452.Bölüm – Kara Büyü!
Paul ve Allatra’nın ruhu birleştiğinde Paul’ün en çok kazanç sağladığı bölge Cehennem Alevi büyüsüydü. Çünkü bu büyü gelişmek için kavrayış gerektiriyordu ve Allatra onun vücudunu ele geçirdiğinde kendi kavrayışıyla büyüyü kullanmıştı. Daha sonrasında ise ruhları direkt olarak birleşmişti.
Bunun sonucunda kendi ruhu bu büyüyü refleks olarak en yüksek seviyeye çıkarmıştı. Yani o anda Paul Habis Tanrı ve Allatra ile birlikte her şeyi yakabilecek bu alev büyüsünün son seviyesine çıkabilen üçüncü kişi olmuştu. Ve hayatta olan tek kişi de kendisiydi. Aslında bir Yükselene karşı dövüşecek özgüveni bulmasının nedeni de bu alevlerdi.
“…Bu düşündüğümden de zor olacak. Öncesinde en azından %60 kazanma şansım olduğunu düşünüyordum ama şimdi…”
Altın Yükselen kendi kendine mırıldanırken altına dönüşmüş yüzündeki ifade iyice ciddileşmişti. Aynı anda, altın meçinin etrafında altın renkli bir ışık belirmişti. Etrafına yayılan aura gittikçe güçleniyordu.
“Altın Işın.”
Meç yavaşça ileriye doğru doğrulmuş ve birden hızla ileriye doğru saplanmıştı. Aynı anda, altın renkli bir ışın anormal bir hızla Paul’e doğru fırlamıştı. Geçtiği yerlerdeki havayı delip geçen ışından oldukça keskin bir aura yayılıyordu.
“Bu beni yaralamak için yetersiz.”
Paul sol elindeki Keln’i birden savurmuş ve bu altın ışığı anında savuşturmuştu. Hareket ederken hafif bir melodi oluşturan Keln’in gücü birden artmış gibiydi ve beyaz kılıç öncekinden daha da güçlü bir şekilde bağırıyordu.
“Metalik Işıltı Ruh Özüm kılıcını delip geçebilecek kadar güçlü değil demek… Ama eğer bir tanesi yetmiyorsa hâlâ diğerlerine sahibim! Altın Işın Yağmuru!”
Paul’e dönük olan meç Altın Yükselen’in sözlerinden sonra birden hızlanmış ve onlarca altın ışık birden Paul’e doğru fırlamaya başlamışlardı. Her biri normal bir İmparatoru kolayca ölümcül bir şekilde yaralayabilecek, hatta öldürebilecek bu saldırılarla karşı karşıya kalan Paul ise yerinden bir adım bile hareket etmemişti.
“Cehennem Alevleri.”
Paul’ün etrafında rastgele uçuşan alevler onun sesiyle birden hareketlenmiş ve ışınlar halinde birden fırlamışlardı. Her biri bir ışık ışınını engelliyorlardı ve her çakışmada güçlü bir patlama sesi yayılıyordu. Aynı anda, çakışmanın olduğu bölgedeki mana dalgaları o kadar güçlüydü ki görüntüyü bulanıklaştıran bir serap etkisi yaratıyorlardı.
Bu etki dağıldığında Altın Yükselen Paul’e iyice bir bakış atabilmişti. Cehennem Alevleri yeniden etrafında toplanan Paul’ün sol omzu bir ışın tarafından delinmişti ancak bu ışının oluşturduğu yara hızlıca iyileşiyordu. Yine de, Paul’ün onun tüm saldırılarını durduramadığını görmek Altın Yükselene bir miktar özgüven kazandırmıştı.
“İyi bir saldırı. Ama yıkıcı gücü yeterince yüksek değil. Daha çok böyle olmalıydı…”
Paul Keln’i ileriye doğru uzatmış ve Keln’in ucunda biriken altın mana topunu göstermişti. Bu mana topunun yoğunluğunu hisseden Altın Yükselen şaşırırken anında altın zırhını bir ışıltı katmanı ile kaplamıştı.
“Cennet Güneşi Işını.”
Altın renkli ışın kılıcın ucunu terk edip hızla Altın Yükselene ilerlerken Altın Yükselen birden defansif bir pozisyona geçmişti. Devasa altın ışını tüm vücudunu sarıp geçerken arkasındaki devasa dağda bile bir delik oluşmuştu. Bu dağın birkaç yüz metre uzakta olduğu düşünüldüğünde Paul’ün saldırısının güç bakımından üstünlüğü belliydi.
Işın dağıldığında Altın Yükselen’in vücudu belli olmuştu. Belirgin bir yara almamıştı ancak kendisini saldırının etkisinden korumak için yüksek miktarda enerji harcamıştı. Paul’ün savaş gücünün üstünlüğü onu hayrete düşürüyordu.
“Daha fazla uzatmaya gerek yok. Madem bir taraf ölecek, o zaman hızlı davranalım. Ne dersin, Kara Büyücü?”
“Sana katılıyorum, Altın Yükselen.”
Paul ve Altın Yükselen arasında geçen bu kısa diyalogdan sonra ikisi göz göze gelmiş ve birden figürleri ortadan kaybolmuştu. Figürleri bir daha ortaya çıktığında bu ikisinin arasındaki mesafenin ortasındaydı ve Altın Yükselen’in meçi Paul’ün çaprazlanmış kılıçlarının kesişme noktasına doğru ilerliyordu.
Klang!
Meç kılıçlara çarptıktan sonra geri sektiğinde Paul anında sağ elinde kavradığı Bin Şeytan Kılıcını ileriye doğru savurmuştu. Bin Şeytan Kılıcını saran enerjinin ve üç farklı mananın gücünü hisseden Altın Yükselen kendisini korumak için sol kolunu havaya kaldırmıştı.
“Altın Kalkan!”
“Cehennem Yarığı!”
Paul’ün kılıcı ona daha ulaşamadan önce Altın Yükselenin sol kolunu kaplayan zırh hareketlenmiş ve yuvarlak bir kalkana dönüşmüştü. Paul’ün saldırısı bu kalkan ile karşılaştığında güçlü bir ses yankılanmış ve kalkanda ufak bir kesik oluşurken Paul’ün saldırısı geri sekmişti.
“Cennet Ucu!”
Aynı anda, Altın Yükselen’in dikkati dağılmışken Paul’ün diğer elindeki Keln hızla ileriye saplanmıştı. Altın zırhı kolayca delip geçen Keln Altın Yükselenin karnına saplanmıştı ve içindeki mana Altın Yükselene içten saldırıyordu!
“Pu!”
Altın Yükselen hızla geri çekilirken ağzından bir miktar altın renkli kan tükürmüştü. Paul bunun onun kanı olduğunu anlayabilmişti çünkü Keln de o anda bu altın kan ile kaplıydı. Saldırısı Altın Yükselene zarar vermeyi başarabilmişti.
“Fena değil. Hiç fena değil… Feda Hücumu!”
Altın Yükselenin meçi birden Paul’e dönmüş ve vücudu birden yok olmuştu. Paul onu bir kez daha görmeyi başardığında altın meç çoktan Paul’ün göğsünü delip geçmişti.
“Ha!”
Altın Yükselen Paul’ü yaraladıktan sonra durmamış ve hızlanmaya devam etmişti. Hızla ilerlerken onları durduran şey ise Altın Yükselenin Paul’ü bir dağa güçlü bir çarpışma ile çivilemesi olmuştu.
“Hayat Mührü!”
Altın Yükselenin altın renkli kanı etrafa dağılıp altın meçle birlikte bir formasyon oluştururken Altın Yükselen hızla yükselmiş ve o bölgeden uzaklaşmıştı. Aynı anda, parlak altın bir küre Paul’ün olduğu bölgede ortaya çıkmıştı. Altın Yükselenin kanı ise Paul’ü mühürleyen zincirler olarak kullanılıyorlardı.
Feda Hücumu ve Hayat Mührü Altın Yükselenin en çok öz hasara yol açan teknikleriydi. İkisi de kendi hayat gücünü asıl enerji olarak kullanıyorlardı ve ikisini üst üste kullanmak Altın Yükselenin toplam hayat gücünün %20’sini kaybetmesi anlamına geliyordu.
%20 o kadar büyük bir oran gibi görünmese de bir Yükselen’in 1 milyon yıl kadar bir süre yaşadığı söylenmeliydi. Yani Altın Yükselen bu iki tekniği kullandığında toplam hayatından 200.000 yıl kaybetmişti. Bu bir İmparatorun maksimum hayatının iki katı bir süreydi ve Altın Yükselen bu kadar hayat gücünü bir imparatoru yakalamak için kullanmıştı!
Ancak Altın Yükselen bunu bir kayıp olarak görmüyordu. Paul’ün savaş gücü beklenenden çok daha üstündü. Daha yalnızca bir imparator olmasına rağmen kendisine, 2.Semadaki bir Yükselene karşı durabiliyordu ve kazanma şansı bile vardı. Eğer onu elinden kaçırırsa ileride kesinlikle durdurulamayan bir varlık olurdu. Bu kesinlikle engellenmeliydi!
“Hayat Mührü onu engelleyecek güce sahip değil. O zaman o şeyi kullanmam gerek- ha!?”
Kendi kendine konuşan Altın Yükselenin düşüncelerini kesen şey Paul’ü mühürleyen Hayat Mührünün birden ortadan kaybolmasıydı. Daha da şaşırtıcı olan şey ise Paul’ün mührün merkezi olması gereken yerden herhangi bir yara almamış bir şekilde çıkmasıydı. Bu onun iki saldırısının da herhangi bir işe yaramadığını gösteriyordu. Yani 200.000 yıl tamamen boşa gitmişti!
“Ne ol-”
“Bir süredir Kara Büyücü adının epey garip olduğunu düşündüğümü biliyor musun, Altın Yükselen.”
Paul birden böyle bir konu açtığında Altın Yükselen konuşacak bir şey bulamamıştı. Ancak Paul zaten bir cevap beklemediğinden az önce göğsünden çıkardığı altın meçi sallarken konuşmaya devam etmişti.
“Kara Büyü… Tam olarak ne olabilir ki? Eğer Karanlık Mananın kullanıldığı büyüler Kara Büyü olarak geçiyorsa o zaman bir Kara Büyücü olmanın ne özelliği olabilir? Sonuçta karanlık manayı kullanabilen birçok ırk var. İmparator seviyeye çıkarken bu konuyu özellikle düşünüyordum. Ve beni bile ürküten bir şeyle karşı karşıya geldim.”
Bir anda Paul’ün çevresindeki uzay titremeye başladığında Altın Yükselen’in vücudu da belirgin bir şekilde titremişti. Aynı anda, Paul’ün elindeki altın meç birden tozlaşmış ve tamamen hiçliğe karışmıştı.
“Kara Büyücü adı Habis Tanrının varisleri arasındaki bir isimdi. Çünkü Habis Tanrı da bu şey ile karşılaşmıştı. Bunu nasıl anlatabilirim… Kara Büyü’nün özüyle? Evet, en iyi böyle açıklanabilir. Kara Büyü’nün özü, Kara Büyücü’nün anlamı, doğal olan her şeye karşı gelen bir şeydi. Bu yüzden Habis Tanrı’dan sonra gelenler Kara Büyücü adını aldılar. Çünkü doğaya karşı gelip Tanrıları yok etmeyi planlıyorlardı. Ama hiçbiri Kara Büyü’nün özünü görmeyi bırak, onu hissedemediler bile.”
Paul bu şekilde konuşurken onun ruh sarayındaki Spadia şok olmuş bir şekilde onu dinliyordu. Paul ne zamandır bu konuları düşünüyordu? Kara Büyü’nün özü… böyle bir varlık gerçekten var mıydı? O zaman neden önceki Kara Büyücüleri eğiten kişi olarak kendisi bile bunu bilmiyordu!?
“Onların bu varlığa erişemediklerini normalde bilmemem gerekiyor. Sonuçta onlar benden uzun yıllar önce yaşadı. Onları nasıl bilebilirim ki? Ama biliyorum. Çünkü bu fenomen… saklanabilecek bir şey değil.”
Paul birden başını kaldırmış ve aynı anda iki kılıcını da gökyüzüne yükseltmişti. Aynı anda, Keln ve Bin Şeytan kılıcı birden çatlamışlardı!
“Velet! Kılıçlar!”
Spadia şok olmuş bir şekilde konuşurken Paul’ün kızıl gözleri Altın Yükselene sabitlenmişlerdi. Kılıçların bu güce dayanabileceğinden emin değildi ama karşısındaki düşmanı tam anlamıyla öldürmek istiyorsa yalnızca bu saldırıyı kullanabilirdi.
“Kara Büyü: Birleşen Gerçeklik ve Hiçlik.”
Biri siyah ve biri beyaz iki kılıç aynı anda aşağıya indiğinde ikisinden de kılıçlarla aynı renklerde dalgalar belirmişti. Bu siyah ve beyaz dalgalar yeri ve göğü kolayca delip geçseler de herhangi bir ses çıkarmamış, herhangi bir etki göstermemişlerdi. Sanki serap saldırılar gibilerdi ve iki kesiğin birleştiği yerdeki Altın Yükselen bile böyle düşünüyordu.
Ancak sonraki anda, Kara Büyü gerçek anlamını göstermişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..