Çölü kaplayan güneş ışığı yavaş yavaş çekilip yerini anormal bir soğuktaki geceye bırakırken Abathan Dağının üzerindeki mağaralardan birisinde Paul önünde bulunan eşyayı işlemeyi sonunda bitirmişti. Siyah renkli bu bilekliğin üzerinde kızıl renkli oymalar parıldıyordu.
“Bitti.”
Bilekliği başının üzerine kaldırıp bir süre daha inceleyen Paul en sonunda başını sallamış ve ondan fazla uzakta olmayan Grim’in dizlerinde yatan Amelia’ya bakmıştı. O anda Amelia önceki hâlinden tamamen farklıydı.
Paul kendi öğrencisinin eski acınası durumunda olmasını istemediğinden mağaraya girdikten sonra Magma Kristalini toplamadan önce Grim’i çağırmış ve Amelia’yı daha düzgün bir duruma sokmaya başlamıştı. Su büyüsüyle mağaranın içinde ufak bir havuz oluşturmuş ve Amelia’nın kirli sargıları çıkarıp yıkanmasına yardımcı olması için Grim’i görevlendirmişti.
Grim küçük kızdan hoşlanmış gibi göründüğünden bununla ilgili bir sıkıntı çıkmamıştı. Amelia vücudunu temizlerken Paul ise ona kendisini koruyabilecek eşyalar hazırlamıştı.
Bunlardan birisi siyah bir elbiseydi. Özel bir materyalden yaptığı bu siyah elbise oldukça esnekti ve Amelia’nın hareketlerini engellemezken üzerine yazdığı yazıtlar ve semboller yüzünden oldukça yüksek bir korumaya sahipti.
Amelia’nın yanında Paul’ün hazırladığı tılsımlar ve ilaçlar da vardı. Ufak kız o anda küçük bir cephanelik gibiydi. Yalnızca bu tılsımları kullanarak çöldeki bu ufak krallığı devirmesi bir sıkıntı olmazdı.
Elbette, asıl önemli olan parçalar ona verdiği özel Kan Kızılı Saray maskesi ve o anda bitirdiği bileklikti. Amelia’nın maskesi normal bir ana saray öğrencisinin sahip olacağı kan kızılı renge sahip olsa da Paul tarafından özenle yapılmıştı ve normal bir ana saray öğrencisinin maskesinden birkaç kat daha fazla hayat enerjisi taşıyordu.
O anda yaptığı bileklik ise kendi kanı, birkaç değerli maden ve henüz ele geçirdiği magma kristali ile yaptığı bir eşyaydı. Paul bu bilekliğe Yanan Karma Bilekliği adını vermişti.
Bu bilekliğin işlevi basitti. Amelia’nın saldırıya uğradığı bir anda özel bir koruma bariyeri oluşturacak ve saldırgana Paul’ün önceden bilekliğe eklediği yoğunlaşmış Cehennem Alevlerinden oluşan Alev Bombalarıyla saldıracaktı.
Ufak bir hesaplama yapan Paul bu bilekliğin yaratacağı bir bariyerin kendi saldırılarına en az üç kez dayanacağını biliyordu. Bu düşük bir sayı gibi görünebilirdi ama Paul saldırılardan bahsederken tüm gücüyle yaptıklarından bahsediyordu.
Normal Aziz seviyelerle arasında anormal bir fark olan Paul’ün en güçlü üç saldırısına dayanabilecek bir büyülü eşya oldukça değerli sayılırdı.
Küçük kıza yaklaşıp bilekliği onun bileğine takan Paul yüzündeki kızıl maskeyi iyice ayarladıktan sonra Grim’e baktı. Onun siyah saçlarını bir süre okşadıktan sonra nazik bir sesle konuştu.
“Onu bir süreliğine sana bırakacağım. Şimdiden Alev Yıldızının enerjisini hissedebilsem de çıkabileceğim kadar yukarıya çıkmalıyım. Bir süre sonra geri döneceğim.”
“Anladım.”
Grim başını sallayıp tatlı bir şekilde gülümserken Paul mağaradan ayrılmış ve hızla Abathan Dağının zirvesine doğru yükselmeye başlamıştı. Alev Yıldızının enerjisini gerçekten de hissedebiliyordu ve yükseldikçe bu enerjinin daha da güçlendiğini fark edebiliyordu.
“Hm?”
O sırada yukarıdan büyükçe bir siluet ona yaklaşmaya başlamıştı. Bu siluet büyük kanatlarını tamamen açmış büyükçe bir canavara aitti. Bu canavar parlak altın rengi tüylere sahipti ve gözleri kızıl renkteydi.
Paul bu canavarın buradaki kuş krallarından birisi olduğunu biliyordu. Görünüşe göre onlardan birinin yuvasına yaklaşmıştı. Dağdaki kuş kralları sık sık avlanmak için dağdan ayrılsalar da yuvaları onların asıl yaşam alanlarıydı. O bölgeye yaklaşanların gücünü tespit etmek ve avlamak onların göreviydi.
Paul kendisine hızla yaklaşan kuş kralına yıldız işaretli gözlerini dikerken bir yandan da mırıldanıyordu. Sağ elinde alevden oluşmuş ufak bir küre belirmişti. İçinde yüksek alev manası taşıyan bu küre etrafına yüksek bir sıcaklık yayıyordu.
“Patla.”
Paul elindeki alev bombasını hızla ileriye fırlattığında kuş kralı kaçınmak için bir fırsat bulamamış ve direkt olarak bombayla çarpışmıştı. Onun vücudu anında yanmaya başlarken Paul ise hızla yükselmeye devam etmişti.
--
Paul dağın üzerine yükselmeye devam ederken Grim hâlâ dizlerinde uyuyan maskeli Amelia’nın başını okşuyordu. Paul’ün Amelia’ya olan sevgisinin nedenini anlayamasa da küçük kız onu rahatsız etmiyordu ve isteyen kişi Paul olduğu sürece küçük bir kızla ilgilenmek sıkıntılı bir iş değildi.
“Hm?”
O anda yaklaşan bir varlığın sesini duyan Grim anında başını kaldırdı ve kısılmış kızıl gözleriyle etrafı gözledi. Mağaranın girişindeki figürü gördüğünde ise bir anlığına duraksadı.
İçeriye giren kişi uzun siyah saçlara, soluk siyah gözlere ve esmer bir tene sahip genç bir kızdı. Bol bir kıyafet giyen bu kızın yüzünde herhangi bir duygu belirgin değildi.
Eğer Amelia o anda uyanık olsaydı bu kızın küçüklüğünden beridir ona eşlik eden Lea olduğunu görebilirdi. Ancak bir şeyler farklıydı. Lea’nın gözlerinde daha önce orada olmayan bir şey vardı.
“Kimsin?”
Lea’nın Grim ile konuşurken sesi oldukça soğuktu. Grim ise Amelia’nın başını nazikçe yere yerleştirip ayaklanırken ona bundan da soğuk bir bakış atmıştı.
“Adım Grim. Adını bilmek için yeterli statüye sahip olmadığın birinin takipçisiyim.”
O anda Grim etrafa yalnızca Aziz seviye bir aura yaysa da yaydığı öldürme niyeti Paul’ünkini bile aşan bir seviyedeydi. Dişleri keskinleşmişti ve göz bebekleri bir çizgi haline geçmişlerdi.
“Yeterli statüye sahip değil miyim? Haha… Küçük Canavar, kendini büyük görüyorsun.”
Lea soğuk bir şekilde gülerken üzerindeki bol kıyafeti yavaşça çıkardı. Genç kızın esmer vücudu tamamen göz önüne sergilendikten birkaç saniye sonra ise metalik bir katman bu vücudu kaplamıştı.
Lea’nın siyah saçları hızla altın rengine bürünürken iki gözü de altın renge bürünmüşlerdi. Teni tamamen gümüş renkteydi ve o anda vücut şekli dışında bir insana benzemiyordu. Etrafa yaydığı aura Büyük Aziz seviyesindeydi.
Grim kızıl gözlerini bir süre boyunca Lea’nın vücudunda gezdirdikten sonra soğuk ve alaycı bir şekilde güldü.
“Sen nesin peki? Sonradan bu kuklaya yerleştirilmiş bir ruh mu yoksa kendi vücudunu bir kuklaya çeviren bir manyak mı?”
Lea onun sözlerine herhangi bir cevap vermemiş ve elini kaldırmıştı. Gümüş renkli bir kılıç elinin üzerinde belirirken aynı anda robotikleşmiş sesi yankılanmıştı.
“Ben üçüncü seri Altın-Gümüş Lea’yım. Gök Alevi Ocağında yapılmış üst seviye savaş gücüne sahip bir savaş kuklasıyım. Buraya gelme amacım arkandaki küçük kız. Eğer onu bırakıp bize verirseniz, size bir sıkıntı çıkarmayacağız.”
“Hmph.”
Grim hafifçe homurdanırken elinde siyah bir kılıç belirmişti.
“Senin doğal bir silah ruhu olmadığını anlayabiliyorum. Ruhun zorla alınmış ve o kuklanın içine aktarılmış. Sen ise bunu kabul etmiş ve böyle yaşamaya başlamışsın. Lordumun öğrencisini almayı bırak, onu görmen bile affedilemez bir suç.”
Lea elindeki gümüş kılıcın kabzasını sıkıca kavrarken yüzünde alaycı bir gülümseme belirmişti.
“Lordunun amacı büyük ihtimalle bizimkiyle aynı. Eşya yaratma yeteneğine göre bu kızın Gün Işığı Alevlerini kontrol edebilecek bir soya sahip olduğunu biliyor olmalı. Eğer kız Gök Alevi Ocağına verilirse o zaman Lordun da bize bir demirci olarak katılabilir. Bunun vereceği onuru anlayamazsın. Kara Vadi veya Guren Ailesinden birisi bile böyle bir teklifi kolayca geri çevirmez.”
Onun yüzünde gururlu bir ifade belirirken Grim’in yüzünde iğrenmiş bir ifade belirmişti. En sonunda başını iki yana sallarken konuştu.
“Egoistik tanıtımın ve teklifin bittiyse savaşmaya başlayalım. Söylediğim gibi, Lordumun öğrencisine dokunamayacaksın.”
Lea’nın yüzü iyice kararmıştı. O anda bir kukla olsa ve eski anılarını taşımasa da bir zamanlar bir insan olarak yaşamıştı ve o anda Gök Alevi Ocağına bağlıydı. Grim’in onu küçük görmesi sinirlerini bozuyordu.
“Gel bakalım küçük canavar. Zaten Gök Alevi Ocağımız senin kıçı kırık Lordun gibi Aziz seviyeli demircileri-”
Lea sözüne devam edemeden önce bir anda altın renkli gözleri büyümüş ve hızla geri çekilmişti. Ancak o kaçınamadan önce Grim onun önünde belirmişti. Siyah renkli kılıç hızla aşağıya inmiş ve Lea’nın iki bacağını koparmıştı.
“Nasıl!?”
Lea vücudunu oluşturan materyallerin gücü konusunda oldukça bilgiliydi. Bu materyaller bir Aziz seviye tarafından kolayca kesilememelilerdi. Yalnızca bu materyaller değil, aynı zamanda içinde vücudunu koruyan ufak yazıt formasyonları da vardı. Tek bir saldırıyla iki bacağını kaybetmesi imkansızdı.
“Kimse. Lorduma. Hakaret. Edemez.”
Grim soğuk bir sesle teker teker konuştuktan sonra elindeki siyah kılıcı Lea’nın vücudundaki bir noktaya saplamıştı. Kılıç saplandığı anda ise Lea’nın gözleri ölmeden önce sonuna kadar açılmışlardı.
Bir kukla olarak acı hissetmemek gibi avantajları olsa da elbette dezavantajları da vardı. Bunlardan en büyüğü yaşam gücüne sahip olmamasıydı.
Yaşam gücüne sahip olmadığından bir kısmı parçalandığında kendisinin tamir etmesi gerekecekti ve bazı bölgeler onun tamamen ölmesine sebep olabilirlerdi. Bu nedenle o bölgeler özel olarak korunuyorlardı.
Lea’nın ‘Kalbi’ karın boşluğunun biraz üstünde duran misket boyutundaki bir küreydi. Bu küre ruhunu kuklaya bağlayan eşyaydı ve etrafını beşten fazla yazıt formasyonu çeviriyordu. Normalde bu küreyi bulmak bile zor olurdu ancak rakibi onu tek seferde bulmuş ve beş formasyonu delerek tek seferde parçalamıştı!
Lea Gök Alevi Ocağına son bir mesaj bile gönderemeden öldüğünde Grim onun vücudunu yanında çekerek bir köşeye götürmüştü. Lea’nın vücudundaki materyaller biraz değerli sayılabilirlerdi ve Paul içindeki yazıtlar hakkında da meraklanabilirdi. Bu nedenle kuklanın vücudunu onun için saklayacaktı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..