273.Bölüm - Dövüşün Sonu

avatar
7484 35

Kara Büyücü - 273.Bölüm - Dövüşün Sonu


Kanı içine çeken tablet sonraki anda parlak beyaz bir ışık topuna dönüşmüş ve oldukça baskıcı bir aura yaymaya başlamıştı. Enerjisi git gide artan tabletten çok güçlü bir ışık aurası yayılıyordu.

 

Bir ışık topuna dönüşen tablete bakan Paul’ün gözlerinde hâlâ herhangi bir duygu yoktu. Etrafındaki sis çok daha yoğun bir hâle geçerken Velvaât’e saldırmayı kesmiş ve tüm gücünü tablete yönlendirmişti. O anda, evrim noktası yüzünden Spadia bile onu durduramıyor veya vücudunu alamıyordu.

 

“Sıkıntı… Çok, Çok büyük bir sıkıntı!”

 

Spadia endişeli bir şekilde sarayda dört dönmeye başlamıştı. Daha önce bu tabletin bir benzerini görmüştü. Onun gördüğü tablet çok daha güçlü olsa da şu an ortaya çıkan tabletin Paul için yeterli olacağını biliyordu.

 

“Yıldız Yakalayan Tablet! Konseydeki orospu çocukları hiç geri durmamışlar demek! Hayır, bir şekilde veledi engellemem lazım!”

 

Ancak yapabileceği bir şey yoktu. Evrim üst noktasında olan Paul’ün ruhuna üstün çıkıp onun vücudunu alamazdı ve Paul’ün geri çekilmeyeceğini biliyordu. Paul tabletin ne olduğunu bilmiyordu ve tek yaptığı şey parçalamak için saldırmaktı.

 

Spadia böyle bir şeyin işe yaramayacağını biliyordu. O tableti yok etmenin tek yolu vardı ve Paul’ün öyle bir yolu kullanması imkansızdı.

 

O sırada, tabletin ışığı çoktan 5-6 metre çapındaki bir ışığa dönüşmüştü. Paul’ün kızıl sisi artık ışık topunu tamamen kaplayamıyordu ve zarar verdiği de söylenemezdi. Ancak Paul buna rağmen yalnızca daha fazla sis oluşturup saldırmaya devam etmişti.

 

Ancak o anda, birden beyaz ışık topundan beyaz renkli ışık zincirleri Paul’e doğru fırlamıştı. Sisi kullanarak zincirleri engellemeyi deneyen Paul elini savurduğunda sis önünde bir duvar hâline gelmişti.

 

Beyaz zincirler ve kızıl sis birbirlerine temas ettiklerinde kızıl sis bir anda dağılmış ve zincirin geçtiği yerde yuvarlak bir delik açılmıştı. Ardından, ışık zincirleri ilerlemeye devam etmiş ve Paul’ün vücuduna saplanmaya başlamışlardı.

 

Her avcuna ve ayaklarına birer zincir saplanmıştı. Ardından dizleri, dirsekleri ve omuzları da zincirler tarafından delinmişlerdi. Boynu ve göğsüne de saplanan zincirler bunun ardından hızla etrafında dönmeye başlamışlardı.

 

Paul’ün vücuduna saplanmış olan zincirler dönerek birbirlerine bağlanmaya başlarlarken Paul hareket etmeye çalışmış ancak en ufak bir şekilde hareket edememişti. Aynı zamanda büyü yapamıyordu veya ruhunu kullanamıyordu. Hepsi zincirler tarafından engelleniyordu.

 

Zincirler birbirlerine bağlandıktan sonra geri kalan beyaz ışık topu tamamen ilerlemiş ve Paul’ün bağlanmış vücudunu yutmuştu. Ardından, beyaz ışık topu git gide daha katıbir hale gelmiş ve en sonunda beyaz bir taştan yapılmış bir küreye dönüşmüştü. Üzerinde, parlayan beyaz yazıtlar vardı.

 

“Hahahaha…”

 

Velvaât kendi başına kahkahalar atıyordu. O anda, Paul’ün çabalarının gereksizliğine ve onun aptallığına gülüyordu.

 

Yıldız Yakalayan Tablet, Üstün Dünyalarda bile kullanılması nadir görünen bir mühürleme aracıydı ve yalnızca en ağır suçluları yakalamakta kullanılırdı. Bu tablet yapılabilen bir şey değildi ve özel bir harabede bulunuyordu.

 

Bu tablet seviyelere ayrılıyordu ve Paul’ün üzerinde kullandığı en düşük seviyeydi. Normalde 1.Semadaki Yükselenlerin bile güçlerini tamamen görmezden gelerek onları birkaç yıl boyunca mühürleyebilecek olan bu tablet mühürlenen kişiden güçlü birinin dıştan saldırısı olmadığı sürece yıkılamazdı.

 

Habistanrı’nın Varisi bu küçük dünyadaki en güçlü kişi olmalıydı ve tablet bir kez birisini mühürlediği sürece hareket ettirilemeyeceğinden şimdi tek yapması gereken geri dönmek ve yüce olanı bilgilendirmekti. Sonrasında, birkaç yıla varisin çıkacağı anı bekleyebilir ve onu öldürebilirlerdi. Artık onun kaçma şansı yoktu!

 

“Hahahaha!”

 

Velvaât tüm gücüyle kahkaha atarken bir yandan da içinde büyüyen mutluluğu hissediyordu. Habistanrı’nın varisini yenememiş olsa da onu mühürlemeyi başarmıştı. Bunun yüzünden kazanacağı ödüller ne kadar büyük olurdu? Tahmin bile edemiyordu!

 

“Artık geri döneceğim ve sen-”

 

“Gümm!”

 

Ancak o anda birden çıkan patlama sesi ile gözleri bir anda sonuna kadar açıldı ve yüzündeki gülümseme tamamen silindi. Tüm mutluluğunun silindiği gözlerini yukarıya çevirirken bir yandan da tüm ruhu titremişti.

 

Bariyerinde, özel bir tılsım ile kurduğu ve kendisinin bile zarar veremeyeceği bariyerinde belirgin bir çatlak belirmişti.

 

“Gümm!”

 

Bir patlama sesi daha yankılandı ve bariyerin tepesindeki çatlak git gide daha büyük bir hâl aldı. Ardından, üç kez daha patlama sesi yükseldi.

 

“Gümm! Gümm! Gümm! Crack!”

 

Üç patlama sesinin ardından bariyer tamamen parçalanmış ve dağılmıştı. Bariyerin yayıldığı bölgeden yayılan karanlık enerjiyi hisseden Velvaât’in yüzündeki tüm renk çekilmişti ve herhangi bir ses çıkarmaya cüret edemiyordu.

 

Bu sırada, bariyerin parçalanmaya başladığı yerden havada adımlar atan Grim aşağıya inmeye başladı. Vücudundan etrafa kızıl ışıklar yayan siyah, garip bir duman yayılıyordu. Kızıl gözlerinde sınırsız bir öldürme isteği yayılıyordu.

 

Velvaât ona korkulu gözlerle bakarken Grim yavaşça aşağıya ilerledi ve Paul’ün mühürlendiği küreye yaklaştı. Bir patisini küreye dokundurduktan sonra bir daha arkasını döndü ve gözlerini Velvaât’e çevirdi.

 

“Sen… Neden senin soyun burada? Dur… Bana saldırırsan bizi düşman edinirsiniz…”

 

Velvaât korkulu bir şekilde geriye doğru çekilmeye başlarken Grim’in vücudundan yayılan duman git gide artmış ve vücudunun kendisi de en sonunda siyah dumana dönüşmüştü. Siyah duman git gide artıp yoğunlaşırken şekli de değişmeye başlamıştı.

 

Aynı anda, Grim’in dönüştüğü dumanlı alandan genç bir kadının sesi yankılanmaya başlamıştı.

 

“Bizler, birer kılıç ve kalkanız.”

 

Antik Ejder Dilinde yankılanan bu sözleri duyan Velvaât’in tüm enerjisi çekilmeye başlamıştı.

 

“Görevimiz, yüce olanların düşmanlarını parçalamak ve onları tehlikeden korumaktır.”

