451.Bölüm – Karşılaşma, Altın Yükselen ve İmparator Paul
“Bunu al.”
Uçarak hızla yol alan Altın Zırhlı yükselen onu takip eden maskeli yükselene bir tılsım uzatmıştı. Bu tılsımı anında yakalayan maskeli yükselen ise havada olmasına rağmen belirgin bir şekilde titremiş ve sormuştu.
“Efendim… buna gerçekten gerek var mı?”
Altın zırhlı yükselen ona sert bir bakış attığında maskeli yükselen anında sözlerine pişman olsa da Altın Yükselen ona rahat bir açıklama yapmıştı.
“Eğer 2.Semadaki bir Yükseleni ve birkaç İmparator seviyeli ölümlüyü tutabileceğini düşünüyorsan tılsımı kullanmak zorunda değilsin. Ama bunu yapamayacaksan o tılsım tek şansın. En azından ruhun hayatta kalıyor yani Küçük Cennetlerde yeniden dirilebilirsin. Dostuna ne olduğunu unutma.”
Ruh Kalbi çalınan diğer Yükseleni hatırlayan maskeli yükselen elindeki tılsıma baktığında o kadar da kötü bir seçim olmadığını hissetmişti. Gelişimini artırmak zaman alacak olsa da en azından hayatta kalacaktı. Bu hiçliğe karışmaktan daha iyiydi.
“Geldik.”
İkilinin ilerlediği yönde art arda gelen üç dağın üzerindeki kan rengi üç saray görünmüş ve Altın Zırhlı Yükselen’in yüzünde büyük bir sırıtış belirmişti. Aynı anda, beş kişilik bir grup sarayın önünde belirmişti.
Grim, Wulian, Aleena, Pisboğaz ve Shuan’dan oluşan bu beşli Paul’ü takip eden en güçlü kişilerdi. Normalde İnfirmi de savaşa katılabilirdi ama Paul onu Amelia’ya yandaşlık etmesi için Yaradan Yetiştirme Zindanında bırakmıştı. Amelia’ya zarar gelmesine izin veremezdi.
Simon ve Semia ise savaşa katılamasalar da zindana girmeyi reddetmişlerdi. Paul’ün savaşında katkıları olmasa bile kolayca kurtulmak istemiyorlardı. Eğer Paul ölürse, onlar da ölecekti.
“Git.”
“Anlaşıldı!”
Altın Zırhlı Yükselen emri verdiği anda maskeli yükselen birden ileriye doğru fırlamıştı. Kendilerine doğru hızla yaklaşan yükselenin baskısı grubu sararken eğer Grim’in koruması olmasaydı güçleri normalden daha da zayıf olacaktı.
“Aptal yükselen. Geber.”
Grim sağ elini ona yaklaşmaya cüret eden bu 1.Sema Yükselene doğru savururken bir şeyin yanlış olduğunu son saniyede fark edebilmişti. Yükselenin göğsüne yapışmış olan tılsımın parıldadığını gördüğünde ise çoktan geç kalmıştı. Beyaz çemberler Grim’i ve grubun kalanını çoktan sarmışlardı.
“Zorunlu Işınlanma Çemberi!”
Maskeli Yükselenin sesi son bir kez duyulduktan sonra vücudu birden yok olmuş ve Grim ile etrafındaki grup da gözden kaybolmuşlardı. Belirdikleri yer ise Paul’den çok uzaktaki bir yerdi. Grim aralarındaki kan anlaşması sayesinde bunu kolayca hissedebiliyordu. Diğerleri de, en son anlaşma yapan Shuan da dahil, bu bağ sayesinde mesafeyi hissedebiliyorlardı.
“Siktir! Korkak!”
Grim öfkeyle Paul’ün olduğu yere doğru hızlıca fırlarken bu yolun uzun bir tanesi olacağını biliyordu. Yükselen seviyesindeki gelişimiyle bile bu yolu geçmesi uzun bir zaman alacaktı ve arkasındaki diğer İmparator seviyeliler elbette ona yetişemeyeceklerdi…
“Sonunda yalnız kaldık. Kara Büyücü, yalnızca bir ölümlü iken konseye bu kadar sıkıntı çıkaran kişinin yüzünü görmeyi gerçekten istiyorum biliyor musun? Benimle bir tur dövüşmeye ne dersin?”
Altın Zırhlı Yükselen bu şekilde konuşsa da Paul’ü küçük görmeye cüret edemiyordu. Ona göre Paul’ün tehlikesi önceki 2.Sema Yükselenden bile daha yüksekti. Çünkü olur da bir yolunu bulup onun elinden kaçabilirse gelecekte Paul’ün elinden kurtulması imkansız olacaktı. Bu yüzden onu ciddiye alıyordu ve asla küçük görmeyecekti.
“Davetsiz misafirlerle ilgilenmeyi pek sevmem. Ama gelen kişi 2.Semadaki bir Yükselen olduğunda onu karşılama isteğim elbette oluyor. Sanırım sana direkt olarak Altın Yükselen olarak seslensem bir sıkıntı olmaz…”
Paul birden sarayın dışında belirmiş ve Altın Yükselen onun ‘farklı’ olduğunu anlamıştı. O anda yalnızca diğer ölümlülerden değil, aynı zamanda daha önceden gördüğü her şeyden daha farklı bir varlıkla karşıyaydı.
Gökyüzünde Altın Yükselen ile aynı hizada uçan Paul uzun siyah paltosu ve siyah kıyafetleri ile duruyordu. Saçları arkadan normal bir şekilde bağlanmışlardı ve yüzü açıktaydı. Yıldız işaretlerine sahip olan kızıl gözlerinde sakinlik hakimdi. Herhangi bir şekilde paniklemediği açıktı.
“Altın Yükselen… Haha, bu güzel bir isim. Eğer bugün buradan canlı ayrılan kişi ben olursam ileride bu ismi kesinlikle kullanacağım, Kara Büyücü.”
Paul de karşısındaki bu altın zırhlı yükselenin daha önce karşılaştığı Velvaât’ten daha farklı olduğunu anlamıştı. Velvaât mağrur ve gücünü büyük gören bir kişiyken karşısındaki altın zırhlı Yükselen Paul’e ciddi bir gözle bakıyordu. Ve ciddi olup onu küçük görmediğinden kesinlikle bu dövüş Velvaât’le olandan daha zor olacaktı.
“…Gerçekten de, güçlü ve değerli bir rakip. Ama bu burada olacak olan dövüş hakkında bir şeyi değiştirmiyor. Benim ve sevdiklerimin hayatını tehlikeye soktuğunuz andan itibaren ne kadar güçlü veya saygıdeğer olursanız olur, düşmanımsınız. Bu kadar basit.”
Paul ellerini havaya kaldırdığında sağ elinde Bin Şeytan Kılıcı, sol elinde ise Keln belirmişti. İki kılıç aşağıya inerlerken havayı kesmiş ve ıslığa benzer bir ses çıkarmışlardı. Normalde yalnızca biraz rahatsız edici olabilecek bu ses o anda Altın Yükselenin zihnini hafifçe sarsmıştı.
“Cennete Hükmeden Melodi. Her hareketi ve sesi bir melodiye dönüştürebilen anormal ruh özü… Yalnızca imparator seviyede olmana rağmen böyle güçlü bir Ruh Özünü kavraman oldukça güçlü bir düşman olduğunu gösteriyor.”
Altın Yükselen Paul’ün aurasının yalnızca bir İmparator seviyesinde olduğunu doğrulayabilirdi. Ancak gücü bu seviyeyi kat kat aşıyordu. Yalnızca anormal bir ruh özü kabul edilen Cennete Hükmeden Melodi bile bunu kanıtlamak için yeterliydi.
“Metalik Işıltı.”
Altın Yükselen hafifçe mırıldandığında vücudunun etrafındaki altın zırh hafifçe parıldamış ve iyice sıkılaşmıştı. Aynı anda, teninin belli olduğu tek yer olan yüzünde derisinin metalik altın rengine büründüğü kolayca görülmüştü. Normalde beyaz olan saçı altın sarısı bir renge bürünmüştü ve gözleri de altın kürelere dönüşmüşlerdi.
“İkimiz de farklı türden olsalar da kılıç kullanıcılarıyız. Yani dövüşün yıkıcı olacağından şüphem yok. Yeri değiştirmek ister misin?”
“…Bu yerden biraz daha uzak olsa iyi olur.”
Paul’ün sözlerinden sonra ikisi de hızla Kan Kızılı Saray’dan uzaklaşmışlardı. Paul’ün arkasından bakan Simon ise yumruklarını ve dişlerini sertçe sıkıyordu. Vücudu aşırı güçlü bir şekilde titriyordu.
“Hayatta kalmalısın, Paul Veussia. Sen burada ölecek bir kişi değilsin.”
Simon kendi kendine hafifçe mırıldandıktan sonra Kan Kızılı Saray’ın ana sarayına dönmüştü. Eğer Paul saraya geri dönerse onu direkt olarak karşılamak istiyordu.
O sırada, Paul ve Altın Yükselen yeri değiştirmiş ve auraları sayesinde yakındaki her canlı varlığın kaçışmasını sağlamışlardı. O anda ikisi de gökyüzünde süzülüyorlardı ve altlarında genişçe bir orman vardı. Paul iki elinde kılıçlarını kavramıştı ve Altın Yükselen de sağ eliyle altın renkli meçini tutuyordu.
“Burada tam gücünü kullanabilirsin ve kimseyi incitmekten korkmana gerek yok. Şimdi… hazır mısın?”
Altın Yükselen Paul’e bakarak sorarken bir yandan da meçini kaldırmış ve dik bir şekilde tutmaya başlamıştı. Paul ise kılıçlarını iki yana açmış ve yeşil ve kırmızı renkleri arasında değişen kılıç enerjisinin kılıçlarını sarmasına izin vermişti.
Ancak bu hazır olduğu anlamına gelmiyordu ve Altın Yükselen bunu anlamıştı. Çünkü o anda Paul’ün içindeki mana vahşi bir şekilde dışarıya çıkmak için çabalıyordu ve bunu hissedebiliyordu. O miktardaki mana ölümlülük sınırını aşan kendisine bile bir baskı getiriyordu.
“Bu andan sonra… herhangi bir karşıtım var olmayacak. Cehennem Alevleri!”
Paul ilk kısmı yalnızca mırıldanarak söylese de son kısım oldukça gür bir sesle bağırılmış ve kan kızılı alevler birden vücudunu sarmıştı. Bu kan kızılı alevlere bakan Altın Yükselen’in vücudu birden titremiş, ruhunun derinliklerindeki ruh kalbi aşırı güçlü bir şekilde sarsılmıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..