//D.N: Beyler -ve az sayıdaki saygı değer- bayanlar bu bölümün bugün gelmesinin sebebi benim kişisel sorunlarımdı. İnşaALLAH bundan sonra her çarşamba 1 bölüm eklemeyi düşünüyoruz haberiniz olsun.
Weed ve Seoyoon Yunopu Kanyonu’na girdiklerinden beri, birbirleriyle tek kelime bile etmemişlerdi.
Ama her molada birlikte yemek yiyorlardı. Ve tabii ki yemekleri sadece Weed yapıyordu, gerçi koşmak zorunluluğundan kurtulduğundan bu onu pek rahatsız etmiyordu. Onun yerine sakince yürüyüp yol üzerindeki Yetileri avlıyordu.
Başlangıçta aralarındaki mesafe 100 metre civarındaydı. Ama mesafe zamanla azaldı. Zorlu bir savaşın ardından, başka bir grubun saldırısına uğramamak için, mesafeyi 50 metreye düşüren ilk Weed oldu. Ve birkaç akşam yemeğini birlikte yedikten sonra aralarındaki mesafe 30 metreye kadar indi.
Genellikle Seoyoon yanına sokuluyor, kendi payını aldıktan sonra usulca kendi köşesine çekiliyordu. Her ikisi de dikkatle çevreyi seyrederken, yalnız başlarına yiyorlardı.
Başka bir gün mesafe 20 metreye indi. Bu mesafede birlikte savaşmaları Weed’e kızı yakından gözlemleme şansı vermişti.
“…”
Bu savaşlardan birinin ardından Seoyoon giydiği tamamen ağır zırhtan oluşan ekipmanını çıkardı. Weed’in bu kıymetli ışıltıyı takdir etmek için çok fırsatı olmuştu. Ama bilmediği şey, kızın bu ağır zırhın altına bir de zincir zırh giydiğiydi.
‘Bu yakın dövüş mesleklerinin sana kazandırdıkları.’ diye düşündü kıskanarak.
Şövalyeler ve diğer yakın dövüş sınıflarının her tür zırhı aynı anda giyebilme becerileri vardı. 3 tür zırhı da giyerek; demir, deri, kumaş; mümkün olan en iyi korumayı sağlayabiliyorlardı.
Tek sorun bunu yapmanın çok fazla güç, dayanıklılık ve çeviklik gerektirmesiydi. Eğer bunlardan biri bile yeterli yükseklikte bulunmazsa kişi çabucak tükenip hareket edemez hale gelirdi. Demircilik becerisi orta düzey 3. seviyeye ulaştığından beri Weed de bu imkana sahipti ama yeterince yüksek statları olmadığından şövalyeler gibi bu her üç çeşidi birden kullanmaya cüret edemiyordu.
Tüm bu düşüncelerle dolan Weed, özenle çıkardığı ekipmanını inceleyen Seoyoon’a neredeyse aşık olacaktı.
‘Tamir zamanı mı?’
Zırhın neredeyse tüm yüzeyi çatlaklarla doluydu, hatta bazı yerlerde kopup yitmiş parçalar da vardı.
“Chwiik!”
Weed çabucak Seoyoon’un yanına gelip elinden zırhı kapıverdi. Sürekli etrafındakilerin zırhını tamir etme alışkanlığından dolayı bunu bilinçsizce yapmıştı.
Ve Seoyoon’un gözlerindeki ölüm saçan bakışları fark etti.
“Chwi, chwiik…”
Gözlerinde küçük yeşil bir hırsız yansıyordu! Bu yüzden mümkün olduğunca acele ederek alet edevatını çıkartıp zırhı tamir ederek sahibine iade etti.
Seoyoon hiçbir şey olmamış gibi zırhını geri alıp dikkatle incelemeye başladı. Dayanıklılığı yükselmişti, önceden hasarlı olan yerler şimdi tamamen iyi gözüküyordu.
Sonra Seoyoon zincir zırhı da çıkartıp kendi elleriyle Weed’e verdi. Sessizce alıp onardı ve bunu deri zırh için de yaptı.
Son zırh setini de çıkarttığında neredeyse tamamen çıplak kalmıştı. Her erkeğin yapacağı gibi kendine hakim olamayıp hatunu kesmeye kalkıştı, ancak son anda kendine hakim olabildi. Hayatına daha çok değer veriyordu.
O günden itibaren yalnız aştan değil ekipman tamiratından da Weed sorumluydu. Aslında aşçılık ve demircilik gibi beceriler ahmak Orklarda oldukça nadirdi. Bazı Elf, Hobbit veya Cücelerin orta düzeyde aşçılık veya demircilik becerisine sahip olanlarına rastlayabilirdiniz, ama Orklar, asla.
Fakat Seoyoon bunu pek umursuyor gibi görünmüyordu. Belki bu yeni tanıştığı Orkun sıradan bir yaratık olmadığını düşünüyordur veya çevresindeki diğer yaratıklara hiçbir ilgisi yoktur. Ama hangi sebeple olursa olsun Weed’in sırrını açıklamaya niyeti olmadığından sessiz kalarak yürümeye devam etti. Ancak Seoyoon oyundan çıktığı zaman tek başına ilerlemeye cüret edemediğinden yapacak pek bir işi olmuyordu.
Seoyoon her 4 saatte bir oyundan çıkıyordu. Belki yemek yemesi veya dinlenmesi gerektiğindendir. Ayrıldığı andan itibaren tam 2 saat sonra geri dönüyordu.
Weed yemeğini çabucak yiyordu. Görev uğruna tüm boş zamanını oyunda geçirdiğinden son zamanlarda günlük ancak 2 saat uyuyabiliyordu.
‘Oyundan çok sık çıktığından, bu sırada yapacak faydalı bir şeyler bulmalıyım.’
Ve Weed heykeller üretmeye başladı.
Eğer kızın oyunda olmadığı zamanları toplarsan, Weed’in yolun kalanını yalnız başına giderek kaleye ulaşması için yeterliydi.
Ama risk çok fazlaydı. Bazen 3 veya daha fazla Yetiden oluşan gruplarla karşılaşıyorlardı ve hepsinin üstesinden tek başına gelmesi aşırı derecede zordu.
Ve eğer ölürse 24 saat oyundan mahrum kalırdı ki bu da Kraliyet Yolu saatiyle 4 güne tekabül ediyordu…
Bu koşullar altında en güvenli yol, aynı zamanda en kısa ve en iyi olanıydı. Bazen Weed bile içindeki sebepsiz açgözlülüğü susturabiliyordu.
“Evet, oymacılık boş zamanı değerlendirmenin en iyi yolu.”
Son zamanlarda Oymacılık yeteneği büyük ölçüde gelişmiş, daha çeşitli sanat eserleri üretmeye başlamıştı ki bu aslında çok çeşitli canavarlar, kaleler, insanlar, bir ejderha ve hatta sfenks ile birlikte bir türbe oymuş olan Weed söz konusu olduğunda hiç de şaşırtıcı değildi.
Ama Weed Seoyoon’un daha çok heykelini yapmaya karar verdi.
“Vaktim varken bir süre gördüklerimi oymalıyım.”
İlk heykel oldukça hareketliydi. Seoyoon’un canavarlarla savaşan soğuk tarafı. Kılıcıyla kadın savaşçıyı oymuştu bu sefer.
Ding!
İyi parça!
------------------------------------------------------------
‘Kılıçlı Güzel’ heykelini tamamladın!
Elleri sadece harika heykellere vücut veren üstat bu güzel kadının heykelini Issız Diyarlarda bıraktı! Soğuk yüzü düşmanlarına olan öfkesiyle dolu.
Sanatsal Değer: 260
Etkileri:
Can ve mana yenilenmesi 1 gün boyunca %4 arttırıldı.
Hareket hızı %5 arttırıldı.
Güç ve Çeviklik 10 arttırıldı.
Zeka ve Bilgelik 3 arttırıldı.
Erkeklerin savaş ruhu arttırıldı.
Etkileri diğer heykellerin etkileriyle birleşmez.
Şu ana kadar üretilen iyi parça sayısı: 10
------------------------------------------------------------
Oymacılık becerisi gelişti.
Şöhret 19 arttı.
Dayanıklılık 2 arttı.
Sanat 1 arttı.
Sabır 3 arttı.
Oymacıklık yeteneği yine gelişti.
Weed sabırsızca haykırdı:
“Kontrol et! Oymacılık Becerisi!”
Oymacılık Becerisi: Orta Düzey 9. Seviye(%46).
Heykeller üretip, yüksek fiyatta satabilir, hanımların lütfunu kazanabilirsiniz.
İyi bir parça üretse de becerisi sadece %3 artmıştı.
“Berbat. İyilerin en kötüsü. Nerede yanlış yaptım?”
Hedefi iyi bir parça çıkartmak olsa ve hedefine ulaşsa bile bu baştan savma bir iş yapabileceği anlamına gelmezdi. Küçük bir heykelcik üzerinde çalışırken bile kalbini ve ruhunu ortaya koyması gerekirdi.
Örneğin bir savaşta tüm gücünü kullanmadan kazanmak mümkün olabilirdi. Ama iş bir heykel oymaya geldiğinde, en küçük bir parça bile, çalışmanın şöhretini düşürecek kadar başarısız olmaması için en azından yarım saat harcamayı gerektiriyordu.
Seoyoon’un heykeli yarım saat değil oyun zamanıyla yarım gün sürmüştü. Kızın ifadesini yakalayabilmek için her ayrıntı ve yüz hatları üzerinde bir bir çalışmıştı.
Doğal olarak Buz Ejderhası, piramit veya sfenks gibi devasa heykeller haftalar sürüyordu.
“Belki yanlış ayrıntılara takıldım.” Weed kendi kendini sorguluyordu.
Tam 4 saat sonra Seoyoon oyundan yine çıkınca, sıradaki heykel üzerinde çalışmaya başladı. Bu da iyi parça olarak sonuçlansa da becerisi sadece %4 artmıştı.
“Belki anlayışımda bir sıkıntı vardır. O yüzden mi becerim bu kadar az gelişiyor?”
Ertesi gün yine yalnız kaldığında, Weed başka bir heykele başladı. Aklını başından alan bu esrarengiz güzeli eserine aktarmaya çalışıyordu.
Sakin ama üzgün, ağlamaklı gözler acı bakışlarla gün batımını izleyen güzel bir kızın heykelini oyuyordu. Derinlerde matemli bir kızın silüetiydi bu oyduğu heykel.
“Hmmm. Bu zormuş.”
İlk defa Weed bir heykel yaparken zorlandığını hissediyordu. Oyma becerisi çok yüksek olduğundan ellerinin kendi kendine hareket ettiğini hissediyordu. Ama yeteneği gelişip bilgisi arttıkça bu iş de gittikçe zorlaşıyordu.
“Lanet! Bu niye böyle?”
Weed, şimdiye kadar Seoyoon’un çok sayıda heykelini yapmış olsa da, her sefer bir öncekinden daha zor oluyordu. Daha çok baktıkça daha fazla şey görüyor ve onun cazibesini heykele daha iyi aktarmak istiyordu. Ve bu gittikçe zorlaşan bir işti.
Bu sefer bir başyapıt yaratmayı başaran Weed’in oymacılık uzmanlığı %13 arttı.
Ama Oymacılık becerisini bir üst seviyeye yaklaştırdıkça yükseltmek daha da zorlaşıyordu. Ve İleri düzeye geçebilmek için özel bir şeyler üretmesi gerekliydi. Örneğin başlangıç düzeyinden orta düzeye geçmek için sayısız kez patakladığı kafasız Dullahanların bir heykelini yapmıştı.
Ve orta düzeyden ileri düzeye geçmek için yapacağı heykelin gerçekten seçkin bir çalışma olması gerekliydi.
“Doğru. İleri düzeye iyi bir parçayla geçmem mümkün değil. Bu seviyede %63 tecrübem olduğuna göre 3 veya 4 başyapıt üretmem gerekir…”
Şimdi Weed, Seoyoon’un her hareketini yakından ve dikkatle izliyordu. Sadece savaşlarda değil, ardında yürürken, yemek yerken, otururken… oyma sırasında hafızasındaki her noktayı işliyordu.
Bu küçük çirkin Ork, Seoyoon’u gizlice bir hafiye gibi izliyordu!
Eğer kendisine eşlik edenin bir oyuncu olduğunu öğrenirse çekip gidebilir veya bununla yetinmeyip bu alçağı oracıkta öldürebilirdi.
Bazen Seoyoon için insanların yüzüne bakmak bile zordu, bu yüzden uzak ve ıssız bölgelere giderek herkesten kaçınmaya çalışıyordu. Bazense bunu yapması mümkün olmuyor, erkekler nereye gitse peşine takılıyor, birbirleriyle dövüşüp güç gösterisi yapmaya kalkışıyorlardı. Ama o yine de onlarla konuşmamayı tercih ediyor, haddi aşıp sıkıntı yaratanlar ise onu oyuncu katili olmak zorunda bırakıyorlardı.
Eğer Seoyoon yanındakinin gerçekte bir adam olduğunu bilse, onun yanında kalamazdı.
Ama bir Ork sorun değildi! Sıradan bir Ork onda tiksintiye sebep olmazdı. İşte bu sayede Weed canavarlarla savaşıp sıcak güneşin altında uyuyan gerçek Seoyoon’u izleme fırsatını bulabiliyordu.
Yüzü hala ifadesizdi, yalnız gözleri hariç…
Hüzünlü gözleriyle, ağaçlardan düşen yaprakları seyrediyordu. Acizane oturup yemeğinin hazırlanmasını beklerken genellikle kanyonun ortasından akan küçük dereyi seyrediyordu.
Bir keresinde yürürken, bir çiçeği koparıp saçına takmıştı. Kendisi fark etmemişti bile, ama Weed şaşkınlıktan olduğu yerde hoplamıştı!
“…”
Weed onun kalbinin hiçbir noktasında şefkat bulunmayan bir katil olduğunu düşünmüştü. Bu başkalarının görmesine izin verdiği halinden tamamıyla farklıydı. Ama Seoyoon’un oynayan iki sincabı seyretmesine şahit olduğunda anlamıştı.
“Evet, işte bu!”
Weed kendini tekrar çalışmaya adadı.
“Bir heykel yaparken, direkt sonuca atlamamak lazım. Bir insanı tamamen anladığını sansan bile, durup bir düşünmen gerekir. Her şey o kadar basit değil.”
Şu an başka bir hata daha yapıyor olabilirdi. Ama bir hata olsa bile onu gerçek Seoyoon’a bir adım daha yaklaştıracaktı.
“Sadece o bakışları üzerinde toplayan soğuk görünüşü işlemem yetmez, duygularını da hissettirmeliyim. Tekrar tekrar düşünmeyi bırakıp denemeli, yüreğime bir kere de olsa güvenmeliyim. Gördüğüm değil, hissettiğim Seoyoon’u yaratmaya çalışmalıyım.”
Zahab’ın bıçağı yine dans etmeye başladı elinde.
Kızın görünüşünü tasvir etmek görece kolay bir işti, ama yüz hatlarındaki o uyum ve eşsiz duygular inanılmaz zordu.
Weed Seoyoon ile ilgili her şeyi unutup uzun zaman seyretmenin sonucu oluşan izlenimi oymaya çalışıyordu. Bu heykelde görünüşünü değil, duygularını ve onda hissettiği insancıllığı vurgulama çalışıyordu.
Ve sadece onun bir heykelini yapmak yeterli olmayacaktı. Çevre, Weed’in çalıştığı alan insanı geren sivri taşlarla doluydu. Weed başarılı olmak için bunları da düzeltmeliydi.
“O bir kız, yani çiçekler olmalı. Bir sürü çiçek.”
İlk önce, daha evvel saçına taktığı çiçeğin bir örneğini yaptı. Ardından tamamlanacak heykeli çevreleyecek taşları bir bir işlemeye koyuldu. Bunlardan çok sayıda çiçek çıkarmak istiyordu, ve her çiçek bir miktar zamanını alacaktı. Her şeyi Seoyoon dönmeden tamamlamak zor olacaktı.
“Hayır, pes edemem… burada bırakamam.”
Weed kızı beklerken çiçekleri oymaya devam etti. Ama talih midir bilinmez, iki saat geçmiş olmasına rağmen kız hala gelmemişti.
“Belki de uyuyordur?”
Yaptığı işe kendini öyle kaptırmıştı ki zaman algısını kaybetmişti. Şimdi gerçek dünyada geceydi ve daha önemlisi neredeyse Yunopu Kanyonu’nun sonuna varmışlardı ve yolun geri kalanını tek başına halledebilirdi.
“Demek bir süre gelmeyecek. Zamanım olduğuna göre bu işi bitirip ilerlemeliyim. Başladığım işi yarıda bırakmanın manası yok…”
Weed diğer çiçeği işlemeye koyuldu.
***
Rehabilitasyon Hastahanesi’nden Dr. Cha Eunhee her sabah olduğu gibi hastalarının kontrolüyle ilgileniyordu.
“Yorulmadın mı? Belki Kraliyet Yoluna biraz ara verip dinlenmelisin?”
“…”
Seoyoon’un her zaman olduğu gibi sessizliğini koruması doktorunu şaşırtmamıştı. Kendi içinde derinlere dalmış, dışarıya hiçbir tepki vermiyordu, ama bu her şeyi reddettiği anlamına gelmezdi. Genellikle onunla nazik bir biçimde ilgilenen insanların tavsiyelerine kulak verirdi.
‘Yine çıkmaz sokağa girdiğimi kabul etmeliyim sanırım. Seoyoon tüm tedavilere rağmen hala konuşmuyor… Belki başka bir şey denemenin zamanı gelmiştir ha?’
Dr. Cha Eunhee düşünmeye koyuldu.
Kraliyet Yolu, dış dünyadan kendini soyutlayıp içine kapanan insanlar için en yeni tedavi yöntemlerinden biriydi. Oynamaya bir kez başladılar mı oyundaki yaşamın tadını alıyorlar ve gerçeklikte psikolojik durumları da düzelmeye başlıyordu.
Ama oyunda uzun zaman geçirmesine rağmen Seoyoon’un durumunda en ufak bir değişim gözleyememişti.
‘Biraz daha zorlasam mı? Ama Seoyoon gibi arzuları kuvvetli olanların kendi yollarını bulmalarına izin vermek daha iyi. Meditasyon, hipnoz veya diğer yöntemler işi daha berbat edebilir…’
Tecrübeli bir psikiyatrist olan Cha Eunhee, en çok hastasının kurtuluş yollarını tüketecek kadar içine daha sıkı kapanmasından korkuyordu. Ki Seoyoon’un durumu bu hale meyilliydi.
‘Hiçbir duygusal ifade göstermiyor, hastalığının ne seviyede olduğunu tespit etmek çok güç. Neyse ki onu tanıyorum. Nazik ve dürüst Seoyoon’umuz öyle çabuk içine kapanmaz. Ama niye hala konuşmaya başlamadı?!’
Akşam yemeği saati gelmiş, Seoyoon yan odaya geçmişti. Hastahanenin VIP odalarından birinde kaldığından, yan odada yemek yiyordu. Tabi hasta çok zayıf olursa yatağına da servis yapılıyordu ama Seoyoon’un fiziksel durumunda bir sıkıntı yoktu.
//Yan oda demiş ama lokanta veya özel yemekhanesi var sanırım.
“Her neyse, son zamanlarda oyunda yaptıklarına bir göz atayım.”
Cha Eunhee bilgisayardan oyun kayıtlarını açtı.
Seoyoon neredeyse oyundaki tüm vaktini canavarlarla savaşarak geçiriyordu. Bu gerekli medikal yardımı sağlamıyordu ama Cha Eunhee her gün kayıtları incelemeye devam ediyordu.
Seoyoon’un seviyesi arttıkça savaştığı canavarlar da güçleniyordu. Savaşlar da git gide daha uzuyor ve vahşileşiyordu. Bazen tüm savaş alanı kanla kaplanıyor ve Seoyoon artan hiddetiyle savaşırken, Savaş Tanrıçası gibi gözüküyordu.
Bu ancak hastanın geçici olarak stres atmasını sağlıyordu, fazlasını değil.
Bu kayıtları izledikten sonra Cha Eunhee kendi karakterini açıp oyuna başlamamak için kendini zor zapt ediyordu.
“Evet, Seoyoon’un seviyesi gerçekten yüksek, Issız Diyarlar’da avlanabildiğine göre.”
Dr. Cha Eunhee biraz imreniyordu. Eğer Seoyoon’un yerinde olsaydı oradaki en güçsüz canavara karşı bile dayanamazdı.
Ama Seoyoon savaşıyor ve mücadelelerin büyük çoğunluğundan galip geliyordu. Sadece seviyesi değil, sayısız savaşın getirdiği engin tecrübesinin de katkısı büyüktü.
“Seoyoon geri gelmeden kalanına da hızlıca göz atayım.” Cha Eunhee videoyu hızlıca ileri sardırmaya başladı.
Seoyoon Issız Diyarlar’da seyahat edip canavarlarla savaşıyordu. Her şey olağandı ki biraz sonra sıra dışı bir şeyler olmaya başladı.
Kız dinlenip gün batımını seyrediyordu, o sırada iki canavar arkasından yaklaşıp saldırmaya kalktı, biri diyarın avcılarından diğeri ise çirkin bir yerden bitmeydi.
“Oh… aynı anda saldırırlarsa Seoyoon için sorun olur.”
Ama Cha Eunhee endişeli değildi. Eğer o sırada ölmüş olsaydı oyundan çıkmak zorunda kalır ve onun da bundan haberi olurdu. Ama böyle bir şey olmamıştı…
Sonrasında olan şeyse Cha Eunhee’yi şaşırttı. Diyar avcısını öldürdükten sonra Seoyoon Ork olduğu anlaşılan diğer canavara döndü. Ama hiçbir şey olmadı! Sadece bir süre bakıştılar ve ardından Seoyoon kılıcını indirip çekip gitti.
Ama bir süre sonra aynı Orkla tekrar karşılaştıklarında birlikte avlanıp birlikte yemek yemeye başladılar. Hatta Ork onun için zırhını bile tamir etti.
Seoyoon yalnız seyahat etmeyi sever ve diğerlerinin ona yaklaşmasına müsaade etmezdi. Ama bu Ork onu rahatsız ediyormuş gibi durmuyordu.
“En son Seraburg’da antrenman sahasının eğitmeniyle arkadaş olmuştu. Belki NPC ve canavarlara yaklaşması daha kolaydır onun için hı? Bu Ork fena değil. Mükemmel bir hizmetçi olurdu. Böyle bir taneyi nereden bulabilirim acaba? Bir dakika!!”
Cha Eunhee birden sandalyeden fırladı.
“Ork! Ne tür bir Orkun böyle becerileri var ki? Bu bir insan, bir oyuncu!”
Savaşlardan sonra ganimet topluyor, iyileştirici bitkiler kullanıyor, yaralarını bandajlıyor ve yemek pişiriyor… Eğer yeterince zorlarsan oyunda buna benzer canavarlar bulmak mümkün. Örneğin lanetli goblinler veya özel mini bosslar, ileri düzey yapay zekaya sahip olanları mevcuttu.
Ama Cha Eunhee gibi tecrübeli bir psikiyatrist öyle kolay kanmazdı. En küçük ayrıntıları fark edebiliyordu; hareket ediş şekli, savaşma şekli, yemek yapış ve ganimet toplayış şekli.
