışık ışını anormal bir hızda Paul’e ilerlemişti. Işığın hızı dolayısıyla kaçınamayan Paul’ün sol göğsünde kararmış, delik şeklinde bir yara oluşmuş ve kendisi de hızla yere düşmüştü.
Onun yere düşen vücuduna bakan Velvaât başını iki yana salladıktan sonra yere inmiş ve onun önünde beklemeye başlamıştı. Zar zor dizlerinin üzerinde duran Paul o anda Velvaât’e diz çöküyormuş gibi görünüyordu.
Velvaât yüzündeki kibirli ifadeyi gizlemeden ona bakarken konuştu.
“Seni, Şeytan Kral olarak bilinen o kişinin varisini öldüren kişi olmak ne kadar mutluluk verici biliyor musun? Hayır, düşünürsem, öğretmenin benim elimde öldü ve ailenin ölümü için emir veren de bendim.”
Velvaât’in sözlerini duyan Paul’ün öfkesi git gide yükseliyordu. Başını yukarıya kaldıran Paul Velvaât’in gözlerine bakarken öldürme arzusu dışarıya kolayca taşıyordu.
“Hmph! Bana o gözlerle bakabilmek için fazla güçsüzsün. Sevdiklerini koruyamayacak kadar güçsüz. Biliyor musun? Sana göstermek istediğim bir şey var.”
Velvaât bir anda elini savurmuş ve boyutsal eşyasından bir çift beyaz küre çıkarmıştı. Camdan yapılmış gibi görünen bu küreler, içlerinde sisimsi varlıklar taşıyorlardı.
Velvaât iki küreyi eline aldığında, Paul iki küredeki sislerin auralarını hissetmiş ve gözleri sonuna kadar açılırken mırıldanmıştı.
“Olamaz…”
Velvaât iki sisi kürelerin içinden çekerken Paul’ün gözlerindeki şaşkınlık ve öfke iyice büyüyordu. Bu iki küredeki sisler, iki ruhu belli ediyorlardı.
Bu iki ruh anne ve babasına aitlerdi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..