557.Bölüm – Gerçeklikte, Şeytanlar Hükmeder
“Siktir git!” Bedev birden kükremiş ve etrafındaki hava patlamıştı. Aynı anda, tek elini kullanarak alnını silmişti. Yalnızca bir bakış almıştı ancak çoktan yüzü kıpkırmızı kesilmişti ve derin nefesler alıyordu.
-Zihin saldırısı… ama herhangi bir hareket bile yapmadı! Bu adam normal değil!- Zaten perilerin hareketlerinden de bu adamın yüksek statüye sahip olduğu anlaşılabilirdi ama bazı yerlerde güç ve statü aynı şey demek değildi. Lakin, Bedev karşısındaki bu adamın kesinlikle aşırı güçlü olduğunu hissedebiliyordu.
“Sese bağlı bir yeteneğinin olduğunu görüyorum.” Paul bunu gördüğünde tek kaşını kaldırmıştı. O sırada, Tek kolunu beline sardığı Wulian onun zihnine bir mesaj göndermişti.
-Her küfrettiğinde veya hakaret ettiğinde bir patlama oluşuyor efendim.-
Wulian’ın gönderdiği sesi duyan Paul hafifçe başını sallamış ve elini Wulian’ın belinden çekmişti. “Anladım. Sen ankalara geri çekilme emri ver ve perilere de onları iyileştirme emri ver, Wulian. Ben biraz eğleneceğim.”
“Efen-”
“Wulian, git ve dediğimi yap. Merak etme, bu kişilere karşı yaralanacak kadar zayıf değilim.” Paul bunu söylediğinde Wulian gereksiz endişelendiğini fark etmişti. Kendisi gibi savaşa odaklanmayan birisi bile 100 yıl tılsımını kullandıktan sonra bu karşısındaki adamla karşılaşabilecek seviyedeyse o halde savaşa odaklanan ve birçok özel yola sahip olan Paul’ün korkması için elbette bir neden yoktu.
“Tch, piç kurusu, Hükümdar mısın nesin bilmem ama diğer hayvanlardan biraz daha güçlü olman en sonunda avlanacağın gerçeğini değiştirmiyor.” Ağzından bu laflar çıksa da Bedev’in aklından o anda sayılarını kullanarak Paul’ü ezmek için birçok yol geçiyordu. Daha doğrusu, Bedev bir yol arıyordu ve endişeliydi çünkü aklına hiçbir şey gelmemişti.
Bu yüzden, Paul’ün sonraki sözleri onun için gökten gelen kutsal sözler gibilerdi.
“Size üç hamle şansı vermeme ne dersiniz. Sizler şansınızı denemiş olursunuz ve ben de güçlerinizi öğrenmiş olurum.” Paul bunu söylerken oldukça rahat görünüyordu ve bu normalde onlar için bir utanç olurdu ama arkasını askerlere ve elitlere veren Bedev bir anlığına parlak bir gülümseme gösterip sonraki anda bu gülümsemeyi silmişti.
“Bizleri küçük görmeye devam mı edeceksin!?”
-Lütfen devam et. Hatta bizle ilgilenmeyi kesip gitmen daha iyi olur.- Bedev konuştuktan hemen sonra aklından bunları geçirse de askerlerin bunu bilmesine imkan yoktu. Paul ise ona bakarken hafifçe gülümsemişti. Bu adam gerçekten de komikti.
100 Yıl Tılsımının özelliği sonrasında Paul’ün gücü yeni bir seviyeye varmıştı. Aynı zamanda ruhu gelişmiş ve ruhundaki garip kırık da büyümüştü. Henüz denememişti ancak Kara Büyüleri artık eskisinden bile daha güçlü olmalılardı.
En önemli kısım ise en son evrimleşip gözlerindeki yıldızlara dokuzuncu köşeyi kazandırdığında ne olduğunu bilmediği yeteneğinin en sonunda ortaya çıkmasıydı. Zihin Görüsü, rastgele çalışan ancak aşırı güçlü ve işe yarar olabilecek bir yetenekti. Çünkü rastgele de olsa aktifleştiğinde Paul’e genelde ona mesafe olarak yakın olan birinin zihnindeki düşünceleri gösteriyordu.
O anda bir anlığına çalışan bu yetenek Bedev’in tamamen sakladığı sandığı korkusunu göstermişti ama bu Paul’ün pek işine yarayacak bir an değildi. Çünkü zaten Bedev bir aura yaymasa da gözleri sayesinde duygularını okuyabiliyordu ve gizlediği korkuyu görebiliyordu.
“Fazla beklemek istemiyorum. Ya saldırın ya da kaçmaya çalışın ki direkt saldırabileyim.”
-Kibirli piç. Tüm vücudunun bombalanmasının keyfini çıkar o zaman!- Paul rahatça konuşmaya devam ettiğinde Bedev derince bir nefes almış ve sonrasında birden kükremişti. “Tüm ağır saldırı birlikleri, hedef alın!”
Ağır saldırı birlikleri, bir diğer ismiyle Bombalama Birlikleri, en ağır yeteneklere sahip olan birliklerdi. Bu birliklerin yetenekleri genelde kullanılmak için ya uzun süre alırdı ya da kullanıldıktan sonra bir soğuma süresi gerekirdi. Aynı zamanda saldırının etkisi büyük bir alanı kaplayabileceğinden savaş zamanlarında her zaman kullanılmazlardı.
O anda, Allen kendi tarafında en az 200 ağır saldırı birliği üyesinin yeteneklerini hazırladıklarını fark etmişti. Genelde yıkım gücü gerektiğinden her birinin çevresi elemental yetenekler sayılan alev, yıldırım, toprak ve metal gibi güçlü element parçalarıyla doluydu ve bu yüzden aralarında bir miktar boşluk bırakmaları gerekiyordu.
-…Benim yeteneğimi onlarınki ile karşılaştırdığında gerçekten de biraz ezik hissediyorum.- Allen güç toplayan bu askerleri izlerken bu şekilde düşünmüş, ardından kafasını yana çevirmişti. Kendisini onlarla karşılaştırmasının bir anlamı yoktu. Yetenek doğuştan kazanılan bir şeydi ve kendi sıfırlama yeteneğinin zayıflığına çoktan alışmıştı.
“Ateş!” Bedev emrini verdiğinde, güç toplayan her birlik birden yeteneklerini kullanmış ve onlarca farklı saldırı birden Paul’ün üzerine yağmaya başlamıştı. Elbette, tüm saldırılar Paul’ü vuramıyorlardı ancak çevresinde bir yere çarptıklarında alan etkileri kesinlikle ona ulaşacaktı.
Bir saniyeden daha kısa bir sürede onlarca saldırı Paul’ün olduğu yere ulaşmış ve orada devasa bir krater oluşturmuştu. Paul o anda görünmese de onun olduğu yerde oluşan kratere saldırılar yağmaya devam ediyordu ve bu perilerin yüzlerini soldururken Bedev’in gülümsemesine neden olmuştu.
Bombalama bir dakika boyunca devam etmiş ve en sonunda ağır saldırı birlikleri nefes nefese kalmışlardı. Onlar dinlenmeye geçerlerken Allen’in gözleri alandaki en büyük kratere dönmüştü. Krater oldukça derindi ve yakınında olmadığı için en dibini görmesi imkansızdı.
-Ama… bu saldırılardan sonra ölmüş olması gerekiyor değil mi?- Bu hem Allen’in, hem de Bedev’in düşünceleriydi. Bu bombardıman devasa orduların büyük bir kısmını yok etmek için bile yeterliydi ve tek bir kişiyi bile öldüremediyse o zaman bir canavardan da güçlü bir şeyle, bir Tanrı ile karşılaşmış olurlardı.
Ne yazık ki, ikisi de Paul’ün uzun bir zamandır bu evrendeki Tanrılardan birisi olarak geçtiğini bilmiyorlardı.
“Çok parlaktı. Gözlerimin biraz acıdığını söyleyebilirim sanırım. Onun dışında, daha güçlü bir ateş gücünüz var mı?” Paul kraterden dışarıya üzerinde tek bir yara bile olmadan uçarak çıkmış ve Bedev ve askerlerinin kolayca duyabildiği bu sözlerini söylemişti. O sırada Bedev’in sıkılı yumrukları titriyordu ama bunun korkudan mı yoksa şoktan mı olduğunu kendisi bile bilmiyordu.
“Siktir… Siktir, siktir, siktir…” Bedev kendi kendine söverken etrafında patlamalar oluşuyordu ancak bunu isteyerek bile yapmıyordu. O anda gerçekten de ne yapacağını şaşırmıştı. Az önceki bombardıman saldırısı gerçekten de güçlüydü ve kendisi bile saldırıyı direkt olarak karşılayamazdı.
“Hadi bakalım, iki saldırı hakkınız daha var. Sonrasında, ben de karşılık vereceğim.” Paul konuştuktan sonra bile Bedev’in herhangi bir hareket etmeden yalnızca kendi parmağını ısırıp düşüncelere daldığını gördüğünde hafifçe gülümsemişti.
Bedev o anda yüzünden vazgeçmeye karar vermişti. Elbette, bu kaçacağı anlamına gelmiyordu. Paul eğer kaçarlarsa direkt olarak saldıracağını söylemişti ve Bedev bunu ciddiye almayacak kadar aptal değildi. Eğer kaçmaya çalışırsa Paul’e en yakın olarak büyük ihtimalle ilk ölen kişi o olurdu.
“Oldukça merak uyandırıcı silahlarınız olduğunu görüyorum. Belki de aralarında yeterince iyi bir tanesi vardır ha?” Paul gerçekten merak ederken bunu sorduğunda Bedev’in gözleri aydınlanmıştı.
-Elbette!-
“Gemi Pilotuna haber verin! Bu piçi öldürmek için büyük silahları kullanmamız gerekiyor!” Bedev ‘büyük silahlardan’ bahsettiğinde kendi askerlerinin yüzlerinin parlamasını normal bulmuştu. Sonuçta gemilere eklenen silahlar gerçekten güçlüydü ve bu güçlü düşmana karşı savaşmak için muhteşem sayılırdı.
Peki neden bu silahla karşılaşması gereken düşmanın yüzünde kocaman bir gülümseme vardı?
Özellikle 100 Yıl Tılsımını kullandıktan sonra meraklılığı kat kat artan Paul hakkında hiçbir şey bilmeyen Bedev bunu anlayamıyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..