“Asil Doğan’ın Çığlığı, kanın tüm varlığı tek bir çığlıkla düşük olanları bastıran bir dalga yaysın. Tüm avam, asil olanın önünde dizleri üzerine çöksün.”
“Cennet Güneşi Işını, Cennetin güneşinden alınmış ışınlar asil olanın ellerinde toplanıp tek bir altın ışığa dönüşsün. Bu altın ışık, Asil olana bin diyarda önüne geleni yok edebilecek gücü versin. Alevlerin kendisinden sıcak ve ışığın kendisinden hızlı olsun.”
Bu açıklamaların altlarında ise büyülerin sözleri yazıyordu. İlki bir büyü değil de daha çok kan soyuna bağlı bir yetenek olduğundan onda sözler olmasa da ikinci paragraf, üst seviyeli bir ışık büyüsüydü. Kullanıldığında aynı yazıldığı gibi oldukça yüksek sıcaklıktaki bir ışın oluşturuyordu ve bu ışının gücü oldukça yüksekti.
Büyü için ışık manasının iradesiyle bir bağlantıya ihtiyacı vardı ancak bu o kadar zorlu bir şey değildi. Ruhunu altı element ile birleştirip Altı Elementin Kutsal Ruhunu oluşturduktan sonra zaten yüksek olan kavrama gücü bir kat daha artmıştı. Zaten daha önceden de ışık elementiyle çalıştığından bir ay hem yasalar hem de irade konusunda iyice gelişmesine yeterli olmalıydı.
İradeler konusunda da altı elementi çalışması gerekeceğini biliyordu. Şimdilik çalışacağı şey olarak ışığı seçmişti ve sonrasında nasıl bir seçim yapması gerektiğinden emin değildi. Ama öncelikle ışıkta yeterince gelişip Haies’in Adımları ve büyülerinde biraz daha gelişmesi gerekiyordu.
Hem, ışık elementinde gelişmesi oldukça önemliydi. Çünkü Yaşlı Lider’e bahsettiği Kara Büyücünün ‘öğrenci kardeşi’ Cennet Grubunu temsil etmeliydi. Hafifçe sırıtan Paul kitabı kapatırken etrafındaki yasa enerjilerine odaklandı ve ışık elementini özellikle seçti.
--
Paul’ün çalışmak için gizlendiği sırada, Pura’nın çevresindeki okulların bazıları harekete geçmeye başlamışlardı. Bin Miras Mezarı hakkında bilgiye sahip olan ve on okula meydan okumayı düşünen gezgin gelişimciler bile oldukça heyecanlılardı. Ne de olsa her seferinde bir veya iki kişi on okulun öğrencilerini yenerek katılma hakkı kazanırdı.
On okulun öğrencileri ise daha da heyecanlılardı. Sonuçta okulda gösterdikleri yeteneğe göre katılma şansı onlara da doğacaktı ve bu onlar için oldukça önemli bir olaydı.
Pura’nın doğusunda kalan bir dağın tepesine kurulmuş saf beyaz bir sarayın içerisinde, beş kişiden oluşan bir grup gökyüzünden inmiş ve sarayın açık bahçelerinden birine konmuşlardı. Hepsi beyaz kıyafetlerin içinde olan beş kişinin ikisi erkek, üçü kızdı.
İki erkek siyah saçlara ve mavi gözlere sahiplerdi. İkizlerdi ve ikisi de oldukça yakışıklılardı. Beyaz kıyafetlerinin bellerinde beyaz kabzalı kılıçlar asılıydı.
Kızların ikisi ise erkekler gibi ikizlerdi ve ikisi de sarı saçlılardı. Yeşil gözleri vardı ve ayrı bir güzelliğe sahiplerdi. Silah kuşanmamışlardı ancak parmaklarında oldukça belirgin yüzükler vardı.
Son kız ise yüzünü beyaz bir peçe ile kapamıştı ve yalnızca parlak sarı gözleri görünüyordu. Beyaz saçları beline kadar iniyordu. Üzerindeki uzun beyaz elbise ona diğerlerinin sınırlarını aşan bir güzellik katıyordu. Yavaşça sarayın içine ilerlerken adımları nazik ve hafifti. Diğer dördü arkasından onu takip ediyorlardı.
Beyaz saçlı kız sarayın içerisine girdiğinde saraydaki diğerlerinin gözleri ona dikilmişti. Çoğu genç görünen ve normalden çok daha uzun, sivri kulaklara sahip erkek ve kızların gözlerinde şaşkınlık ve merak vardı. Çoğu sarı saça sahip olsa da kahverengi saçlı olanlar da vardı.
“Tak. Tak. Tak.”
O sırada, elinde kendisiyle aynı boydaki sapı tahtadan yapılmış ancak başında yeşil, yuvarlak bir kristal olan asayı yere vurup ses çıkararak gelen orta yaşlı bir kadın dikkatleri üzerine çekmişti. Uzun sarı saçlara ve yeşil gözlere sahip bu kadının üzerinde yeşil bir cübbe vardı. Yüzünde sakin bir ifade vardı ve oldukça güzeldi.
Bu kadını gören saraydaki diğerleri anında diz çökerlerken gelen beşli ona bakıyorlardı. En sonunda, orta yaşlı kadın hafifçe iç çekti ve eğildi.
“Yüksek Ağaç Sarayıma her zaman misafirleri kabul ederim. Kıdemlinin gelme amacı nedir acaba?”
Saraydaki diğerleri şaşırırlarken beyaz saçlı genç kız onlar bir kez daha incelemişti.
“Saf Elf Kanından gelenlerin göz yeteneğine şaşırılmamalı. Aura saklama tekniğimin ardından bile görebiliyorsunuz.”
O anda etrafa yaydığı aura yalnızca Büyük Usta seviyesinde olsa da karşısındaki kadın onun asıl yetişimini görebilmişti. Bu onu gerçekten şaşırtmıştı.
“Mümkünse Yüksek Ağaç Sarayının Bin Miras Mezarı için bize beş yer ayırmasını istiyoruz. Elbette, karşılığını vermeye hazırız. İki grup da Işık Grubundan olduğundan bu olayı Mezarın açıldığı güne kadar uzatmanın bir anlamı olmayacaktır.”
Beyaz saçlı kız konuşmayı bitirdiğinde sarı saçlı kadın başını sallamıştı.
“Kıdemli için seve seve bir yer ayırabilirim. Ancak diğer dörtlünün öğrencilerim ile savaşarak yerlerini elde etmesi gerekiyor. Umarım kıdemli biraz anlayış gösterebilir.”
Aynı anda, dört elf ileri çıkmış ve hazır bir pozisyonda durmuşlardı. Beyaz saçlı kız bir anlığına duraksasa da sonrasında başını sallamıştı. Arkasındaki dört kişi ileri çıkmış ve elfler ile karşı karşıya gelmişlerdi.
Elflerden de, dörtlüden de Büyük Usta seviyeli auralar yayılıyordu. Yani bu savaşta normalde sonuç kolayca belli olmamalıydı. Ancak birkaç dakika içerisinde sonuç çoktan belli olmuştu. Elfler kolayca yenilmiş ve karşı tarafın nezaketi dolayısıyla yarasız ayrılabilmişlerdi.
Sarı saçlı kadın buruk bir şekilde gülümsese de sonraki an bu gülümsemeyi saklamıştı.
“Kıdemlinin yanındakilerin de Elf kanını taşımasını beklemiyordum. Bu biraz şaşırttı doğrusu.”
Erkekler tam olarak insan olsalar da ikiz kızlar yarı elflerdi. Eğer birisi iyice bakarsa kulakları uzun olmasa da sivrilerdi ve belli oluyorlardı. Ancak bunun için iyice incelenmesi gerekiyordu ve kadın buna dikkat etmemişti.
“Umarım Saray Lideri Ephonia zamanı geldiğinde sözünden dönmez.”
Beyaz saçlı kız konuşmayı bitirdiğinde arkasını dönmüş ve ayrılmak için hazırlanmıştı. Aynı zamanda, sarı saçlı kadının yüzündeki ifade biraz daha kararmıştı. Adı o kadar bilinen bir şey değildi ve karşıdakinin bunu bilmesi onu araştırmış olması anlamına geliyordu.
“Kıdemli gitmeden önce bana ismini bırakabilirse oldukça memnun olurum.”
Onun sözlerini duyan beyaz saçlı kız bir anlığına duraksadıktan sonra devam etti. Aynı anda, sarı saçlı kadının zihninde bir ses yankılanmıştı.
“Guren yeterli.”
Kadın bir anda bacaklarının zayıfladıklarını hissetmişti. Beyaz yüzü daha da solmuştu ve gözlerinde bir inanmama ifadesi belirmişti.
“Ana Aile… Guren?”
Sorusunun cevabını almak istese de beyaz saçlı kız ve grubu çoktan gözden kaybolmuşlardı ve istese de öğrenemezdi. Aynı anda, beyaz ve ufak sayılan bir sandalın üzerinde uçarak ayrılan grupta erkeklerden birisi sormuştu.
“Büyük Abla, sence aile ismini bırakman bir sorun olmayacak mı?”
Beyaz saçlı kız başını yavaşça iki yana sallamıştı. Aynı anda, elindeki bir haritayı inceliyordu.
“Işık grubundan olduğumuz sürece Aile ismini kullanmam herhangi bir sıkıntı yapmayacaktır. Aynı zamanda, o kadın benim bir Guren olduğumu yaymaya cüret edemez. Pura’da uzmanların olmaması konusu tamamen yalandır. Çünkü bazı uzmanlar, belirli bir seviyeyi veya yaşı aştıktan sonra buraya gelirler. Eğer isim yayılırsa beni avlamaya gelecek Karanlık Grup uzmanları veya ajanları olabilir.”
Gözlerini yavaşça mavi gökyüzüne çevirdi. Güneşe bakarken hafifçe ellerini sıktı.
“Baş Büyücü’nün kehanet büyüsüne göre yakında, Karanlık Gruptan çıkıp dünyada büyük dalgalara neden olacak birisi olacak. Bu kişi şu anda Pura’da olmalı ve bu onu indirmek için tek şansımız. Eğer şimdi bu şansı kaçırırsak ileride bir daha ele geçiremeyebiliriz.”
O anda, sarı gözleri kısıldı. Etrafına yayılan aura daha soğuk bir hale bürünürken arkasındakilerin ürkmelerine neden olmuştu.
“Bin Miras Mezarında, Karanlık Gruptan oldukları sürece herhangi bir düşmana acımayın! Eğer acırsanız, o zaman bir daha Guren Ailesiyle herhangi bir bağa sahip olamayacağınızı bilin!”
“Evet, Büyük Abla!”
Arkasındaki dörtlü saygılı bir şekilde cevap vermişlerdi. Bu seferki konunun ciddiyetini anlayabiliyorlardı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..