Lms 6.8 - Garip Yol Arkadaşı

avatar
7837 18

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 6.8 - Garip Yol Arkadaşı


 

Çeviri: Şamil Düzenleyen: Dunklesplatz

 

Weed Rosenheim Krallığı'ndaki işlerini bitirince Issız Diyarlar'a geri dönmek için yola çıktı.


Ama bu sefer at kullanmayı tercih etmişti. Küçük yapısıyla bilinen, kısa güçlü bacakları ve dayanıklılığı yüksek, yaygın bir cinsti.


//Ucuz diye sütçü beygiri almış bu :S


Havalı gözükmek, tarz yapmak isteyen biri ya kapkara ya da süt beyazı tek renk bir at seçerdi. Ama Weed öyle bir insan olmadığından basit kahverengi bir at seçti.


"Tamamdır. Hadi gidelim. Deh!"


Kuvvetli adımlarla toynaklarını yere vuran at dört nala koşmaya başladı.


Taşlık veya bataklık bir bölgede en iyi ulaşım yolu olmabilirdi ama Weed'in yolculuk yaptığı ıssız düzlüklerde rakipsiz tek seçenekti.


"Evet, parasını hak ediyor."


Hızlı ve konforlu yolculuğun tadını çıkarıyordu.


Artık Weed diğer insanların neden paraya kıyıp at aldıklarını anlayabiliyordu. Ama yine para harcamış olmanın ağzında bıraktığı acı tat duruyordu! Bu yüzden bu ve benzeri cümlelerle kendini rahatlatmaya çalışıyordu.


"Doğru yatırım başarının tek yoludur."


Sadece 3 altın harcamış olsa da pişman olmamak için bu harcamasına övgüler yağdırmaya devam etmeliydi. Açgözlü doğasını bastırmak için elinden geleni yapıyordu.


Weed hangi sebeple överse övsün, atlar her kuruşuna değen bir yatırımdı. Dört nala koşu yeteneğini kullanırken gittiğinden bile çok daha hızlı yol almasını sağlıyordu.


Tek günde sınırı geçip Issız diyarlara ulaşmıştı ama sonrasında yönünü değiştirip değişik bir güzergah izlemeye başladı. Düzlükler geçilebilecek yollar ve her yönden geniş bir görüş alanı sunuyordu. Ama Weed bir saat kadar güneydoğuya yol alıp ardından keskin bir dönüş yapıp bir saat kadar kuzeydoğuya gidiyordu.


Zikzaklar çizerek doğuya, Karanlık Elfler'in kalesine doğru ilerliyordu. Değerli zamanını etrafta dolaşarak harcamak zorunda kalıyordu.


Birkaç saat sonra Weed, yine ıssız diyarlarda avlanan bir grupla karşılaştı. Oberon ve arkadaşları avlanmayı henüz bitirmiş dinleniyorlardı. Hep tetikte olduklarından yaklaşan atlıyı erkenden fark ettiler.


"Neler oluyor..."


"Buraya doğru gelen yalnız bir oyuncu var!"


Oberon'un grubundaki herkes kafasını çevirip hayretle Weed'e baktılar.


Issız Diyarlar'a girdiklerinden beri ara vermeksizin canavarlarla savaşıyorlardı. Rosenheim Krallığı'nda olsalardı önlerine gelen her canavarla kolayca baş edebilmekle böbürlenebilirlerdi, ama burası farklıydı. Gerçek savaşın ne anlama geldiğini zor yoldan öğrenmişlerdi.


Cehennem Şövalyeleri, Yıldırım fırlatan büyücüler, Zehirli Lordlar, Karanlık Dansçılar, Gecenin Efendileri ve 350 seviyenin üzerinde envai çeşit yaratık tuzaklar kuruyorlar, pusuya yatıyorlar ölümcül büyüler yağdırıyor savaşta onlara yardımcı olacak yaratıklar çağırıyorlardı.


Bu topraklar grubu için gerçek bir meydan okuma olmuştu. Birkaç sefer seviyesi 400'ün üzerinde olan yaratıklarla karşılaşmışlar, maceralarının son bulmasına engel olmak için büyük çaba harcamaları gerekmişti. Her geçen gün gruptaki hava daha da kasvetli hale geliyordu.


Bu olaylardan sonra Weed'i gören Oberon'un gözleri mükemmel bir daire oluşturacak kadar açılmıştı.


"Burası tehlikeli. Burası Issız Diyarlar... Acele et, geri dön ve mümkün olduğu kadar çabuk uzaklaş buradan! Ya da hayır, geri dönmen için sana eşlik etmemiz daha iyi olur."


Oberon gerçekten soylu bir adamdı. Kendisi saldırıya uğradığında bile başkalarını korumaya hazırdı. Savaşçı sınıfı böyle dürüst, iyi huylu, kibar kişiler tarafından seçilirdi.


Ama Weed öyle biri değildi. Hatta bunun tam zıttı olduğu bile söylenebilirdi.


Weed atını sürmeye devam edip duraksamadan yanlarından geçti. Onları tamamen görmezden gelmişti, ama arkalarında bıraktıkları eşyaları geçen seferki karşılaşmalarında olduğu gibi yine ihmal etmedi.


Eşyaları toplamak için attan dahi inmeden aşağı sarkarak ellerine geçenleri heybesine doldurdu. Ata ise sadece bacaklarıyla tutunuyordu.


'Her şeyi toplamalıyım.'


Eşyaları topladıktan sonra, Weed doğuya doğru yol almaya devam etti.


"Ha? Geçip gitti mi?"


"Hayatına değer vermiyor mu?"


Av grubundaki oyuncular uzaklaşan oyuncunun arkasından bakıyorlardı.


"Herkes kendi ölüm şeklini seçmekte özgür sonuçta."


"Yalnız başına gezgin gibi dolaşmayı seven oyuncular da var."


Ama Pluto, Oberon, Haisyns ve birkaç tecrübeli oyuncu karara varmakta o kadar aceleci davranmadılar. Weed'in davranışları, yakın gelecekte ölecek o tarz bir karaktere uymuyordu.


Oberon'un kafasında birkaç fikir uyandı. Sınırı henüz geçmişken karşılaştıkları ruhsuz kurtları ve ve savaş artıklarını toplayan garip Orku anımsadı.


"Olabilir mi..."


Pluto Oberon'a baktı.


"O Ork!"


"O zaman o Ork bir oyuncu muydu?"


"Eğer bir oyuncuysa demek ki..."


İkisi de başlarıyla birbirini onayladılar.


"Orka dönüşebilen bir oyuncu... Akla tek bir kişi geliyor."


Şimdi diğerleri de Oberon'un kastettiği şeyi anlıyorlardı. Bu av grubu yüksek seviyeli oyunculardan oluştuğu için, hepsi Kraliyet Yolu konusunda tutkulu kişilerdi.


"Şeref Listesi!"


"Videodaki Ork!"


"Bu sefer farklı gözüküyordu ama bu oydu! Aynı çirkin yüz."


"Doğru, oyundaki hiç bir bölgede bu kadar çirkin bir Ork türü yok!"


"O zaman şu savaş Issız Diyarlarda olacak!"


***


Atla yolculuk yaparken Weed'in ruh hali pek iyi değildi. Yolu üzerinde başka bir av grubunun izlerini, daha doğrusu arkalarında bıraktıkları eşyaları fark etmişti.


Weed o eşyaları açıkça görebiliyor ama toplayacak kadar yakına gidemiyordu. Oralarda yalnız başına karşı çıkması zor, güçlü yaratıklar vardı. Dahası bu av grubu tüm bu bölgelere bodoslama dalmış, canavarların yoğun olduğu bölgeleri yarıp geçmişti.


İlk bakışta düzlükler boş gözüküyordu ama bu yanlış bir izlenimdi. Her canavar türünün kendi bölgesi vardı ve o bölgeye giren oyuncular bölge sakinlerini kendilerine saldırmaya zorluyorlardı. Bu bölgeler tüm diyara dağılıp karmaşık bir labirent meydana getirmişti.


Weed elindeki harita sayesinde bu tehlikeli bölgelerden uzak durmayı başarıyordu. Ama harita ve atı olsa da izlemek zorunda kaldığı dolambaçlı yollar onu hayli yavaşlatıyordu.


Bir gün boyunca aralıksız koşan atın ağız kıyıları köpürmeye başladı. Artık bitap düşmek üzereydi. Özellikle Weed'in çantalarından birinde sakladığı Ork Heykeli fazlaca ağırlık yapıyordu.


Normalde at sahipleri bineklerinin bakımına dikkat ederlerdi; onları okşar, tımarlar ve havuçla beslerlerdi ve tabii ki en önemlisi dinlenmelerine izin verirlerdi.


Weed ise altındaki bineği aralıksız koşturuyordu.


"Hadi, koş. Yapabilirsin. Sen koşmak için yaratılmış bir türe aitsin, daha önce sınırlarını zorlamamış olmak seni rahatsız etmiyor mu?"


Sonra atın üstünde bir tempo tutmaya başladı. Bu sayede içinde kalan güç kırıntılarını sarf eden at biraz hızlandı. Ama kısa sürede hızı tekrar düşmeye başladı.


"Zor değil mi? Biraz daha dayan. Vardığımız zaman istediğin kadar dinlenebilirsin."


Bu sözlere inanan at yavaşlamaktan vazgeçip biraz daha kendini zorladı.


Weed'in kibar sesiyle, yüksek karizma ve liderlik statları zavallı atı kandırıp hedefe varma umuduyla koşmaya zorluyordu.


Ama ne kadar uzağa giderlerse gitsinler varış noktasına dair bir izle karşılaşmıyorlar, Weed de yavaşlamasına izin vermiyordu.


"Dayan, biraz daha."


At koşuyordu.


"Neredeyse vardık."


Zavallı hayvancağız umutla koşmaya devam ediyordu.


"Çok az kaldı."


Weed'in bineğine karşı tutumu iyice çirkinleşmeye başlamıştı. Her adımda atı sıkıştırmaya devam ediyordu.


Bu muameleye daha fazla dayanamayan at son adımını atıp yere yığıldı, tamamen tükenmişti.


Zorlukla nefes alan atı kontrol edince, daha fazla işine yaramayacağını fark etti. Hayvancağıza yüklediği çantaları indirip onunla konuştu:


"Artık özgürsün. Nereye istersen gidebilirsin. İyi şanslar."


Küçük Ork heykelini çıkardı. Atın istirahat etmesini bekleyecek kadar vakti olmadığından kendine has seyahat yöntemine geri döndü.


"Heykelsel Dönüşüm!"


Rosenheim Krallığı'na gelişi 7 gününü almıştı. Ama şimdi yolun çoğunu atla gelmiş ve enerjisini saklamış olduğundan, dönüş süresi yarı yarıya kısalacaktı.


"Chwiik! Chwiik!"


Küçük Ork doğuya doğru yollandı.


Hala zaman sıkıntısı vardı. Merkezi olan bütün sürgün köylerini ziyaret etmiş olsa da şimdi kıyı kesimlerde kalanların da mümkün oldukça çoğuna uğraması gerekliydi.


Karanlık Elf kalesinin uzaklığını ve gideceği köyleri hesaba katınca dönüş yolculuğu 12 gün sürecekti.


"Savaş başlayana kadar 15 günüm var."


Yeterli zamanı olduğuna kanaat getiren Weed koşmaya devam ederken birden tepelerden birinin üzerinde dikilen birini fark etti. Sırtı Weed'e dönük ve Weed'in görüş alanının dışında kalan bir şeye bakıyordu.


"Oyuncu mu? Nasıl... Buraya gelmek kolay değil. Bir köylü olmalı. Chwiit!"


Issız Diyarların her yerinde sürülmüşlerin kurduğu köyler vardı. Her taraf canavar kaynamasına rağmen hayat doluydular, köylüler avlanıyor ve bazı işleri için köyden dışarı çıkıyorlardı. Onlardan biriyle burada karşılaşmak hiç de nadir değildi.


"Chwiik! Yakınlarda bir köy mü var?"


Yaklaştıkca tepede duran insanla ilgili daha fazla ayrıntıyı fark ediyordu. Zarif bir duruşu ve beline kadar uzanan saçları vardı.


'Bir kadın olmalı.'


Sadece arkadan görebilse de oymacı hisleri ona kadının çok güzel olduğunu söylüyordu. Bir kadın gün batımını seyrediyordu. Hayır, genç bir bayandı.


Onu ilgilendirmediğine karar veren Weed koşmaya devam etti. Kızın onu duyabildiği barizdi ama dikkatini ondan yöne vermiyordu, hal böyle olunca basitçe koşarak geçmeye karar verdi.


Tepeyi koşarak tırmanırken görüş alanına giren bir şey fark etti. İri boğa benzeri bir yaratık aynı yöne koşuyordu.


"Issız Diyarlar'ın Avcısı!"


Belli bir yaşam bölgesi olmayan birkaç canavardan biriydi. Diyar'ın Avcıları Issız Diyarlar'ın her tarafından dolaşıp insanları ve hatta zor bulunan diğer canavarları avlarlardı.


Köylüler, kara büyüyle lanetlenip yüksek canlı ve her darbede oyuncuların canından bir parça çalan pis bir yeteneğe sahip 320 seviye civarındaki eski savaşçılar olduklarını söylemişlerdi.


Son özellikleri onlara karşı dövüşmeyi oldukça zorlaştırıyordu.


Weed zorlu savaş için kendini hazırladı.


"Lanet olsun. Ne kılıcımı bileyebildim ne de zırhımı cilaladım..."


Koşmaya odaklandığından hiçbir savaş hazırlığı yapmamıştı. Hazırlıklı savaşmakla hazırlıksız yakalanmak arasındaki fark devasaydı.


Düzlük bölgelerde karşılaştığı canavarların etrafından dolaşabilirdi. Ama tepeyi tırmanırken fark etmekte geç kalması savaşı kaçınılmaz kılmıştı.


Ama Diyar'ın Avcısı'nın hedefi Weed değil, tepede duran kızdı!


Av olarak kendine onu seçmişti.


'Harika, bu sırada kaçabilirim... Oh, hayır, öylece kaçıp gidemem!'


İlk başta kaçmak için bir fırsat yakaladığını düşünen Weed bu yaratıklarla ilgili başka bir şey hatırladı. Bu avcılar kurbanlarının peşini bırakmaz, gerekirse dünyanın sonuna kadar kovalardı.


Kızın işini bitirince, yakalayana kadar Weed'i takip etmeye devam edecekti. Ve yorgun düşüp yakalanırsa savaş daha zorlu bir hal alacaktı.


Yani en iyi seçenek bu işi burada sonlandırmak olacaktı. Hem bu canavarı belli bir zayıf noktası vardı.


'O kızla meşgulken arkadan yaklaşıp bıçaklayacağım.'


Avcı mızrağıyla kıza hedef aldı.


Weed palasını sıkıca kavradı. Her şeyini ölümcül olmasını beklediği tek bir kuvvetli darbeye koyuyordu.


Her şeyi hesapladığını düşünüyordu. Ama son anda kız arkasını dönüp inanılmaz bir hızla kılıcını çekti! Kılıç hızla üç ayrı noktadan mızrağını saplamak üzere olan avcıya vurdu.


Bir saniye sonrasında canavar ölmüştü.


Kız Weed'e baktı.


Gözleri buluştuğunda Weed donakalmıştı.


Onu tanıyordu.


Hem de çok iyi tanıyordu!


Bu Seoyoon idi.


"Chwi, chwiiik..."


Kılıcını savurma pozisyonunda kaldırmış halde donakalınca, dışarıdan çirkin küçük bir Ork, yalnız bir kıza saldırıyormuş gibi gözüküyordu.


***


Rosenheim Krallığı'ndan ayrılan Seoyoon uzun bir yolculuğa çıkmış, bu yolculuğun mevcut son durağı ise Issız Diyarlar olmuştu.


Oyundaki sınıfı her çeşit silahta uzmanlaşmasını mümkün kılan Berserk'ti. Ama bu sınıfın asıl gücü savaş ilerledikçe meydana çıkıyordu. Bu mesleğe sahip oyuncular yorulmanın aksine rakiplerinin akan kanını gördükçe güçleniyorlardı.

 

Seoyoon, her gerçek Berserkerin olması gerektiği, bir makineymişçesine dövüşüyordu. Gece gündüz fark etmeksizin, dinlenmeksizin avlanıyor, canavarları birbiri ardına kılıçtan geçirip cesetlerini geride bırakıyordu.


Bazen yolculuğu sırasında kendini tehlikeli bir zindanın ortasında bulup sonuç olarak öldürüldüğü de oluyordu. Kraliyet Yolunu yüklediğinden beri durmaksızın savaşan Seoyoon gibi oyuncular bile rakibin sayıca ezici üstünlüğü olduğunda kazanamıyordu.


Ama bu onu rahatsız etmiyordu. Seviye kaybetmek veya becerilerinin gerilemesi onun için önemsizdi. Bunun sebebi canavarlarla savaşırken yeteneklerini dert etmemesiydi.


Ama ölünce 24 saat oyuna giremediğinden, ölmemeye çabalıyordu. Tüm savaşlarda kazanmaya çalışıyordu.


Aslında asıl mesele bu da değildi. Savaşlara sadece sorunları üzerinden atmak için ihtiyaç duyuyordu. İntikam almak için!


Ve canavarlar onun donuk gözlerinde en ufak bir merhamet kırıntısı göremiyorlardı.


'Düşman'


Seoyoon elinde palasıyla ona yaklaşan Orku fark edip bakışlarını ona çevirdi.


Bir an dahi olsa rahatlamadı, sonuçta yeni bir savaş her an başlayabilirdi. Kılıcını yeni hedefine yöneltti.


***


Seoyoon.


Onu tanıyan Weed yerinde donakaldı.


Güzel. Onu daha önce de görmüştü, ama şimdi, bu sefer de onun sert ve dik bakışlarından kurtulamamıştı, güzelliği onu çok fena sersemletmişti.


'Bir insan bu kadar güzel olamaz...'


Yüzü parlıyormuş gibi gözüküyordu. Gözleri, ağzı, burnu her şey uyum içinde yüzünü inanılmaz bir çekicilikte dolduruyordu.


Seoyoon'u bu kadar yakından görünce hüsrana uğramış hissetti. Onun çok sayıda heykelini yapmış, ama hepsi onun güzelliğini doğru düzgün yansıtmakta başarısız olmuştu.


Mümkün olsa tüm gün boyunca ona böyle bakmak isterdi. Onu seyretmekten asla usanmazdı.


Ama bunun için pek de doğru bir zaman değildi. Başına bela açmadan buradan uzaklaşması gerekliydi.


İzin almadan onun heykellerini yapan oyuncu olduğunu öğrenseydi, sonunu az önceki avcıya benzetebilirdi.


Güçlü Weed'imizin kendine güveni olsa da Seoyoon ilk tanıştıklarında bile yüksek seviyeli bir oyuncuydu. Ve üzerindeki eşyaların hepsi 300 seviyenin üzerindeki oyuncular içindi!


'Bela.'


Buna ek çok kırılgan bir durumdaydılar. Palalı bir Ork yalnız bir kızcağıza suikasta kalkışıyordu.


Weed yutkundu. Tabii ki her şeyi ona anlatıp, durumu açıklığa kavuşturabilirdi.


"Chwi, Chwiik!"


Weed acele etmeye çalıştı, ama tüm ağızından çıkanlar anlamsız Ork homurtularıydı!


"Chwichik.."


"Chwi-i-i-it!"


Ne zaman bir şey söylemeye kalsa onun yerine Seoyoon'a doğru tükürüyordu!


Ardından Seoyoon'un bedeninden gelen uğursuz aurayı hissetti. Zihninde çoktan Ork'u kaç parçaya ayıracağına karar vermiş gibi hissediyordu. Bedeni uyuşmuş, dizleri titriyordu. Tehditkar ve zalim bir aura!


Ölümün nefesi ensesindeydi!


Bu ezici baskı Weed'in her şeyi anlatsa bile paçayı kurtarma imkanı olmadığını düşünmesine sebep oldu. Ama en azından deneyebilirdi. Ona eğitmenin evinde birlikte yemek yedikleri genç olduğunu söylemeliydi.


Ama bu gerçek bile onu durdurmaya yetmeyebilirdi. En güzel gülün bile dikenleri vardı. Ve ilk tanıştıklarında bile alnında bir katil simgesini vardı.


O Weed'in Kraliyet Yolunda tanıdığı ilk oyuncu katiliydi.


'Issız Diyarlarda bu kızla tekrar karşılaşacağımı kim bilebilirdi ki.'


Yemek masasında tanıştığı o güzel ama soğuk kız hafızasına kazınmıştı. Ne zaman yeni bir heykel yapacak olsa hayal gücünü kullanarak ona yeni bir yüz ifadesi vermeye çalışırdı. Bu soğuk meleği canlı bir güzellikle doldurmaya çalışıyordu.


"Chwiik!"


Weed gözlerini genişçe açıp Seoyoon'a sert bir bakış attı.


Eğer rakibi bir katil ise onun bir oyuncu olduğunu öğrenmesi onu saldırmaya teşvik edebilirdi. Ama aksine saldırmaktan vazgeçirme ihtimali de vardı.


'Onu yenebilir miyim?'


Her şeyini ortaya koysa bile seviye ve ekipman kalitesi olarak ondan aşağıda kalıyordu. İlk bakışta eşyalarına göre hüküm verirse seviye farkı en az 70 idi.


'Birkaç ay önce BadRay 370'ti. Şimdi 390 falan olmalı. Seviyesinin ondan biraz daha düşük olduğunu farz etsek, yine de üst seviyeli oyunculardan biri!'


Weed kendinden yüksek seviyeli oyunculardan korkmazdı. Üretim yetenekleri sayesinde bu farkı kapatıyordu, yükseltilmiş statlar ve oymacılık yeteneği!


Ama onun gibi oyundan para kazanmaya çalışanların en büyük düşmanı katil oyunculardı.


Onlar tam olarak hayduttular.


Weed gibi sıradan oyuncular zor görevler ve savaşlar aracılığıyla eşya toplarken, katiller kendilerini oyuncularla savaşmak için eğitiyorlardı. Ve diğer oyuncuları öldürüp onların eşyalarını çalıyorlardı!


Seoyoon zorlu bir rakip olacaktı.


Onun tamamladığı temel eğitimi Seoyoon da tamamlamıştı. Bu yüzden temel statlarına güvenemezdi. Ve şu an demircilik ve terzilik becerilerinin artılarını kullanması mümkün değildi. Bunun yanında savaşmak için var olan Berserk sınıfına ait bilmediği bir teknik, sonunu getirebilirdi.


Hiçbir çıkış yolu bulamıyordu!


Ama Weed bakışlarındaki sertliği artırdı. Bulunduğu durumun tam tersindeymiş izlemini vermeye çalışıyordu! Daha güçlü olmasa da en azından onun gücüne denk olduğu sanısı. Ardından ilk fırsatta tüyecekti!


Weed çoktan 36 farklı kaçış senaryosu kurmuştu.


Ama Seoyoon basitçe kılıcını indirdi, arkasını dönüp kendi yoluna koyuldu.


Weed ne olduğunu anlayamadı. Seoyoon'un yalnızca kendisine saldıran canavarlarla savaştığını nasıl bilebilirdi ki? Onun gözlerinde bir tehdit hissetmeyince bir şey yapma ihtiyacı da duymadı.


//Weed'in sert bakışları Seooyon'a işlemedi :D Yazar bunları everirse Seoyoon Weed'i Layt Selami'ye çevirir.


Şaşkın Weed çabucak kendine geldi.


'Her neyse bunun için zamanım yok.'


Yuroki Dağları'na doğru koşmaya devam etti.


Ama Seoyoon da hareket ediyordu. Ve şaşırtıcı biçimde benzer yöne gidiyorlardı. Bu yüzden birkaç gün sonra yolları yine kesişti.


İlk başta Weed nasıl olduğunu anlayamadı. 2 gündür elinden geldiğince hızlı koşuyordu, ama Seoyoon hala onun önündeydi.


Ama sonradan fark etti ki canavarlardan kaçınıp sürgün köylerini ziyaret ettiğinden, sonuçta çok dolambaçlı bir rota izliyordu. Onun aksine Seoyoon dosdoğru yürüyüp önüne gelen canavarları haklıyordu!


"Chwi, chwiik!"


Weed incinmişti.


O her şeyini ortaya koyup koşarken hala aynı hızda gidiyorlardı! Ve Seoyoon aynı zamanda avlanıp tecrübe ve eşya kazanıyordu.


Üçüncü karşılaşmaları Yunopu Kanyonu'nda oldu. Bu karşılaşmadan sonra birlikte seyahat etmeleri gerekti. Seoyoon kendisini takip eden Orka dönüp bakmıyordu bile, sadece yoluna gidiyordu.


Yunopu Kanyonu Issız Diyarlar'ın kuzey bölümündeydi. İkiz dağlar gezginleri cezbediyordu, bir çift devasa kapı gibiydiler. Ve aralarındaki kanyon dışında dağların diğer tarafına geçmenin tek yolu tırmanmak olurdu ki bu çok daha zordu.


"Fazla zamanım yok, chwiik!"


Weed kanyonu kullanmaya karar verdi.


Seoyoon'u takip etmek zorunda kalmak onu endişelendirdiğinden, tehlikelerden kaçınmak için aralarındaki mesafeyi korudu. Daha doğrusu canavarlardan.


Bu kanyon dev Yetilerin yaşam alanıydı. Kalın beyaz kürkleri buz büyülerine karşı bağışıklık sağlıyordu. Dahası ortalama 340 seviyeydiler!


Dağlarda yaşıyorlardı ama daha güçlü canavarlar tarafından Issız Diyarlarda avlananlar için popüler olan kanyona kadar sürülmüşlerdi.


"Yapacak bir şey yok! Yetilerle savaşmalıyım!"


Kanyondan geçmeye karar veren Weed şimdi Seoyoon'un Yetilere uyguladığı büyüleyici yetenekleriyle yaptığı kılıç gösterisini izliyordu.


"O güçlü..."


Issız Diyarlar'da koşarken canavarların hepsinden kaçınmıştı ama Yunopu dağlarında Yetilerden kaçamazdı. Savaşmalıydı!


Üretim becerileriyle bile her savaş büyük efor gerektiriyordu. Savaşlar sırasında canı kritik noktaya düşüyordu. Ama şimdilik kazanan taraf Weed'di.


Görünüşe göre Seoyoon için bu savaşlar pek de çaba gerektirmiyordu. Teknikleri ve inanılmaz zarafetiyle tek seferde birden fazla Yetiyi öldürüyordu.


Tabii ki seviyesi daha yüksekti ve ekipmanı daha güçlüydü, ama Weed başka bir şey fark etti. Yetenek.


Royal Road sanal gerçeklik üzerine kurulu bir oyundu. Birinin yetenek ve beceri seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun, onları efektif bir şekilde kullanmadan mesleğinin gerçek gücünü açığa çıkaramazdın.


Çok popüler olan keşiş ve kılıç ustası meslekleri örnek verilebilir. Bu ikisi arasındaki savaşta kılıç ustası aralarındaki mesafeyi korumaya çalışırken, keşiş mümkün oldukça yakına gelmeye çalışacaktır.


Eğer güçleri denk olursa savaşın sonucu kullandıkları taktiklere, reflekslerine ve biraz da şansa göre belirlenirdi. Ve bu durumda tecrübesi ve yeteneği daha fazla olan savaşçı kazanmaya daha yakındı.


Tabii ki bunlar canavar avlarken pek önemli değildi, tabi öğrenme özürlü bir acemi en zayıf canavar tarafından bile öldürülebilirdi.


Ama tecrübeli oyuncuların bile, tüm bir yılını dojoda kılıç eğitimiyle geçiren Weed'e karşı bir şansı olmazdı.


'Güzel hareketler.'


Weed Seoyoon'un kılıç becerilerini övüyordu.


Teknikleri onunki kadar organize değildi. Weed'in kılıç ustalığında hiçbir zayıflık yoktu. Tüm kaslarını doğru kullanıyor, gücünü savunmaya ve ani saldırılara odaklayabiliyordu.


Bazen Weed savunmayı tamamen unuttuğu savaşlara sürükleniyordu. Çevikliğine ve reflekslerine bel bağlayıp inanılmaz yeteneklerini gösteriyor, düşmanlarına kılıç darbelerini yağdırıyor, er ya da geç rakibini haklıyordu.


Ama Seoyoon farklı bir yol izliyordu. O savunma ve saldırıyı eşzamanlı olarak yapıyordu. Zayıflık gördüğünde saldırıyor, tehlike gördüğünde savunuyordu.


Tabii ki bu teknikleri canavarlarla yaptığı sayısız savaş sonucunda geliştirmişti, bu sayede becerileri de sınıra dayanmıştı. Weed onu kıskanıyordu. O savaşırken dans eder gibi gözüküyordu. Çevikliği sayesinde yalnızca bir kadının yapabileceği kılıç hamleleri yapıyordu.


Weed fırsat buldukça tüm dikkatini verip kızın hareketlerini izliyordu.


'Avlanmayı seviyor.'


Tüm gün boyunca savaşmasına rağmen kızın ağzından tek kelime çıkmamış, aynı soğuk ifadeyle savaşmıştı. Görünüşü, karşısındaki bu canavarların onun açısından bir tehlike teşkil etmediğini söylüyordu.


Ama Weed başka bir şey gördü.


Bu güzel soğuk yüzün derinliklerinde saklı bir hüzün vardı. Kalbinde bir sıkıntı vardı.


İlk tanışmalarından beri, heykel yaparken Weed onun iç dünyası hakkında düşünüyordu. İnsanların geçmişlerini anlamak konusunda pek tecrübesi olmadığından pek bir fikir yürütememişti.


Artık insanların duygularını daha iyi anlayabiliyor ve bu saklı duyguları görebiliyordu.


'Niye bu kadar üzgün?'


Ona daha yakından bakmaya çalıştı.


Gizemli hali onu cezbetmiş olsa da sadece izlemek bile bir o kadar tatmin ediciydi. Daha önce bu kadar güzel bir kız görmemişti, öyle ki ne kadar denerse denesin o güzelliği heykellerinde yansıtamıyordu.


Onu izlerken Weed başka bir şey daha fark etti.


Seoyoon asla rakibinin kafasını hedeflemiyordu. Her ne kadar Yetiler 2 metre kız 1.67 olsa da, kılıçla kafalarına vurmak elbette mümkündü.


Weed en az korunaklı nokta olduğundan, kafaya vurma şansını asla kaçırmazdı.


Ama Seoyoon asla yüze vurmuyordu. Görünüşe göre yüzlerine bakmıyordu bile. Sadece tüm teknikleri kullanıp rakibini en hızlı yoldan öldürmeye çalışıyordu.


'Yüz ifadelerine bakmıyor mu? Belki de yüzlerindeki acıyı görmekten korkuyordur... Hayır daha başka bir sebep olmalı.'


Weed Seoyoon'un peşinden gittiğinden pek savaşmak zorunda kalmıyordu. Daha çok arada kıza arkadaş saldırmaya çalışan birkaç düşmanla ilgileniyordu.


"Chwiik, tecrübe!"


Yetiler iyi para eden yüksek kalite bir posta sahipti. Ayrıca kürkleri etkileyici bir görünüme sahipti ve ondan yapılan kıyafetler bayağı sıcak tutuyordu.


"Chwichichichit!"


'Eğer hepsini toplarsam soğuk yerler çocuk oyuncağı olur. Kıyafet dikip fazlalarını satıp biraz para da kazanırım.'


Weed savaşa ve yeti postu toplamaya odaklanmıştı.


"..."


Seoyoon savaşmaya devam ediyor ve bu sıra dışı yol arkadaşına hiç ilgi göstermiyordu. Şimdi arkasını döndüğündeyse küçük Orku yeni fark etti.


Hala tek kelime etmiyordu ki Weed bunu doğal karşılamaya başlamıştı. Daha önce onun konuştuğunu hiç duymamıştı. Zaten Kharichwi'ye dönüştüğünden normal bir oyuncu onunla konuşmazdı.


İlk başta onu takip etmek biraz ürkütücüydü ama ona saldırmaya niyeti olmadığını çabucak fark etti. Onu bir süre izledikten sonra üreme mevsiminde olan yetilerden kaçınmaya çalıştığını fark etti.


'Nasıl katil oldu ki? O zaman böyle soğuk bir ifadeyle ortalıkta dolaşmasına gerek yok.'


Weed merak ediyordu ama kendi özel hayatını başkalarına açmadığından, başkalarının sırlarını öğrenmeye de çalışmıyordu. Bu yüzden şu an yapabileceği tek şey kanyonu geçerken avlanıp ganimet toplamaktı. Kanyonda viraj, yol ayrımı yahut bir patika dahi yoktu, sadece düz ve uzun bir yol. Ve haritaya göre geçmek için 4 güne daha ihtiyacı vardı.


Yarım gün sonra Seoyoon dinlenmek için durdu. Rosenheim Krallığı'ndan ayrılmadan önce yaptığı zuladan bayat bir arpa ekmeği çıkarıp çiğnemeye başladı.


Weed bunun için Seoyoon'a saygı duydu.


'Evet, masrafları düşürmeye yemekten başlamak gerek. Eğer bunu yaparsan para biriktirebilirsin. Para güçtür. Düzenli birikim yapan biri asla parasız kalmaz.'


Ama kızın aksine Weed arpa ekmeğiyle yetinmiyordu.


Yüksek aşçılık yeteneği sayesinde av sırasında topladığı malzemelerle yemek yapabiliyordu. Biraz da baharat ekleyince kendine lezzetli ve beleş yemekler pişirebiliyordu. Sadece açlığını dindirmiyor, statlarını da artırıyordu.


"Chwiik!"


Yemek hazır olunca Weed, kemikli bir parçayı iki eliyle tutup yemeye başladı. Küçük Ork yemeğinin tadını çıkarıyordu.


Açlığın dindi.


Dayanıklılık %430 arttı.


Can %15 arttı.


Kuvvetli Yetilerin taze etini yediniz.


Sonuç olarak Güç statı belli bir süre için bir miktar arttı.


Orta seviye aşçılık yeteneği!


Bazıları doğru zamanlama ve belli miktarda baharat kullanırlardı. Ama Weed deneme yanılma yoluyla yaptığı sayısız yemekten edindiği tecrübeyi kullanıyordu.


En basit yemekler bile Weed tarafından pişirilince oldukça lezzetli oluyordu. Bunun yanında statları da yükseltiyordu.


"..."


Yemek yerken Weed Seoyoon'a bir bakış attı. Ekmeğini yemeyi bitirip yoluna devam edeceğini, onu daha sonra yakalaması gerektiğini düşünmüştü. Yetilerle dolu bu kanyonda en alakasız yol arkadaşı bile çok işe yarardı.


Ama aksine, kız birkaç adım ileride durmuş Orka bakıyordu. Daha doğrusu elindeki ete bakıyordu. Lezzetli ve mis gibi kokan kızarmış yeti eti!


"Chwiik!"


Weed bir an donakalmış ama sonra hemen diğer et parçasını ona uzatmıştı. Birazdan avlanıp başka bir yetiden biraz daha et alabilirdi, bir parça et için hayatını riske edecek değildi ya!


Seoyoon ikramı kabul edip küçük Orka yemekte eşlik etti. Bu seyahatte beklenmedik şekilde Weed Seoyoon'un özel aşçısı olmuştu.


Aslında Weed bunun pek de adil olduğunu düşünmüyordu.


'Eğer paylaşmazsam, et yerine beni yiyebilir... Gerçekten bir katil.'

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46882 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr