508.Bölüm - Sarayın Öğrencileri

avatar
5418 27

Kara Büyücü - 508.Bölüm - Sarayın Öğrencileri


508.Bölüm – Sarayın Öğrencileri

 

“Bu maske…” Paul maskeye bakarken hafifçe mırıldanmış ve elleri de hafifçe titremişti. Anıların birden zihnine doluşması onu hiç de iyi hissettirmemişti ancak onları bastırmak da istemiyordu. Bu yüzden gözlerinin hafifçe dolmasına izin vermiş ve sonrasında onları silmişti.

 

Yönetici ‘Görünüşe göre bu maskenin ardında bir hikaye var, ha?’ diye düşündü. Paul’ün yüzünü göremese de hareketlerinden gözlerini sildiğini anlayabiliyordu. Paul’ün bu maskenin asıl gücünü anlamamasının nedeni büyük ihtimalle ardındaki hikayenin onun canını yakması yüzünden maskeyi kullanmamış olmasıydı.

 

“Denemeye ne dersin? Çoğu Var Oluş Hazinesi gerçek formlarını ve güçlerini yalnızca bir kez Hayat ve Ölüm Sarayında kullanılınca gösterirler. Can Yüzüğü ben buraya gelmeden önce yalnızca iyileştirme için kullanılabiliyordu.”

 

Yönetici bunu söylerken bir yandan da gerçekten de maskenin gücünü görmek istiyordu. Ve Paul de onunla aynı isteği paylaşıyordu. Uzun bir süre önce eline geçirdiği bu maskenin bir gün kendisini böyle bir yere getireceğini hiç düşünmemiş olsa da şimdi kendisini duygularının arasında kaybetmenin vakti değildi.

 

Maskeyi yüzüne yavaşça geçirirken sıcak bir hissin önce yüzüne, sonrasında tüm vücuduna yayıldığını hisseden Paul maskenin eriyip birden tüm vücudunu sarmaladığını hissetmişti. Yönetici’nin bahsettiği gerçek form şekil almaya başlarken bir yandan da bu hazinenin bilgileri aklında beliriyordu.

 

“…Geldiğin evreni gerçekten de merak ediyorum.” Maske gerçek formunu gösterdiğinde Yönetici biraz kıskançlıkla bunları söylemişti. Kendi Can Yüzüğü’nün gerçek formu tüm parmağını kaplayan bir pençeydi ve bu pençeyle kestiği kişiler kesinlikle ölüyorlardı ancak bu form Paul’ün maskesinin gerçek formu kadar havalı durmuyordu.

 

Paul’ün hazinesinin gerçek formu baş dışında Paul’ün tüm vücudunu kaplayan simsiyah bir zırhtı. Paul’ün yüzü maske tarafından saklanıyordu ve vücudunun geri kalanı da uğursuz bir parıltı taşıyan bu zırh ile kaplıydı. Siyah bir pelerin arkasında duruyordu ve Paul’ün başındaki kızıl taç ile birlikte o anda Paul gerçekten de fantastik bir dünyadan fırlamış bir Savaş Tanrısına benziyordu.

 

Paul kendisine bakarken “Gizem Zırhı… Demek bu yüzdendi ha?” diye mırıldandı. Gizem Zırhı ismine sahip olan bu zırh seti 9.Sema gibi bir seviyeye ulaşabilmesinin tek nedeniydi.

 

“Gizem Zırhı. Özelliği, Hayat ve Ölüm Sarayınınkiler dışındaki her kuralı gizli bir şekilde aşabilmek. 7.Sema bir sınır değildi, bir kuraldı. Yaradanlar tarafından kurulmuş bir kural…”

 

Paul sesli bir şekilde düşünürken Yönetici de onun cümlesinin anlaşılabilir olan ilk kısmından hazinesinin gücünü duymuş ancak fazla şaşırmamıştı. Birçok farklı ve garip hazineyle karşılaşmıştı ve aralarında Paul’ünkinden çok daha anormal olanlar da vardı. Paul’ün zırhının onu şaşırtan tek tarafı oldukça havalı görünmesiydi.

 

“Sanırım hazineni kullanmayı öğrendin. Gel, seni diğerleriyle tanıştırayım. Seni saraydaki herkesle tanıştıramam ancak belli bir grupla tanıştırabilirim. Benimle karşılaştığına göre onlarla tanışmak da kaderinde olmalı.”

 

Yönetici konuşup yolu göstermeye başlarken Paul Gizem Zırhını vücuduna geri çekmişti. Gizem Zırhı güçlü bir zırhtı ve kendi oluşturduğu cübbeden daha sağlamdı ancak bu sarayda kendisini korumasına ihtiyacı olduğunu düşünmüyordu.

 

Yolda yürürken birden Valkyrie’nin önceki sözleri Paul’ün aklına gelmiş ve “Hayat ve Ölüm Sarayında hiçbir şey rastlantı değildir. Bu ne demek oluyor?” diye sormasına neden olmuştu. Bu sözün anlamını gerçekten de merak ediyordu.

 

“Oh, o söz.” Paul konuşmayı başlatınca Yönetici başını sallamış ve hafifçe gülümsemişti. “Yüce Olan Hayat ve Ölüm Sarayındaki her şeyi kontrol eder. Kader de buna dahildir. Bu nedenle eğer bir şeye acil ihtiyacın varsa ve Genel Takas Alanına girersen orada %80 ihtimalle istediğin şeyi satan birisi tezgahını kurmuştur. Veya birisiyle karşılaşıp konuştuysan yüksek bir ihtimalle Yüce Olan senin onunla konuşmanı istemiştir çünkü bu hikayeni ilerletecektir. Bu yüzden Valkyrie seni gezdirmeme izin verdi zaten. Normalde bu konularda epey sıkı oluyorlar.”

 

“Peki Valkyrie’ler nedir?” Paul Yönetici’nin sözlerinden Valkyrie’nin bir terim olduğunu ve bir taneden fazla olduklarını anlamıştı. Yönetici de Paul’ün merakını sinir bozucu bulmamış ve gülümseyerek açıklamaya devam etmişti.

 

“Valkyrie’ler Yüce Olan’ın bu dünyaya direkt etki etmesi için yaratılmış varlıklardır. Yüce Olan o kadar yüksek güce sahiptir ki bu dünyaya etki etmek istediğinde istediği şey direkt olarak gerçekleşir. Ancak evrenlerdeki diğer kişilerin bu değişimlerden bir haberleri olmayacaktır. Bu nedenle Valkyrie’ler onun sözcüleri olarak da görülebilir.”

 

“Yüce Olan’ın gücü… hayal bile edemeyeceğim bir yükseklikte ha?” Paul bunu söylerken buruk bir gülümseme göstermişti. Kendi dünyasında güçlü birisi sayılabilirdi ancak bu dünyaya geldiğinde direkt olarak onu ezebilecek karakterlerle karşılaşmıştı.

 

Soğuk görünen Valkyrie ve her şeye gücü yeten Yüce Olan onun özgüvenine büyük bir darbe vurmak için oldukça yeterliyken bir de karşısındaki Yönetici tarafından da aşıldığını hissediyordu. Yönetici oldukça nazik olsa da ve onun yüzünü bir kere bile görememiş olsa da Paul onun en ufak hareketinden onun nasıl birisi olduğunu anlayabilmişti.

 

Paul’ün tüm hareketleri gereksiz ayrıntılardan arındırılmışlardı ve her an savaşabilecek bir duruma geçmesine izin veriyorlardı. Ancak Yönetici böyle değildi. Aksine, oldukça rahattı ve bu kemiklerine kadar işlemiş görünüyordu. Ancak bu Paul’ün onu küçük görmesine neden olmuyordu. Hatta tam tersi, onu gerçekten korkutucu bulmasına neden oluyordu.

 

Çünkü Yönetici’nin tüm vücuduna işlenmiş bir ‘Lider’ havasını hissedebiliyordu. Bu kendisinin yeni evrimiyle kazandığı despot aurasından bile daha baskıcı, daha boğucu bir havaydı. Öyle ki, bir süre sonra rahatsız olmamak için zorla görmezden gelmek zorunda kalmıştı.

 

“Oh, Yönetici birisini getirmiş. Büyücü, demek… (/&%+^+%&/(). Hoş geldin.” Yönetici’nin onu getirdiği yer sarayın boyutuyla karşılaştırıldığında ufak sayılabilecek bir avluydu ve o anda içeride beş kişi oturuyordu. Bu beş kişiden onlara selam veren kişinin kucağında ufak bir tavşan ve yanında büyükçe bir kurt vardı. Bir ağaca yaslanıyordu ve ağacın kökleri onun oturması için özel olarak açılmıştı.

 

“Evet, Büyücü, sana onları tanıtayım. Ağacın önünde oturan eleman Druid. Basitçe doğal olan her şeyi üretebilir yani bu şeyleri onunla takas etmelisin. Ayrıca epey cömerttir. Yani onu biraz dolandırsan bile bir şey demeyecektir.” Yönetici’nin sözlerinin üzerine Druid herhangi bir şey demeden gülmüştü. Görünüşe göre Yönetici’nin sözleri onu öfkelendirmek yerine biraz mutlu etmişti.

 

“Şu elindeki /&%+… ah, sen duyamıyorsun. Elindeki sisimsi silahı silen genç adam ‘Tetikçi’. Onun özelliği neredeyse her çeşit zehre erişimi olmasıdır. Onun zehirleri farklı bir evrenden olduğu için senin evrenindeki en güçlü teknikler bile onları dağıtamayabilir.” Yönetici onu tanıttığında Tetikçi başını hafifçe çevirmiş ve Paul’e başını sallayarak selam vermişti. Paul de başını sallayarak ona karşılık vermişti.

 

“Bu… Tembel. Adından da anlayabileceğin gibi, tembeldir. Uyandırmasan iyi olur. Yoksa epey sinir bozucu oluyor. Ama eğer kendi başına uyanırsa ve onu uyanık görürsen ondan bedava bir şeyler alabilirsin. Etrafa hep beleş eşyalar dağıtır.” Yönetici çimlere yatan bir genç adamı gösterirken konuşmuş ve sonrasında kısık gözlerini avlunun köşesinde birbirlerine gülücükler atan bir kadın ile adama bakmıştı.

 

“Ve şu iki aşk kuşu da Şeytan ve Melek. Eğer onlardan beleş bir şeyler koparmak istiyorsan sadece birinden birini öv ve diğeri bir şeyler verecektir.” Yönetici buraya kadar konuştuğunda Paul ikiliye selam verdikten sonra kaşlarını hafifçe çatmıştı.

 

“Bir şey mi oldu, Büyücü?” Yönetici Paul’ün değişen ifadesini fark etmiş ve bunun aşk kuşları yüzünden olduğunu düşünüp hafifçe sevinmişti. Çünkü avludaki kişiler arasında bir eşi olmayan tek kişi kendisiydi ve bu yüzden ikisinin aşklarına laf attığında genelde yalnız kalıyordu.

 

Eğer Paul de yalnızsa bu bir yoldaş bulduğu anlamına gelirdi! Ne yazık ki, Paul’ün düşünceleri farklıydı.

 

“Neden hepsini bana tanıtırken onlardan bedava eşyalar almam için gerekli noktaları özel olarak söyledin?” Paul’ün bu sorusu geldiğinde Yönetici bir anlığına donmuş ve sonrasında başını hafifçe kaşıyarak sırıtmıştı. Aynı anda, uyuyan Tembel dışında avludaki herkes hafif bir kahkaha atmıştı.

 

“Çünkü o pinti adamın bir şey almak için para harcaması neredeyse imkânsızdır. Bu yüzden hep bizden bir şeyler koparmaya çalışıyor ve en sonunda bunun hakkında bir &^+%^ kavradı.” Şeytan konuşmaya direkt olarak girmiş ve Yönetici’nin yüzü biraz daha kızarmıştı.

 

“Pekâlâ, hadi beni bırakalım ve Büyücü’nün hikayelerini dinleyelim ha? Hehe… Büyücü, görüyorsun ya, grubumuzun bir geleneği vardır. Eğer bir yeni gelen olursa kendi evrenindeki hikayelerini diğerlerinin anlayabileceği bir şekilde anlatması gerekir.” Görünüşe göre Yönetici yalnızca bedava eşya almakta değil aynı zamanda konuyu değiştirmekte de ustalaşmıştı.

 

“Oh, hikayeleri dinlemeyi ben de isterim.” Druid konuştuğu anda ağaç köklerini uzatmış ve avludaki herkesi olduğu yere çekmişti. Paul birden oraya çekildiğinde garip hissetse de hikayesini anlatmak konusunda pek isteksiz değildi.

 

Buradaki herkesin kendi evrenlerinde çok fazla şey yaşadığından emindi ve onlara kendi hikayesini anlatmakta bir sıkıntı çekeceğini düşünmüyordu.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr