“Yoldaşın az önceki yardımı için minnettarım. Eğer o alçak kaçsaydı ileride çok büyük sorunlara yol açabilirdi. Bu arada, ben Alph. Alph Estre. Genç hanımın koruması ve bir çağırıcıyım.”
Alph isimli mavi saçlı adam konuşmasını bitirdiğinde sarı saçlı genç kız yüzünü saklayan peçeyi çıkartmış ve tüm yüzünü göstermişti. İki kristale benzeyen parlak sarı gözleri ile dolgun dudakları beyaz teniyle oldukça uyum içerisindelerdi ve ona epey güzel bir görüntü veriyorlardı. Yaşı 15-16 civarındaydı ve yüzünde hafif bir gülümseme vardı.
“Benim adım Jessica Pram. Az önceki yardımınız için teşekkür ederim.”
Jessica isimli genç kız tatlı sesiyle konuşmayı bitirdiğinde Paul başını iki yana sallamıştı.
“Bir yardım sayılmazdı. Sonuçta onlar da bize saldırdı. Benim adım Paul, Paul Veussia. Yanımda oturan kişi Simon ve beyaz saçlı kız ise Semia. Diğer, kızıl gözlü olanın adı da Grim.”
Grim hariç diğer ikisi başlarını sallayarak onaylarlarken Grim’in omzundaki Wulian sertçe ciklemiş ve Paul’ün omzuna konmuştu. Onun ne istediğini anlayan Paul hafifçe kıkırdadıktan sonra ekledi.
“Bu da Wulian.”
Jessica başını sallarken Alph yeniden araya girmişti.
“Kardeş Paul, sana böyle sesleneceğim, hangi yolda uzmanlaşıyorsun? Senden bir aura alamıyorum ama az önce kullandığın silahın büyülü bir silah olduğuna eminim. Bir aktif savaş büyücüsü müsün?”
Paul hafifçe gülümserken sağ elini kaldırmış ve bileğinde duran Estes’in dövmesini göstermişti. Alph ve Jessica’nın gözleri büyürken aynı anda o da gülmüştü.
“Büyüyü sevsem de aslında bir savaşçıyım. Büyü öğrenmemin nedeni büyülü eşyaları kullanabilmek ve çağrılmış canavarları kullanabilmekti. Direkt saldırı büyülerinde o kadar iyi değilim.”
Paul elbette yalnızca tanıştığı bu ikiliye tüm sırlarını anlatmayı düşünmüyordu. Ama çağırma büyüleri bu dünyada bilindiğine göre Estes’i göstermek o kadar sıkıntı çıkarmamalıydı.
Alph Estes’in dövmesini bir süre inceledikten sonra parlak bir gülümseme gösterdi ve Paul ile bir muhabbet başlattı. Aslında, Alph’in kendisi hem aktif savaş hem de çağırma büyüsüyle ilgilenen birisiydi ve büyü üzerindeki konular hakkında tartışmak hoşuna gidiyordu. Kendisi hakkında önemli bir şey vermeden konuşmasına devam eden Paul Alph’in de oldukça dikkatli olduğunu fark edebiliyordu.
Alph ne kadar heyecanlı konuşsa da Jessica ile ilgili herhangi bir bilgi ağzından hiç ayrılmamıştı. Görünüşe göre Jessica isimli bu kızın arka planı da kolayca konuşulamayacak kadar özeldi. Paul’ün merakı uyanmıştı.
Alph ve Paul’ün konuşmaları dışında at arabası genellikle sessizdi. Grim Paul’den başkasıyla konuşmayı sevmezdi ve Jessica ikilinin konuşmalarını dinliyordu. Semia ve Simon ise ruh güçleriyle aralarında konuştuklarından onlardan ses çıkmıyordu.
At arabası en sonunda şehir lordunun malikanesinin önünde durduğunda Paul önden grubuyla birlikte indi. Jessica ve Alph ile birlikte kapılara yaklaşan Paul korumaların Jessica ve Alph’e direkt olarak selam durduklarını görmüş ve kimlikleri hakkındaki şüphelerini bir kez daha doğrulamıştı. Ancak onların aksine korumalar tarafından tanınmadığından içeri girmek için bir şey çıkarması gerekiyordu.
Kallus’un ona son seferde verdiği davetiyeyi çıkarıp korumaya uzatan Paul korumanın ifadesinin duygusuz halinden ayrılıp ağır bir saygıyla dolduğunu görürken Alph’in bakışlarının değiştiğini de fark edebilmişti.
Koruma onları içeriye alırken kısa sarı saçlar ile canlı, kahverengi gözlere sahip orta yaşlı bir adam onları karşılamaya gelmişti. Bu adamın Şehir Lordu Arzan olduğunu anlayan onun yüzündeki gülümsemenin gerçekliğinden şüphe duyuyordu.
“Bay Paul, davetimi onurlandırdığınız için teşekkür ederim. Ancak şu anda sizi eğlendiremeyeceğim. Baloya kısa bir süre kaldı ve o zamana kadar yapmam gereken işler var. Lütfen hizmetçilerimin birinin sizi odalarınıza yönlendirmesine izin verin.”
Arzan’ın sözü biterken gözlük takan uzun siyah saçlı bir hizmetçi öne çıkmış ve hafifçe eğilmişti. Paul başını sallarken Arzan’a bakmıştı.
“O halde sizi meşgul etmeyelim Şehir Lordu. Zamanınız olduğunda sizinle biraz muhabbet etmeyi çok isterim.”
Paul konuşmasını bitirdiği anda grubu ile birlikte ilerlemeye başlamıştı. Arzan’ın diğer ikiliyle birlikte başka bir yere gittiğini fark etse de hizmetçiyi takip etmeye devam etmişti.
Ana binadan ayrılan hizmetçi önce birbirlerine yakın iki odanın önüne varmıştı.
“Bu iki oda iki takipçiniz için hazırlandı. Sizin odanız biraz daha ileride.”
Simon ve Semia Paul’ün sözünü beklemeden odalarına girdiklerinde Paul de Grim ile birlikte hizmetçiyi takip etmeye devam etmişti. En sonunda, hizmetçi onları Simon ve Semia’nınkinden birkaç kat daha büyük bir odaya getirmişti.
“Burası siz ve eşiniz için hazırlandı.”
“Eşim?”
Paul ilk başta anlamasa da sonrasında arkasında duran Grim’e bakmış ve onun yüzünde tatlı bir ifadenin belirdiğini görmüştü. Gülme isteğini bastırırken başını sallayan Paul yavaşça odaya girerken hizmetçiye gitmesi için işaretini verdi.
Şehir lordunun onlara verdiği oda aslında tek bir bölgeye sahip değildi. Yatak odası ve çalışma odası olmak üzere iki yere ayrılıyordu ve yatak odasında büyük, iki kişilik bir yatak dururken çalışma odasında kitaplarla dolu kitaplıklar ile çalışma masaları duruyordu. Odanın oldukça yakınında ikisinin kullanması için hazırlanmış bir avlu vardı.
“Şehir lordu kendini tutmamış gibi görünüyor.”
Paul daha önceden kendi malikanesini almış olsa da şu an sahip oldukları onun için yeterliydi. Zaten şehir lordunun normal bir ziyaretçiye bu kadar şey vermesi bile büyük bir şeydi.
“Acaba bilgiler eline ulaşmış mıdır?”
İki kişilik yatağa oturan Paul bir yandan da düşünüyordu. Eğer savaş alanında yaptıkları bir yere rapor edildiyse kısa sürede kim olduğunun anlaşılması gerekiyordu. Ne de olsa Şehir lordu o bölgede kendisinin yaşadığını biliyordu ve tüm savaş boyunca gözlerini kapalı tutacak birisinin olacağını düşünmüyordu.
Paul orada yaptıklarını saklamayı düşünmüyordu. Kızıl sis şeklindeki Katliam Manasını özel bir büyülü eşya olarak açıklayabilirdi ve saha önceden Alph’e de bir savaşçı olduğunu söylemişti. Yani yalnızca ellerini kullanarak savaşması normal olmalıydı.
“Neyse, zamanı geldiğinde düşünürüm.”
Meditasyon pozisyonuna geçen Paul dış dünyadan ilgisini çekerken Ruh Sarayına girmişti. Bir süredir aklını kurcalayan bir konuyla ilgili Spadia’ya sorması gereken bir şey vardı.
O kan kızılı ruh sarayının içinde belirdiğinde Spadia bir anlığına şaşırmış, sonrasında ise ne söyleyeceğini duymak için beklemeye başlamıştı. Kendi çağırması haricinde Paul’ün ruh sarayına gelmesinin tek amacı genellikle bir şeyler sormak oluyordu.
Paul Spadia’nın oturduğu tahtın birkaç adım uzağına oturduktan sonra derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
“Yaşlı adam, bir süredir düşünüyorum ama… Şu anki kılıç tekniklerim biraz fazla değil mi?”
Spadia’nın anlamadığını gören Paul hafifçe iç çektikten sonra devam etmişti.
“Çekirdeğim altı elementi kullanabilecek şekilde geliştikten sonra yalnızca Gökyaran Kılıç Tekniğinden altı farklı kılıç darbesine sahip oldum. Ardından, şimdi Katliam Manasına ve Katliamın Yasa enerjisine sahibim. Katliamın Yasa Enerjisi Sonsuz Evren Kılıç Sanatımla birleştiğinde ne olacak bilmiyorum ama üzerindeki kontrolüm yüksek olduğundan isteğime göre gücünü değiştirebileceğim. Yani, gelişmem gereken çok fazla yol var. Tüm bu teknikleri teker teker çalışmam çok uzun zaman alacak. Büyü tekniklerim hakkında konuşmuyorum bile.”
O konuşmayı bitirdiğinde Spadia da iç çekmişti. Aslında bu konu kendisini de endişelendiriyordu. Paul’ün birçok koza sahip olması iyiydi ama hepsinde belirli bir seviyeye ulaşıp ustalaşamama olasılığı onu da korkutuyordu. Eğer tüm bu teknikleri aynı anda öğrenmeye çalışırsa hiç gelişim yaşamama şansı vardı.
“Ahh… Kılıç tekniklerin arasından birkaçını azaltmamız gerekiyor ama hangisinden vazgeçeceğini kendin-”
“Onlardan vazgeçmeyeceğim.”
Spadia içini acıtan bir şekilde bazı kılıç tekniklerinden vazgeçmesini söyleyecekken Paul onun sözünü kesmiş ve şaşırmasına neden olmuştu.
“Alternatif bir yol buldum.”
Paul olduğu yerden ayaklanırken Spadia merakla onu izlemeye başlamıştı. Paul’ün bulduğu bu alternatif yolun ne olduğunu öğrenmek istiyordu. O sırada, Paul Bin Şeytan Kılıcını ellerine çağırmıştı.
“Hoh…”
Derin bir nefes alan Paul bir anda kılıcın kabzasını sıkıca kavradı. Siyah kılıcın etrafında üç farklı renge sahip bir ışıltı belirirken kılıcı hızla ileriye doğru sapladı.
“Hong!”
Önündeki havada patlama seslerinin oluşmasına neden olan saplama darbesini izleyen Spadia’nın gözleri sonuna kadar açılmıştı. Şaşkınlığı gittiğinde ise yüzündeki ifade yerini büyük bir gülümsemeye bırakmıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..