 

En sonunda, Grim’in dönüştüğü duman yığını genç bir kızın figürüne dönüşmüştü. 1.80 boyuna ulaşan genç kızın uzun siyah saçları ve büyük, bir çift yakuta benzeyen kızıl gözleri vardı. Beyaz, pürüzsüz tenini gizleyen siyah kıyafetinden etrafa hâlâ garip siyah duman yayılıyordu.

 

Kız en güzel prensesleri bile kıskandırabilecek bir güzelliğe sahipti. Aynı zamanda, narin vücudundan oldukça güçlü bir aura da yayılıyordu.

 

“İmparatorumun bana verdiği isim Grim, ve bu ismi mutluluk ve onur ile kullanacağım.”

 

Genç kız elini havaya kaldırdı ve siyah duman enerjisi bir kez daha yoğunlaşarak bir kılıç haline geldi. Dumanlar yayan saf siyah kılıcın kabzasını kavrayan genç kızın göz bebekleri bir anda dönmeye başlamıştı.

 

“Tüm hayatım ve onurum ile, yüce olanı savunacağım.”

 

Genç kız bir anda ileriye fırlamış ve bir anda Velvaât’in önünde belirmişti. Velvaât’in yüzünde korkulu bir ifade belirirken saf siyah kılıç bir anda aşağıya doğru savruldu.

 

“Agh!”

 

Sağ kolunu kaybeden ve kolunun kesildiği yerde kızıl-siyah duman yayılan Velvaât acıyla bağırırken Grim kılıcını bir kez daha savurmuş ve onun sol bacağını da almıştı.

 

Velvaât’in vücudu yere düşerken bir yandan da acı yüzünden zar zor bilincini açık tutabiliyordu. Siyah-kızıl duman yavaş yavaş vücudunu aşındırarak yok etmeye devam ettiğinden canı çok ama çok acıyordu.

 

Grim yere düşen Velvaât’in önüne indiğinde gözlerinde hâlâ öldürme arzusu vardı. Elindeki kılıcı bıraktı ve kılıcın yeniden siyah-kızıl dumana dönüşmesine izin verdi. Ardından, yavaşça eğildi ve sağ elini Velvaât’in göğsüne koydu.

 

“Aaaahhhhh!”

 

Sağ elinden yayılan siyah-kızıl duman Velvaât’in vücuduna girmiş ve ona daha önce yaşamadığı bir acıyı yaşatmıştı. Vücudu ve ruhu yavaş ve acılı bir şekilde ufalanırken artık ölmeyi istiyordu.

 

Birkaç dakika boyunca süren kesintisiz çığlıklar sonucunda tüm vücudu ve ruhu sonda yok olmuş ve siyah-kızıl duman yeniden Grim’in vücuduna dönmüştü. Dumanı geri alan Grim Velvaât’in öldüğü yere bir kez daha bakmadan anında mühür yerine ilerledi.

 

Beyaz küreye elini yerleştiren Grim siyah-kızıl dumanı yollamıştı. En düşük seviyeli tabletten yapılan mühür onun gücü altında parçalandıktan sonra ise Paul’ün vücudu yere sırt üstü düşmüştü.

 

Paul’ün vücudunda o anda herhangi bir yara yoktu. Daha önceden beyaz zincirler vücuduna zarar vermiş olsalar da evrimleştiğinden beri iyileşme hızı çok daha artmıştı ve o yaralar kolayca iyileşmişti. Evrim üst noktasının zamanı geçtiğinden o anda baygın bir durumdaydı.

 

Paul’ün yanına bağdaş kurarak oturan Grim o sırada yaklaşan Wulian’ı görmüş hafifçe gözlerini kısmış ancak bir şey yapmamıştı. Onu gören Wulian önce şaşırsa da sonrasında gücünü kullanarak Paul’ü iyileştirmeye başlamıştı.

 

Grim ise siyah-kızıl dumanı etrafa yaymış ve kimsenin yakınlarına yaklaşamayacağından emin olmuştu. Paul’ün iyileşmesi onun için en önemli şeydi.

 

273 Bölüm oldu ve sonunda...






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr