Katliam Enerjisi ve yeni kavradığı enerji birbirlerinden tamamen farklı olmalarına rağmen bu fark onlara farklı bir güç katıyor ve Paul’e yepyeni bir yolu açıyordu. O anda ikincil enerjide yüksek bir kavrayışa sahip olan Paul elbette bu yolun ve ikinci enerjinin ne olduğunu anlayabiliyordu.
Ruhsal durumdan çıkıp gerçekliğe dönen Paul ilk başta zindanın beyaz göğü yerine mavi bir gökle karşılaştığı için şaşırsa da sonrasında zindanın seviye atladığını hatırlamış ve bunun seviye atlamadan dolayı olduğunu düşünmüştü.
Yavaşça yerden kalkarken oldukları düzlüğü çevreleyen dağlar ve ormanlara bakmış ve gerçekten de şaşırmıştı. Zindanın bu yeni dönüşümü gerçekten de çok büyüktü ve nasıl tepki vereceğinden emin bile değildi.
Zamanın ne kadar dönüştüğünü bilmek için birkaç şey denemesi gerekse de şimdilik bunu öğrenmesine gerek yoktu. Bunun yerine derin bir nefes aldı ve iki eline baktı.
Onun hâlâ az önce olduğu duruma bağlı olduğunu gören diğerleri beklemeye başlamışlardı. Paul’ün nasıl bir değişim yaşadığını görmek istiyorlardı ve bu iyi bir şans olabilirdi.
O sırada kan kızılı bir sis hâlindeki Katliam Manası vücudundan sızmaya başlamış ve aynı yoğunluk ve güce sahip beyaz renkli bir sis daha onu sarmalamıştı. İki farklı sis birbirlerine görünür bir şekilde karşıtlardı ve herhangi bir şekilde karışmıyorlardı.
Bu beyaz sis, Paul’ün bir süre önce ruhsal durumda kavradığı Barış Manasıydı. Kaos Manası olarak da bilinen Katliam Manasının tam olarak zıttı olan bu enerji aynı seviyedeki bir güce sahipti ve yüksek bir yenileme ile iyileştirme gücüne sahipti. Katliam Manasının parçalayıcı ve delirtici gücünü nötrlemek için muhteşem bir enerjiydi.
Bu iki manayı ve yasa enerjilerini ele geçiren Paul’ün zihninde bambaşka bir yol belirmişti. Kılıcın ve Müziğin yolu gibi derin ve özel bir yol olan bu yol yalnızca bu iki manayı ilgilendirmiyordu.
Var oluşta her varlığın bir de karşıt varlığı bulunurdu. Sert yumuşak ile karşılanabilirken yumuşak da sert ile karşılanabilirdi. Alev suyla zıtken su da alev ile zıttı. Rüzgar toprakla zıttı ve toprak rüzgarla ters düşüyordu. Karanlık ışığın karşıtıydı ve ışık da karanlığın tersiydi.
Katliam ve Kaos cehennemi belli ederlerken Barış cenneti temsil ediyordu. Ancak ikisi de eşitlerdi ve birbirlerinin karşıtlarıydı. Bu onların düzeniydi ve bu düzen bozulamazdı. Bu düzeni araştıran yol ise Paul’ün kavramaya yeni başladığı yol, Mutlak Zıtlığın Yoluydu.
Paul bir miktar Zıtlık manasını vücudundan sızdırıp iki sisle karıştırdığında oldukça belirgin bir değişim gerçekleşmişti. Kan kızılı katliam manası yavaşça saf beyaz bir hâle bürünürken beyaz renkli barış manası kızıl bir renge geçmişti.
Barış Katliam’a dönüşmüştü. Katliam ise Barış’a. Zıtlık manası var olan her mananın özelliğini kesin olarak değiştirebilirdi. Tek sorunu, kontrolündeki zorluktu.
Paul iki sise ufak bir miktar enerji karıştırmak için bile oldukça yorulmuştu ve o anda sertçe nefes alıyordu. İki sisi vücuduna çekip vücudunu dinlendirmek için yere otururken aç ve susuz hissediyordu. Ufak bir miktar zıtlık manasını çekmek ona açlığını bastırmaya yetecek manayı bile bırakmamıştı.
Yere uzanıp manasını biraz daha toplayan Paul göğsüne oturan kedi şeklindeki Grim’i hissettiğinde tek eliyle onun başını okşadı. Paul’ün güçlendiğini hisseden Grim elbette onun için mutluydu. Aynı şekilde, başının yakınına konan Wulian da mutlu görünüyordu.
Bir süre yerde uzanıp dinlenen Paul’ü Spadia dahil kimse rahatsız etmemişti. Paul’ün ruhunda oldukça büyük değişiklikler olmuştu ve Spadia da bunu hissedebilmişti. Paul bir süre dinlenmeliydi.
Paul dinlenmeyi bırakıp ayaklandığında Spadia’ya bir açıklama yapmadan önce Semia ve Simon’a bakmıştı. O anda, özellikle Barış Manasını tamamen ele geçirdikten sonra okulunu nasıl kuracağı konusunda emin olmuştu. Ancak bunun için bu ikilinin yeterli güce ulaşması gerekiyordu.
Yeterli zamana sahip olmadığını biliyordu. Elbette her şeyi bırakıp ikisini geliştirirse o zaman iyi bir ilerleme kaydedebilirlerdi ancak kendisinin de gelişmesi gerekiyordu. Bu nedenle onlara ve kuracağı okula kazançlı olacak bir fikri vardı.
“Yaşlı adam…”
Düşüncelerini Spadia’ya açan Paul Spadia’nın fazla mutlu olmayan bir şekilde onay verdiğini görünce Simon ile Semia’yı yanına çağırmıştı. Simon ve Semia onun yanına geldiklerinde ise ellerinin onların alınlarına koymuş ve Spadia’nın yardımını istemişti.
Paul yapacağı şeyi çoktan seçmişti. Semia ve Simon güçlenmek için dolaşmalılardı. Aynı zamanda okul için öğrenciler de toplayabilir ve kendilerini de geliştirebilirlerdi. Pura da güçlü uzmanlar bulunmasa da onlarca fırsat vardı ve bir uzmanın bulunmaması dâhilerin bulunmadığını göstermiyordu.
Büyük ihtimalle olan şey dâhilerin gelişemeden ölmeleriydi. Paul bunu önlemek için onları dâhileri toplamak ve korumak için gönderecekti. Aynı zamanda kendileri de gelişeceklerinden kötü bir yan yoktu.
Ancak bunun için güçlenmelilerdi. Pura Kıtasında birçok fırsat bulunsa da bu fırsatlar büyük tehlikeleri de birlikte taşıyorlardı. Paul onları güçlendirmenin en iyi yolunun onlara güçlü eşyalar veya teknikler vermesi olduğunu biliyordu.
Ancak eşyalar her zaman güvenilebilecek şeyler değillerdi. Bu nedenle ikisine de teknikler vermeye karar vermişti. Bu teknikler, Habis Tanrının mirasından kazandığı tekniklerdendi!
Habis Tanrının tekniklerinin dışarıya dağıtılmaması ile ilgili bir kural yoktu. Aslında, ilk Habis Tanrı da kendi astlarına bu teknikleri vermişti. Yani bu o kadar büyük bir şey değildi.
Simon’a Yıldırım Kesiği ile Gök Yaran Kılıç Tekniğinin Şafakkesen kısmı ile Ufuk Çizgisi kısmını vermişti. Bu teknikler onun çalışabilecekleri arasında ona en çok uyanlardı.
Semia ise Donmuş Cennet Sanatını almıştı. Doğuştan buz ve su elementine yakın olan bir ırktan olan Semia’nın bu teknikteki gelişimi Paul’ü bile geçebilirdi.
İkisine teknikleri verdikten sonra çalışmalarını söyleyen Paul bu sefer İnfirmi’ye dönmüş ve elini havada savurmuştu. Su ejderhasının vücudu havada belirirken İnfirmi’nin gözleri büyümüştü.
“Ne diyorsun? Alev ruhu işine yarar mı? Ruh kafesi konusunda fikirlerim var bu nedenle ona göz dikemezsin.”
“Alev ruhu yeterli. Su bazlı olsa da kendi ruhumu kullanarak tamamen emip gücünü artırabilirim. Biraz zamana ihtiyacım var ama.”
“İstediğin kadar zamanın var. Kafese o kadar acil ihtiyacım yok. Ancak hızlı olsan iyi olur.”
Paul’ün onayını aldıktan sonra ejderha cesedini kendisine çeken İnfirmi dikkatini üçgen şeklindeki ruh kafesinin içerisindeki alev ruhuna odaklamıştı. Paul ise bir süre onu izledikten sonra zindandan ayrılmış ve bir kez daha üç dağın en uzununun tepesinde belirmişti.
“Eee? Artık konuşmaya ne dersin? Ruhuna işlenen bir teknik olduğunu hissedebiliyorum. Başka ne kazandın?”
“Hehe…”
Paul hafifçe güldükten sonra yavaşça yere uzandı ve eliyle yerden bir parça kayayı çıkarıp aldı. Bir süre kayayı elinde tutan Paul en sonunda derin bir nefes almış ve toprak testinden kazandığı yeteneği çalıştırmıştı.
Elinde tuttuğu kaya parçası yavaşça solukluğunu kaybetmiş ve parlak altın sarısı bir renge bürünmüştü. Ardından, kızıl bir metal parçasına dönmüş ve sonrasında elmasa dönmüştü. Sonrasında, ufak bir odun parçasına dönüşmüştü.
Toprak Manası; Metal, Kristal ve Odun manalarına dönüşebilirdi ve buna göre basit topraktan birçok mineral oluşturulabilirdi. Elbette bu kolay bir iş değildi ancak birisi manayı destekleyebilecek enerjiye ve bilgiye sahip olduğu sürece bu yapılabilirdi.
Toprak Testinden kazandığı yeteneğin adı Toprak Öz Değişimiydi. Toprağı istediği gibi kontrol etmesini sağlayan bu yetenek ona oldukça yardım edebilecek bir teknikti. Elbette, Araf Siyah Metali gibi oldukça güçlü metalleri oluşturamazdı ancak altın ve gümüş gibi basit metalleri kolayca oluşturabilirdi.
Bu yetenek birçok büyük gücü delirtebilecek bir yetenekti ancak çoktan Zıtlık Yoluna bir bakış atmış olan Paul bundan daha anormal şeylerin yapılabileceğini biliyordu. Bu nedenle bu tekink güçlü olsa da o anda yalnızca bir yardımcıydı.
Ancak ona yardımcı olacağı doğruydu. Üç dağın üzerlerine bakan Paul ellerini yavaşça yukarıya doğru kaldırdı. Okulunun binasını ve koruyacak formasyonları oluşturmanın vakti gelmişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..