287.Bölüm - Şehir Lordunun Malikanesi (2)

avatar
6715 30

Kara Büyücü - 287.Bölüm - Şehir Lordunun Malikanesi (2)


Spadia’nın yüz ifadesinin değişimlerini fark etmeyen Paul kılıcını bu sefer havaya kaldırmış ve bir kez daha derin bir nefes almıştı. Sonrasında, çekirdeğinden akan mana bir kez daha kılıcının üzerinde ışıltılar oluşturmaya başlamıştı.

 

Swish!

 

Hızla aşağıda doğru savrulan kılıcın ışıltısı anormal güçteki bir enerji dalgasını oluştururken Paul de derin nefesler almaya başlamıştı. Kılıcıyla yalnızca iki hareket göstermişti ancak enerjisi oldukça harcanmıştı.

 

Bu hareketler, daha önce denediği birleşimin sonucu olarak ortaya çıkmışlardı. Daha önce Gökyaran Kılıç Tekniğinin ışık ve karanlık manasını kullanan darbelerini birleştirerek güçlü bir kılıç saldırısı oluşturan Paul bu sefer yapabileceği her şeyi yapmış ve altı tekniği iki tekniğin altında toplamıştı.

 

Gökyaran Kılıç Tekniğinde üç savurma darbesi ve üç saplama darbesi bulunuyordu. Bu darbelerin hepsi farklı güçlere sahiplerdi ve farklı zamanlarda kullanılabilirlerdi. Ancak Paul onları birleştirmiş ve tek bir mutlak darbeye dönüştürmüştü.

 

İlk gösterdiği saplama darbesi Su, Toprak ve Işık manalarını kullanan tekniklerin birleşimiydi ve en dengeli olan darbe buydu. Suyun akıcılığına, toprağın baskıcı gücüne ve ışığın hızına sahip olan darbe oldukça fazla mana harcasa da oldukça güçlü bir etki ortaya çıkarıyordu.

 

İkinci darbe olan savurma darbesi ise Ateş, Rüzgar ve Karanlık manalarını kullanan tekniklerin birleşimiydi ve biraz daha dengesizdi. Alevlerin yakıcı gücüne, rüzgarın can alıcı keskinliğine ve karanlığın habis gücüne dayanan bu darbe saf güce odaklıydı. Dengesiz ve kullanması zor olsa da gücü asla küçük görülemezdi.

 

Paul bu iki darbenin ona daha önceki altısından daha çok yarayacağını biliyordu. Altı farklı tekniğe teker teker çalışmak yerine kendi oluşturduğu bu kılıç darbelerini deneyebilir ve geliştirebilirdi. Bu şekilde, tekniğini istediği zamanlarda düzenleyebilirdi.

 

Kılıcı geri gönderdikten sonra Spadia’ya bakan Paul onun yüzünde bir gülümsemenin olduğunu görmüş ve kendisi de gülümsemişti.

 

“Güçlü saldırılar ancak hâlâ geliştirilebilirler. Evet, tüm teknikleri bir yerde toplamak akıllıcaydı. Saldırılara bir isim verdin mi?”

 

Paul başını iki yana salladı.

 

“Henüz bu tekniklerin sınırlarını bilmiyorum. Yeterince bilgiye sahip olmadan önce bu tekniklere bir isim vermeyeceğim.”

 

Spadia başını salladıktan sonra Paul’e geliştirebileceği birkaç nokta hakkında öneri vermeye başlamıştı. Kılıç teknikleri hakkındaki bilgisi Paul’den çok daha fazlaydı ve Paul bunu bildiğinden onun önerilerini can kulağıyla dinliyordu. Hatta bazılarını direkt olarak uygulamaya başlamıştı.

 

Bir süre sonra ruh sarayından memnun olmuş bir ifadeyle ayrılan Paul yeniden yatağının üzerinde kendine geldiğinde Grim’in o sırada dizlerinden birine başını koyarak uzandığını fark etmişti. Uyumuyordu, ama pek kalkmak istiyor gibi görünmüyordu.

 

Hafifçe kıkırdadıktan sonra bir eliyle onun siyah saçlarını okşamaya başlayan Paul Grim’in bundan hoşlandığını görünce devam etti. O sırada, aklındaki kötücül düşünceler yavaş yavaş azalmaya ve yerini barışçıl bir hisse bırakmaya başlamıştı.

 

Zihnindeki düşüncelerin arasında negatif olanların hepsi yavaş yavaş solup temizlenirken Paul zihninin rahatlayabildiğini ve etrafa yaydığı havanın değiştiğini hissedebiliyordu. Hatta bu değişimi Grim bile hissetmiş ve rahat bir şekilde biraz daha Paul’e doğru sokulmuştu.

 

Paul yüzünde hafif bir gülümsemenin açmasını engelleyemezken etrafında biriken garip enerjiyi hissedemiyordu bile. Ancak bu enerji, oldukça güçlü ve mutlaktı. Yapısı, oldukça basit ancak bir o kadar da karmaşıktı. Cennetlerin en derinlerinden gelmişe benziyordu ve orada olmasına rağmen yoktu. On binlerce yıl yaşamış olan Spadia bile bu enerjiyi hissedemiyordu.

 

--

 

“Bayan Jessica, sizi daha iyi bir şekilde karşılayamadığım için üzgünüm.”

 

Paul’ün odasından uzak olan gizli bir odanın içerisinde, Şehir Lordu Arzan sarı kıyafetli Jessica’nın önünde doksan derece eğiliyordu. Yüzünde gerçek bir saygı vardı ve gerçekten de içinden gelen bir üzgünlükle özür diliyordu.

 

Onun karşısında duran Jessica’nın yüzünde ise daha öncekinin aksine duygusuz bir ifade vardı. Ona bir süre bakan Jessica en sonunda ağzını açtı.

 

“Uzun zaman sonra efendim tarafından senin şehrine gönderildim ve gerçekleşen ilk şey bir suikast girişimi oldu. En komiği, onların benim asıl olarak kim olduğumu bile bilmemeleriydi. Arzan, benim kim olduğumu bilen birisinin benim peşime usta derecede savaşçılar takacağını düşünüyor musun? Çünkü ben düşünmüyorum.”

 

Arzan sertçe titrerken Jessica sözlerine devam etmişti.

 

“Onları öldürseydim, kim olduğumu açığa çıkarmış olacaktım ve bu burada daha fazla kalamamama neden olurdu. Ama efenfdimin verdiği görevi bitirmeden dönmem yasak, yani az daha senin dikkatsizliğin yüzünden ustamın cezasını çekecektim. Arzan, böyle bir tehlikeden son anda kurtulduğumu anlayabiliyor musun?”

 

Jessica’nın soğuk bir tonda söylediği sözler biterken Arzan eğilmeyi kesmiş ve dizlerinin üzerine çökmüştü. Onu bir süre izleyen Jessica en sonunda iç çekmiş ve gözlerini ovuşturmuştu.

 

“Bana yardım eden o adam… Kim olduğunu biliyor musun? Tam kimliğinden bahsediyorum.”

 

Arzan anında başını iki yana salladı.

 

“Onunla karşılaşan kişi kahyam Kallus’tu hanımefendi. Büyülü canavar ormanında takipçilerini eğitiyordu ve bizimle ticaret yapmaya başladı. Onun takipçilerinin avladıkları şeylere göre gücünün düşük olmayacağını düşündüm ve ona da bir balo davetiyesi verdim.”

 

Jessica başını onaylar şekilde salladı.

 

“İyi yapmışsın. Simon ve Semia isimli o ikisinden emin değilim ama Grim isimli o kız ve Paul isimli o adamın gücü kolayca hesaplanamaz. Grim’in gücünü hissedebiliyorum ama basitçe sonsuz bir çukur gibi görünüyor. Paul ise… Herhangi bir şey hissedemiyorum ama ondan aldığım tehlike hissiyatını daha önce gördüğüm hiç kimseden almadım.”

 

Jessica sözlerini bitirdiği anda yanındaki Alph konuşmaya girmişti.

 

“Bir süre önce savaş alanından krallığa giden bir raporu okurken aklıma bir bölüm takılmıştı. Eğer izin verirseniz…”

 

Jessica başını sallayarak onaylayınca Alph gözlerini kapayarak bölümü hatırlamaya çalıştı.

 

“Shinu Krallığının en son yaptığı ani saldırıda bin kişiden oluşan elit bir birlik askerlerimizi zayıflatmak için normal savaş alanından farklı bir rotadan gönderilmiş ve direkt olarak ana kampımıza saldırmışlardı. Normalde, kaybeder durumdaydık ancak sonrasında bizim de beklemediğimiz bir şey oldu. Büyülü canavar ormanından bizim de tanımadığımız bir kişi, ya da bir varlık ortaya çıktı. 20 yaşlarındaki bir erkeğe benziyor ancak tam olarak ne olduğundan emin değiliz. Hakkında tek bildiğimiz silah olarak vücudunu ve garip bir kızıl sisi kullandığı. Gözlerini sürekli olarak kapalı tuttu ve bunun nedenini bilmiyoruz ancak kör olmadığını biliyoruz. Kör bir kişinin o şekilde savaşması imkansız olacaktır. Bir şekilde göz kapaklarının ardından da görebiliyor olmalı. Ve bu şekilde, elit askerlerin 600 kadarını tek başına öldürdü. Sonrasında ise herhangi bir şey söylemeden ormana geri çekildi. Kimliği hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadığımızdan ona Kızıl Sis İblisi kod adını verdik. En yakın zamanda kimliğinin bulunmasının krallığa yardımcı olabileceğini düşünüyorum.”

 

Alph konuşmayı bitirdiğinde Jessica’nın kaşları kırışmıştı. Anlatılanlar ile her şey uyuşmasa da uyuşan bazı bölgeler vardı. Paul’ün gözlerini hiç açmamasına rağmen onları görebilmesi aslında uyuşuyordu ve Paul’ün yaşını bilmese de o boy ile 20 yaşlarında olduğunu tahmin etmek zor değildi.

 

Ama Paul’ün bir yay kullandığını görmüşlerdi ve vücudunun ne kadar güçlü olduğundan emin değillerdi. Aynı zamanda, bu bahsedilen kızıl sisin ne olduğunu da bilmiyorlardı.

 

“Onun üzerinde bir göz tut. Son zamanlarda Shinu Krallığında bir şeyler dönüyor ve krallığımızda bir uzmanın daha olması iyi olur. Bahsedilen Kızıl Sis İblisi o olmasa bile güçlü olduğunu biliyorum. Bize yardım edebilecektir.”

 

Arzan anında başını sallarken yeniden ayaklanmıştı. Jessica ise odadan ayrılmadan önce son bir kez konuşmuştu.

 

“Sakın unutma. Burada olduğum majestelerinin kendisi dışında kimse tarafından bilinmemeli. Eğer bilinirse tehlikede olan tek kişi majesteleri değil, aynı zamanda baloya davet edilen diğerleri de olur.”

 

Arzan başını bir kez daha sallarken Jessica’nın çıktığı kapıya bakmış ve derince iç çekmişti. Onunla aynı yerde bulunmak kendisini epey bir geriyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr