589.Bölüm – Asi Tanrı Ortaya Çıkar (3)
“...Siktir.” Kızıl kılıç enerjisi alev topunu yarıp geçtiğinde İnfirmi’nin zihninden yalnızca bu kelime geçmişti. Bariyeri güçlüydü ve saldırısıyla birlikte kılıç enerjisini zayıflattığı için kesinlikle kendisini koruyabilirdi ama Katliam Tanrısının rahatlığından bu saldırının o kadar yorucu olmadığı görülebiliyordu.
“Bu saldırıdan korunabilirim ama sonraki anda yalnızca bir kez daha saldıracak. Ondan korunsam bile yalnızca bir kez daha... Görünüşe göre kazanma şansım cidden yok ha?”
Slash!
Kızıl kılıç enerjisi vücudunu saran bariyere ulaştığında bariyeri tamamen dağılmasa da üzerinde anında bir kesik açılmış ve İnfirmi’nin vücudu ile ruhu da yaralanmıştı. Bariyer ve vücudu anında yenilenmeye başlamışlardı ama ruhu için aynı şey geçerli değildi.
“Tch.” Asinin Kılıcını iki kez kullanmasına rağmen daha önceden çoktan ağır yaralı sayılabilecek olan rakibini öldüremeyen Katliam Tanrısının yüzündeki ifade anında kararmıştı. Tek elindeki kılıcını bu sefer savurmak için değil de saplamak için kaldırdığında ise birden İnfirmi hareket etmeye başlamıştı.
“Eğer defansım o kadar uzun süre dayanamayacaksa... o zaman gerekli zamanı atağımla kazanırım!” İnfirmi’nin vücudu kan kızılı alevlerle kaplanırken kanatlarını hızla çırpmıştı. İki kez daha bir saldırıya karşı koymak Cain’in ihtiyacı olan beş dakikayı kazandıramayacaktı. Bu yüzden düşünebildiği tek yöntem buydu.
“Ejderha... Nefesi!”
Ne olursa olsun, Ejderha Irkının en çok gurur duyduğu ve en güçlü olan saldırıları her zaman Ejderha Nefesiydi. Çünkü bu yetenek ejderhanın kendi gelişimiyle artardı. Savaş gücü ne kadar yükselirse Ejderha Nefesi de o kadar güçlenirdi. Bu yüzden İnfirmi gerçekliği aşıp hiçliğe ulaşan bir teknik öğrenmediği sürece bu teknik onun en güçlü, gerçek koz kartıydı.
“Hmph, bu kadar güç beni-” Ağzında saldırı için enerji biriktiren İnfirmi’yi izleyen Katliam Tanrısı kılıcını saplayıp rakibini sonunda öldürmeye hazırlanırken bir anda sözleri duraksamıştı. Ardından, gözleri birden tamamen açılmıştı.
Soğukluktan tamamen beyaz görünen buzul prangalar ayak ve bileklerine sarılmış ve birbirlerine bağlı oldukları için Katliam Tanrısının tüm hareketini kısıtlamışlardı. Aynı zamanda, bağlandıkları yerden yayılan soğuk Katliam Tanrısının derisine işlemeye başlamıştı.
“Rroooaaarrr!!!” Katliam Tanrısı prangalarlar sarılı iken İnfirmi ağzında topladığı tüm enerjiyi salmış ve alevlerden oluşan devasa bir dalga Katliam Tanrısına ilerlemişti. Ejderha Nefesi önceki alev topu gibi değildi ve kolayca dağıtılacak bir saldırı değildi. Çünkü tamamen kaotikti ve bir kısmı yok olsa bile kalan kısım saldırmaya devam edebilirdi. Ve zaten hareket de edemediğinden Katliam Tanrısının tek savunması vücudunu saran enerji bariyeriydi.
Ama bu bariyer de Ejderha Nefesi tarafından yalnızca birkaç saniye içinde parçalanmıştı ve Katliam Tanrısının vücudu cayır cayır yanan alevler tarafından sarmalanmıştı. Acı içindeki Katliam Tanrısı bu anda bile bileklerini saran prangaların eriyip kaybolmadığını fark edince gerçekten şaşırmıştı!
“Ye... ter!” En sonunda alevlere dayanamayan Katliam Tanrısı tüm gücünü kullanmış ve prangaları bağlayan zincirleri koparmıştı. Zincirler koptuktan sonra buzul prangalar kendi kendilerine açılıp düşmüşlerdi ve Katliam Tanrısı yukarıya doğru uçarak Ejderha Nefesinin saldırı menzilinden dışarıya çıkmıştı.
Ama alevlerden oluşan duvardan dışarıya çıktığında ilk gördüğü şey beklediği boşluk görüntüsü değil, uzun boylu bir adamın duygusuz gözleri olmuştu. Bu adamın tek eli belindeki kılıcının kabzasını kavramıştı.
“İyi değil!” Katliam Tanrısı bunu düşünürken kılıcını kaldırıp kendisini korumayı amaçlamıştı. Ama yeterince hızlı değildi.
“Cennet Yakan Bin Ejder.” Üzerinde süzülen adam kılıcını çekerken kınından yalnızca parlak kılıç değil, aynı zamanda binlerce alev ejderi de çekilmiş ve Katliam Tanrısına doğru hücum etmişlerdi. Parlak alevlerden oluşan uzun vücutlu ejderhalar vücuduna çarpıp onu bir kez daha Ejderha Nefesinin alanına sokarken Katliam Tanrısı iki farklı alevin saldırısına uğramıştı ve vücudunun birçok yanı hızlıca iyileşse de alev saldırıları oldukça sık bir şekilde geldiğinden yaralar git gide büyümeye devam etmişti.
Ejderha Nefesi en sonunda bittiğinde İnfirmi ağzını kapatmış ve geriye doğru çekilmişti. Bir yandan da gözleri Katliam Tanrısını arıyordu. Saldırısının ortasında başka varlıkların ortaya çıktığını kendisi de fark etmişti ama o anda buna karşı yapabileceği bir şey yoktu. Hem, bu varlıklar Katliam Tanrısına saldırıyor gibi göründüğünden o kadar düşünmemişti.
Ama Ejderha Nefesinin kan kızılı alevleri dağıldığında ve bin ejderden oluşan alev saldırılarının Katliam Tanrısını hâlâ olduğu yerde kalmaya zorladığını gördüğünde bu kişilerin kim olduklarını gerçekten de merak etmeye başlamıştı.
“Hey, koca adam, yakala.” Yakınında bir kadının sesini duyan İnfirmi önünde ufak bir şeyin süzüldüğünü fark etmişti. Bu şeyin ne olduğunu biraz fazla küçük olduğu için anlayamamıştı ama yaydığı koku güzel olduğundan tek seferde ağzıyla yakalamıştı.
“Mph!” Yuttuktan hemen sonra birden vücuduna sıcak bir enerji yayılmış ve yaralarından gelen tüm acı kesilmişti. Aynı zamanda, ruhundan gelen acı hissi de oldukça zayıflamıştı. Ve yiyeceğin küçük boyuna rağmen ağzına yayılan tat uzun süredir tattığı en lezzetli şeydi...
“Semia, bana da bir tane ver. Ve Simon’a da, lütfen.” O sırada İnfirmi bir ses daha duymuş ve iki kişinin daha etrafında belirdiğini fark etmişti. O anda sol tarafında olan beyaz kıyafetli kadın, Semia ve sağ tarafındaki kılıçlı adam Simon dışında üzerinde süzülen bir kişi daha vardı.
Beyaz cübbeli bu adamın uzun siyah saçları etrafındaki enerjinin hareketiyle dalgalanıyordu. Arkasında üç beyaz bıçak saat yönünde dönüyorlardı ve bu bıçaklar Semia ile Simon’ın arkasında dönenler ile tamamen aynı görünüyorlardı. Adamın beyaz gözleri alev ejderhalarının arasında kalan Katliam Tanrısının üzerindeydi.
“Siz ikiniz, bu kadar güçleneceğinizi düşünmemiştim.” İnfirmi Semia ve Simon’ı tanıyordu. Daha öncesinde Yaradan Yetiştirme Zindanında onlarla zaman geçirmişti. Ama ikisinin kısa bir sürede Küçük Dünya Tanrısı seviyesine ulaşmasını beklememişti.
Ve normal yollarda da değillerdi. Simon’ın yolundan emin değildi ama o anda Simon ve üzerinde uçan adama da birer parça tavuk veren Semia’nın yaptığı yemeklerin en iyi ilaçlarla aynı seviyede olduğunu fark edebilmişti. Hatta bazı ilaçlar bile az önce yediği parçanın vücuduna olan etkisine yaklaşamazlardı.
“Bu zamanda onlar bile bu kadar güçlenebilmişler... ama Küçük Dünya Tanrısı bu saldırıyı ortaya çıkarmak için yeterli değil.” İnfirmi Katliam Tanrısını saran ejderhaların bir Küçük Dünya Tanrısının sahip olması gereken bir gücü epey aştığını fark etmişti. O anda, gözleri ikilinin arkasında süzülen bıçaklara ve yine üzerindeki beyaz cübbeli adama dönmüştü.
“Bu arada... o kim?”
İnfirmi bu soruyu sorduğunda ona en yakın olan Semia hafifçe gülümsemişti. İnfirmi’nin beyaz cübbeli adamdan bahsettiğini biliyordu ve bu yüzden Semia’nın da gözleri ona doğru dönmüştü.
“Neden onu iyice incelemiyorsun? Her kısmını.”
Semia gizemli bir şekilde konuştuğunda İnfirmi gözlerini beyaz cübbeli adama dikmişti. Bir Tanrı için görüntü her an değişebilen bir şeydi, aynı ailedeki kişiler bile tamamen farklı görüntülere sahip olabilirlerdi. Bu yüzden ilk baktığı şey adamın aurası, daha doğrusu aurasının özüydü.
Auradaki sonradan kazanılan her şey görmezden gelindiğinde, bir kişinin doğduğunda sahip olduğu aura belli olurdu. İnfirmi Üstün Dünya Tanrısı seviyesinde bir Tanrıydı ve bu aurayı görmek onun için zor değildi. Ama sonuç kesinlikle şok ediciydi.
“O... o...”
“Demek sen Habis Lordlardan İnfirmi’sin. Tanıştığıma memnun oldum, ben Luke Veussia.” Beyaz cübbeli adam, Luke, aşağıya doğru süzülürken gülümsemişti. “Bu süre boyunca kardeşime direkt olarak eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Ne yazık ki, benim gücüm onun yanında durmak için yeterli değil, onun için bir hedef olmak istemem. Bu yüzden yapabileceğim tek şey onu gölgelerden desteklemek.”
Luke onun hizasına indiğinde İnfirmi derin bir nefes almıştı. O anda nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bile bilmiyordu ama zihni anında sakinleşmişti, çünkü savaş anında karmaşık bir zihne sahip olmaması gerektiğini biliyordu.
Diğer her şey savaştan sonraya bırakılabilirdi, ama önce Katliam Tanrısıyla ilgilenilmesi gerekiyordu.
“Habis Lord Cain ile olan konuşmanıza tanık oldum. Eğer Katliam Tanrısını öldürmemiz istenseydi bunu yapabileceğimden emin değilim ama eğer yapmamız gereken tek şey onu beş dakika tutmaksa...” Luke’un beyaz gözleri hafifçe parıldarken onun, Semia’nın ve Simon’ın arkasındaki üçer bıçak hızla dönmeye başlamışlardı.
“O zaman bunu yapabiliriz, değil mi? Semia, Simon, bakalım ölmeden önce bu düşmanı ne kadar geri tutabileceğiz?”
Luke’un sözlerinin üzerine Simon ve Semia gülümsemişlerdi. Birinin tek eli belindeki kılıcının kabzasındaydı, diğerinin çevresi keskin bir soğukluğa sahip kar taneleri ile çevrilmişti...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..