461.Bölüm – Cerbera’nın Yeri
“Paul Shane Veussia… güzel bir isim.”
“Teşekkürler. Wayne, sormadan edemeyeceğim. Bu maden tam olarak ne madeni? Etrafta pek bir cevher görünmüyor.”
Paul övgüyü nazik bir şekilde kabul ettikten sonra madene bakarken merakla sormuştu. Aynı anda, Wayne’in aurasının hafifçe değiştiğini fark etmişti. Wayne bu konu açıldığında birden daha dikkatli ve ciddi olmuştu.
“Üzgünüm Paul ancak bunu sana söyleyemem. Yani bir sır falan değil ancak aileden birinin başkalarına söylemesi yasak. Bunun için özür dilerim.”
“Ah, gerek yok. Biraz kaba oldu zaten. Sormamalıydım.”
Paul bu madenin anında önemli bir cevherin çıkarıldığı bir yer olduğunu anlamıştı. Bu kadar boş görünmesi ve kölelere ufak bir cevherle özgürlük sözü verilmesi bundan olmalıydı. Ne madeni olduğunun söylenmesinin yasaklanması ise yalnızca onun bu düşüncesini pekiştirmişti. İşte şimdi meraklanmıştı.
“Eh, Wayne. Aslında şu anda biraz yardımına ihtiyacım var. Araf’a yeni geldim ve bölgeler hakkında hiçbir şey bilmediğimi söyleyebilirsin. Ben bir Büyük Dünya’dan geliyorum ve diğerlerine kıyasla biraz daha şansa bağlı bir şekilde bu dünyaya geldim. Biraz da olsa bu yeri tanımak istiyorum.”
Paul’ün bir Büyük Dünyadan geldiğini duyan Wayne’in gözleri bir anlığına açılsa da anında kendisini sakinleştirmişti. Garip bir şekilde, genelde daha düşük seviyeli dünyalardan gelen kişilerin savaş güçleri Üstün Dünyalarda yetişen kişilerden çok daha yüksek oluyordu. Daha zorlu şartlarda kendilerini yetiştiren kişiler daha deneyimli olduklarından savaşlarda daha serinkanlı oluyorlardı.
Ve aynı şekilde, tehlikeleri de onlardan daha yüksekti. Paul’ün o anda kendisinden güçlü olduğu kararına çoktan varmıştı. Yaş bir şeyi göstermiyordu. Önemli olan şey hayatında yaşadığı iniş-çıkışlardı.
“Elbette sana Araf hakkında biraz bilgi verebilirim. Gerçi, şu sıralarda bu madenden uzaklaşmam yasak. Yani sadece harita üzerinde biraz bilgi…”
“Bu harika olur.”
Paul Allatra ve Shane’in anılarında Elementaller ile ilgili bir şey bulamamıştı çünkü ikisi de bu konuyla uğraşmamışlardı. Araf hakkında harita bilgileri vardı ancak yalnızca bu yerlerin güç olarak bilgilerini biliyorlardı ve hikayeleri bilmiyorlardı. Onun ihtiyacı olan şeyler ise hikayelerdi.
“Bakalım… hey, bana en son çizilen haritayı bir getir.”
Wayne yakındaki askerlerden birisiyle konuştuktan bir dakika kadar sonra oldukça kaliteli bir kağıda çizilmiş bir harita getirilmiş ve masaya serilmişti. Bu harita oldukça ayrıntılı çizilmişti ve isimler ile bazı özellikler de üzerinde yazıyordu. Paul’ün sahip olduğu yeni anılarda geçen bazı yerlerin isimleri değişmişti ve bazıları çoktan yıkılmıştı bu yüzden güncel bir harita görmek ona iyi gelmişti.
“Şimdi… biz buradayız.”
Wayne tek parmağıyla haritada ‘Aridia Madenleri’ olarak isimlendirilmiş yere uzatmış ve hafifçe tıklattıktan sonra haritadaki bir saray simgesine elini uzatmıştı.
“Bu yer Aridia Ailesinin ana binası. Ana Binaya en yakın maden bu maden olduğu için kurak olsa da en iyi korunan maden bu.”
Paul Wayne’in yalan söylediğini aurasından görmüş ancak bir şey söylememişti. Zaten bu madende iyi bir şeylerin olduğunu çoktan düşünüyordu. Wayne’in biraz daha yalan söylemesi bir şeyi değiştirmeyecekti.
“Aridia Bölgesinin dışındaki en yakın yerleşim yeri Kalkadia Şehri. Ve bu şehrin 100 km kuzeyinde Düşmüş Tanrı Alevi Dağı var. Bu dağda Alevin Kutsal Elementali Cerbera’nın yaşadığı söyleniyor.”
“Pfft-”
Paul ağzındaki içeceği birden tükürüp öksürmeye başladığında Wayne konuşmayı kesmiş ve hafifçe gülümserken Paul’e bakmıştı. Sonrasında hafifçe gülmüş ve konuşmaya başlamıştı.
“Emin ol aynı tepkiyi veren birçok kişi var. Normalde Kutsal Elementalleri bulmak oldukça çaba gerektirir ve uzun zamandır diğerleri bulunsa bile haberleri yayılmadı ancak Cerbera bu dağda yaşar ve herkes bunu bilir. Oraya geçerken diğerlerinin kendisini aramasını kendisi istemişti. Gerçi birçok kişi o dağa çıksa da onu bulabilen olmadı yani artık bir efsane olarak görülüyor.”
“Ha… gerçekten şaşırtıcıydı.”
Paul ağzının kenarların hafifçe silerken derin bir nefes almıştı. Alevin Kutsal Elementalinin yerini bu kadar kolay öğrenmeyi beklemiyordu. Pusuladan hatırladığına göre Wayne’in ona söylediği yön doğruydu ve bu hikaye doğru olmalıydı. Yalnızca Cerbera’yı bulabilecek birisi ortaya çıkmamıştı.
“Her neyse. Lütfen devam et.”
Wayne Paul’ün isteğinden sonra sabırlı bir şekilde açıklamaya devam ederken Paul de dikkatle dinleyip zihnindeki bilgileri iyice şimdiki zamana uyarlamıştı. Hatırladığı zamanlardan beri epey şey değişmişti ve bunları yenilemesi kesinlikle işine yarayacaktı.
“Ve kıtanın sınırlarından sonrasında Karmaşa Meydanı yer alır. Bu bölgelerde şeytani varlıklar yaşar. Biliyor musun bilmiyorum o yüzden anlatacağım. Şeytani varlıklar içlerinde şeytani güç taşıyan ancak bilinçleri oldukça zayıf olan varlıklardır. Aralarından bilinç kazananlar ise şeytanlardan bile daha korkutucu varlıklara dönüşürler. Bu nedenle o bölge birçok kişi için tehlikelidir. Bizleri bırak, Yükselenler bile oraya kolayca girmezler.”
“Demek öyle… Yardımın için teşekkürler, Wayne. Etrafı biraz bilmek işime yarayacaktır. Karşılık olarak… hmm…”
Paul Wayne’in büyük ihtimalle buradan ayrıldıktan sonra peşinden birilerini göndereceğini biliyordu. Bu adamlardan kolayca kurtulabilirdi ancak daha Cerbera’yı bile bulamadan bir şeytan ailesiyle karşı karşıya gelmesine gerek yoktu. Bu nedenle basitçe bir hediye bırakıp dostça bağlar kurabilirdi.
“Sanırım bu yeterli olacaktır.”
Paul gümüş, kör bir kılıcı boyutundan çıkarmış ve masaya koymuştu. Güçsüz askerlerin gözünde bu hediye oldukça düşük değere sahipti çünkü aslında ne işe yaradığını bilmiyorlardı ancak Wayne kılıcın üzerindeki formasyonları ve içindeki acılı ruhları hissedebiliyordu. Bu kılıç ölümden sonrasında bile işe yarayan bir işkence aletiydi.
“…Ve ben de senin nazik biri olduğunu sanmıştım. Araf tehlikeli diye uyaracaktım ama pek gerek kalmadı sanırsam. Sen hazırlıklarını yapmışsındır.”
Paul herhangi bir şey söylemese de yüzündeki hafif gülümseme Wayne’in kalbinin soğumasına neden olmuştu. İyi ki Paul’e rastgele saldırmamıştı. Eğer böyle bir şey yapsaydı bu kılıcın içindeki ruhlardan birisi onun olabilirdi.
“Biriniz bu kılıcı alsın ve odama götürsün. Oldukça dikkatli olun. Kör olsa da bir şekilde kendinizi keserseniz ruhunuz yaralanabilir ve suç kesinlikle size kalacak.”
Kılıcı ilk başta rahatlıkla alan asker Wayne cümlesinin ikinci yarısını bitirdiğinde oldukça sakin ve yavaş bir şekilde yürümeye başlamıştı. Ellerinin hafifçe titremesine bile izin vermiyor ve kılıcın bıçağını tutmamaya çalışıyordu. Ancak bu bir hediye olduğundan rastgele bir kılıç gibi taşıyamazdı ve iki eliyle değerli bir eşya gibi taşıması gerekiyordu. Bu nedenle epey zorlanıyordu.
Askerin arkasından bir süre bakan Paul masadaki içeceğinden birkaç yudum daha alıp bitirdikten sonra ayağa kalkmış ve gülümseyerek Wayne’e bakmıştı.
“O halde daha sonra görüşmeyi umarak gideceğim, Wayne. Ayrıca, umarım buradan birkaç iyi şey çıkarmayı başarırsın.”
“Ben de bunu umuyorum Paul. Sana iyi yolculuklar. İçeriden dışarıya çıktığın için askerler seni durdurmayacaklardır ama durdurmaya kalkarlarsa yalnızca onları yarıp geçebilirsin. Aileye ben açıklarım.”
Paul yerden bir anda kalkıp hızla uçmaya başladığında Wayne onun figürü gözden kaybolana kadar arkasından bakmıştı. Paul’ün ilerlediği yön Kalkadia Şehri’nin yönüydü. Verdiği tepki de düşünülürse büyük ihtimalle oradan sonra Düşmüş Tanrı Alevi Dağına ilerleyecekti. Cerbera onun için ilgi çekici bir konu olmalıydı.
“Başarısızlığı tattıktan sonra Araf’a iyice alışmaya başlayacaktır. Her neyse, peşinden birisini göndermeye gerek yok. Aptal birisi olmadığını görebiliyorum. Ailenin büyüklüğünü anlamış gibi görünüyor. Bizimle uğraşmayacaktır. Kölelere asıl dinlenme zamanlarına kadar göz kulak olun. Ben gidip o kılıcı inceleyeceğim.”
Wayne oturduğu yerden kalkıp direkt olarak maden alanının yakınına kurulmuş ufak malikanesine ilerlerken askerler köleleri izleyenler olmuşlardı. Gerçi onlar da işlerini tam olarak yapmıyorlardı. Yalnızca yorgunluktan çalışamayan köleleri daha önceden dinlenenler ile değiştiriyorlardı. Zamanları bu şekilde geçmiş ve en sonunda asıl dinlenme zamanı gelmişti. Bu gece zamanıydı ve ay tepeye yükseldikten sonra askerlerin hepsi dinlenmek için birkaç saat boyunca kamplarına çekilirlerdi. Köleler bu süre boyunca çalışmaya devam etmek zorundalardı.
Hiçbir asker kamplarına ilerlerken karanlık bir sis bulutunun yavaşça maden alanına sızdığını görememişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..