453.Bölüm – Gizli Bölüm!
İki kesiğin birleştiği yerde bulunan Altın Yükselen vücudunun, ruhunun ve tüm varlığının birden dörde bölündüğünü hissetmişti. Ve bu dört parçanın üçü karşı konulamaz bir güç tarafından daha önce hiç hissetmediği kadar korkutucu bir varlığa doğru çekiliyordu.
“Aaaaahhhh!!!”
Altın Yükselen güçlü bir çığlık atarken Paul de olduğu yerden aşağıya doğru süzülmüş ve tek dizinin üzerinde zar zor durabilmişti. Ağzının kenarından kan akıyordu ve vücudu titriyordu. Bin Şeytan Kılıcı ve Keln’i yavaşça yere koymayı denediğinde kılıçların üzerindeki kırıklar son bir kez büyümüşlerdi.
“Ka!”
İki kılıç birden parçalanmış ve kabzaları dışında tamamen toza dönüşmüşlerdi. Paul’ün göğsündeki taç şeklindeki dövme kaybolurken bu manzara Paul’ün ruh sarayındaki Spadia’nın gözlerinin şok ile açılmasına neden olmuştu.
“Bin Şeytan Kılıcı kırıldı mı? O kılıç benim en güçlü tekniklerimi bile kaldırabilecek bir seviyedeki anormal bir kılıçtı… Velet, sen nasıl bir seviyeye ulaştın? Nasıl bir şey ile karşı karşıya geldin!?”
Spadia gerçekten şok içerisindeydi. Ona yüzyıllarca eşlik etmiş bir kılıç Paul’ün bu saldırısı yüzünden tek seferde parçalanmıştı!
“Birleşen Gerçeklik ve Hiçlik tam olarak ismiyle aynı anlamı taşıyor yaşlı adam. Kısa süreli bir doğal bozukluk ile gerçekliği ve hiçliği bağlıyor. Bu yüzden karşı taraftaki kişi her kimse kaçması neredeyse imkansız. Ama kullanan kişinin kaçması da- Öhö!”
Paul bir ağız dolusu kanı şiddetle kustuktan sonra ağzının kenarlarını silmiş ve yalpalayarak ayağa kalkmıştı. Ellerinde tuttuğu kılıç kabzalarına birer bakış attıktan sonra onları yere, kılıçların bıçaklarının dönüştüğü tozların içine bırakmış ve hafifçe mırıldanmıştı.
“Keln’in sahibi, son isteğini yerine getireceğimden emin olabilirsin. Bu kılıcının bu zamana kadar bana olan yardımı için olacak. Bin Şeytan Kılıcı ise… Yaşlı adam, istediğin bir şey var mı?”
Paul vücudunun iyileşmeye başladığını hissettiğinde Spadia’ya rahatça sormuştu. Spadia ise hâlâ bir süre önce öğrendiği bilgileri işlediğinden herhangi bir cevap vermemişti. Paul’ün söylediği şeyler onun için bile aşırı şok ediciydi ve bir süre düşünmesi gerekiyordu.
“Bu… şaşırtıcıydı…”
Oradan uzaklaşmak için hazırlanan Paul birden arkasından gelen sesi duyduğunda hızla arkasına dönmüştü. Orada, az önce saldırdığı yerde duran Altın Yükseleni görebilmişti. Hâlâ altın zırhının içinde olan Altın Yükselenin derisi eski hâline dönmüştü ve bir şekilde eskisinden daha yaşlı görünüyordu. Ancak Paul’den daha iyi bir durumdaydı.
“Nasıl!?”
Paul şaşırmış ve kendisini korumayı denemişti ancak yeterince güç toplayamıyordu. Kara Büyü kullanımı onu o kadar yoruyordu ki bir şekilde ani güç toplayışı yaşamadığı sürece bir büyü bile kullanamazdı. O anda uçmak bile onun için oldukça zorlayıcıydı.
“Kara Büyü… gerçekten korkutucu bir güçtü. Ancak eğer karşındaki kişi amaçları için kendisinden vazgeçebilecekse o zaman o kadar korkutucu sayılmaz. Saldırın varlığımı dörde bölüp üç parçasını almaya çalışıyordu. Ben de buna izin verdim. Yani tüm gücümün de, hayatımın da %75’ini kaybettim. Ama hayatta kalmayı başardım.”
Evet, bu şekilde olmuştu. Altın Yükselen tamamen kaybolmak yerine varlığının dörtte üçünden vazgeçmeyi seçmişti. Bu sayede hayatta kalmıştı.
Bu birçok uzman için kabul edilemez bir şeydi. Sonuçta kim uzun yıllar uğraştığı gücünden ve hayatının dörtte üçünden vazgeçmeyi isterdi ki? Uzmanların çoğu bu durumda ölmeyi yeğlerlerdi. Ama Altın Yükselen farklıydı. Bir amacı vardı ve bu amaç tamamlanana kadar ölemezdi!
“Seninle onurlu bir şekilde dövüşüp senin sonunu getirmek istedim, Kara Büyücü. Ne yazık ki bunu yapacak güce sahip değilim. Bu yüzden bunu yapmak zorundayım. Beni mazur gör.”
Altın Yükselen tek elini ileriye uzatmış ve avcunu Paul’e çevirmişti. Aynı anda, avcunun hemen önünde tamamen siyah bir tılsım kağıdı belirmişti.
“Açıl!”
Altın Yükselen ciddi bir ifade ile kükrediğinde siyah tılsım birden kızıl bir parıltı ile kaplanmış ve üzerinde kızıl yazıtlar ve… semboller belirmişti. Altın Yükselen şeytanların sanatı olarak görülen Sembolizm’i taşıyan bir tılsım kullanıyordu!
“Her varlığı gerçeklikten silebilen mutlak yazıt, hayatımı ve varlığımı kullan. Yok Oluş Tılsımı, aktifleş!”
Tılsım Altın Yükselenin sözlerinden sonra birden büyümüş ve 2 metrelik bir uzunluğa ulaşmıştı. Ardından, hızla Paul’e doğru fırlamıştı. Paul kendisine doğru gelen bu kara tılsıma bakarken kaçma isteğine sahip olsa da hareket edecek gücü kendisinde bulamıyordu. Spadia ise garip bir şekilde sessizdi.
“Bang!”
Tılsım Paul’ün vücuduna çarptığında güçlü bir patlama sesiyle Paul yere gömülmüş ve zihni birden ruh sarayına çekilmişti. Aynı anda, Paul aşındırıcı ve güçlü bir enerjinin vücudunu işgal edip ruhuna işlemeye çalıştığını hissedebiliyordu.
“Yaşlı adam, neler oluyor? O tılsım neyin nesi!?”
Paul kendi saldırısının işe yaramamasından dolayı zaten oldukça kötü bir durumdaydı. Bu yüzden birden ruh sarayına çekildiğinde iyice sinirlenmişti. Onu ruh sarayına zorla çekebilecek tek kişi Spadia olduğundan direkt olarak onu sorgulamaya başlamıştı.
Spadia ise sakin bir şekilde tahtta oturmaya devam ediyordu. Yüz ifadesi duygusuzdu. Hatta soğuk bile sayılabilirdi. Bir süre sonra derince iç çekmişti.
“Velet, ulaştığın Kara Büyü… Oldukça güçlü bir yetenek. Bu yeteneği geliştirirsen Habis Tanrı’nın zamanında yapamadığı şeyi yapıp konseyi yok edebilirsin. Bu konuda sana güveniyorum.”
“Hey… neden bahsediyorsun?”
Spadia’nın tonundaki garipliği sezen Paul kaşlarını kırıştırırken Spadia onu duymamışçasına devam etmişti.
“Sen bunu bilmiyorsun ama büyük ihtimalle kısa bir sürede öğreneceksin. Yalnızca Allatra ve Habis Tanrı’nın varisi değilsin. Aynı zamanda kendi varisin sayılırsın. En azından, bir önceki senin. Ve bu üç kimlik de konseyin nefret edeceği, hatta korkacağı kimlikler. Yani bundan sonra kendine dikkat etmen gerekecek.”
“Yaşlı adam! O tılsım neyin nesi!? Sen neden bahsediyorsun!?”
Paul daha fazla dayanamayıp Spadia’ya yaklaşmaya çalışsa da Spadia tek elini savurmuş ve onu ruh sarayının duvarına fırlatmıştı. Aynı anda, siyah bir enerji ruh sarayının etrafında belirmiş ve hızla saraya doğru ilerlemeye başlamıştı.
“Yok Oluş Tılsımı! Her milyon yılda bir yalnızca bir tane yapılabilen yegane yok etme aracı. Hedeflendiğinde en az bir ruhu hiçliğe yollamadan engellenmesi imkansızdır. Ve şu an senin ruhunu hedefliyor. Benim ruhum senin ruhunda saklandığı için şanslıyız.”
“Yaşlı adam…. Şaka yapıyor olmalısın. Başka bir yolu olmalı!”
Paul elbette Spadia’nın neden bahsettiğini anlamıştı ve gözlerinde daha önceden hissetmediği bir korku belirmişti. Spadia yok mu olacaktı? Bunu istemiyordu!
“Ben bu tılsımı engelledikten sonra o yükselenin de sana karşı koyacak gücü kalmayacak. Senin ufak grubun kısa sürede burada olmalı. Kedi eşine bu adamın ruh kalbini sökmesini söyle ve ruh kalbiyle beslen. Bu sana biraz güç katacaktır. Sonra Aleena isimli o kıza uzay kırığının yerini sor ve buradan ayrıl. Silleverde sana Yükselen seviyesine çıkana kadar kalabileceğin bir yer ayarlayacaktır. Yükselen seviyesine çıktığında zaten Habis Tanrı’nın eski takipçileri gün yüzüne çıkıp sana yardım edeceklerdir.”
Siyah enerji birden Spadia’nın figürünü sarmış ve kırıklara benzeyen siyah zincirler hâline gelmişlerdi. Paul ise olduğu yerde hareket bile edemezken umutsuzca bu görüntüyü izliyordu. Son anında, Spadia’nın yüzünde bir gülümseme belirmişti.
“Velet, bu yaşlı adama isteğini sormuştun değil mi? O halde söylüyorum! Sınırlarını aş!”
Boom!
Spadia’nın son sözlerinden hemen sonra, figürü birden parçalara ayrılmış ve tamamen hiçliğe karışmıştı. Paul ise onun en son olduğu yere boş gözleriyle bakarken yavaşça diz çökmüştü.
Gözlerinden birer yaş damlası süzülmüş ve vücuduna düşmüşlerdi. Ancak daha fazlası düşmeden önce, Paul zihninin bambaşka bir yere çekildiğini hissetmişti. Tam bu anda, bir başka manzara gözlerinin önüne gelmişti.
[Bölüm Adı]: Bir Efsanenin Ölümü, Bir Efsanenin Doğuşu!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..