Kafamı çevirmeye çalıştım, ince ve uzun bir beden; çıkıntılı göğüsler, pek fark edemiyordum ama şimdiye kadar gördüklerimi geride bırakacak bir güzelliğe sahip yüz, koyu mavi gözler ve arkasından beline kadar salınan atkuyruğu yapılmış siyah saçlar.
“Huh, uyanıkmışsın!?”Bir anlık şaşkınlıktan sonra yüzünde bir gülümseme belirdi, nazik; sanki bir küçüğüne bakıyormuş gibi…
Kafamı daha fazla havada tutamadım. Pat sesiyle toprağa düştü. Görüşüm karardı.
Ay, biraz ileride etrafını kontrol eden Balamir’e baktı,”Bir şey var mı?”
Kafasını iki yana salladı Balamir,”Hayır!”dedi, ağır bir tonda.
“Demek oluyor ki…”Ay, sert bir sesle konuştu.
“Sadece ona göndermişler!”Balamir, keskin bakışlarını Barlas’ın bedenine çevirdi,”ilk defa değildi zaten. Daha öncede kulağıma ulaşmıştı. Ama onun bu kadar umursamaz olacağını beklemiyordum!”
Ay, birkaç saniye boyunca Balamir’in gözlerine baktı, onun söylediklerini sindirmeye çalıştı; çünkü söylediği sözler, basite alınacak türden değildi; yanından bile geçmiyordu! Birisinin, kendisine gelişimcileri yok etmek için özel olarak tasarlanmış bombayı göndereceğini bildiği halde hala daha bu kadar umursamaz olması…
Kafasını iki yana sallayıp derin bir iç çekti Ay. Barlas’a baktı, elinden parıltılar yayılmaya başladı; açık ve parlak mavi. Elini uzatıp Barlas’ın göğüs kafesinin ortasına koydu. Ve Ay, daha elini koymadan önce parıltıların toprağa ulaşmasıyla üstünden yeşillikler uzamaya başladı. Bu o kadar yüksek bir hızda gerçekleşti ki Balamir, genişleyen gözlerini ona çevirip kocaman açılan ağzıyla aptal aptal bakmaktan kendini alıkoyamadı.
“Ağzın yırtılacak!”Ay, alaylı bir tonda konuştuktan sonra gözlerini kapattı.
Kendine çekine düzen vermesi bayağı bir süren Balamir, kuru kuru öksürüp kızaran yüzünü başka tarafa çevirdi. Ay’ı daha fazla rahatsız etmeden etrafını kontrol etmeye döndü.
O esnada Ay’ın eli, Barlas’ın bedeniyle buluştuktan sadece birkaç saniye sonra mucize denilebilecek olaylar gerçekleşmeye başladı. Barlas’ın bedenindeki yanık ve yaralar, ne kadar küçük veya büyük olduğu fark etmeksizin iyileşmeye başladı. Ay’ın elinin olduğu bölgeden dalga dalga yayılan parlaklıklar, Barlas’ın bedeninin üstünde yayılırken geçip gittiği her yer, sanki bir kir tabakası varmışta gerçek tenini ortaya çıkarıyormuş gibi üstündeki yanıklar, toza dönüşüp dökülmeye başladı.
Ne kadar kendini tutmuş olsa da daha fazla dayanamayan Balamir, göz ucuyla gerçekleşenlere kısa bir bakış attığın yüzü, biraz önce girdiği formundan daha da acayip bir şekle girdi. Zihninden vurulmuşa döndü resmen. Bir anlığına görüşü bulandıktan sonra başka bir tarafa çevirip acıdan sızlayan gözlerini ovuşturdu.
“Hak etmediğin bir şeye bakarsan genelde ne olur?”Ay, sanki bir rüyadaymışçasına konuştu.
Düşünen Balamir, ağzını açtı. Ve geri kapattı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Ay’ın söylediği şeyler; bakış açısına gören değişen anlamlar içeriyordu. Yani ne söylerse söylesin doğru veya yanlış olduğunu bilmiyordu. Onun için susmaktan başka bir şey yapamadı.
“İnsanların görüş ve inanışlarına göre; pek umursanacak bir şey değildir,”Ay, hala daha gözleri kapalı bir şekilde elinden yayılan parlaklıkları Barlas’ın bedenine gönderip onu iyileştirmeye devam ediyordu. Ve Barlas’ın bedenindeki yaraların %50’si çoktan iyileşmişti bile.”çünkü onlara zarar verebilecek pek fazla bir şey yok. Ve bunun nedeni de genellikle baktıkları ve gördükleri şeylerin ya sahipleri yoktur ya da umursanmazdır...”
Derin bir nefes verdi Ay,”Ama şuanda baktığın şeyin bir sahibi var,”gözlerini açtı. Kafasını çevirip Balamir’in sırtına baktı,”ve bunu, umursuyor! Ona bakmaya hakkı olmayanlar; onu göremezler, hissedemezler! Görebildin. Ama bunun bir bedeli olacaktır! Onun sahibi, öfkesini sana yöneltip seni atomlarına kadar yok etmediği için kendini şanslı say!”
Ay’ın ağzından çıkan her bir kelime, Balamir’in ruhunu titretecek cinstendi; çünkü onun kimden bahsettiğini çok iyi biliyordu! Ve bu da Balamir’in bedeninin korkuyla titremesine neden olan şeydi!
Dünya Ruhu!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..