[YN]: Elektrik kesintisi yüzünden geç kalan bir bölümle karşınızdayım.
“Yalnızca altıncı? O kılıç o kadar iyi bir şey olmasa da burası için yüksek seviyeli olmalıydı değil mi? Eğer ilk beşe bile giremiyorsa cidden işime yarayabilir mi ki?”
Paul arkasını dönüp düşünürken düşüncelerini sesli olarak yansıtmaktan çekinmemişti. Aaron’un yüzünde ise şaşkınlığın dışında endişe de belirmişti.
İlk beşe bile giremeyen birisi işine yaramaz mıydı? Bu adam en iyi beş demirciyi kim sanıyordu?
Ama o anda bir şey diyemezdi. Karşısındaki adamın ellerinden kurtulamazdı. Bu yüzden yalnızca kendisine sorulan soruları cevaplayabilirdi.
“Aaron’du değil mi? Dünyadaki özel bölgeleri bana anlat. Mümkünse girmesi zor ve yüksek toprak manası yoğunluğuna sahip yerleri.”
Paul Aaron’a dönmüş ve yeniden konuşmuştu. Aaron yalnızca altıncı olsa da bu hiçbir şeyden iyiydi. En azından birden ortaya çıkmış rastgele bir insan olmaktan daha iyi sayılırdı. Hem, hâlâ onun bilgisine ihtiyacı vardı.
Spadia’nın söylediğine göre bu dünyadaki tüm yaşam yer altında gerçekleşiyordu. Yani basitçe etrafta uçarak bir yerleri arayamazdı. Özel tünelleri kullanmalı ve bir şekilde Terravan’ı bulmalıydı. Bu cücenin Terravan’ın yerini bildiğini düşünmese de en azından özel yerleri biliyor olmalıydı.
“Özel yerler…”
Aaron bu soruyla karşılaştığında bir anlığına şaşırsa da sonra düşünmeye başlamıştı. Glode’daki yaşam yer altında geçtiğinden dağ sıraları ve büyük denizler gibi yerler olmasalar da madenlerin sayıları normal bir dünyadan çok daha yüksekti. Hatta bu madenlere kurulan kabileler bile vardı.
“Eğer doğru anımsıyorsam ‘Özel’ olarak tanınabilecek yalnızca üç yer var. Söylediğin kriterlere uyan en iyi yer ise Kara Çelik Küresi olmalı.”
“Oho…”
Paul’ün merakı uyanmıştı. O hafifçe gülümserken Aaron anında Kara Çelik Küresi olarak bilinen bu yeri açıklamaya başlamıştı.
“Kara Çelik Küresi normal şehirlerin kurulduğu el yapımı yarım küreler veya doğal madenlere benzemeyen tamamen kara çelikten duvarlara sahip bir küredir. Bu kürenin üzerinde girilebilecek az sayıda kırık vardır ve içerisi birçok tehlikeyle doludur. Ancak içerisi yüksek toprak manası ve hazineler ile dolu olduğu için birçok gelişimci oraya girmeyi ister.”
Aaron bu sözlerinde aslında oraya girmenin zorluğunu ve içerisinin tehlikesini vurgulamaya çalışmıştı. Paul’e oraya giremeyeceğini anlatmaya çalışıyormuş gibiydi. Ancak Paul bunu umursamıyor gibiydi. Bunun yerine, gözlerinde hafif bir ışık belirmişti. Görünüşe göre en azından elinde bir ipucu vardı.
“Dünyadaki altıncı en iyi demirci olayına ne oldu? Beni bir şekilde oraya sokabilirsin değil mi?”
Paul gülerek konuştuğunda Aaron’un kaşları kırışmıştı. Elbette, onu oraya sokabilirdi ancak bunu neden yapmalıydı ki? Bu adamla yeni tanışmıştı ve adamın yaptığı ilk şey onu kızartmaya çalışmak olmuştu. Bunu yapmak istemiyordu.
“Yapmak zorundasın Aaron. Emin ol, yapmazsan epey pişman olacaksın.”
Paul bunu hafif bir gülümsemeyle söylese de onun gözlerine bakan Aaron içten içe titremişti. Paul nazikçe konuşuyor gibi görünse de Aaron onun sözlerinin altındaki bin yıllık buzullardan daha soğuk olan niyeti kolayca hissedebiliyordu.
“Yapabilirim! Kesinlikle yapabilirim! Hayır, yapacağım!”
Panik ve ölüm korkusuyla anında bağıran Aaron’a bakan Paul hafifçe gülümsemiş ve başını sallamıştı. O anda, birden Aaron’u saran çelik kablolar onu bırakmış ve altındaki alevler de sönmüşlerdi. Aaron sonunda eski gücüne geri sahip olduğunu hissettiğinde sahip olduğu özgüven biraz geri gelmişti.
Belindeki gizli silaha uzanıp bir saldırı yapmayı planlıyordu. Karşısındaki gençten bir aura yayılmadığından gücünden emin olmasa da en fazla bir Aziz seviye olmalıydı. Sürpriz bir saldırı yaptığı sürece onu öldürebilmeliydi!
Ancak… belinde olması gereken gizli silah orada değildi.
“Beni sürpriz yakalamak için önce Büyük Aziz seviyesine ulaşmalı, sonrasında ise tüm hayatını gizli saldırılara adamalısın. Ne yazık, sana ihtiyacım olmasa seni çoktan katletmiştim.”
Paul birden Aaron’un önünde belirmiş ve kısık bir sesle konuşmuştu. Bir elinde bir pipo duruyordu. Bu piponun başı normal olsa da tutacak yerinde sivri uçlu, zehirli bir iğne vardı.
Zehirli iğnenin kendisinden yalnızca birkaç santim uzakta olduğunu fark eden Aaron’un zihnindeki tüm düşünceler kaybolmuş ve korku tüm vücudunu sarsmıştı. Anında bir adım geri çekilip dizlerinin üzerine çökerken titreyen sesiyle konuşmaya başlamıştı.
“Özür dilerim, aptallık ettim! Bir daha böyle bir şey olmayacak!!!”
Diz çöken Aaron’a bakan Paul Elindeki pipoyu kırarken gülümsemişti. Rakibinin özgüvenini kırmayı başarmıştı. Artık onun kendisine ihanet etmesi konusunda endişelenmesi gerekmiyordu. En azından hayatı konunun içinde olmadığı sürece ona ihanet etmeyecekti.
“O halde gidelim.”
Paul rahat bir şekilde arkasını dönse de Aaron yavaşça kalkarken yüzünde endişeli bir ifade belirmişti. Paul arkası dönük olduğu için bu ifadeyi fark etmese de Aaron’un ifadesi Amelia için görünürdü. Bu yüzden onun yüzü de ekşimişti.
“Usta, bu adamın bir şeyler sakladığını düşünüyorum.”
Amelia birden konuştuğunda Paul kaşlarını kaldırmış ve arkasına bakmıştı. O sırada, Aaron hafifçe gülmüştü. Ancak bu gülüşte herhangi bir pozitif duygu görülmüyordu.
“Aslında, yaklaşık bir ay önce 5.demirci ile bir dövüşe karıştım. Bu yüzden bir bahse girdik. Bahsin konusu hangimizin bir ay içerisinde en iyi silahı getireceğiydi. Bahsin ödülü ise Kara Çelik Küresine birisini sokma hakkıydı. O zamanlar zaten birini göndermeme gerek yoktu ve demircilik yeteneklerim zaten 5.’nin oldukça yakınında olduğu için kazanabileceğimi düşünüyordum. Ama…”
Aaron başını çevirip yakındaki örse baktığında Paul kendi gelişinin Aaron’un yaptığı silahı parçaladığını anlamıştı. Yani şu anda Aaron bahse koyacak bir eşyaya sahip değildi ve kaybetmesi kesindi. Ama, o sırada Paul bir şeyi fark etmiş ve hafifçe gülümsemişti.
“Altıncı en iyi demircinin bir kelime oyununa düşeceğini beklemezdim.”
Paul’ün sözlerinden sonra Aaron başını kaldırmış ve merakla dolu gözleriyle Paul’e bakmıştı. Kelime oyunu? Fark etmediği bir şey mi vardı?
“Bir ay içerisinde yalnızca bulabildiğin en iyi silahı götürmen gerekiyor. Bu silahı ‘yapman’ değil, ‘bulman’ gerekiyor. Beşinci demircinin senden daha akıllı olduğu kesin. Büyük ihtimalle daha üstteki demircilere yalvarıp silahlarından birini çoktan ödünç almıştır.”
Paul’ün sözleri Aaron’un gözlerinde şokun belirmesine neden olmuştu. Bir süre düşündüğünde… Beşinci bu bahsi koyduktan kısa bir süre sonra Üçüncü’yü ziyarete gitmemiş miydi?
“Siktir!”
Basit bir kelime oyununa düştüğünü fark eden Aaron’un gözlerinde öfke belirmişti. Kara Çelik Küresine gönderebileceği bir öğrencisi veya benzer bir yakını olmasa da yine de bu şansı satabilir ve epey para kazanabilirdi. Bu onun birkaç senelik materyal alımını bile karşılayabilirdi. Beşinci’nin gururunu bir kenara koyup böyle alçak bir hareket yapmasını beklememişti!
“Ama böyle olsa bile… Yalnızca bir günüm kaldı. Yarın bahsin sonucunu öğrenmek için yeniden buluşacağız. Bir gün düzgün bir silah bulmak için hiç de yeterli değil!”
Aaron kendi kendisine mırıldanırken Paul hafifçe gülümsemişti. Kendi Bin Şeytan Kılıcını veya Keln’i Aaron’a verip bahsi kazanmasını sağlayabilirdi ancak bu güçlü silahlar onun kimliğini az da olsa ele verebilirdi. Ama Kara Çelik Küresine girmesi de gerekiyordu. Hatta Amelia’yı da kendisiyle birlikte götürmesi gerekiyordu.
“Aaron, ocağını ve materyallerini biraz ödünç alacağım.”
Paul konuşurken yavaş adımlarla örse yaklaşmış ve örsün üzerindeki bozuk kılıcı bir köşeye fırlatmıştı. Sonra Aaron’un çekiçlerinden birisini kavramış ve etraftaki materyalleri ruh gücüyle kavramaya başlamıştı. Materyallerin çoğu ölümlü materyaller olsalar da onlarla güçlü bir silah yapmak zor sayılmazdı.
Aaron şaşkınlıkla onu izlerken Paul’ün eline aldığı çekicin başında Kutsal Karanlık Düzen Çemberi belirmişti. Direkt olarak çemberi kullanarak silahı yapmayacak olsa da silahın yapımında ondan biraz yardım alacaktı!
“Klang!”
Bir altın cevherini büyülü alevleriyle ısıtan Paul örsün üzerine koyduktan sonra çekiciyle sertçe vurmuştu. Sonrasında, çekicin metale vurma sesleri mağarada yankılanmaya başlamıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..