567.Bölüm – Mucizeler Kulesi
İlk Küçük Cehennem, Cain’in malikanesi. O anda, Cain’in eşi Sylph gizlendiği bir köşeden evin avlusunu izlerken Cain hafifçe iç çekmişti.
“Onu mazur gör Patron. Eğer bir gün evime bir Tanrı çay içmeye gelseydi ben de garipser ve ürkerdim.”
“Merak etme, Cain. Bir sıkıntı yok.” Paul çardağın içinde Cain’in karşısında oturuyordu. Annesinin utangaç tavrının aksine küçük Coure oldukça cesur bir tavır sergiliyordu. O anda Paul’ün yanında oturuyordu ve birkaç saniyede bir yeni bir soru sorup duruyordu ve Paul de ona gülerek cevap veriyordu.
“Bir aile kurmanın seni rahatlattığına sevindim. Eski sen olsan beni Patron olarak çağırman için seni zorlamam gerekirdi.”
“Eh… zorlasaydın da isteyerek söylemezdim zaten. O zamanlar efendim demek daha doğru geliyordu. Ama sonrasında seni takip ederek gelişsem de zamanın yarısından çoğunda senin ortalarda olmadığını fark ettim. Patron, bizi başıboş bırakıp gidip duruyorsun.”
“Güçlenmeye devam ediyorsunuz ama.” Paul hafifçe sırıtırken Coure’un başını hafifçe okşamış ve küçük kız gözlerini kısarken gülümsemişti. Bunu gören Cain’in yüzü birden kasılmıştı.
“…Birden sana vurma isteğim geldi Patron.”
“Bastırmaya çalış. Bana tüm gücünle vursan bile büyük ihtimalle sadece elin acıyacak.” Paul Cain’i durdurmaya çalışıyormuş gibi görünse de yüz ifadesi onu tamamen kışkırtıyordu ama Cain sözlerinde bir haklılık payı olduğunun farkındaydı. Eğer Paul’ü yumruklarsa acı çeken kesinlikle kendisi olacaktı.
Onlar yeniden muhabbetlerine dalarlarken bir süre sonra Sylph en sonunda biraz cesaret kazanmış ve yanlarına gelmişti. Paul ciddi olmadığı zamanlarda oldukça rahat bir şekilde konuşmayı devam ettirebiliyordu ve özellikle Sylph ile Coure’un birçok sorusu olduğundan onlara özellikle cevap veriyordu.
Hava kararmaya başladığında Sylph Coure’u alıp malikaneye geri dönmüştü ve çardakta yalnızca Paul ile Cain kalmışlardı. Bir süre normal konuşmaya devam ettikten sonra Cain en sonunda bir şarap çanağı çıkarmış ve Paul ile kendisine birer bardak koymuştu.
“Aile kuran ilk kişinin sen olmasını beklemiyordum. Yani tam bir aileden bahsediyorum.” Pul bardağından bir yudum alırken dürüstçe konuşmuştu ve Cain de başını sallamıştı.
“Aslında ben de pek beklemiyordum. İlk çocuğu olan sen olursun sanmıştım. Biliyorsun, istediğin sürece seve seve çocuğunu taşıyacak üç eşin var sonuçta Patron. Neden sen de kendi aileni kurmuyorsun?”
“…” Paul bir cevap vermemişti ama Cain gerçekten de meraklı duruyordu.
“Shuan ile konuştum. Bana bir aile kurmanın bir ‘neden’ oluşturabileceğini söyledi. Bir hayatta kalma nedeni. Peki sen neden bu hayatta kalma nedenini kazanmak istemiyorsun? Hayatına benim kendi hayatıma verdiğimden daha çok değer verdiğini biliyorum ama yine de iyi olmaz mıydı? Coure’a davranışından ve Amelia’ya olan tavırlarından çocukları sevdiğini de anlayabiliyorum.”
“O kadar basit değil…” Paul gözlerini iki parmağıyla ovuştururken mırıldanmaya başlamıştı. “Elbette bir aile kurmayı istiyorum. Ama şimdi olmaz. Düşmanlarım yok olana kadar olmaz.”
“Seni küçümsüyormuşum gibi düşünme ama şu anda Konsey ve Yabancıların gözlerinde Habis Lordlar yalnızca biraz daha güçlü düşmanlar olarak görünüyorlar ve Baş Tanrı’nın gözlerinde Habis Lordların gücü önemli görünmüyor. Seninle dövüşseler bile ailene dokunmayacaklardır çünkü kendilerine özgü bir gururları var.”
“Ama konu bana geldiğinde ne yapacaklarını bilemem. Daha ölümlü seviyesindeyken bir Yükselen peşimden gönderildi ve ailem… her neyse. Onlara karşı herhangi bir tehlike kalmadığından emin olana kadar tam anlamıyla bir aile kuracağımı sanmıyorum.”
Paul’ün sözlerinden sonra Cain de sessiz kalmış ve elindeki şarabı içmeye devam etmişti. Yaklaşık birkaç dakika sonra ise Paul elindeki bardağı masaya geri koymuş ve ayağa kalkmıştı.
“Zamanı geldi. Ailenle biraz daha zaman geçir, Cain. Çünkü eğer hislerim doğruysa kısa bir süre içinde gerçek ve son savaş başlayacak. Ve Coure’u verdiğim kaynaklarla besle. Gelişiminde yardımcı olacaktır.” Paul bu sözleri bıraktıktan sonra yanında bir uzay kırığı açılmış ve içine girmişti. Cain onun arkasından bir süre sessizce baktıktan sonra şarap çanağını direkt olarak ağzına dikmiş ve kalan tüm şarabı bitirmişti.
“Gerçek ve son savaş… merak etme Patron, kazanacağız.” Paul’ün onu duymadığını biliyordu ama Cain yine de bu sözleri sesli bir şekilde söylemek istemişti.
…
“Hayatımın sonu yavaş yavaş yaklaşıyor… Bu katılacağım son savaş olabilir.” O sırada, Ulu Cennetteki Konseyin toplantı odasında yalnızca bir kişi, Baş Tanrı vardı ve o da gözleri kapalı bir şekilde düşüncelere dalmıştı. Başının üzerinde Kutsaldoğanların Tacı süzülüyordu.
“Ama garip bir şekilde hiç de korku hissetmiyorum. Belki de bu fazla uzun yaşayan birinin artık ölmek istemesidir ha? Gerçi ben ölünce yerime geçebilecek birisini de bilmiyorum… Savaş fazla bencil ve Kader fazla zayıf. Diğerleri ise düşünülemez bile…”
“O halde sanırım… en azından onlar için bir düşmanın bile kalmadığından emin olmam gerekiyor.” Baş Tanrı bunu söylerken başının üzerindeki Kutsaldoğan Tacı hafifçe titremiş ve beyaz bir ışıkla parıldamıştı. Sonraki anda, Baş Tanrı’nın yüz ifadesi değişmişti.
“Bir şey… beni mi çağırıyor? Oho… belki de savaşı başlatmadan önce son bir kez kendi istediklerimi yapmalıyım ha?” Bunu düşündükten sonra Baş Tanrı ayağa kalkmış ve Uzay Tanrıçasının Geçidine bir uzay kırığı açmıştı. Uzay Kırığına bir gülümsemeyle girmişti ve bir süredir gelmediği Uzay Tanrıçasının Geçidini izlerken gözleri ondan o kadar uzakta olmayan beyaz-siyah renkli garip bir kuleye takılmıştı.
“Beni çağıran şey-” O kendi kendine mırıldanırken birden vücudunun çekildiğini fark etmiş ve şaşırmıştı. O anki güç seviyesiyle birçok uzay katmanı parçalansa bile vücudu hasar almazdı ve istemediği sürece hareket etmezdi. Ama o anda, vücudu kendiliğinden o kuleye doğru çekiliyordu ve kendisini tutmaya çalışsa da işe yaramıyordu.
Yalnızca birkaç saniye içinde Baş Tanrı kuleye çekilmiş ve kulenin en üstündeki iki yarım daire pencereden birinden girmişti. O girdikten sonra o pencere kapanmıştı ve yalnızca bir tanesi açık kalmıştı. Eğer birisi iyi bakarsa kulede aslında 3 pencere olduğunu ve birinin önceden kapanmış olduğunu görebilirdi.
…
“Daha hızlı! Daha güçlü! Eğer bu evrendeki manyaklarla karşılaşırsanız sizi birden yakabilir veya kesebilirler ve sizin dandik yetenekleriniz bir işe yaramaz! Eğer Umut’tan gelen askerlerle karşılaşırsanız bir şey yapamadan önce mermi yağmuruna tutulursunuz ve anında ölürsünüz!”
“Savaş alanında yalnızca bok çuvallarından başka bir şey değilsiniz. Daha beteri, bok çuvalları düşmanları iğrendirip uzaklaştırmak için kullanılabilecekken siz ona bile yarayamazsınız. Eğer sözlerimle bir sıkıntınız varsa o zaman güçlenmeye devam edin ve düşmanları öldürebileceğinizi bana kanıtlayın!”
“Anlaşıldı!”
Allen kükreyen askerlere bakarken birçoğunun hakaretleri yüzünden kızardıklarını ama yalnızca eğitimlerine devam ettiklerini fark etmişti. Bu kaçak askerler başarıyla onun dediği her şeyi yapan kölelere çevrilmişlerdi.
Normal askeri eğitimin aksine, Allen bu askerlere kendilerine güvenmelerini öğretse de Allen’e bağlı olduklarını da sürekli hatırlatarak beyinlerini yıkamayı başarmıştı. Bu askerler panik anında normal askerlerden daha kötü bir durumda olacaklardı ama yapmaları gereken bir emir olduğu sürece paniklemeleri imkansız sayılabilirdi.
“Eh, Anna ban- Ha? Ne ol-” Tam Allen Anna’dan bir şey istemek üzereyken birden vücudu havalanmış, yukarıya doğru fırlamıştı. Vücudu bir anlığına yarı ruhani bir form alıp uzay gemisinin üstünden herhangi bir şeyi parçalamadan geçip giderken vücudu hızla boşlukta ilerliyordu ve askerler onun arkasından bakıyorlardı.
“İşinize dönün!” Anna Allen’e ne olduğunu merak etse de onun son emrinin eğitimlerine devam etmeleri olduğunu hatırlamıştı ve geri döndüğünde bunu yapmadıklarını fark ederse sonuçların kötü olacağını biliyordu. Bu yüzden anında konuşmuştu.
O sırada, Allen’in hareket eden vücudu garip kulenin son penceresinden içeriye girmiş ve ardından bu pencere de kapanmıştı. Sonrasında, garip kule birden rengini kaybetmiş ve çevresiyle aynı görünüp boşluğun içinde kendisini gizlemişti…
[Respy Notu]: Yazar yoruldu toplu bitti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..