464.Bölüm - Kalkadia Şehri

avatar
5427 24

Kara Büyücü - 464.Bölüm - Kalkadia Şehri


464.Bölüm – Kalkadia Şehri

 

Wayne’in gösterdiği haritadaki yeriyle tamamen uyuşan Kalkadia Şehri büyük bir şehir sayılırdı. Şeytan ırkı tarafından yönetilse de bağımsız bir şehir olarak geçiyordu ve içinde birçok farklı ırktan kişi vardı. Paul gözlerini biraz etrafta gezdirdiğinde Aziz seviyeyi aşmış olan insanları bile görmüştü. Bu yer gerçekten de bir ateşkes bölgesiydi.

 

Kalkadia Şehri Paul’ün etraftan dinlediklerine göre -rehberler herkese anlatıyorlardı ve o da hisleriyle kolayca duyabiliyordu- Düşmüş Tanrı Alevi Dağına en yakın şehir olduğundan büyük bir savaşın çıkması imkansız olan bir şehirdi. Çünkü şehri kim yönetirse yönetsin bölge Cerbera’nın yaşadığı dağın alanındaydı ve o bölgede Cerbera’dan daha güçlü olduğunu söyleyebilecek kadar aptal kimse yoktu.

 

Kutsal Elementaller gururlu varlıklardı. Eğer aptalın birisi Cerbera’nın alanına girip onun gücünü sorgularsa saniyeler içinde küllere dönüşebilirdi.

 

“Bu yer oldukça güzel görünüyor gerçi. Şeytan ırkının mimari yetenekleri gerçekten iyi.”

 

Şeytan ırkı zevkine düşkün bir ırk olarak nesiller boyunca birçok sanatta gelişmişlerdi. Mimari de bunlardan birisiydi. Yeterince yukarıdan bakıldığında şehrin yapısı bir çok ruh özünden biri olan Yin-Yang’ın işaretine benziyordu ve şehrin içinden akan nehir de iki ana parçayı ayırmaya yarıyordu. Bunun dışında, şehrin bir yanındaki binalar ana kontrol binaları dışında tamamen beyaz ve tamamen siyah renklerde yapılmışlardı. Ana kontrol binaları da bu işareti tamamlamak için oldukları bölgenin zıt renginde yapılmışlardı.

 

Tüm binalar aynı renkte olunca onları karıştırmak oldukça kolaydı ancak şehrin beyaz tarafında kalan Paul bunu pek umursamıyordu. Zaten şehre belli bir amaçla gelmemişti ve bir süre sonra Düşmüş Tanrı Alevi Dağına geçiş yapacaktı. O anda tüm amacı Cerbera’yı bulmak ve daha sonra Altı Element Kutsal Vücudunu oluşturmak için dünyaları gezmeye devam etmekti.

 

Pa!

 

O sırada, Paul’ün göğsüne kadar boyu olan bir genç adam ona sertçe çarpmış ve ardından yere düşmüştü. Üzerine bulaşan kanı gören Paul kanı tek eliyle hafifçe sildikten sonra yere düşen genç adama bakmış ve onun sertçe kan kustuğunu görmüştü. Kesinlikle ağır yaralıydı.

 

“Çekilin! Çekilin be! Seni asi piç kurusu, kaçabileceğini mi sandın!? Buraya gel!”

 

O sırada şişko bir adam Paul’ü tek eliyle kenara itmiş ve yerdeki genç adamın başını ayağıyla ezmeye başlamıştı. Etraftaki diğerlerinin çekildiğini ve aralarında fısıldaştıklarını duyan Paul onlara kulak vermeyi seçmişti.

 

“Köle Taciri Dran yine Asi Kuvvetlerinin üyelerini mi yakalamış? Bu adam gerçekten tehlikeli, değil mi?”

 

“Şehir Lordunun onunla anlaşmalar yaptığını duydum. Şehir yakınlarındaki Asi Kuvvetleri üyelerini yakaladığı veya öldürdüğü sürece bir şeyler kazanıyormuş. Canlılar daha fazla ediyor diye güçsüz olanları bağlayıp buraya getiriyor.”

 

Bu bilgilerin üzerine Paul gözlerini Dran isimli bu adama çevirmişti. Onunla sıkıntı bulmasına gerek yoktu. Bundan bir şey kazanmayacaktı ve adam yalnızca onu hafifçe itmişti. Bu yüzden direkt olarak oradan uzaklaşmayı planlıyordu.

 

Ancak Dran köleyi tekmelemeyi bıraktığında gözlerini ona çevirmişti. O gözlerinde acımasız bir ışıltı vardı.

 

“Ve sen, çekil dediğimi duymadın mı? Kim olduğunu sanıyorsun? Hmm… görünüşün pek kötü sayılmaz. Belki de seni tutkulu bir leydiye satabilirim ha? Hahaha…”

 

Evet, şimdi onun düşmanı olmaya başlamıştı. Paul Dran’ın kahkaha atan yüzüne bakmaya devam etmiş ve onun gülmeyi kesmesini beklemişti. Dran da Paul’ün herhangi bir tepki vermediğini görmüş ve kahkahayı kesip kaşlarını çatmıştı.

 

“Sen-”

 

“Gülmeyi bitirdiysen iyi. Bu son gülüşündü.”

 

Paul gülümseyerek cümlesini bitirdikten sonra tek eli hızla ileriye doğru fırlamış ve Dran’ın zar zor belli olan boynunu tek seferde kavrayarak onun tüm vücudunu havaya kaldırmıştı. Paul’ün siyahlaşan ve keskinleşen tırnakları Dran’ın boynunda ufak kesikler açarken Dran’ın gözleri korkuyla dolmuştu.

 

Onun bu kadar şişko görünmesinin bir nedeni vardı. Çalıştığı teknik vücut ağırlığını artırmaya odaklanıyordu ve bu şişmanlık onun için normaldi. O anda imparator seviyedeydi ve vücudu 250 ton ağırlığındaydı.

 

Ama karşısındaki bu adam herhangi bir ek gücün yardımı olmadan yalnızca fiziksel gücüyle onu kaldırmayı başarabiliyordu! Aynı zamanda, bu adamın aurasını herhangi bir şekilde hissedemiyordu. Yani karşısındaki bu adamın bir Yükselen olma şansı vardı!

 

“S-sınırımı aştım ama g-gerçekten çok özür diliyorum! Bu küçük kimliğinizden haberdar değildi! Lütfen bu seferlik-”

 

“Kapa çeneni, sesin beni rahatsız ediyor.”

 

Paul Dran’ın sözlerini gözlerindeki soğuk bir ifadeyle keserken Dran zihninin titrediğini hissetmişti. Aynı anda, ortamın soğuduğunu hisseden etraftaki izleyicilerin gözleri büyüyordu.

 

“Görünüşe göre Dran sonunda dengini buldu ha? En sonunda birini patlatacağını biliyordum.”

 

“Ama Dran bir İmparator, değil mi? Yoksa karşısındaki bu adam bir Yükselen mi!?”

 

Kalabalık iyice karışırken Paul derin bir nefes almış ve Dran’a doğru üflemişti. Bir anlığına şaşıran ve ne yapacağını bilemeyen Dran Paul’ün üflediği havayı içine çekmişti. Aynı anda, birden tüm vücudunun içten yandığını hissetmeye başlamıştı.

 

“S-sen… ne yaptın!?”

 

Dran acı çekerken Paul onu yere bırakmış ve kıvranmasını izlemeye başlamıştı. Dran ona sürekli aynı soruyu sorup dursa da ona cevap verecek değildi. Yoksa bu iş kolayca biterdi.

 

Üflediği havada bir miktar Katliam Manası vardı ancak oldukça az miktarda olduğu için hissedilemiyordu. Dran bu yüzden bir şey fark edememişti ve Paul’ün isteği de zaten buydu. Katliam Manasını göstermek Kan Kanatlı Anka ırkından olduğunu göstermek anlamına gelirdi ve herkes bunu bilemezdi.

 

Dran birkaç dakika daha kıvrandıktan sonra kan kusarak ölmüştü. Paul ise onun yerdeki cesedine bir bakış bile atmadan etrafta toplananlara bakmıştı. Düşündüğü gibi, şehrin muhafızlarından yaklaşık 20 kişi çoktan izleyicilerin ve onun etrafını sarmıştı.

 

“Şehrin içinde cinayet yasaklanmıştır. Bu bilgi şehre giren herkese verilir. Efendim, bu kurala neden uymadığınızı sorabilir miyim?”

 

Konuşan kişi gümüş bir zırh giyen, İmparator seviyeli bir askerdi. Diğerlerinin lideri olan bu askerin hafifçe koyu tonundan ve beyaz saçlarından onun bir şeytan olduğunu anlayan Paul yerdeki Dran’ın cesedine bir bakış attıktan sonra gözlerini yeniden o askere çevirmişti.

 

“Beni bir köle yapmakla tehdit etti. Bunu yapacak güce sahip olmasa da bunun gururuma bir darbe olduğu açık, Küçük İmparator. Elbette bunu yanına bırakmayacaktım.”

 

Paul’ün sözleri oldukça mantıklı olsa da askerin üzerinde durduğu kısım ‘Küçük İmparator’ kısmıydı. Bir İmparator’u ‘küçük’ olarak çağırabilecek tek kişiler ölümlülük sınırını aşıp Yükselen olmayı başaran kişilerdi!

 

“O halde bu hata için özür dileriz efendim. Dran sınırlarını bilmiyordu. En azından cesedini alabilir miyiz? Kendisi bizim için çok çalıştı ve en azından düzgün bir cenaze yapmak isteriz.”

 

“Sizindir.”

 

Paul Dran’ın cesediyle ilgilenmiyordu. İmparator Büyü Çekirdeğini çoktan söküp boyutuna atmıştı ve Dran artık sadece bir cesetti. Pisboğaz yanında olmadığı için bir ceset pek işine yaramazdı.

 

Paul’ün konu üzerinde fazla durmayıp uzaklaştığını gören İmparator seviyeli asker rahatlarken Paul’ün yüzünü iyice aklına kazımıştı. Belki büyük güçler için Yükselenler normal varlıklardı ancak aklı başında olan hiçbir güçlü kişi Araf’ta kalmazdı. Yani Yükselenler buradaki asıl üstün kişilerdi. Elbette, bazen birkaç eksantrik Tanrı Araf’a uğrardı ancak onlar da asla uzun süre kalmazlardı.

 

Bu yüzden her bir Yükselen hatırlanmaya değerdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr