300.Bölüm - Karşılaşma

avatar
6975 26

Kara Büyücü - 300.Bölüm - Karşılaşma


“Blergh!”

 

Zehirlenen iki askerden birisi bir kez daha kan kustuktan sonra gözlerinin bile kapayamadan hayatını kaybetmişti. Taş masaya bağlı olduğundan kustuğu kan tüm vücudunu kirletmiş ve üst vücudu kanla kaplı bir ceset bırakmıştı.

 

Ondan önce ölen diğer asker yine biraz daha iyi bir durumdaydı. Kan kusmak yerine beyin işlevlerini kaybetmiş ve yarı ölü bir duruma geçmişti. Vücudu hâlâ yaşıyor olsa da herhangi bir şeyi düşünemeyecek veya kendi başına yapamayacak bir aptala dönmüştü.

 

Üzerinde çalıştığı askerden ayrılıp yeni ölen askerin vücudunu biraz daha inceleyen Paul kağıtlardan birine biraz daha not aldıktan sonra şehri saran ruh gücünün dalgalanışını hissetmiş ve başını hafifçe kaldırmıştı. Ardından not aldığı kağıdı olduğu yere bırakmış ve odadan ayrılmıştı.

 

Malikanesinden ayrılıp şehir duvarlarına doğru hızla ilerleyen Paul yollarda herhangi bir sivilin kalmadığını fark etmişti. Aynı zamanda eğitilmiş askerler şehirden ayrılmaya ve duvarların önünde sıralanmaya başlamışlardı.

 

Büyücüler şehir kapılarına en yakın yerde duruyorlardı ve onların hemen önlerinde koruyucu takım vardı. Savaşçılardan ve öncülerden oluşan takım ise onların önündelerdi.

 

Şehir duvarlarının üzerine çıkan Paul Semia’nın askerlerin arasında gizlendiğini görebiliyordu. Askerler Semia’nın Paul’ün takipçisi olduğunu bildiklerinden bir sıkıntı çıkmamıştı. Paul Semia’nın bıçaklarını sıkıca kavramış olduğunu görebiliyordu.

 

Kapalı gözlerini ileriye çeviren Paul atlı vagonların sonunda görünür olduklarını görebiliyordu. Boyutundan siyah renkli yan flütünü çıkaran Paul’ün yüzünde soğuk bir gülümseme belirirken mırıldandı.

 

“Oyunumuz başlasın.”

 

İstemsiz bir kıkırdama ağzından kaçmıştı.

 

--

 

“Hm? Abi, yanlış görmüyorum değil mi? Bir bak.”

 

Uzun siyah saçlara sahip Taro kısa saçlı abisine sorarken sesinde inanmaz bir ton vardı. Abisi buna şaşırmış ve vagondan dışarıya, şehre doğru bakmıştı.

 

Şehrin duvarlarının önünde dizilmiş askerleri ve onlardan yayılan aurayı fark eden kısa saçlı adamın kaşları çatılmıştı. Daha önce büyük çaplı bir saldırı düzenlememelerine rağmen askerler onlara saldırmaya cüret edememişti ve bu sefer de fazla bir karşılık alacağını düşünmüyordu. Ancak görünüşe göre farklı bir şeyler vardı.

 

“Buraya yeni bir Şehir Lordu getirildiğini duymuştum. Sanırım bu onun işi. Her neyse, diğerlerine dikkatli olmalarını söyle. Sayıca bizden fazla olsalar da toplam güçleri daha düşük olmalı. Yoksa daha önce de saldırırlardı. Yeni Şehir Lordu o kadar güçlenmelerini sağlayamamıştır.”

 

Taro başını sallarken kısa saçlı adam devam etti.

 

“Düz yola çoktan girdiğimizi düşünüyorum. Herkese inmelerini söyle. Atlılar atlarını alsınlar ve ilerlemeye başlasınlar. Diğerleri de onlara katılsın. Yolun devamında vagonlarla ilerlemek tehlikeli olur.”

 

Vagonlar büyük hedeflerdi ve büyücülerin vurması zor değildi. Vagonlarla bir savaş alanına girmek akıllıca bir karar değildi.

 

Taro ruhsal bir mesajı herkese ilettiğinde otuz vagondaki her asker inmiş ve atlar vagonlardan ayrılmıştı. 30 vagonu çeken 60 atın üzerine binen askerlerin çoğu mızrak kullanıyorlardı.

 

Taro ve kısa saçlı adam atlarına bindiklerinde kısa saçlı adamın ruhsal mesajı yankılandı.

 

“Okçular saldırmak için hazırlansın. Süvariler, ileri!”

 

150 askerin 60’ı süvariydi. Geri kalan 90’ından 70’i normal savaşçılarken 20’si ise okçulardı. Okçu sayısı az gibi görünebilirdi ancak genelde okçu birliğinin fazla bir hasar vermesine gerek bile kalmıyordu. Eğer yay ve okçu yeterince yetenekliyse menzilleri büyücülerden bile yüksekti ve az sayıdaki büyücüleri halletmeleri yeterliydi.

 

20 okçu dizilip sadaklarından birer ok almış ve yaylarına yerleştirip sonuna kadar çekmişlerdi. Onlar oklarını fırlattığı anda 60 atlı ve 70 yaya asker hızla ilerlemeye başlamışlardı.

 

Normalde atlı askerlerin yaya olanlardan daha hızlı olması beklense de bu atlar normal atlardı ve usta dereceli bir savaşçının hızına eşit bir hızda koşuyorlardı. Bu nedenle süvariler ilerlerken diğer askerlerin yardımını da alabiliyorlardı.

 

Aynı anda Betan Şehrinin öncüleri ile savaşçıları da ileriye atılmışlardı. Giydikleri gümüş zırhlar ve kuşandıkları kılıçlar güneş ışığının altında parlıyorlardı. Her birinden etrafa daha öncesinden kesin olarak farklı olan soğuk bir aura yayılıyordu ve bu daha önceden ‘eğlenmek’ için şehre gelen askerleri şaşırtmıştı.

 

“Dikkatinizi kaybetmeyin!”

 

O sırada Taro sertçe bağırdı. Betan Şehrinin askerleri arasında harekete geçenler yalnızca öncüler değillerdi. Aynı zamanda büyücüler de uzak menzildeki okçuları ilk hedef olarak görmüş ve büyülerini salmaya başlamışlardı. Rüzgar ve alev büyüleri çoğunluktaydı.

 

Uzak mesafe için daha uygun olan rüzgar büyüleri okçuları hedef alırken alev büyüleri yaklaşan süvarileri hedef alıyordu. Keskin duyulara sahip olan savaşçılar kaçınabilirken bazı süvariler kaçamamış ve büyük yaralar almasalar da atlarını kaybetmişlerdi.

 

“Lanet olsun!”

 

Atı öldüğü için yere yuvarlanan süvarilerden birisi elinden fırlayan mızrağını yeniden almak için elini uzatırken bir anda gümüş bir botla kaplanmış bir ayak mızrağının üzerine basmıştı. Gözlerini yukarıya çeviren adam orada miğferinin ardındaki soğuk gözleriyle kılıcını savuran askeri yalnızca bir anlığına görebilmişti.

 

Kafası vücudundan ayrılarak yuvarlanan askerden sonra öncü birlikler ve Shinu askerleri sonunda tam bir savaşa girişmişlerdi. Kan, kopmuş uzuvlar ve iç organlar etrafa yayılmaya başlarken çığlıklar da yayılmaya başlamıştı. Okçular ve büyücülerin sürekli olarak saldırmaları savaş alanını iyice kaosa sürerken Taro ve abisinin yüzlerinde kararmış ifadeler vardı.

 

Aynı anda, Semia süvarilerin arasında hızla dolaşıyor ve saf beyaz bıçaklarını sürekli olarak savurarak canları alıyordu. Saf beyaz bıçağıyla düşmanların boyunlarında veya benzer hayati bölgelerinde kesikler veya delikler bırakıyor ve onların canını kolayca alıyordu. Ancak bunları yaparken diğer askerlerin arasına karışıyor ve düşman komutanlarının kendisini fark etmesini engelliyordu.

 

Bir süre Semia’nın hareketlerini inceleyen Paul yüzünde bir gülümseme belirirken ellerinin kaşındığını hissedebiliyordu. Bu savaş kendi seviyesinin çok daha altında olsa da etrafta uçuşan kanı ve vücut parçalarını gördüğü sürece kanının kaynamasına engel olamıyordu. Eğer Thomas’a yardım etmek istemeseydi direkt olarak savaş alanına dalıp herkesi öldürmüş olabilirdi.

 

“Sigh…”

 

Hafifçe iç çektikten sonra gözlerini okçuların ardında bekleyen iki komutana çevirdi. İkiz gibi görünen bu ikilinin savaş güçlerinin diğer askerlerden farklı olduğunu hissedebiliyordu. Semia’dan güçsüz olsalar da zayıf değillerdi. Eğer savaş alanına dahil olurlarsa şehrin askerlerine büyük zarar verebilirlerdi.

 

Ama Paul onların hemen savaşa katılmayacaklarını biliyordu. Eğer katılacak olsalardı ilk başta süvariler ile birlikte atılırlardı. Onlar önce geride kalacak ve durumu gözleyeceklerdi. Eğer Betan Şehrinin askerleri fazla güçlülerse onların savaşması aptalca olurdu. Eğer ülkeye dönüp bunu rapor olarak verirlerse hem hayatlarını korur hem de iyi bir ödül kazanırlardı sonuçta.

 

Paul kapalı gözlerini bu ikisine dikerken Taro’nun abisi hafifçe rahatsız olmuş ve kendisi de gözlerini kaldırmıştı. Ardından, şehir duvarlarının üzerinde duran Paul’ü görebilmişti.

 

Paul’ü tam olarak göremese de basit şeyleri çıkarabiliyordu. Vücut yapısından onun 20’li yaşlarda olduğunu düşünüyordu ve büyük ihtimalle yeni Şehir Lordu da oydu. Gözlerinin neden kapalı olduğunu bilmese de onda farklı bir şeyler olduğunu biliyordu.

 

Bu askerlerin daha önceden böyle özgüvenli olmadıklarını biliyordu. Bir şeyler değişmişti ve son zamanlarda şehirde değişen tek şey Şehir Lorduydu. Bu genç adam bir şeyler yapmış olmalıydı.

 

Elbette kısa saçlı adam bundan memnun değildi. Nasıl yaptığını bilmiyordu ancak bu genç adam bir şey yapmasaydı bugün bir kayıp vermeden bir şehir ele geçirebilirdi. Şehir zayıf olsa da yakınında bir altın madeni vardı ve kısa sürede iyi bir kazancı olabilirdi. Ancak bu yeni Şehir Lordu yüzünden her şey karışmıştı.

 

İçten içe öfkelenirken kaşları çatılan kısa saçlı adam Paul’e öldürme isteğiyle dolu bakışlarını gönderirken istemsizce tek elini kılıcının kabzasına koymuştu. Aslında yapmak istediği şey bu genç Şehir Lordunu biraz tehdit etmek ve gözünü korkutmaktı.

 

Ancak hiç beklemediği bir tepkiyi almıştı. Yüzünün kararacağını veya irkileceğini düşündüğü bu genç şehir lordunun yüzünde büyük bir sırıtış belirmişti. Şehir Lordunun sırıtışı büyüdükçe tüm vücudunun daha da soğuduğunu hisseden kısa saçlı adam elini kılıcından çekerken genç adamın elindeki bir şeyi yükselttiğini görmüştü.

 

Kısa saçlı adamın bakışlarının altında Paul yan flüte sertçe üflemeye başlamıştı.

 

[YN]: 300.Bölüm (Yazar yazacak bir şey bulamadı bu bölüme kadar okuyan ve destekleyen herkese teşekkürler işte :D)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr