483.Bölüm - Ascher Ailesi

avatar
5318 22

Kara Büyücü - 483.Bölüm - Ascher Ailesi


483.Bölüm – Ascher Ailesi

 

“Nasıl? O koca kertenkeleyi öldürecek alev gücünü topladığına inanamıyorum…”

 

Ejderhalar Yuvasından kilometrelerce uzakta yaklaşık yüz metrelik bir figür yüzündeki şaşkınlıkla bu alana bakıyordu. Bu devin yüzündeki şaşkınlık ifadesi onun omuzlarında oturan sarı kıyafetler içindeki oldukça güzel bir kadında da bulunuyordu.

 

“Abla, o alev neyin nesiydi?”

 

Dev merak ve korkunun belli olduğu bir sesle sorarken sarı kıyafetli kız bir süre düşünmüş, en sonunda ise derin bir nefes almıştı.

 

“Henüz öğrenmen gereken bir şey değil, Arad. Biraz daha güçlendiğinde doğal olarak öğrenirsin. Ama beni çağırman iyi olmuş. Şu anda durumu kritik. Gidelim.”

 

Sarı kıyafetli kadın konuşmayı bitirdiğinde Arad’ın ifadesi hafifçe değişmiş ve şaşkınlığı kolayca belli olmuştu.

 

“Onu kurtaracak mıyız? Gücüyle potansiyel bir düşman olduğunu sanıyordum. Karius Abim potansiyel düşmanları hep önceden bitirmem gerektiğini söylerdi.”

 

“O Karius Abin, ben benim. Ayrıca, bu genç adamın sahip olduğu kan soyu Kan Kanatlı Anka ırkına ait ve bu ırk Konseyin en büyük düşmanlarından birisi. Düşmanlarımızın düşmanı bizim dostumuzdur.”

 

Sarı kıyafetli kız oldukça ciddi bir şekilde bunu söylemiş ve Arad da ciddi bir şekilde dinlemişti. Kızın sözleri bittikten sonra ise bir süre sessiz kalmış ve yeniden konuşmuştu.

 

“Peki ya gerçek neden?”

 

Arad’dan bu cevabı alınca iç çeken kız başını yavaşça iki yana sallamıştı.

 

“Astra Abim onun üzerinde bir karma ipliği bırakmış ve bunu rastgele yapmaz. Söylediğine göre bu genç yalnızca Astra Abimi dinleyip o filleri öldürmemiş yani yaptığı şey tam olarak takdir edilecek bir şey değil. Buna rağmen bu karma ipliği onun üzerindeyse Astra Abim onun yaşamasını istiyor demektir. Her neyse, hızlı ol. Biraz daha geç kalırsan ruhu parçalanacak.”

 

Sarı kıyafetli kız konuşmayı bitirdiğinde Arad anında başını çevirmiş ve vücudundan taşan öz enerjisi ile Paul’ün vücudunu olduğu yerden kavrayıp hızla yanına getirmişti. Bu olay oldukça hızlı olsa da Paul’ün o anda kötü durumda olan vücudu herhangi bir hasar almamış ve ruhu da parçalanmanın eşiğinden geri çevrilmişti.

 

“Gidelim. Burası onu iyileştirmek için iyi bir yer değil.”

 

Sarı kıyafetli kadın Paul’ün vücudunu inceledikten sonra konuşmuş ve Arad Karmaşa Alanının içerisinde ilerlemeye başlamıştı. Gittiği yer ise belli değildi…

 

 

Alevler, beyaz alevler.

 

Uyanan Paul’ün ilk gördüğü şey tüm vücudunu ve gördüğü her yeri kaplayan bu alevler olmuştu. Ancak birçok kişinin vereceği korku ifadesi yerine olduğu yerde uzanmaya devam etmiş ve alevlerin vücudunun derinlerine işlemesine izin vermişti.

 

O sırada vücudu ve ruhu hızla iyileşiyorlardı. Kötü bir durumdayken Kara Büyüyü kullanıp ruhuna aşırı yüksek zarar verse de o anda neredeyse tamamen iyileşmişti. Vücudu ise ejderhanın sağladığı fiziksel hasarın bir parçasının aktarılması ile çoktan o anlık sınırlarına ulaşmıştı.

 

“Ha…”

 

Bir süre daha vücudunun alevlerde kalmasına izin verdikten sonra derince nefes alırken kalkan Paul gözlerini etrafta çevirirken vücudunu katliam manasından oluşan kıyafetleri ile anında kaplamıştı. Aynı anda gözleri etrafta geziniyordu. Bu alevlerin sahibini arıyor gibi görünüyordu.

 

Ve anında bulmuştu. O sırada içinde olduğu mağaranın yanmayan bir köşesinde, taştan bir sandalyeye oturan sarı kıyafetler içerisindeki bir kadından geliyordu alevler. Daha doğrusu onun ayaklarından kendisinin olduğu yer dışında her yere yayılıyorlardı.

 

“Demek uyandın… 1 ayda öyle bir yarayı iyileştirebilmen oldukça iyi.”

 

O sırada sarı kıyafetli kız dönmüş ve Paul onun yüzünün bir peçe ile kapalı olduğunu görmüştü. Yine de kadının vücut hatlarından ve etrafına yaydığı asil auradan çirkin bir kimse olmayacağı anlaşılıyordu. Elbette, Paul’ün ilk odak noktası bu değildi.

 

“Nirvana Alevleri ve gücünü ölçemediğim bir güç seviyesi. Kim olduğunu ve beni neden kurtardığını sorabilir miyim acaba?”

 

Gözlerini kısarken anında konuşan Paul bu kadının neden onu kurtardığını öğrenmeyi gerçekten istiyordu. Çünkü onu kurtarma yolu hiç de normal değildi.

 

Nirvana Alevleri her yarayı iyileştirebilseler de onları kullanmak için kullanıcının kendi hayat enerjisine ihtiyaç duyulurdu. Alevlerin neyi iyileştirdiğine göre bu hayat enerjisi kullanımı değişirdi.

 

Paul kendi ruhunda bulunan yaranın farkındaydı. O yara basit değildi ve Nirvana Alevlerinin o yarayı iyileştirmesi için en azından 1 milyon yıllık hayat gücü harcaması gerekirdi. Paul herhangi rastgele birinin onun için bu hayat gücünü harcayacağını sanmıyordu.

 

Hayat gücü yenilenebilse de kimse tanımadığı için harcayıp sonrasında hazineler veya zaman kullanarak bu hayat gücünü yenilemek istemezdi. Yani karşı tarafın bir çıkarı veya bir nedeni olmalıydı.

 

“Anında sorguya başlıyorsun ha? Adım Bionna. Bionna Ascher.”

 

Bionna hafifçe gülerek başladığı cümleyi devam ettirirken hafifçe ciddileşmiş ve oturduğu yerden kalkmıştı. Aynı anda ayaklarından yayılan ve mağarayı kaplayan Nirvana Alevleri tek seferde vücuduna geri dönmüş ve mağaranın içini boşaltmıştı.

 

Ancak mağara Nirvana Alevlerinden epey şey kazanmıştı. Taş zeminden çiçekler ve otlar çıkıyordu ve içeride hafif bir sıcaklık vardı. Alınan her nefeste kişinin vücudu ve zihni biraz daha rahatlamış hissediyordu. Karmaşa Alanında böyle bir alan oldukça değerliydi.

 

“Ee? Bana soru sorduktan sonra kendini tanıtmayacak mısın? Senin hakkında bildiğim tek şey Kan Kanatlı Ankaların soyundan olman ve abimin sana yardım etmemizi istemesi. Yani kendini tanıtsan biraz mutlu olurum.”

 

Bionna bunu sorarken Paul onun aurasında herhangi bir değişiklik sezememiş ve en sonunda rahatlamıştı. Bionna’nın herhangi bir sözünde bir yalan olmadığını fark etmişti ancak sözlerinde merak ettiği bir nokta vardı.

 

“Abim dedin değil mi? Abin kim?”

 

“Adın ne?”

 

Bionna Paul’e cevap vermeden bu soruyu sorunca Paul derince iç çekmiş ve olduğu yere oturmuştu. Ardından, Bionna’ya bakarken hafifçe gülümsemiş ve konuşmuştu.

 

“Bana bir soru sor ve ben de sana bir soru sorayım. Eğer soru özelse o zaman cevaplamayabilirsin ancak bu benim de bir cevaplamama hakkım olacağını gösterecek. Ne dersin?”

 

Paul bu sözlerini bitirdiğinde Bionna’ya bakarken Bionna birkaç saniye boyunca olduğu yerde kalmıştı. Ardından başını iki yana sallarken Paul’ün karşısına geçmiş ve yavaşça yere oturmuştu.

 

“Öyle olsun. Ama şunu söyleyeyim, bir Kan Kanatlı Anka’dan çok bir Incubus olmaya uygunsun. Bu görüntüyle çoğunu geçiyor bile sayılabilirsin.”

 

Bionna bu sözleri söylediğinde Paul’ün yüzü hafifçe buruşmuştu. Incubus’lar şehvet şeytanları olarak da bilinirlerdi ve kadın olan Succubus’ların erkek halleriydi. Normalde şeytanlar arasında bir şansla doğabilen Succubus’ların kız çocukları onlar gibi birer Succubus olurken erkek çocukları genelde normal şeytanlar olurlardı. Ama oldukça düşük bir şansla bir Incubus doğabilirdi.

 

Bir Incubus, kadın uzmanlar için en tehlikeli varlıklardan birisiydi. Eğer bir kadının kalbi yeterince sağlam değilse Incubus onun kalbine kolayca sızabilir ve onu ele geçirebilirdi.

 

Paul bir Incubus’u tanıyordu. En azından Allatra’nın anılarında tanıyordu.

 

Valkyrie Ordusu olarak birçok farklı ırktan kadın uzmandan oluşan 1.000.000 kişilik aynı anda bir harem ve bir orduyu kontrol eden bu kişi 16.Habis Lord, Şehvetin Habis Lordu, Vieda’ydı. Vieda’nın adı aynı zamanda Valkyrie Kralı olarak da bilinirdi ve 16 Habis Lord arasında savaş gücü bakımından en düşük güce sahip olsa da stratejik gücü en yüksek olan o sayılırdı.

 

“Şimdi anılara dönmenin zamanı değil…”

 

Paul bir süreliğine düşüncelere dalsa da sonrasında başını iki yana sallamış ve yeniden Bionna’ya bakmıştı. O sırada Bionna’nın yüzünü göremese de gülümsediğine emindi. Bu gülümsemenin nedenini ise bilmiyordu.

 

“Başla o zaman, Bionna Ascher.”

 

Artık soruların vakti gelmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr