“Klang! Klang! Klang!”
Ruh boşluğunda saatlerce süren savaş o anda hâlâ devam ediyordu. İki Lord seviyeli düşmanın arasında kalan Toprak Ejderi’nin vücudu yaralarla kaplıydı ancak çekicini savurmaya devam ediyordu.
Cüce İmparator ve Teigu ise tamamen yarasızlardı. Elbette, bunun nedeni Paul’ün onları yeniden çağırmasıydı. O zamana kadar Teigu çoktan 3 kez, Cüce İmparator ise 4 kez ölmüştü. Üçü de Lord seviyeli olsalar da Toprak Ejderi bambaşka bir seviyedeydi.
Ama Paul Toprak Ejderi’nin gücünün son sınırlarda olduğunun farkındaydı. O anda ruh tekniğinden kaçma şansı hiç kalmamıştı. Eğer isterse tek bir vuruşuyla Toprak Ejderi’nin ruhunu parçalayabilirdi. Ama bu gereksizdi.
Dövüşünden ve sözlerinden Toprak Ejderi’nin kendisiyle karşılaşacak birisi olmadığını anlayabiliyordu. Tek yapması gereken ruhuna yeterli bir miktarda korku tohumları ekmekti.
Puff!
Bir anda iki lord seviyeli rakibi kaybolduğunda Toprak Ejderi şaşırmıştı. Son saldırısı boşa savrulup siyah zemine çarparken yaralarından gelen acıyı bir kez daha hissetmeye başlamıştı.
Rumble!
Bir anda, tüm ruh boşluğu sarsılmaya başlamış ve Toprak Ejderi dengesini zar zor tutabilmişti. Gökyüzündeki kızıl ışık kümelerinin yüzlercesi zemine inmeye başlarken bölge tamamen kızıl bir parıltıyla dolmuştu.
“Oho…”
Ancak inen onlarca ışığın aksine ortaya çıkan tek şey etrafına siyah bir sis salan devasa, siyah renkli bir yılandı. Kısık mor gözleriyle bir kere Toprak Ejderi’ne bakan yılan sonrasında kendi zihni varmışçasına gözlerini gizlenen Paul’ün olduğu yere çevirmişti. O anda Paul oturduğu tahttan kalkmıştı.
“Beni bir ruh tekniğinde çağıracak yeteneğe sahip olacağını düşünmüyordum. Epey değişmişsin. Ruhunun bu formuyla belki de o özel kalbi oluşturabilirsin. Kim bilir?”
Toprak Ejderi yılanın konuşmasından herhangi bir şey anlamasa da Paul anlayabiliyordu. Böyle bir şeyin olmasını beklemese de bu kötü bir şey değildi.
Kara Büyücü’nün Cehennemi tekniğinde daha önceden karşılaştığı kişilerin kopyalarını buraya çağırabilirdi. Ama bu kopyanın asıl varlıktan tamamen ayrı olması gerekiyordu. En azından kendisi öyle düşünüyordu.
Görünüşe göre varlığın gücü arttığında kopyasıyla bilincini paylaşabiliyordu. Karanlığın Kutsal Elementali Kryiop adını kesinlikle hak ediyordu.
“Sana bu seferlik yardım edeyim. Ama bir daha beni çağırdığında en azından ölümlülük sınırlarını aşmış bir düşmanla karşılaşmayı yeğlerim.”
Kryiop konuşmayı bitirdiğinde Paul hafifçe gülmüştü. Ölümlülük sınırlarını aşmış bir düşmanı buraya çekmesi için kendisinin de bu sınırı geçmesi gerekiyordu. Görünüşe göre bir süre boyunca Kryiop’u çağıramayacaktı.
“Şimdi…”
Kryiop başını eğip Toprak Ejderi’ne baktığında Toprak Ejderi onunla göz göze gelmişti. Aynı anda, birden Kryiop’un mor renkli gözlerinde hafif bir parıltı belirmişti.
“Bam!”
Toprak Ejderi’nin vücudu siyah zemine yüz üstü düşerken Kryiop’un vücudu dağılmaya başlamıştı. Birkaç dakika içinde devasa yılan tamamen kızıl ışık parçalarına dönüşmüştü.
“Aradaki mesafe çok fazla… hem de çok.”
Kryiop tek bir bakışıyla bir Lord’a böyle zarar verebiliyordu. Paul Toprak Ejderi ölmese de zarar gördüğünün farkındaydı. Bir süre iyileşmesi gerekiyordu ve ruhunu iyileştirmesi aylar bile alabilirdi. Kryiop’un gücü daha önce karşılaştığı herhangi bir varlıktan daha yüksek gibi görünüyordu.
“Ölümlü bir düşmana karşı onu bir kez daha çağırırsam büyük ihtimalle benim de ruhum yaralanacak zaten.”
Paul kendi ruhunun da zayıfladığını hissedebiliyordu. Eğer Kryiop bir süre daha bulunsaydı büyük ihtimalle ruhu yaralanacaktı.
“Hah…”
Asıl dünyaya geri dönen Paul Toprak Ejderi’nin etki alanının parçalandığını ve yalnızca kendi aurasının arenada kaldığını fark etmişti. O anda Toprak Ejderi yerde yatıyordu ve izleyiciler şok olmuş gibi görünüyorlardı.
Paul’ün gözünden görülen saatler boyunca süren savaşın aksine onlar için yalnızca birkaç saniye geçmişti. Birkaç saniye içerisinde Paul hareket bile etmeden Toprak Ejderi’ni devirmişti.
“Mühürle.”
Elini göğsüne yerleştiren Paul gölge yıldızının vücudundaki enerjisini hareketlendirmiş ve aurasının mühürlerini bir kez daha oluşturmuştu. Aurası ilk mühre kadar geri döndüğünde ise Toprak Ejderi’nin astları arenaya girip onun vücudunu alabilmişlerdi.
“Kazanan, Kan Kızılı Saray.”
Shuan bunu açıklarken Paul onun yanına dönmüştü. Aynı anda başka bir dövüş başlarken Shuan gözlerini Paul’e çevirmişti.
“Auranın bir etki alanı olarak hareket etmesi epey şaşırtıcı. Özellikle… Bu tümü gibi görünmüyordu.”
Paul ona bir cevap vermek yerine yalnızca hafifçe sırıtmıştı. Aurası gösterdiğinden çok daha güçlüydü. Sonuçta daha epey mührü vardı. Eğer hepsini açsaydı büyük ihtimalle bunu apayrı bir yetenek olarak kullanabilirdi.
Bu yüzden mühürlü tutmaya karar vermişti. O anda gizli bir saldırı tekniği yoktu. Aurası oldukça işe yarar olabilirdi. En iyi kısmı ise her seferinde birer mühür kırarak bir seviye üzeri gücünü saklamaya devam edebilirdi.
“Etki alanı… Yaşlı adam, sence Lord seviyeye ne zaman atılım yapabilirim?”
Paul bunu merak ediyordu. Aslında Lord seviyeye atılım yapıp etki alanını oluşturmayı gerçekten bekliyordu. Nasıl bir etki alanına sahip olacağından emin değildi ve pek bilgisi olduğu da söylenemezdi.
“Büyük Aziz seviyesine yeni geçiş yaptın. Yani bir süre daha bekleyip güçlenmeye çalışsan iyi olur. Ayrıca, Savaşçı veya Büyücü yolunda gelişmeden önce ruhunu Lord seviyeye çıkarman daha iyi olur. Eğer ruhun güçlüyse etki alanlarının güçleri de artacaktır ve oluşacak etki alanı bile değişebilir.”
Spadia’nın sözlerini dinleyen Paul ruhunu kısa bir süre içerisinde geliştirmeyi düşünüyordu. Diğer iki gelişimi içinse bir veya iki yıl beklemesi gerekebilirdi. Bu sırada yasalar üzerindeki kavrayışlarını geliştirebilirdi.
“Kıdemli, bana yasaların ve iradelerin kavrayış seviyelerini açıklayabilir misiniz?”
Bu sırada, Paul yanındaki Shuan’a dönmüş ve sormuştu. Shuan rahat birisi olsa da İmparator seviyesindeydi ve onu ‘Kıdemli’ olarak çağırması gerekiyordu.
“Seviyeler? Ah, onları bilmiyor olabilirsin tabi. Hangileri?”
“Şunlar…”
Paul o anda birçok yasa ve mana tipi üzerinde gelişmiş olsa da olduğu seviyeler hakkında herhangi bir fikri yoktu. O ana kadar buna bir önem vermemişti ama bir süre boyunca gelişim seviyesi yerine kavrayış seviyesini artırmaya çalışacağından şimdi bu önemliydi. En azından seviyelerin sayısını ve isimlerini bilmesi gerekiyordu.
Paul’ün İrade konusundaki kavrayışı yasalarınkiyle karşılaşacak kadar yüksek değildi. Yalnızca Karanlık, Işık, Katliam ve Barış manalarında özel seviyeye ulaşmıştı ve bunların isimlerini Shuan da bilmiyordu. Sonuçta Kara Vadi’de bu mana tiplerini kullanan kişiler yoktu.
“Yasalar daha yaygın sayılırlar. Bakalım… Alev Yasasının ilk seviyesi Yanan Dünya olarak biliniyor. Su Yasalarınınki Akan Nehir seviyesi. Toprak Yasalarınınki Dağ Sarsan. Rüzgar Yasalarınınki Yüz Kesik seviyesi. Işık Yasalarınınki Dünya Işığı ve Karanlık Yasalarınınki Dünya Gölgesi seviyesi oluyor.”
Shuan yavaşça açıkladıktan sonra devam etmişti.
Paul’ü asıl şaşırtan şey ise Müzik Yasalarındaki gelişimi olmuştu. Shuan’ın söylediklerine göre Müzik Yasaları aynı Kılıç Yasaları gibi özel bir yasa tipi sayılıyordu ve dört seviyeye ayrılıyordu.
Kulağa Hükmeden Melodi, Ruha Hükmeden Melodi, Dünyaya Hükmeden Melodi ve Cennete Hükmeden Melodi olarak bilinen bu dört seviye arasında Paul çoktan üçüncü seviyeye ulaşmıştı. Yani son seviyeye ulaşmasına oldukça az zaman kalmıştı.
“Vay canına.”
Paul müziğinden hoşlansa da bu kadar fazla ilerleyebileceğini hiç düşünmemişti. Müzik Yasalarındaki gelişimi o anki çoğu kavrayışını aşıyordu ve bir çeşit silah olarak bile kullanılabilirdi. Belki de… Bir şeyler deneyebilirdi.
“İki grup çoktan pes etti. Final dövüşüne hazır mısın? Su Ejderi’yle karşılaşacaksın.”
Shuan ona bakarak konuştuğunda Paul başını sallamıştı. Su Ejderi’yle dövüşürken nasıl bir yol kullanması gerektiğini bir süredir düşünüyordu ama daha önce hiç müziğini kullanmayı düşünmemişti. Müziğini bir çeşit savaşma yolu olarak bile düşünmemişti.
Ama şimdi kazanmasını sağlayacak bir koz olabilirdi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..