565.Bölüm – Cennet, Cehennem ve Yabancılar (3)
İlk Küçük Cehennemdeki Saray o anda özellikle kurulan ve genişletilen devasa bir şehrin merkezindeydi. Daha önceden yıkıntılarla dolu bu alan o anda İlk Küçük Cehennemin en büyük şehrinin bulunduğu yerdi ve aynı zamanda Paul’ün evi olan Saray da burada bulunduğundan en kutsal yer de bu yer sayılıyordu.
Bu şehirde yaşayanlar yalnızca İlk Küçük Cehennem’deki en güçlü ailelerin üyeleriydi. En zayıf üyeler bile ölümlü seviyesini aşmışlardı ve yalnızca ailelerdeki hizmetliler ölümlü seviyesinde gelişimlere sahiplerdi.
“Hm? Gelenler…” O sırada şehrin en dış duvarlarından uzaktan yaklaşan figürleri izleyen bir asker kaşlarını çatmıştı. Şehrin içinde uçmak yasaktı ama gelen figürler en yüksek hızlarıyla geliyorlardı ve yere inecek gibi görünmüyorlardı.
“Uyarıyorum! Şehirde uçmak yasaktır ve uçan kişiler direkt olarak saldırıya uğrayacaklardır. Şehirde uçmak-” Asker sözlerini tekrarlayacağı anda figürler onun net bir şekilde görebileceği kadar yaklaşmış ve gözleri birden açılmıştı. Ardından, olduğu yerde tek dizinin üzerine çökmüştü.
“Habis Lordları selamlarım.” İnfirmi’yle birlikte uçan Cain askere bir bakış bile atmadan yoluna devam ederken Shuan ve Amelia yalnızca ona bir bakış atmış ve sessiz kalıp devam etmişlerdi. Catherine ise askerin omzuna hafifçe dokunmuştu.
“Merak etme. İşini düzgün yapmaya çalışan bir askeri öldürecek değiliz. En azından bizim askerimiz olduğu sürece. İşine devam et.” Catherine bu sözleri bırakıp yoluna devam ettiğinde asker derin, rahat bir nefes almıştı. Aynı zamanda düşünmeden de edememişti.
-Eğer 4 Habis Lord aynı anda şehre girdiyse ve yolları… Kan Kızılı Saray’a doğru. Yoksa!?- Askerin gözleri aklına gelen bir fikirle birden büyümüş ve Catherine ortadan kaybolmuş olsa da diz çökmeye devam etmişti. Ancak bu sefer iki dizinin üzerine çöküyordu ve yönü Kan Kızılı Saray’a dönüktü…
…
“Böyle bir sahne göreceğimi biliyordum. Ha…” İnfirmi oldukça hızlı olsa da gruptaki en hızlı kişi Shuan’dı ve saraya ilk varan kişi de o olmuştu. Ve ilk gördüğü sahne Grim, Wulian ve Aleena ile çevrili olan Paul’dü. Grim ve Aleena yine biraz daha normal görünüyorlardı ve Paul’ün yaşadığı olayları dinliyorlardı ama Wulian Paul’ün sol koluna tamamen sarılmıştı ve bırakacak gibi de durmuyordu.
“Usta!” Amelia yanından geçip Paul’ün yanına giderken Shuan da oturacak bir yer bulmuş ve diğerlerinin gelmesini beklemişti. Catherine, Cain ve İnfirmi geldiğinde toplantı odası dolmuş ve herkes yerlerine oturmuştu. Ancak beklenen ağır hava yoktu.
Paul o anda oldukça rahat bir şekilde Ulu Cehennem’de geçen on yılını anlatıyordu ve diğerleri de kendi tecrübelerini anlatıyorlardı. Shuan da bazen araya katılmış ve kendi tecrübelerini anlatmıştı. Görüntü olarak Cehennemdeki en güçlü kişilerin toplantısı yerine eski arkadaşların bir birleşme partisine benziyordu.
“Ah, Wulian, sana bıraktığım iş…”
“Hallettim.” Wulian anında tatlı bir gülümseme göstermiş ve kulağındaki göz şeklindeki ufak küpe de titremişti. Perilerin Kutsal Ekipmanı Paul’ün verdiği bu görev yüzünden bir köle gibi kullanılmıştı.
“Esrean’ın gücüyle abinizin ve eski astlarınızın kaderlerine birer bakış attım. Abinizin kaderini tam olarak görmesem de hayatta olduğundan eminim ve diğer iki astınızın kaderleri de biraz daha açık olsalar da yine karmaşık görünüyorlar. Şu anda hepsinin hayatta olduğundan eminim ama onları bulmak için Silleverde’nin yardımına ihtiyacımız olacak.”
“Güzel.” Paul başını sallamıştı. Yabancılar’ın işgalinden sonra bu aklına takılmıştı çünkü Luke onun abisi ve onun ailesinden kalan tek kişiyken Simon ve Semia o anda öyle olmasalar da bir zamanlar onun astlarıydı. Kaderlerinin neden karmaşık olduğunu bilmiyordu ama hayatta oldukları sürece bir sıkıntı yoktu.
“Abimi görmeyeli uzun süre oldu. Acaba çoktan bir yeğenim olmuş mudur? Ah, konusu açılmışken, Cain’in bir çocuğu olduğunu öğrendim.” Paul bu konuyu açtığında o zamana kadar fazla konuşmayan Cain’in gözleri birden parıldamıştı.
“Evet, aynı annesi gibi aşırı tatlı bir kızım var ve…” Cain kızı hakkında konuşmaya başladığı anda Shuan tek eliyle yüzünü kapatmış, masadaki diğerleri ise hafifçe gülmüşlerdi. Normalde hep ciddi ve tehlikeli bir görünüşe sahip olan Cain’in konu kızına gelince böyle bir değişim göstermesi Paul için bile biraz şaşırtıcı olmuştu ancak bu değişim sevmediği bir şey değildi.
Cain öncekinden çok daha hayat dolu görünüyordu ve bunu büyük ihtimalle ailesine borçluydu. Paul bunun için gerçekten minnettardı.
“Zamanın olunca bana haber ver ki övdüğün küçük kızını göreyim. Şu anda sana verebileceğim pek bir şeyim yok ama onu hediyelere boğabileceğimden emin olabilirsin.”
“Mm.” Cain Paul’ün hediye edebileceği herhangi bir şeyin normal olmayacağını ve kızı Coure’a epey yardımı olabileceğini biliyordu. Hem normal bir şey olsa bile Paul o anda Cehennemin Kralı olarak geçiyordu ve ondan gelen herhangi bir hediye başkalarının gözünde kutsal bir gereç olarak görülebilirdi. Coure en azından böyle bir kişiden hediye aldığını söyleyerek diğerlerine hava atabilirdi.
Kimin kızı olursa olsun Coure daha yalnızca bir çocuktu ve elbette sahip olduğu şeyler hakkında övünmeyi seviyordu. Bunu başkalarını gömmek için değil, yalnızca kendini göstermek için yapıyordu ve Cain’in gözünde bu hareketler bile tatlıydı.
“Ordular hazır. Hepiniz en azından Üstün Dünya Lordu seviyesini geçtiniz ve şu anda en zayıf olan kişi zaten bir destek tipi gelişimci olan Aleena. Onun bile savaş gücü 23.700.000’e ulaştığına göre… görünüşe göre bir savaş başlatmak için eksik olan tek şey bendim ve ben de en sonunda geri döndüm ha?”
Paul’ün yokluğunda özellikle Aleena birçok yetenekli askeri eğitmiş ve gerçekten güçlü bir ordu kurmayı başarmıştı. Öncekinin aksine sayılar aşırı yüksek olduğu için artık tek seferde tüm lejyonların tek bir dünyaya gönderilmesi gerekmiyordu. Artık 81 Cehennem ve Ulu Cehennem’e yakışır bir orduya sahiplerdi.
Ve savaş başlatmak için bir nedene ihtiyaçları yoktu. Onlar Cehennem tarafındaydı. Kaos ve savaş onlar için hayatlarında olması gereken bir şeydi ve konu uzun zamandır düşmanları olan Cennet ve yeni istilacılar olan Yabancılar olduğunda savaş daha da normal görünen bir konuydu.
“Efendim, sonunda savaşı başlatacak mıyız?” Catherine’in gözlerinde belirgin, tehlikeli bir ışık vardı ve bu ışığı gören Paul hafifçe gülmüş ve başını iki yana sallamıştı. Bunun üzerine Catherine’in yüzü düşmüştü.
“Ama dediğiniz gibi yalnızca siz eksiktiniz ve şimdi geldiğinize göre…”
“Son bir şey daha var.” Paul Hayat ve Ölüm Sarayından çıkmadan önce Valkyrie’nin ona ilettiği mesajı hatırlıyordu.
-Garip bir varlıkla karşılaşacağım ve bu şey hem bana hem de düşmanlarıma yarayacak. Böyle bir şeyin savaşın ortasında oluşmasına izin veremem. Hem…-
“Cennet tarafı kendi başlarına savaşı başlatamazlar ve Yabancılar için 10 yıl yeterince bilgi toplamak için yeterli değil. Savaşı başlatacak fitil herkesin görebileceği bir yerde ama o fitili ateşe vermeye cüret edebilecek tek taraf şu anda biziz.” Paul bunu söylerken yüzünde bir gülümseme vardı.
“Her türlü, uzun bir zaman alacağını sanmıyorum. Yalnızca son bir olay ve savaş başlayacak. Umarım… bu savaşın ciddiyetini ve ölürseniz hiçlikte tamamen dağılacağınızı anlıyorsunuzdur.” Paul’ün ses tonu ciddileştiğinde herkes bir anda sessizleşmişti. Bu savaşın hepsinin sonunu getirebileceğini elbette biliyorlardı. Ama bunun direkt olarak söylenmesi yine de ağırdı.
“Merak etmeyin, efendim. Ölümümü kucaklamaya uzun bir süredir hazırım.” Catherine yüzünde ciddi bir ifadeyle konuştuğunda Shuan acı bir gülümseme göstermişti. “Ben değilim Patron. Cain bile kendi ikinci yarısını bulmuşken ben hâlâ yalnızım. Birini bulmadan kaybolmak istemiyorum.”
“O halde elini çabuk tut, Shuan.” Shuan’ın sözleriyle ortam yeniden biraz canlanmış ve Paul de bir kez daha gülümsemişti. Ancak gülümsemesinin ardında, birisi ciddi bir soğukluğu sezebilirdi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..