297.Bölüm - Yakalanan Askerler

avatar
6703 27

Kara Büyücü - 297.Bölüm - Yakalanan Askerler


“Hey! Daha ne kadar yolumuz var!? Bu yerde kıçım çok ağrıyor!”

 

Vagonun içerisinden dışarıda atları süren askere bağıran bir asker bir yandan da arkasını ovuyordu. Gittikleri yol oldukça engebeli olduğundan vagon sürekli sekiyordu ve giydiği zırhla birlikte epey rahatsız edici bir his oluşturuyordu.

 

“Bir günümüz daha var! Az daha dayan. Hadi ama, sen usta seviyeli bir savaşçısın. Yalnızca kıçınla bu engebeli yolu bile düzleştirebilirsin.”

 

Atları süren asker güler bir şekilde cevapladıktan sonra birden önlerindeki yola bakmış ve gözlerini hafifçe kısmıştı. Orada, ileriden gelen bulutları görebiliyordu.

 

“Hey, uh, sizce bulutlar ne kadar hızlı hareket ediyor?”

 

“Pfft… James, bana fazla sarsılmaktan beynini düşürdüğünü söyleme. Soracak daha mantıklı bir şey bulamadın mı?”

 

Bir başka sürücü ona laf atarken James isimli asker kaşlarını çattı ileriyi gösterdi.

 

“Pekâlâ, bulutlar o kadar hızlı hareket etmediklerine göre bu şeyler ne?”

 

James’in gösterdiği yere bakan sürücü de aynı anda kaşlarını çatmıştı. Orada, gökyüzünden yaklaşan siyah bir topluluk vardı ve oldukları yerde güneşi tamamen engelliyorlardı.

 

“Onlar… Aman tanrım! Kaçın! Geri çekilin! Bunlar Bulut Avcısı Kartallar! Hem de koca bir sürü! Lanet olsun, geri çekilin!”

 

Sürücünün sesleri diğer arabalara da ulaştığında neredeyse her askerin yüzlerinde korkulu ifadeler belirmişti. Bazıları anında oturdukları vagonlardan fırlamış ve gelen sürüye bakmışlardı. O sırada sürü onlara yaklaştığından görünüşleri ve auraları belirgin bir hâle gelmişti.

 

“L-Lanet olsun. O baştaki şey bir Kral Bulut Avcısı Kartal mı? Umarım yanlış görüyorumdur.”

 

Bir asker diğer askerlerin karşı çıkmasını umarcasına konuşurken diğer askerler onun dediklerinin doğru olduğunu anlamış ve korkuları yeni bir seviyeye çıkmıştı. Kral seviyeli bir Bulut Avcısı Kartal, Bulut Avcısı Kartal soyunun zirvesindeki bir canavardı ve evrim geçirmediği veya yaralanmadığı zirvede kalmaya devam ederdi.

 

“Kaçma şansımız… yok.”

 

Bir asker umutsuz bir şekilde bunları söyleyip vagondaki yerine oturduğu anda devasa kartallardan oluşan sürü inişe geçmiş ve 50 askerden oluşan birliğe dalmışlardı. Karşı koymaya çalışan askerler kartalların keskin pençeleri altında parçalara ayrılırlarken kan ve vücut parçaları yolu kirletmeye başlamıştı.

 

Birkaç dakika içerisinde elli askerin arasından yalnızca beşi kalmıştı. Bu beşinin üçü yaralıyken diğer ikisi korkudan bayılmışlardı. Kral Bulut Avcısı Kartal bu beşini pençeleriyle bir vagona atıp sonrasında vagonu tuttuktan sonra hızla sürüsüyle birlikte havalanmış ve büyülü canavar ormanına doğru uçmaya başlamıştı.

 

--

 

Betan Şehrinin içindeki Şehir Lordunun Malikanesinde, odasındaki Paul elindeki bir çift bıçağı bir bezle yavaşça siliyordu. Odadaki ışık taşlarından gelen ışığı yansıtan bıçaklar oldukça parlaklardı ve üzerlerindeki buz mavisi işaretler ışıldıyorlardı. Eğer birisi iyice incelerse bıçağın baştan aşağı buz mavisi işaretler ile kaplı olduğunu görebilirdi.

 

Bu işaretlerin arasında en belirgin olanı bıçağın kabzası ile bıçağı arasında bulunan üç çizgili bir girdap şekliydi. Bu girdap şekli diğer işaretlerin aksine uğursuz bir aura yayıyordu ancak bu aura diğer işaretler tarafından bastırılıyordu.

 

Paul iki bıçağı bir süre inceledikten sonra olduğu yerden ayaklandı ve Semia’nın çalıştığı yere ilerlemeye başladı. Semia o sırada hâlâ meditasyon yaptığından Paul’ün geldiğini fark edememişti.

 

Bir süre meditasyon yapan Semia’yı izleyen Paul en sonunda ellerini çırparak bir ses çıkarmış ve Semia’nın meditasyondan çıkmasını sağlamıştı. Semia’nın meraklı bir şekilde ona baktığını gören Paul iki bıçağı iki eliyle kaldırdı.

 

“Buraya gel. Bıçakların uygunluğunu kontrol etmeni istiyorum.”

 

Bıçakları yapan kişinin Paul olduğundan habersiz olan Semia ayaklanıp Paul’den bıçakları aldığında birden tüm vücudunu garip bir his sarmıştı. Elindeki bıçaklar ile tamamen uyumlu olduğunu hisseden Semia şaşkınlıkla iki büyülü bıçağa baktıktan sonra birden bahçede hareketlerini sergilemeye başlamıştı.

 

Saplama, savurma, birçok bıçak hareketini gösterirken her birinde eskisinden daha fazla güç gösterebildiğini hissedebiliyordu. Aynı zamanda bu büyülü eşyaya mana gönderdiği sürece saldırılarında buz manası ona eşlik ediyordu ve aşındırıcı bir etkiye sahiplerdi.

 

Bıçakların kısa kabzalarını sıkıca kavrayan Semia bu bıçakların kendisiyle tamamen uyumlu olduklarını hissedebiliyordu. Onun için özel olarak yapılmış gibilerdi ve üzerindeki yazıtlar ile bıçağın şekli bile tamamen onun tekniklerine göreydi.

 

“Bunlar… muhteşem.”

 

Semia hareketlerini durdururken mavi gözlerini bıçaklara dikmeden duramamıştı. Gözlerinde belirgin bir arzu olsa da bir süre düşündükten sonra bıçakları Paul’e geri uzattı.

 

“Bu bıçaklar güçlü büyülü eşyalar ve kullanılması da oldukça iyi hissettiriyor. Onları nereden bulduğunu bilmiyorum ama nadir olmaları gerekiyor…”

 

Semia sessizleşirken Paul hafifçe gülmüş ve konuşmuştu.

 

“Pekâlâ, beğenmen güzel. Onları senin için yaptım sonuçta. Bir süre meditasyon yapmaya ara ver ve onları kullanmaya alış. Daha iyisini bulana veya yapana kadar onları kullanacaksın.”

 

Semia’nın yüzünde belirgin bir şok belirmişti.

 

“Sen… yaptın? Bir saniye, yapan kişi sen olsan bile materyaller oldukça değerli olmalı. Bıçakları bana vermek-”

 

“Evet, materyaller epey değerliydi. Yani düzgün kullan ve kırılmalarına izin verme. Bir daha yapmak çok uğraştırıcı olur.”

 

Paul konuşurken bir yandan da oradan uzaklaşmaya başlamıştı. Semia ise en sonunda elindeki bıçaklara bir süre bakmış, sonrasında ise yüzünde bir gülümsemeyle çalışmaya başlamıştı.

 

Semia’nın çalışmaya başladığını ruh gücüyle doğrulayan Paul o sırada Grim’in büyülü canavar ormanından geri geldiğini hissetmiş ve malikanenin bahçelerinden kendi kullandığına gitmişti. Daha önceden Grim’e canlı yakalanan kişilerin buraya getirilmesini söylemişti.

 

Grim birbirine manadan oluşan iplerle bağlanmış beş kişi ve omzundaki Wulian ile birlikte bahçeye indiğinde Paul ağızlarının içine bir şey sıkıştırılmış beş askerin ona korkulu bakışlar attıklarını görebiliyordu. Wulian askerleri iyileştirdiğinden artık yaralı değillerdi ancak uçan biriyle buraya gelirken düşmanın asıl gücünü anlayabilmişlerdi.

 

Onları taşıyan kadın gücü inanılmaz seviyelere çıkan birisiydi ve şu an karşılarında duran kişi kadının yoldaşı ve hatta belki de efendisiydi. Korkmaları oldukça normaldi.

 

Paul beşliye bakarken Grim’e geri çekilmesi için bir işaret vardı. Beşliyi bağlayan ipleri dağıtan Grim geri çekilirken gözleri hâlâ askerlerin üzerindeydi.

 

Askerler ağızlarının içine sıkıştırılmış top şeklindeki bitki toplarını çıkardıktan sonra birkaç kez öksürmüş ve sessizce beklemeye başlamışlardı. Karşılarındaki adamın gözleri sıkıca kapalı olsa da gözlerinin üzerlerinde olduklarını hissedebiliyorlardı ve bu oldukça korkutucu bir histi.

 

“Bir kez soracağım. Shinu askerlerinin, sizin, kampınız nerede ve sizin peşinizden ne zaman, kaç kişi yollarlar?”

 

Paul soğuk bir sesle konuştuğunda beş adam titremiş, aralarından biri cesurca bağırmıştı.

 

“Krallığa ihanet edeceğimizi- Euhk!”

 

Grim’in kılıcı adamın vücudunu baştan aşağıya yardığında diğer dört adam anında solmuş ve aralarından biri anında bağırarak konuşmaya başlamıştı.

 

“Batıda, hemen sınırlarda! Ölenlerin haricinde 150 kişi daha var ve bir hafta içerisinde şehre toplu bir saldırı düzenleyecekler!”

 

Paul başını hafifçe salladıktan sonra devam etti.

 

“150 kişinin arasında kaçı büyücü ve kaçı savaşçı?”

 

“50 büyücü, 100 savaşçı. Normalde 150 savaşçıya 50 büyücü vardı ancak ellimiz…”

 

“Yeter, son sorum. Bir hafta sonraki saldırı ne olursa olsun gerçekleşecek mi?”

 

Askerler aynı anda başlarını salladıklarında Paul sonunda derin bir nefes almış ve elini ileriye uzatmıştı. Önce elinden kızıl bir sis yayılmış, sonrasında ise bu kızıl sis bir ipe dönüşerek dört askeri bir kez daha bağlamıştı.

 

Dört askerin gözlerinde dehşetin belirtilerini gören Paul onları malikanenin içindeki boş bir odaya bağladıktan sonra ölü adamın vücudunu Pisboğaz Kan İblisine yedirmiş ve daha önceden Semia’nın bıçaklarını yaptığı odaya dönmeye başlamıştı.

 

“Grim, benimle gel, bana yardım etmen gerekiyor.”

 

Semia ve Simon için güçlü silahlar yapabiliyor olsa da kendi silahları zaten o anda sahip olabileceği en güçlü silahtı ve daha yüksek seviyeli bir şeyi yapamazdı. Ancak aynı şey büyülü eşyalar için geçerli değildi.

 

Bir ruh kilidi eşyasının aynı zamanda yüksek ofansif güce sahip olup olamayacağını cidden merak ediyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44315 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr