O sırada Paul bir şey düşünmekten çok bir şey hissediyordu. Buraya yakınlaşan canavarlar vardı ve güçleri yüksek olmasalar da Sharon için tehlikelilerdi. Eğer kendisi biraz daha geç olsaydı Sharon o anda ölü olabilirdi.
Hafifçe iç çektikten sonra Sharon’a bakan Paul sordu.
“Mağaranın içinde bir canavar falan yok muydu? Normalde böyle mağaraları yuvaları olarak kullanırlar.”
Sharon önce soruya şaşırmış, sonrasında ise başını iki yana sallamıştı.
“Geldiğimde mağara tamamen boştu ve mutluyum ki öyleydi. Yoksa hayatımı tamamen kaybedebilirdim. Zayıf bir canavar olsa bile ben…”
O anda kınındaki kılıcını çekip göstermişti. Kılıcın bıçağı parçalara ayrılmıştı ve kabzaya bağlı olan kısım yalnızca birkaç santimetreden oluşuyordu. Yavru bir canavar çıkmış olsa bile o kılıçla karşısında dayanması imkansızdı.
“O halde mağarayı kullanan canavar veya canavarlar dışarıda olmalılar. Yani şu anda buraya gelenler onlar.”
Paul üç farklı canavarı hissedebiliyordu ve yerde ilerleyen bu canavarlar hızla mağaraya yaklaşıyorlardı. Onun sözlerini duyduğunda Sharon’un yüzü solmuştu.
“Canavarlar buraya mı geliyor?”
O sertçe yutkunup bunu sorduğunda Paul sakince başını sallamıştı. Sharon’un endişeli tavrını anlayabiliyordu ancak gelen canavarlardan korktuğu söylenemezdi.
“Mağaranın içerisine geç ve her ne yapıyorsan yap. Bana çıkış yolunu gösterene kadar ölmeyeceksin.”
Paul bunu söyledikten sonra mağaranın ağzına daha yakın bir yere oturmuştu. Sharon ona bir kez daha baktıktan sonra mağaranın derinlerine geçmişti. Hâlâ Paul’ü görebileceği bir yerdeydi. Kılıcı olmadığından ve Paul ile arasındaki güç farkından dolayı ona fazla yardım edemeyecek olsa da eğer Paul zor bir durumda kalırsa elinden geleni yapacaktı.
O anda Paul’ün hissettiği canavarlar gelmişlerdi. Bu canavarlar iki metrelik boyuta sahip iki mor gözlü kurt ile kızıl gözlü bir erkek kurttan oluşuyorlardı. İlk ikisi dişiyken büyük olan erkekti ve hepsi Paul’ü gördüklerinde vahşi bir ifade göstermişlerdi.
Paul ise yıldız işaretli gözlerini umursamazca onların üzerinde gezdirmiş ve sağ elini yavaşça ileriye uzatmıştı. Kızıl gözlü kurdun beyaz ve keskin dişleri o ağzını açınca kendini gösterirken birden Paul’ün uzattığı elinin bir parmağı ileri çıkmış ve kan kızılı bir alev huzmesi kurdun ağzından içeriye girmişti.
“Grraahh!!”
Kurt acıyla çığlık atarken vücudu içten yanmaya başlamıştı. Birkaç saniye içerisinde üç metrelik kurdun tüm vücudunu içten yakan kan kızılı alevler yalnızca canavar çekirdeğini bırakmıştı.
İki mor gözlü dişi kurt bu manzarayı gördükten sonra kaçmak isteseler de Paul onları bırakmamış ve ikisini de yakıp küle çevirmişti. Mağaranın ağzındaki küllerin arasında parlayan canavar çekirdeklerini ruh gücüyle kendisine çeken Paul onları boyutuna attıktan sonra gözlerini kapamış ve meditasyon yapmaya başlamıştı.
Bu olayları izleyen Sharon’un ağzı sonuna kadar açılmıştı. Canavarlar üzerine bilgisi olmasa da o üç kurdun onların gruplarına oldukça zorlu anlar yaşatabileceklerinden neredeyse emindi. O canavarları tek saldırıda öldürmesi ve bunu büyünün asıl gücünün baskılandığı bu yerde yapması Paul’ün gücünün yüksekliğini gösteriyordu.
Sharon bir süre hayranlıkla meditasyona dalmış olan Paul’ü izledikten sonra mağaranın derin yerinde kendisi de meditasyon yapmaya başlamıştı. Bir süredir kılıç tekniğini geliştirmek için çalışmamış ve yalnızca hayatta kalmaya çalışmıştı. Şimdi zamanı vardı ve yapacak daha iyi bir şeyi yoktu.
O sırada Paul sahip olduğu büyüleri gözden geçiriyordu. Cehennem Alevi tekniği istediği seviyeye çıkmıştı ve şimdi sırada Donmuş Cennet Sanatının büyüleri vardı. Donmuş Cennet Sanatı Aziz seviyede kullanılabilecek birkaç büyüye sahipti.
Paul’ün o anda çalışacağı büyünün adı Mutlak Sıfır Noktasıydı. Mutlak Sıfır Noktası adlı bu büyü kişiyi merkez alarak etrafındaki alanı buz manasıyla kaplıyor ve inanılmaz bir soğukluk yayıyordu. Adının Mutlak Sıfır Noktası olması soğukluğun yalnızca sıfır derecede kaldığını göstermiyordu.
Bu büyüdeki ustalık arttıkça bu alanın büyüklüğü de artıyordu. Sözleri o kadar uzun sayılmazdı ve bir ila iki saniye içinde bitirebilirdi. Bunun dışında buz manasının iradesiyle iletişim kurabilmesi gerekiyordu.
O anda Paul’ün büyü konusundaki gelişimi savaşçılığınkinden geride sayılırdı. Savaşçı gücü büyücü halinden güçlüydü ve bu arayı kapamanın tek yolu Savaşçı yolundaki gibi çeşitli yasaları, büyü yolunda iradeleri kavramaktı.
Savaşçı yolunda altı elementi temsil eden yasaları çoktan küçük kavrayışa kadar kavramıştı ancak büyücü yolunda yalnızca Katliam İradesini ikinci aşamaya kadar kavrayabilmişti. Bunun dışında ise yalnızca ölüm iradesiyle biraz bağı vardı ve başka yoktu.
Paul bunun büyük bir eksik olduğunun farkındaydı. Habis Tanrı Çekirdeğine sahip olmasına rağmen onun sınırlarını kullanmıyordu ve anka kanına daha çok güveniyordu. Elbette, anka kanı oldukça güçlüydü ancak Habis Tanrı Çekirdeği cennetin ve cehennemin onayını almış bir çekirdekti. Bu çekirdek göklerin altında veya üstünde yok edilemezdi. Ona sahip olup gücünü kullanmamak bir aptallıktı.
Paul Donmuş Cennet Sanatına çalışmak istese de öncelikle kavraması gereken farklı iradelere sahipti ve bunu kendisi de biliyordu. En önde gelen irade Karanlığın İradesiydi.
Karanlığın İradesinin savaş gücünü bilmese ve kullanabileceği bir büyüsü olmasa da Karanlığın İradesi ona büyük bir savaş gücü artışı verecekti. Bunun nedeni, bir kez bu iradeyi kavradığında Yarı Tamamlanmış Kutsal Karanlık Fiziği tamamlanacaktı ve karanlıkla bir olacaktı. Vücudunu tamamen karanlığa çevirebilmek ona yüksek bir hareket etme ve gizlenme gücünü veren bir koz kazandıracaktı.
O anda bulunduğu yer tamamen karanlık mana ile dolu bir yerdi ve burada Kutsal Karanlık Fiziğini tamamlayabilirdi. Ancak o anda Sharon’u koruması da gerekiyordu.
Meditasyon yapan Sharon’a bir bakış atan Paul bir süre düşündükten sonra ayaklandı. Onun yıldız işaretli gözleri Sharon’un üzerine düştüğünde Sharon bakışlarını hissetmiş ve gözlerini açmıştı.
“Atılım yapmaya hazırım ve bir süreliğine sessizliğe ihtiyacım var. Bir süreliğine seni koruyamayacağım demek oluyor bu. Bir gün kadar hayatta kalabilirsin değil mi? Sonuçta sana buradan çıkmak için ihtiyacım var.”
Paul rahatça konuşurken Sharon sessizce beklemişti. Normalde bir gün boyunca kalmak sıkıntı değildi ancak kılıcı parçalanmıştı. O anda savaş gücü oldukça düşmüştü ve bir canavar gelirse savaşma şansı yoktu.
Onun tereddüdünün nedenini anlayan Paul Simon’a yeni bir kılıç vermeden önce kullandığı su büyüsüne sahip büyülü kılıcı çıkarmış ve Sharon’a atmıştı. Sonra arkasını dönüp mağaradan ayrılmıştı.
“Bir günde ölmesen iyi olur.”
Sharon elindeki büyülü kılıca bakarken iç çekmiş ve bir kez daha mağaranın derin bölümüne doğru ilerlemişti. Artık bir kılıca sahipti. En azından biraz korumaya sahipti.
Mağaradan yeterince uzaklaşan Paul Sharon’un onu göremeyeceği bir noktaya gittikten sonra daha önceden gölge yıldız enerjisini çektiği dağ tepesine gitmişti. Onun gittiği zaman içerisinde çoktan siyah renkli bir kartal orayı almış ve evi olarak belirlemişti.
Kartalı tek bir yumrukla fırlatan Paul dağ tepesindeki önceki yerine oturduktan sonra gözlerini kapamış ve derince nefes almıştı. Aynı anda, Spadia ile konuşmaya başlamıştı.
“İhtiyar, karanlığın iradesi konusunda da bana yardım etme şansın var mı? Işığın yasalarında yaptığın gibi mesela?”
“Yok. Sana ettiğim tek yardım vücudunun etrafını ışık yasası enerjisiyle kaplamamdı ve şimdi zaten karanlık manasıyla dolup taşan bir yerdesin. Eh, tek diyebileceğim eğer iletişim kurmaya çalışıp kuramasan bile ruhun o kadar zarar görmeyecek. Bunu engelleyebilirim. Ah, ayrıca, şu şeyi vücudundan çıkar önce. Her seferinde kaçıp geri dönmek zorunda kalıyor.”
Onun son sözlerini ilk başta anlamayan Paul sonrasında içinde dolanan Pisboğaz Kan İblisini hatırlamış ve parmağında ufak bir yara açarak onun dışarı çıkmasını sağlamıştı. Pisboğaz Kan İblisi ondan biraz uzakta beklemeye başlarken Paul etrafındaki karanlık manayı incelemeye başlamıştı.
Karanlık Mana altı ana element arasından en tehlikeli olan ikisinden birisiydi. Direkt olarak Cehennemi temsil eden bu elementin kötücül gücü oldukça yüksekti ve özel bir kan soyu veya çekirdek olmadan kullanılması imkansızdı.
Paul o anda etrafını çeviren karanlık manayı vücuduna çekmek yerine etrafında topluyordu. Yavaş yavaş, karanlık mananın ona zarar vermek istediğini anlayabiliyor ancak ürkmek veya üzülmek yerine heyecanlanıyordu. Karanlık Mananın bilincini hissetmeye başlamıştı!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..