David, Aki'nin yanından ayrıldıktan sonra tüm hızıyla akademi kurucusunun yanına koşmaya başlamıştı. Onunla acilen konuşması gerekiyordu.
Gökyüzünde süzülen adada keskin dönüşlerle ilerledikten sonra gözlerden ırak bir binanın önünde durdu, yavaşça kapıyı tıklatırken ''Efendim, girebilir miyim?'' diye sordu.
Bir cevap gelmedi ama kapı yavaşça gıcırdayarak açıldı. David eğilerek ''Teşekkürler, efendim.'' diyerek içeriye girdi.
İçerisi tamamen karanlıktı, içerideki kişi bırak etrafını kendi bedenini bile göremezdi. David daha konuşmaya başlamadan meraklı ve gür bir ses ''David, buraya öyle sık gelmezsin. Seni buraya getiren nedir?'' diye sordu.
David o karanlıkta tek dizinin üzerine çökerek ''İlk başta efendi Kai'ı selamlarım. Bugün buraya gelme sebebim ise getirmemi istediğiniz öğrencidir.'' dedi.
Karanlıkta görünmediğinin farkında olarak David'in kulağının arkasına geçen Kai, fısıldayarak ''Hmm... Aki'yi diyorsun. Mina ve Agnus'un çocuğu olan Aki, peki ne olmuş ona?'' diye sordu.
David tedirgin bir ses tonuyla ''Bana şartlar sundu ve sizin emriniz üzerine bunları kabul ettim ama birini gerçekleştiremedim ve bir hafta içerisinde gerçekleştiremezsem akademiden ayrılacağını söylüyor.'' dediğinde tüm bedenini bir titreme sardı. Bu kurucunun yaydığı öldürme niyetinin ufak bir kısmından ötürü kaynaklanmıştı.
Kai öldürme niyeti taşıyan sakin bir ses tonuyla ''O zaman söyle, senden ne istedi?'' dedi.
David boğazında biriken kuru tükürüğü yutarak ''Bir kara büyü kitabı...'' cümlesini bitiremeden Kai araya girdi.
''Bu kolay bir istekti, ona binlerce kitap verebilirim.'' diye bağırdı.
David başını sağa sola sallarken ''Sadece kara büyü kitabı değil, benden bir silahta istedi.'' dedi.
Kai ''Açık konuş, David?'' dediğinde artık bu gerilime daha fazla dayanamayan David olması gerekenden yüksek bir ses tonuyla konuştu.
''Benden saf kaotik uzay cevherinden yapılmış bir silah istedi.''
Kai bu ses tonundan hoşlanmamış olacak ki David'i boynundan yakalayıp havaya kaldırırken ''Sana bir mızrak vereceğim, ona götür.'' dedi.
Davi boynundaki eli çekmeye çalışırken ''Mızrak ve yayları reddetti. Bu sebeple bulamıyorum.'' dedi.
Kai bu cevabın üzerine David'i bir çöpmüşçesine kenara fırlatırken aklından 'Ciddi mi bu çocuk? İstediği silahların sahibini bilmiyor mu? Daha önemlisi bu silahları nereden biliyor? Onları kullanabilir mi? Yoksa bir yolunu mu biliyor? Diablo bunu tahmin etmiş miydi? Kafam çok karıştı ama ona silahını da vermem gerekli. Lanet olsun! Diablo'ya da Aki'ye de lanet olsun!' diye geçirirken parmağındaki boyutsal yüzüğünden iki kutu çıkararak David'e doğru fırlattı.
David'e bakarken ''O kutuları sakın açma ve en yakın zamanda onları Aki Umbra'ya ver.'' dediğinde. David bir anda kendini kapının dışında otururken buldu.
...
Bu sırada adayların sınavı bitmişti. Aki elindeki kitabı okumaya odaklanırken çevresindeki kişiler yavaşça arkadaş grupları oluşturmaya başlamıştı. İlk başta herkes çekingen davransa bile geçeceğini düşünenlerin özgüveniyle sohbet etmeye başlamışlardı.
Aki kitabın son sayfasında bulunan kanla yazılmış büyünün çemberine tekrar bakarken iç çekmişti.
'Kaç kere bakarsam bakayım anlayamıyorum.'
O bu çemberi incelemeye devam ederken beyaz saçlara, sarı gözlere, beyaz renk bir cüppe giymiş, Aki ile aynı boylarda birisi gelmişti.
''Merhaba, benim adım Liebe Kronos. Anladığım kadarıyla bir büyüyü anlamamış gözüküyorsun, yardımcı olabilir miyim?''
Aki karşısındaki kişiye bakarken kendisinin tam zıttı olduğunu düşünmeden edememişti. Aki ise sabit duran yüz ifadesini değiştirmeden ''Ben Aki, hatırlanmayacak birisi. Bu arada yardıma hayır demem.'' demişti. Bu cevabın üzerine Liebe onun yanına oturmuş ve büyüyü incelemeye başlamıştı.
Bu şekilde ikili kısa da olsa bir süre boyunca büyü üzerinde kafa yormuşlardı ve tek emin oldukları şey bir intihar tekniği olduğuydu.
Onlar bu büyüye kafa yormaya devam ederlerken dışarıdan onlara bakan kişilerin aklında bu kişilerin ne kadar zıt göründüklerini düşünüyorlardı.
Kısa süreli bir bekleyişin ardından bir akademi yetkilisi gelmişti. Yetkili dikkat çekme amaçlı öksürdüğünde tüm adaylar sanki bu anı bekliyormuşçasına ona dönmüşlerdi. Herkesin dikkatini çektiğini fark eden yetkili ''Şimdi sizlere puanlarınızı açıklayacağız. Önünüzde belirli sayılar belirecek, 70'in altında kalanlar sınavdan kalmış demektir.'' dediğinde tüm adayların önünde beyaz renkte sayılar oluşmaya başladı.
''İşte bu!''
''Geçtim...''
''Olamaz kaldım...''
''Ama neden, ben çok çalışmıştım.''
''Ben mükemmelim.''
Gibi çeşitli konuşalar ortalıkta yayılırken Misa önündeki puana bakarken kendiyle durur duymuştu. Tam 98 puanla geçmişti, sınavın 100 üzerinden olduğunu düşünen birisi için iyi bir puandı. Misa mutlulukla ''Acaba 2 puanı nereden kaybettim?'' diye sorduğunda birçok öfkeli bakış ona yöneltildi ama o bunları umursayacak birisi değildi.
Elf ırkının gerçek prensesinin puanı Lisa Disum'un puanı ise 136'ydı ama o büyük bir sevinç göstermemişti. Hatta ''Sınav kaç puan üzerindendi acaba?'' diye sormuştu.
Liebe önündeki sayıya bakarken gülümsüyordu çünkü 121 puanı bulunuyordu.
Aki ise meraklıydı, neden önünde böyle bir sayı olduğunu düşünüyordu. Diğerlerinin aksine beyaz değil kırmızı renkteydi ve 159 yazıyordu.
Aki ne olduğunu soracağı esnada yetkili konuşmaya başlamıştı, ''Hepinizin gördüğü gibi, kalanlar evlerine geri gönderilecekler. Ama aranızda eminim bazı sorulara cevap isteyenler vardır. İlk başta bu sınavın kaç puan üzerinden olduğundan başlayalım. Bu sınav 150 üzerindendi, eğer puanınız 120'yi aşmışsa akademiden bir ödül alacaksınız. Puanınız 135'i aşmışsa iki ödül ve en önemlisi 150'yse eğer 3 ödül alacaksınız.'' dediğinde Aki elini kaldırıp soru sormak için izin istedi. Yetkili gülümseyerek ''Sorabilirsin.'' dedi.
Aki ''İlk sorum rengin kırmızı olması ne anlama geliyor, ikinci soru ise puanım 150'yi geçmiş, neden?'' dediğinde. Yetkili gereksiz bulduğu açıklamayı yapmadığına pişman olmuştu.
Yetkili dudağını ısırırken ''Bu akademide para kullanmazsınız. Akademi puanları kullanırsınız, bunları da derslerde veya akademinin verdiği görevleri yaparak kazanırsınız. Kırmızı renk sınırı aştığını gösterir ve sınırın üstündeki her puan için 100 puanla ödüllendirilirsin.'' dedi. Aki bu cevaptan memnun kalmamıştı ama.
''Peki neden 150'yi geçtim?''
Yetkili cebinden bir kristal çıkarırken ''Birinci testte bayılmayı bırak sendelemeden sınav görevlisine bağırabildiğin için 50 puanın yanında 5 ekstra puan kazanmışsın. İkinci testten gözünü kırpmadan öldürdüğün ve en güçlü adaylardan birine saldırdığın için 50 puan almışsın. Son test dağa tırmanma da ise kimsenin fark etmediğini fark ettiğin için 16 ekstra puan ile sınava geç başladığın için 35 puan almışsın. Ekstra puanlar sayesinde kazandın yani bu fazlalık puanı.'' dediğinde diğer öğrencilerde soru sormak için ellerini kaldırmışlardı ama yetkili onlara bakarak ''Sadece ilk üç soru sorabilir.'' demişti. Böylece herkes sessizleşmişti.
Yetkili başarısız olanları gönderirken sınavı geçen kişilere bir rozet vermişti. Bunu üzerine hepsinin bedenini tekrardan mavi bir ışık kaplamıştı.
Bu üçüncü seferdi ama bu sefer daha farklı bir yere ışınlanmışlardı, az önce bulundukları yerden çok daha farklı olan bir yere gelmişlerdi. Karşılarında tek kelimeyle devasa bir şat bulunuyordu. Bu sırada yetkili gülümseyerek ''Şimdi beni takip edin, size yatakhane, yemek salonu ve sınıflarınızın yerlerini göstereceğim. Sonrasında hepinize birer ders programı verilecek.'' diyerek ilerlemeye başladı.
Akademi binası oldukça büyüktü ve içinde oldukça rahat bir şekilde kaybolabilirdiniz. Yetkili öğrencilere girmelerine izin olan yerleri gösterdikten sonra bir sınıfın önüne gelip ''Gösterdiğim yerleri hatırlıyorsunuzdur zaten, şimdi buradan rozetlerinizi, üniformalarınızı ve ders programlarınızı alacaksınız. Dersler yarın başladığı için bugün istediğiniz gibi dolaşabilirsiniz.'' dedi ve oradan uzaklaştı.
Sınıftakiler arasında en önde ilerleyen Lisa kapıyı tıklatarak ''İçeri girebilir miyiz?'' diye sorunca içeriden neşeli bir ses anında cevap verdi.
''Sormanıza gerek yok, gelin hadi.'' dediğinde Lisa kapıyı açtı ve içeriye doğru girdi.
İçeride yuvarlak çerçeveli gözlüklü, kıvırcık açık kahverengi saçlara sahip, yüzünde bir gülümsemeyle içeriye giren öğrencilere bakan kişi ''Merhaba ben Akzen Hidra, aranızdan ilk ona girmiş öğrencilerin öğretmeni. Şimdi benim gözetimimde olanlar yanıma gelsin.'' dediğinde bir anda öğrenciler konuşmaya başladı ama aralarından bazıları hiç düşünmeden ilerlediler.
Aki öne çıkarak ''Eşyalarımı alabilir miyim?'' diye sordu soğuk bir sesle.
Akzen, Aki'yi süzerek ''Hmm soğuk bir kişiliksin ama birincisin, ilginç...'' dedikten sonra biraz düşünüp ''...etrafına durmaksızın toplanan karanlık manasını da sayarsak sana kara üniforma vermeliyim. Kaç yaşındasın? Sana üniformanı hazırlayayım.'' dedi.
Aki biraz kafası karışmış bir biçimde ''Aslında kaç yaşımda olduğumu bilmiyorum, bir rüyadan uyanalı sadece 1 hafta oldu.'' dediğinde Akzen gülümseyerek boyutsal yüzüğünden yeşil renkte kristal bir taş çıkardı.
''Şu taşa kanını damlat, yaşını gösterecektir.'' dedi.
Aki parmağını ısırarak kanatırken, normalden çok daha koyu tona sahip bir damla kan taşın üzerine damladı. İkinci bir damla olmadı, açılan ufak yara hızlıca kapandı ama zaten kimse o anda buna odaklanmıyordu.
Taşın üzerinde beliren bilgiler daha ilgi çekiciydi.
''İsim: Aki Umbra
Irkı: İnsan-***
Fiziksel yaş: 9
Zihinsel yaş: ***''
Bilgilerin sadece yarısı vardı ama olan bilgilere kimse odaklanmıyordu zaten. Bir kişinin nasıl ırkı bilinmezdi ve daha da tuhafı zihinsel yaşı neden gözükmüyordu? Bir kişinin zihinsel yaşı en fazla kendi yaşından 5 yaş falan fazla olurdu ama bu çocukta bu ölçülemiyordu bile.
Akzen çocuğa bakarken onun yüzünün yavaşça solduğunu görünce bir anlığına endişelenmişti ama bu kısa sürmüştü.
Aki öfkesini hiç baskılamaya çalışmadan ''İki yıl, tam olarak iki yıl uyudum. Şerefsizler umarım yaşıyorsunuzdur.'' diye mırıldanmıştı, bunu duyan tek kişiyse Akzen'di.
Akzen tüm öğrencilerin yaşını ölçüp eşyalarını verip onları gönderiyordu.
İlk on öğrencinin hepsi gittiğinde kalan 40 öğrenci Akzen'e ''Efendim bize ne zaman eşyalarımız verilecek?'' diye sordular.
Akzen'in yüzündeki sıcak gülümseme tamamen silinirken yerine oldukça şeytani bir gülümseme geldi. Odanın kapısı kitlenirken ''Şimdi siz arada kalmış 40 çöpe iki seçenek sunulacak. Birincisi ölüm, ikincisi ise on yıl boyunca farklı yerlerde çalıştırılacaksınız.'' dediğinde hepsi ikinci seçeneği seçti.
Akzen hepsine küçümseyen gözlerle bakarken ''Hepiniz son sınavınızdan kaldınız. Şimdi sadece ölün.'' diyerek elini yatay bir doğrultuda savurdu. Sınıftan çıkarken arkasında yere düşen kırk tane kafa vardı.
-----------------
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.
Normalde ilk wattpade atardım ama şu anda wattpade giremiyorum. O sebeple ilk buraya geldi.
Aki 2 sene uyumuş, şaşırdınız mı?
Yorumlara bir iki tane karakter oluşturabilir misiniz? Mümkünse onları da kullanırım.
Bu arada buraya yazmamıştım galiba çünkü notlar farklı. Bölümler çarşamba ve cumartesi geliyor.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..