Her şey gerçek, yaşayan ve bazı düşüncelere saplantılı bir insanı işaret ediyordu.
“Olamaz…”
Cha Eunhee şimşek çarpmış gibi ürkmüştü.
Şeref Listesinde buna benzer bir şey görmüştü! Dahası bunun videodaki Orkla aynı olduğuna kesinlikle emindi.
“Bu oyunda bu kadar açgözlü başka bir Ork daha olamaz!”
Doktorun kalbi küt küt atmaya başladı. Tabii ki Seoyoon’un başka bir insanla seyahat etmesi harikaydı ama, Cha Eunhee de gerçek bir Kraliyet Yolu fanıydı.
“Savaşa 2 gün kaldı! Burada ne halt yiyorsun?”
***
Taş zeminin üzerinde çiçekler açıyordu.
Taştan yapılmış olmalarına rağmen gerçek ve canlı gözüküyorlardı. Öyle gerçekçiydiler ki bazılarının üzerine kelebekler bile konmuştu ve havada tatmin edici bir aroma hissedilebiliyordu.
Bu çiçek bahçesi taştan yapıldığından sıra dışı bir rengi vardı. Beyaz, gri ve siyah, desenli yahut desensiz. Hepsi birlikte, Weed’in asıl heykeli yapmakla meşgul olduğu taş yükseltinin üzerinde gizemli bir atmosfer oluşturuyordu.
“Garip…”
Çalışması tamamlanmaya yaklaştıkça, Seoyoon’un gözlerinden yaşlar daha kuvvetli akacakmış gibi duruyordu. Heykelin geri kalanının böyle bir ifadeyle alakası olmasa da gözleri dayanılmaz bir acıyla doluydu…
İçgüdülerini takip edip kalp atışlarına güvenerek, aşırı üzgün bir heykel yaratmıştı. Hatta kıza duydukları sempatiden dolayı, çevresindeki çiçekler de ağlıyormuş gibi gözüküyordu.
Bunu fark edince Weed’in ruh hali de kötüye gidiyordu.
“Onu daha mutlu yapmalıyım. Gözlere artık dokunamam ama yüzünün geri kalanıyla bir şeyler yapabilirim!”
Weed heykelin yüzü üzerinde ince ince çalıştı ve üzgün ancak içten gülümseyen bir kız yapmayı başardı.
Ding!
Weed yüzü de bitirip heykel tamamlanınca karşısına bir pencere çıktı.
Lütfen eserinize bir isim verin.
“İsim mi vereyim?”
Bu daha önce hiç olmamıştı. Weed kafasını sallayıp şaşkınlık içinde konuştu:
“Seoyoon.”
‘Seoyoon’ ismini mi seçtiniz?
“Evet.”
Büyük Şaheser!
-----------------------------------------------------------
‘Seoyoon’ heykelini tamamladın!
Bu eser kendinde çelişki barındırıyor.
Duygularına ve ruh haline bağlı olarak herkes bunda farklı bir şey görecek.
Bu genç lakin inanılmaz yetenekli oymacı bu diyarlarda karışık duygulara sebep olan bir eser yarattı.
Sanatsal değeri:8700
Etkileri:
-Bu heykele bakanların can ve mana yenilenmeleri bir gün süreyle %40 arttırıldı.
-Hareket hızı %20 arttırıldı.
-Tüm statlar 30 arttırıldı.
-2 rastgele özellik %30 arttırıldı.
-Gün boyunca toprak elementi türündeki saldırılar güçlendirildi.
-Heykel yaraları iyileştiren özel bir aroma salgılıyor.
-Bu heykelin hakları başka birine transfer edildiği takdirde, heykelin etkileri o kişi için %20 artar.
-Bir önceki maddedeki durumda etkiler diğer insanlar için %60 azalır.
Üretilen Büyük Şaheser sayısı:1
-----------------------------------------------------------
- Heykelsel anlayış becerisi bir seviye arttı.
- El sanatları becerisi ileri düzey 2. Seviyeye ulaştı. Üretim becerilerinin etkileri %8 arttı. Bu çeşitli yönlerden etki edecek.
- Şöhret 1680 arttı.
-Sanat 65 arttı.
-Sabır 7 arttı.
-Dayanıklılık 4 arttı.
-Çekicilik 40 arttı.
Bu heykelin tüm hakları usta Weed’e ait. Eğer bu heykele hayat bahşedilirse, ustasına sadık olacaktır.
Büyük şaheser üretmenin sonucunda tüm statlar 3 arttı.
Büyük Şaheser!
Weed hayal dahi etmediği bir şey üretmeyi başarmıştı.
“Yeeeeeaaah!”
Antik zamanlardan beri dünyada varlığını devam ettiren sanat eserleri vardı! Ve bunların çoğu kadınları konu alıyordu. Belki de çok karmaşık ve güzel olduklarındandır.
Ama Weed sadece Büyük Şaheser ürettiği için mutlu değildi. Daha önemlisi nihayet becerisi ileri düzeye ulaşmıştı.
Oymacılık becerisi İleri Düzey 1. Seviyeye ulaştı. Artık her türlü deseni oyup her çeşit malzemeyle çalışabilirsin.
Oymacılık becerin ileri düzeye ulaştı. Bu statlarını ve becerilerini etkiledi.
Oyma Bıçağı tekniğinin etkisi %30 arttı. Bu beceriye ek özellikler eklendi.
Mana tüketimi yarıya indi.
Oyma becerisi diğer üretim becerileriyle bağlandı.
Demircilik becerisi:
Artık bronz heykeller üretebilirsin.
Eritilip kalıba dökülerek yapılan heykeller daha sert ve dayanıklı olacak.
Aşçılık becerisi:
Yemeklerin artık daha canlı ve lezzetli olacak.
Ayrıca artistik açıdan daha güzel gözükecekler.
Dikiş becerisi:
Artık kıyafetleri istediğin gibi dekore edebilirsin.
Tüm statlar 20 arttı.
- Şöhret 600 arttı.
- Sanat statı 20 artı.
Yeni beceri artık öğrenilebilir:
- Ayışığı Oyma Tekniği
Bu tekniği sadece ileri düzey beceriye sahip oyuncular kullanabilir.
Artık iyi parça, başyapıt ve büyük şaheserden farklı olarak yeni bir heykel seviyesi mümkün: Ayışığı heykeli.
Bu tür heykeller doğanın somutlaşmış halidir, arkadaşlarını düşmanlardan korumana yardım eder.
Sevdiklerini tüm tehlikelerden korumak isteyen bir usta bu inanılmaz değerli beceriden memnun kalacaktır.
Sanat Loncasında Ayışığı Oyma tekniği hakkında daha fazla şey öğrenebilirsin.
Nihayet orta düzeyi aşıp ileri düzeye ulaşmıştı!
“Hahahaha!”
Weed mutluluk kahkahalarına boğuluyordu.
Bir oymacı için becerisini ileri düzeye taşımaktan daha keyifli ne olabilirdi ki? Demircilik mesleği oldukça popüler olduğundan şimdiye kadar mutlaka birileri ileri düzeye ulaşmış olmalıydı ama oymacılar arasında o ilkti. Tüm kıtadaki ileri düzey oyma becerisine sahip ilk oymacı!
“Artık oymacı olduğuma pişman değilim!”
Weed tüm dünya onunla birlikte gülüyormuş gibi hissediyordu. Ama çabucak bu ruh halinden çıkıp yakın geleceği düşünmeye koyuldu.
“Şimdi zamanı değil.”
Seoyoon her an dönebilirdi.
Bu büyük şaheserin göz ardı edilemez etkileri vardı. Oymacılık uzmanlığının kaçınılmaz sonuçları.
“Koşma zamanı geldi!”
Weed şaheserine son kez bakıp kanyonun çıkışına yöneldi. Büyük usta oymacı, henüz büyük şaheserini ortaya koyup ileri düzey oymacılık becerisini elde etmişken, en kısa zamanda koşarak kaçmak zorundaydı.
***
Seoyoon geri döndüğünde oyunda vakit geceydi.
Gelir gelmez her zamanki gibi etrafına bakındı.
Ork!
Son birkaç gündür yol arkadaşına iyice alışmıştı.
Onu bazen besliyor, zırhını tamir ediyor, arkasını kolluyordu. Ork oldukça işe yarardı.
Ama nereye bakarsa baksın onu bulamıyordu.
‘Gitmiş.’
Birlikte seyahat etseler de Seoyoon kendini ona pek açmamıştı. Ama yine de biraz boşlukta hissediyordu. Yine yalnız kalmıştı.
Zırhını ve kılıcını kontrol ettikten sonra o da yoluna koyuldu.
Kanyondan çıktıktan sonra gidecek başka canavarların mesken tuttuğu yeni bir yer arayacaktı. Ama sonra sıra dışı bir aroma geldi burnuna.
“…?”
Kokuyu takip etti.
Ve sonunda ortasında ayakta duran bir heykelin olduğu küçük çiçek bahçesine ulaştı.
Aynı anda hem gülüp hem ağlayan bir kızın heykeli. Ve kendisine fazlasıyla benziyordu.
“…”
Seoyoon şaşkınlıkla donakaldı.
‘Ağlamak? Ben?’
Aynaya bakıyor gibi hissediyordu. Ama aynadaki o ağlıyordu.
‘Hayır bu ben olamam. Ben asla ağlamam. En azından hatırlayabildiğim kadarıyla…’
Seoyoon en son ne zaman ağladığını hatırlamıyordu. Son zamanlarda tek yaptığı mümkün oldukça güçlü olmaktı.
Çocukken bile kederini her daim içinde saklardı. Kasten tüm acı ve sıkıntılardan kaçınırdı. Bunu yapabilmek için bulduğu en iyi yol ise insanların hepsinden kaçınmak olmuştu.
Eğer kimseyle konuşmazsa, kimse canını yakamazdı ve huzur içinde yaşayabilirdi.
Ve ağlaması da gerekmezdi. Dünyasını bin parçaya ayıran acıyı hissetmek zorunda kalmazdı.
Bu yüzden hep sakindi.
Dün, bugün ve yarın.
Ruhunu asla kimseye göstermemişti.
Bir noktadan sonra onun için konuşmak çok zor bir hal almış, insanlarla yakınlık kurmaktan korkar olmuştu. Kendiyle bile konuşmayı bırakmıştı. Hislerini en derin yerinde kendisinden bile saklamaya çalışıyordu.
Kendine yaklaşmaya çalışan herkese şüpheyle, kuşkuyla muamele ediyordu. Acı ve kederden kaçınmaya çalıştıkça mutluluğu da kaybetmişti.
Ruhunun derinliklerinden gelen ağlama isteği göğsüne doldu ve içinde biriken tüm duygularla birlikte açığa çıktı.
“…”
Seoyoon yüzünü iki elinin avuçlarında saklıyordu. Gözyaşları yanaklarından akarak dökülüyordu.
***
Kraliyet Yolu sitesindeki Şeref Listesi!
Görevde belirtilen zaman yaklaşıyor ve gerilim iyice artıyordu.
“Ölümsüzler Ordusu’yla olan savaş yaklaşıyor.”
“Sizce Ork görevle baş edebilir mi? Sonuçta A zorluk seviyesinde.”
“Şunun yüzüne baksana. Berbat! Bu yüze sahip biri her şeyle baş edebilir.”
“Yapabilir. Yapmalı. Çünkü ben büyücüyüm.”
“Ben de büyücüyüm. Uzmanlık olarak kara büyü seçtim ve yeterince acı çektim… Artık kesinlikle Ruh Çağıran olacağım.”
“Ruh Çağıranlar hakkında daha çok şey anlatın.”
“Bekleyin, sadece bekleyin…”
“Yeni bir şeyler bilen kimse var mı?”
Yaklaşan olay forumlarda hararetle tartışılıyordu.
Ölümsüzlere karşı savaşla ve yeni meslekle ilgili çeşitli soru ve fikirlerle ilgili tonla başlık vardı. Her saniye milyonlarca insan bu başlıkları okuyor ve yorum bırakıyordu.
Her dakika birisi yeni haber olup olmadığını soruyordu.
Görev doğrudan büyücüleri etkilediğinden, tartışmaları en çok kızıştıranlar da onlardı.
“Aaaaaah! Sonucu öğrenmek istiyorum. Tüm büyücüler bana katılıyor, değil mi?”
“Sadece sonucu değil savaşı da merak ediyorum. Bu sayıda ölümsüze karşı yapılacak savaş! Bu bambaşka bir seviye, daha önce böylesine rastlamamıştık!”
“Evet, sıradan kuşatmalardan sıkılalı çok oldu. Çoğu hemencecik bitiveriyor ve hepsi birbirine benzer.”
“Savaşçılar hücum ediyor, büyücüler büyüleri ağızlarında geveliyor… Hepsini sayısını tahmin edemeyecek kadar çok gördüm.”
“Yalnızca bir taraf aşırı güçlü olunca eğlenceli oluyor.”
İnsanlar konuyu değiştirip kuşatmalardan şikayet etmeye başladılar.
Bir kere bir lonca diğerleriyle arasındaki farkı bariz biçimde açmaya başladı mı, diğerleri hemen ittifak olup o loncayı yerine oturtuyorlardı.
“Nasıl gideceğini görmek istiyorum…”
“Nerede? Hiçbir kanalda duyurulmadı.”
“Doğru… Yani Şeref Listesi’ne eklenene kadar beklememiz mi gerekecek?”
“Maalesef öyle gözüküyor.”
“Hah! Bu televizyoncular ne yapıyor ki?”
O sırada yeni biri tartışmaya dahil oldu.
“Arkadaşlar! Somre Özgürlük Şehri’nde Weed adında bir oyuncu başka bir görev tamamladı. Şaşırmayın ama o Büyü Kıtasındaki Weed’di!”
“Büyü Kıtasındaki Weed mi!!!??”
“Birilerinin Weed’in Kraliyet Yolu oynadığını söylediğine şahit olmuştum, hatta bazıları Freya’nın hizmetine dahil olduğunu dahi söylüyordu.”
“Evet biz de öyle düşünüyoruz.” Bu yeni oyuncu devam etti. “Ama bu sefer tamamladığı görev Ruh çağıranları alt etmekle ilgiliydi!”
“Bekle bir dakika. Öyleyse bu vampirlerin icabına bakıp Fargo’nun tacını geri götürmesinin ardından gelen bir zincir görev mi?”
“Ruh çağıran? O zaman videodaki o Ork…?”
“Weed! Weed Ork olmuş ve ölümsüzler ordusuna karşı savaşıyor!”
O sırada tartışma bombasının fitili yeniden ateşlenmiş oldu. Sadece birkaç dakika içerisinde binlerce, hatta belki milyonlarca mesaj birbiri ardına gözükmeye başladı. Bazıları mutlu bazıları ise sinirliydi ama hiçbiri diğerinden farklı değildi.
Büyü Kıtasından gelen kahraman.
Oyunun popüler zamanları çoktan geçmiş olsa da geçmişteki oyuncuları hala o zamandan kalan hatıralarına değer veriyorlardı. Geçmişi yad etmeyi seviyorlardı.
“Evet… Onu hareket halinde gören hiç kimse karizmasını ve Büyü Kıtasında yarattığı imajı unutamaz.
“Evet o düşmanlarını fırtına gibi süpürüp atan gerçek bir kara şövalyeydi.”
“Beceri kombinasyonları, yeteneklerini kullanmaktaki verimliliği ve çevresel faktörleri kendi lehine kullanışıyla sonu gelmeyen savaşları. Kimse inkar etmesin, Weed çoğumuzun rol modeliydi!”
“Weed kimsenin girmeye cesaret edemediği yerlere öncülük edip yolu açıyordu. O bir efsaneydi.”
Büyü Kıtasının eski oyuncuları sayısız mesaj bırakıyordu. Diğerleri ise sorular sormakla meşguldü.
“Weed kim?
“Bahsettiğiniz herif o kadar harika biri miydi?”
“Weed’i tanımıyorsunuz, çünkü Kraliyet Yoluna yakın zamanda başlamış olmalı. Büyü Kıtası oynayan herkes Weed’i tanır. Rekorları kırmak yerine rekorun kendisi olmuş bir adam!”
“Bir keresinde onu takip etmiştim. İzin verinde size anlatayım. Rosende Ovası’ndaydık. Cehennem Gardiyanları ve Kerberus’ların bulunduğu bir yerdi. Ve Weed hepsini basitçe katlediyordu! Gerçekten inanılmaz havalıydı.”
//Kerberus(Cerberus): 3 başlı cehennem köpeği. Cehennem gardiyanı dediği de zebanidir herhalde.
“Ama yüksek seviyeli biri için zaten sorun olmaması gerekmez mi?”
“Evet doğru. Ama o zamana kadar kimse orada avlanmamıştı. Weed bir ilke daha imza atıyordu. Büyü Kıtasındaki arkadaşlarımın hiçbiri bana inanmamıştı. Bu yüzden takip edip kendi başıma kontrol etmiştim. Ve tek bir hata dahi yapmadan tüm canavarları kılıçtan geçirdi. Savaşlarda vahşi bir yaratık gibiydi, geçtiği yerde cesetlerden oluşmuş dağlar bırakıyordu. Ama hepsi bu değil.”
“Başka bir şey daha mı var?”
“Şaşırmayın. Bir keresinde 200 saat ara vermeksizin avlanmıştı!”
“200 saat?!”
Kraliyet Yolu oyuncularının çoğu tüm boş zamanlarını oyunda geçiriyorlardı. Çoğu kendilerinden iyi oyuncular olduklarına inanacak kadar gurur duyuyorlardı. Ve tabii ki hepsi en azından bir kez yemeyi içmeyi unutmuş, geç saate kadar kalmışlardı oyunda.
Ama onlar için bile 200 saatlik bir oyun maratonu imkansızdı. Weed laftan ibaret bir efsane değildi sonuçta.
Ve daha fazla oyuncu yeni bilgiler getirerek tartışmaya katıldı.
“Issız Diyarlarda avlanıyorduk. Merkez kıtadakiler için çok zor olmayabilir, ama Rosenheim Krallığı’nda oraya gitmeye cesaret edebilecekler birkaç düzineden ibarettir. Ve orada küçük zayıf bir Orkla karşılaştık…”
“Eğer anlamadıysanız, orada Karichwi’yle karşılaştık! Bu sefer zayıftı, ama yüzü kesinlikle aynıydı.”
“Ölümsüzler Ordusu’na karşı olan savaş Issız Diyarlar’da olacak!”
Herkes Şeref Listesi’nde sonucu görmek için bekliyordu.
Belki biri görevle ilgili tüm ayrıntıları paylaşsaydı, insanlar bu kadar endişelenmek zorunda kalmazdı.
Ama yeni bilgilerin yokluğu çok sayıda oyuncuyu merak içinde bırakıyordu.
***
KMC Medya’da “Versailles Kıtası” bölümü açılmıştı.
Ve bugün Shin Hye Min ve Oh Joowan ilk haberleri sunuyorlardı.
“Mitril fiyatları yükselmeye devam ediyor. Mitril madeninin sahibi Korsan Loncasının fiyatları şimdiden %20 artırmış olması oyuncular arasında bir hengame kopardı.”
“Silahınızın gücünü nasıl artırabilirsiniz? Bileme taşlarının etkilerinin pek de iyi olmadığı fark edildi. Biliyor musunuz, orta düzey bir demirci, silahınızın dayanıklılığını ve hasar gücünü büyük ölçüde artırabilir.”
“Lootun ve Thor Krallıkları arasındaki yeni ticaret rotası açıldı. Yol Dönüşü Olmayan Orman’dan geçiyor. Kızıl Kurtlar Loncası bölgeyi canavarlardan temizleyip yolu inşa etti. Kullanan tüccarların %10 vergi ödemesi gerekecek.”
“Gelirlerinin %10’unu kaybedecekleri halde yollarının ne kadar kısalacağı göz önüne alınırsa çoğu tüccar bu yolu kullanacaktır.”
“Doğru, bir süredir loncalarının gelirleri artıyor. Birçok oyuncu saflarına katılmayı düşünecektir."
Versailles Kıtasından hikayeler.
Öncelikle canavarlar, avlaklar ve mesleklerle ilgili bilgilere yer veriliyordu. Ardından politik, sosyal ve ekonomik tartışmalar geliyordu. Krallıklar gibi büyük güçler karşı karşıya geldiğinde çok sayıda değişiklik ve yeni görev ortaya çıkıyordu.
Bu yüzden ikinci bölümde çeşitli alanlardan uzmanlara yer veriliyordu.
Bugün Ölümsüzler Ordusu’yla alakalı görevi tartışıyorlardı.
Savaş uzmanı Yee Yonghan kendinden emin, görüşlerini belirtmeye başladı.
“Bir savaşta en önemli kısım sayı değildir. Önemli olan ne kadar askerin olduğu değildir, asıl önemli olan emirlerine itaatte ve birlikte çalışmakta ne kadar iyi olduklarıdır. Ölümsüzlere bu kadar aykırı ırklardan oluşan bir güçle karşı koymak imkansız. Karanlık Elfler, Orklar ve insanlar.”
Yanında oturan Han Yeelseo katıldığını ima ederek başını sallıyordu. O da Kraliyet Yolu oynuyordu ve en güçlü 300 oyuncunun arasındaydı.
“Bu kadar farklı Irkla baş edebilmek için çok fazla liderlik puanına ihtiyacı var. Savaşta onları yönetebilecek mi?”
“Ben de öyle düşünüyorum. Orklar ve Karanlık Elflerle ölümsüzlere karşı savaşmak zaman kaybı. Onun yerinde olsam oradan uzun süre önce uzaklaşırdım.”
“Bunun için kimse onu suçlayamazdı. Bu görevi tek başına tamamlamak imkansız. Dahası bildiğim kadarıyla üst seviyeli hiçbir loncadan yardım talebinde bulunmadı. Kızıl Kanatlar Lonca’mdaki hiç kimse böyle bir şey duymadı. Bu yüzden görevin başarısız olacağından eminim.”
“Öldükten sonra tüm Ork ve Karanlık Elflerin ölümsüz olup diğer krallıklara saldırması mümkün. Araştırmalarıma göre tüm B seviye görevler ya küçük bir grup çok güçlü canavarı yenmek ya da çok zor bir güzergahtan geçmekle ilgili. Ama A zorluk seviyesinde bir görev tüm kıtaya etki edecektir.”
“Ama endişe etmeyin, ölümsüzler ordusu geldiğinde Kızıl Kanatlar Loncamız insan krallıklarını korumak için orada olacak.”
Tartışmanın tüm katılımcıları görevin başarısız olacağını düşünüyordu. Katılımcıların çoğu bu fırsatı, yaklaşan felakete yardım etme sözü vererek loncalarına yeni oyuncular çekebilmek için kullanıyorlardı.
Shin Hye Min somurtuyordu.
“Yani herkes görevin başarısız olacağını düşünüyor? Kim bilir belki çoktan bitirmiştir veya…”
“Veya uzun zaman önce görevi bırakıp kaçmıştır.”
Herkes görevin başarısız olacağından bahsediyordu.
Ama sonra bazı sıradan oyuncuların protestosuyla karşılaştılar. Weed’i tanıyan oyuncular! Görevin başarılı olup Ruh Çağıranlık mesleğinin seçilebilir olmasını umut edenler onlara küfrediyordu.
//6. Kitabın sonu :D
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..