516.Bölüm – Beklenmedik Misafir
“Kara Büyücü Peri Irkını yanına çekmeyi başardı demek…” Beyaz bir odanın içerisinde, Baş Tanrı çenesini hafifçe kaşırken astının sözlerine dalmıştı. Bu sefer odada yalnız değildi ve bu raporu duyan Zanaat Tanrısı ve Büyü Tanrıçası da şok olmuş görünüyorlardı. Şaşırmamış görünen tek kişi odadaki Kader Tanrıçasıydı.
“Bu kadar kısa bir sürede iki koca ırkı yanına almayı başardı ve bu ırklar zayıf da sayılmazlar… Gücü aynı olmasa da tehlikesi çoktan İlk Habis Tanrı’nın seviyesini aştı ha?” Büyü Tanrıçası kendi kendine mırıldansa da sözleri aslında herkesin duyması içindi.
İlk Habis Tanrı güçlü olsa da yalnızca Habis Lordlarına sahipti ve Habis Lordların sayısı yalnızca 16’ydı. Bu Habis Lord’ların kendi grupları vardı ve savaşlarda bunların yardımcı olduğu söylenebilirdi ancak Habis Tanrı’nın savaşlarda güvenerek kontrol ettiği kişi sayısı yalnızca 16’ydı.
Şimdi, onun varisi Kara Büyücü iki ırkı kendi güçlerine çevirmişti. Bu onun ilk Habis Tanrı’dan bile daha tehlikeli olduğu anlamına geliyordu.
“Ölüm Bilmeyen Kahya Vord çoktan Büyük Dünya Tanrısı seviyesinde. Uzay Tanrıçası Silleverde, Ay Delen Tanrı Alpras ve Büyülü Alev Tanrısı Sabatha ise Büyük Dünya Lordu seviyesindeler. Artı olarak Perilerin Eski Kraliçesi Ezrelda da bir Küçük Dünya Lordu. Habis Tanrı geçmişinde on altı Habis Lord’a güvenip onlarla katliamlar gerçekleştirdiği için Şeytan Kral olarak bilinirdi…”
Zanaat Tanrısı cümlesinin ortasında buruk bir gülümseme göstermişti. “Varisi ise şu anki savaş gücüyle tüm Cehennemi hedefliyor. O halde onu Cehennem Kralı olarak çağırabilir miyiz?” Zanaat Tanrısının sözlerinden sonra Büyü Tanrıçası’nın gözleri Baş Tanrı’ya dönmüştü.
Baş Tanrı bazıları tarafından Cennet Kralı olarak çağırılırdı ve bu unvanı kendisi söylemese de herkes bunu onunla bağdaştırırdı. Kara Büyücü’nün Cehennem Kralı olarak çağırılması ikisini bir madalyonun iki yüzüne çevirecekti ve onları eşit kılacaktı. Baş Tanrı bunu kabul edebilir miydi?
“Evet, bu oldukça uygun.” Ederdi. Hatta Baş Tanrı bu ismin oldukça uygun olduğunu düşünüyordu. Kan Kanatlıların Kan Soyuna ve Habis Tanrı Çekirdeğine sahip olan birisi zaten bu unvanı almaya doğuştan layıktı. Paul’ün alabilmek için ölümsüzlüğe geçene kadar beklemesi bile mantıksızdı.
“Zanaat, git ve Yazıt Yolu, Hap Bahçesi ve Cennet Ocağındaki herkese üretimlerini artırmaları gerektiğini söyle. Şu anda Cennet’in her şeyden çok güçlü uzmanlara ihtiyacı var. Kara Büyücü bizim üzerimize bir hamle yapana kadar savaşı başlatamayız çünkü Cennet’in kendisinde de birçok karşıt varlık var.”
“Anlaşıldı.” Emirleri alan Zanaat Tanrısı anında olduğu yerden kalkmış ve ortadan kaybolmuştu. Cennetteki en büyük 9 Gruptan 3’ü Zanaat Tanrısına aitti ve bu gruplar yazıtlarla ilgilenen Yazıt Yolu, ilaçlarla ilgilenen Hap Bahçesi ve ekipmanla ilgilenen Cennet Ocağı’ydı. Bu üç yerin üretimi artarsa cennetteki birlikler çok daha fazla ilaç ve güçlü ekipmana sahip olurlardı.
“Büyü, diğer grupları ve Tanrıları uyar. Cennet Ordusu’nun eğitimi için seninle birlikte Katliam ve Savaş’ı görevlendir.” Baş Tanrı ikinci emrini verdiğinde Büyü Tanrıçası anında ayağa kalkmıştı. “Anlaşıldı.” Baş Tanrı Konseydeki her Tanrıyı yalnızca belli ettikleri güçle çağırdığından görevli kişilerin kendisiyle birlikte Savaş Tanrısı ve Katliam Tanrısı olacakları belliydi.
En sonunda, ast da odadan ayrıldığında Baş Tanrı ve Kader Tanrıçası içeride yalnız kalmışlardı. Baş Tanrı derince iç çekmiş ve Kader Tanrıçasına bir bakış atmıştı. “Kader, sence ne yapmalıyım?” Kader Tanrıçası Konseydeki 12 Tanrı arasında en zayıf olanıydı ve sonuncusuydu ancak Konsey’deki diğer hiçbir Tanrı onu küçük görmeye cüret edemezlerdi.
Çünkü Kader Tanrıçası Baş Tanrı’nın danışmanıydı. Baş Tanrı büyük bir karar vermeden önce ona danışırdı çünkü kader ipliklerini görebilen bu Tanrıça geleceği hafif bir şekilde kavrayabilirdi. Her kararın vereceği sonuçları bulanık bir şekilde olsa da görebilirdi.
“Bilmiyorum.” Ancak, bu sefer söyleyecek bir şeyi yoktu. “Kara Büyücü’ye her baktığımda gördüğüm tek şey karanlık. Bir şey göremediğimi söylemiyorum, karanlık görüyorum. Sanki bir varlık bunu yapmamı engelliyormuş gibi…” Kader Tanrıçası monoton bir ses tonuyla konuşsa da yumrukları biraz sıkılı duruyordu. Bu durumun onun kötü hissetmesine neden olduğu belliydi.
“Pekâlâ, yapabileceğimiz bir şey yok. Önlemleri almak için fazla geç kaldık ve onu daha güçsüzken öldüremedik. Şimdi yapabileceğimiz tek şey bu durumu biraz daha uzatıp savaş gücümüzü artırmak. Bu sürede onlar da oldukça gelişecek, bundan eminim ancak yapabileceğimiz bir şey yok.” Baş Tanrı kendi kendine mırıldandı.
“Aramızdaki birkaç yılanı ezmezsek karşı taraf onları birer ejderhaymışçasına kullanabilir. Bu nedenle, hepsini yok edeceğiz.” Kararlı sesinde keskin bir öldürme niyeti vardı.
…
İkinci Küçük Cehennem, Paul’ün evi.
Paul’ün o zaman birkaç gün içinde kalmak için kurduğu bu ev artık onun buradaki gerçek evi olmuştu. Wulian Peri Irkından gelen kişileri toplayıp 1110 kişilik Rüya Lejyonunu kurduktan sonra onları Aleena ile birlikte eğitmeye başlamıştı ve Paul onları izlerken bazı konularda yardım ediyordu.
Lejyona katılmayan daha zayıf olan periler de İkinci Küçük Cehennem’de yaşayacak yerler bulmuşlardı. Eski Kraliçe Ezrelda lejyona katılmayan bu perilerle ilgileniyordu. O da Wulian’ın emirlerine uyuyordu ancak Paul Ezrelda’yı Rüya Lejyonu’nun saflarına katmakla ilgilenmiyordu.
Alpras, Sabatha ve Silleverde gibi, Ezrelda güçlü bir kişiydi ancak orduya uymuyordu. Yöneterek savaşabilirdi ancak yönettiği kişilerin yanında savaşamazdı. Savaş tipi tekniklerde gelişse de uzun süre boyunca yaptığı Kraliçelik yüzünden durumu böyleydi.
Bu nedenle Paul’ün ondan istediği tek şey perilerin eğitiminde yardımcı olmasıydı ve Ezrelda bunu yapıyordu. Lejyona katılan perilerin bir süre sonra büyük bir savaşa katılması gerekeceğini biliyordu ve ırkdaşlarını korumak için yapabileceği tek şey onları eğitmekti.
“Hâlâ aşırı zayıfız. 2220 kişi, ben ve Habis Lordlar, Vord, Alpras, Sabatha, Silleverde, Ezrelda… ve hâlâ aşırı zayıfız.” Paul elindeki güçleri sayarken buruk bir gülümseme göstermiş ve mırıldanmıştı. Bu güçle birçok Üstün Dünyayı ezip geçebilirdi ancak Konsey ile savaşmak için bu güç yetersizdi.
Konsey Cennetlerdeki en büyük güçleri ve uzmanı kontrol ediyordu ve Konsey’i oluşturan 12 Tanrı birbirinden daha güçlülerdi. Baş Tanrı’nın gücü uzun bir süre önce gerçekliğin zirvesi olan ‘Üstün Dünya Tanrısı’ seviyesine ulaşmıştı ve onunla dövüşmek için en azından onunla aynı seviyede birine ihtiyacı vardı. Diğer Tanrılar hakkında o kadar bilgisi yoktu ancak onların da en azından yarısının Üstün Dünya Tanrısı seviyesinde olduğunu düşünüyordu.
Ancak kendisinin önde olduğu birkaç konu vardı. Kuralları yıkmasına yardım eden Gizem Zırhına sahipti ve Wulian da Kader Gözü Esrean’ı kuşanmıştı. Perilerin Kutsal Ekipmanının yeteneği kadere bir bakış atmaya yarıyordu ve sürekli kullanılamasa da büyük kararlar vermeden önce kullanmak için muhteşem bir gereç olduğu söylenebilirdi.
Wulian’a göre, Esrean’ın onu seçmesinin nedeni Paul’ün kaderine bakıp karanlıkla karşılaşmasıydı. Bu nedenle Paul’den, daha doğrusu onun kaderini gizleyen güçten korkmuş ve Wulian’ı seçmeye karar vermişti.
“Büyük ihtimalle sensin ha? Bu kadar işime yarayacağını gerçekten de düşünmemiştim.” Paul Gizem Zırhına dokunurken gülerek mırıldanmıştı. Kader de bir çeşit kural sayılırdı ve Gizem Zırhı kendisini onlardan da uzak tutuyordu.
Bu iyiydi çünkü Konsey’deki Kader Tanrıçası’nın gözlerinin de onun Kaderini göremeyeceği anlamına geliyordu. Konsey’e karşı beklenmedik saldırılar veya hareketler yaparken oldukça işe yarayacaktı.
“Hm?” O anda, Paul’ün gözleri birden tamamen açılmış ve dünyaya yayılan Gök Gözleri tek bir noktaya odaklanmışlardı. Paul’ün evinden fazla uzak olmayan bu noktada, bir uzay geçidi sessizce açılmış ve bir figür dışarıya çıkmıştı.
Bu figür Paul için beklenmedikti ancak kötü değildi. Aksine, onu gören Paul hafifçe gülümsemiş ve olduğu yerden anında kalkarak o bölgeye ışınlanmıştı. Zaten gelen figür onun Gök Gözlerini hissettiği için aniden ortaya çıkışı onu şaşırtmamış gibiydi.
“Bionna Ascher, seni bu kadar kısa sürede bir kez daha göreceğimi düşünmemiştim.” Paul karşısındaki tamamen sarı kıyafetler içerisindeki figüre bakarken gülerek konuşmuştu. Uçmuyordu ancak boyu yüzünden Bionna’ya yukarıdan bakıyormuş gibi görünüyordu. Ancak Bionna bunu umursamamıştı.
“Paul Veussia, ben de Araf’ta hayatını kurtardığım kişinin bu kadar kısa sürede Konsey’in en büyük düşmanı olacağını hiç düşünmemiştim.” Bionna Paul’e bakıp bunları söylerken peçesinin altındaki yüzünde şaşırmış bir ifade vardı.
[YN]: İftardan sonra bir bölüm daha atıcam.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..