Lms 14.2 : Kurueso

avatar
5027 35

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 14.2 : Kurueso


Çevirmen : Clumsy-nim



Cücelerin demircilikte bir sıralama sistemi vardı.

 

Sıralamada altlarda olan Cüceler demirhanelerini köyün aşağı kısımlarında açmak zorundaydı.

 

Tabii ki altlardakiler bile insanlara ve diğer ırklara nazaran daha yetenekliydi.

 

Ağır hasarlı zırhları ve daha nicelerini hızlıca onarabilirlerdi.

 

Yaptıkları öğelerin kaliteleri fena olmaz ve tüccarlar o öğeleri alarak Versailles kıtası boyunca gezerek satardı.

 

Asil Ellerin demirhanesi Demir El Köyünün en üst noktasına inşa edilmişti. O nokta, en çok saygı duyulan Cüce zanaatkarlara aitti.

 

Asil Ellerin demirhanesine giden Weed, Cücenin kan ter içerisinde bir baltayı keskinleştirmekte olduğunu gördü.

 

"Bu küçük Cüce ne istiyor?"

 

"Danimarkalı Eller adına 20 adet 2. kalite demir cevheri getirdim."

 

"Demek o küçük velet bu sefer sözünü tutabildi. Körüğü çalıştırışımı izlemek istiyorsan bir köşeden izleyebilirsin."

 

Geçen 30 dakikanın sonunda Weed, Asil Ellerden başarıyla bir görev aldı.

 

Asil Ellerin demir cevherlerini eritecek vakti olmadığı için onun yerine Weed’in yapmasını istiyordu!

 

Bu saygın demirciye bir sipariş veren müşteriler sadece yüksek kalite arıtılmış demir cevherleriyle yaratılmış öğeler beklerdi.

 

Bu da yalnızca Başlangıç Düzeyi 3. seviyenin üzerinde Demircilik yeteneğine sahip biriyle mümkün olabilirdi.

 

“Acil bir iş, o yüzden bir an önce yaparsan çok makbule geçer. Ve ayrıca…”

 

Ancak Asil Eller arıtılmış cevheri görür görmez şaşkına döndü.

 

"O cevheri arıtan Cüce de kimin nesi?"

 

"Bir sorun mu var ki?"

 

"Hepsi aynı boyut ve yükseklikte ve en yüksek kalitede arıtılmış. Bir Demirci bu cevherlerle 100 kılıç yapacak olursa hepsi de yüksek kalite çıkacaktır."

 

Asil Eller, Weed’in arıttığı demir cevherlerine büyük bir övgüde bulunmuştu.

 

Çoğu senaryoda bir Demirci 100 kılıç yaratmaya kalktığında bir kısmı başarısızlığa mahkum olurdu.

 

Çünkü materyallerdeki farklılıklar ve ateşin derecesi kılıcın kalitesini düşürürdü.

 

Ahşap heykellere kıyasla küçük bir demir kütlesinin altın oranına ayarlanması gerekirken oymacılık çok daha fazla detay gerektirirdi.

 

Weed de ahşap oymacılığı tecrübeleri sayesinde el becerisini geliştirmişti, dolayısıyla tutarlı olarak yüksek kaliteli demir üretebilmesi zor değildi.

 

Asil Eller ciddi bir suratla konuştu.

 

"Ama 40 gramdan az görünüyor sanırım. Bu demiri yaratmak için 20 demir cevheri kullandığına emin misin?”

 

"..."

 

"Ehh, çok ileri gitmediğin sürece büyük bir mesele değil. Büyük bir silah yaparak herkesi şaşırtmak istiyor olman mümkün mü acaba?"

 

Karanlık Oyuncuların internet sitesinde okuduğu bilgilere göre bu sorunun yanıtı ‘Evet’ olmalıydı.

 

"Tüm dünyayı şaşırtacak bir silahım olsun istiyorum. İnanıyorum ki yalnızca böyle bir silah yaptığım vakit kendime bir Cüce diyebilecek değere kavuşacağım."

 

Asil Eller tatminkar bir gülümsemeyle sakalıyla oynadı.

 

“Evet. Biz Cüceler biricik metallerimizle ilgilenebilme yeteneği karşılığında sudan vazgeçtik. İnsanların kabiliyetleri bizim yeteneğimizle asla boy ölçüşemez.”

 

Cücelerin gururunun sonu yoktu!

 

Ateşle çalışmaya dayalı yetenekleriyle tanındıkları için bu gururları yersiz de değildi.

 

“Cüce silahları... Kaç silahın olsun istiyorsun?”

 

Bir silah için yüksek bir alış fiyatı belirlemek zorunda değildi ama ortalamanın biraz üzerine çıkmak zorundaydı.

 

Weed gururla şöyle dedi:

 

“5 milyar altın değerinde silahım olsun istiyorum.”

 

Asil Eller bir anda sinirlenerek dedi ki:

 

“5 milyar altın mı! Tüm Cüceler paralarımızı birleştirsek bile böyle bir şey imkansız olur. Bu kadar absürt bir hayalin olduğunu fark etmemiştim. Hemen demirhanemi terk et!”

 

Böyle devam ederse tüm çabaları çöpe gidecekti.

 

Weed hemen iltifata başladı.

 

"Cüce silahlarının buna değdiğini söylüyorsun. Şu anda elimde yaklaşık 20,000 altın var."

 

Gerçekte 2,600 altını bile yoktu.

 

Paraya öyle muhtaçtı ki ganimetlerini veya gereksiz ekipmanlarını satmayı bile düşünmüştü!

 

“Senin 20,000 altının mı var?”

 

“Evet.”

 

"Tüm paranla Cüce silahları almayı mı planlıyorsun?"

 

“Harika.”

 

“Öyleyse sana yardımcı olabilirim. Tüm Cüceler zengin görünse de durum aslında tam tersidir. Sürekli bir şeyler üretiriz ve tekrar eden başarısızlıklar ve başarılar yüzünden pek zengin olamayız. Pahalı materyaller yüzünden sürekli borç batağında mücadele ederiz.”

 

Tüccarların Cüce krallıklarında en karlı bulduğu iki şey vardı.

 

Ham materyaller ve bira.

 

Cüceler zanaatları için malzeme tedarik ederken bol para harcama eğiliminde olur ve maliyet cidden yükselirdi.

 

Fakat neredeyse hiçbir zaman diğer lükslere harcama yapmazlardı.

 

Cücelerin çok nadiren görünümlerini tamamlayacak uygun aksesuar kullanmalarının sebebi buydu.

 

Burunları delinmiş ve koca küpeler takmış Cüceleri hayal etsenize.

 

Kıtanın istisnasız tüm Cüceleri yoksulluktan mustaripti.

 

“Sahiden 20,000 altının varsa yardım etmeye gönüllü olacak bazı Cüceler tanıyorum. Onlar gerçekten olabilecek en yüksek kalitede öğeler üretebiliyorlar. Şimdi bu yazılı talimatla köyün doğusuna, Hayır Ellere git. En eski terk edilmiş madeni bulman gerekiyor, bunu yaparsan gerçekten olağanüstü Cücelerin yaşadığı yeri bulabileceksin.”

 

*Ttiring!*

 

****Cüce Asil Ellerden bir takdim mektubu elde ettin.****

 

Weed’in ihtiyacı olan şey, bir takdim mektubuydu.

 

Ve Karanlık Oyuncular internet sitesine erişimiyle yaptığı araştırmalar sayesinde nihayet ihtiyacı olan bilgiyi edinmişti.

 

Muazzam yeteneklere sahip Cücelerden İleri Düzey Demircilik yeteneği öğrenebileceği bir yer vardı.

 

Göllerin arasında ışık kullanmadan eski, terk edilmiş bir madene doğru yürürse Yeraltı Cüce Şehrini keşfedecekti.

 

Orası Cüce Zanaatkarların yaşadığı, altın, taş ve demirden yapılı bir Şehirdi.

 

Şartları sağlarsa kendisini orada bulacaktı.

 

***

 

Weed Hayır Ellerin köyünü ararken hiç zorlanmamış, eski terk edilmiş madenin izini rahatlıkla sürmüştü.

 

Terk edilmiş madenin derinliklerindeyse yeraltına bağlanan bir geçit bulunuyordu.

 

*Jeo-beok jeo-beok*

 

Meşalenin her titreşişinde Weed’in gölgesi çılgınca dans ediyordu.

 

Bir yeraltı geçidinde tek bir meşale ışığına güvenerek ilerlemek insanlığın en ilkel korkularındandı.

 

Terk edilmiş madenin girişine ulaşmak aşağı yukarı yarım saatlik bir yürüyüş gerektirmişti. Giriş, sular damlatan sarkıtlarla çevriliydi ve damlama sesleri sessizliği bölerek korku uyandırıyordu.

 

***

 

Kraliyet Yolu popülerleştikçe korku filmi izlemeye gidenlerin sayısı giderek azalıyordu.

 

Versailles Kıtasında pek çok kişinin keşfetmeye karar verdiği yaratıklarla dolu zindanlar gibi bir sürü tehlikeli alan vardı. Bu nedenle korku filmi izlemeye ilgisini yitirenlerin sayısı çoktu.

 

Gerçekte insanların korku filmi izlemeyi kesmesinin ana sebebiyse korku filmlerinin temel elementlerinin zindanlarda bulunan canavarların gölgesinde kalmasıydı.

 

“Zombiler!”

 

"30. seviye civarılar. 30. seviyeden önce böyle özellikleri olan canavarları asla bulamazsınız!"

 

“Ondan tek Kutsal Lütufla kurtulamazsınız.”

 

Bunlar, zombilerden kaçan kahramanları izleyenlerin yaptığı yorumların bazılarıydı.

 

***

 

Weed karanlık mağarada alçalırken korkmuyordu.

 

“Canavarlar pusuya yatsaydı çok daha ilgi çekici olurdu.”

 

Açıkçası pusuya yatmış canavarlar veya yerleştirilmiş tuzaklar olduğunu bilse bile gerilmezdi.

 

Tüm duvarlar, Cüceler tarafından yazılmış duvar yazılarla doluydu. Fakat çoğu önemsiz, rastgele karalamalardı.

 

- 5 demir ve 1 gümüş cevheriyle ne yapabilirim?

 

- Cüce Köyüne giden sağ yolu seç. Bu… tam olarak benim yapmaya çalıştığım şey. Cüce Köyüne giden doğru yolu biliyor musun?

 

- Sakın arkana bakma. Eğer bakarsan...

 

Duvar yazıları korku aşılamayı amaçlayan yararsız provokasyonlardı.

 

Cüceler de tıpkı Smaragus gibi son derece iyimser ama afacan canlılardı.

 

Ateşten hoşlanır, karanlığı sevmez ve zevk için duvar yazıları yazarlardı.

 

Tüm iyi oyuncular bu yazıları temelsiz provokasyonlar olarak görüp yoluna devam ederdi. Ama bu kadar çok yazı varken hiç kimse belki de ardında büyük bir hazine vardır diye düşündüğü için suçlanamazdı.

 

Weed tam da karanlıkta yürümeye alışmak üzereyken ortalık aniden aydınlandı. Sonunda hedefine yaklaşıyordu.

 

Ansızın adımlarını hızlandırdı. Ve nihayet mağaranın sonunu görebilir hale geldi.

 

Karşısında büyük bir ortak alan vardı.

 

Tüm yeraltı suları tek bir kanalı besliyor ve bir gölde birikiyordu. Sular aktıkça gümüş taneleri barındırırmışçasına parıldıyordu. Ve göl kıyısına toprak yapılarla inşa edilmiş davetkar köy, büyüleyici manzarayı tamamlıyordu.

 

Cücelerin evleri.

 

Göl suları akarak her eve ulaşıyordu.

 

Cüce köyü, gümüş damarları andıran kanallarıyla görülmeye değer bir manzara çiziyordu.

 

Demirhaneler ara vermeden beyaz duman öbekleri yayıyordu.

 

Bazı evler gümüş, altın, mitril gibi kıymetli materyallerden yapılmıştı.

 

Cüceler de insanlar gibi süslemelerden hoşlanır ama fazla abartıya kaçmak istemezlerdi.

 

Tıpkı evler gibi tavernalar da altın ve diğer materyaller kullanılarak inşa edilmişti.

 

Saf taşları karşılayabiliyorlarsa lezzetli biralar üretiyor olmaları gerekirdi.

 

Kurueso kesinlikle Cüce zanaatkarlar için bir toplanma alanına benziyordu.

 

***

 

Ölüm Büyücüsü Görevi.

 

Kraliyet Yolu forumlarında Damon, Kraliyet Yolunda alınan ilk S-sınıfı görevi yayınlamıştı.  

 

*Biz, Toprağın Yırtıcıları Loncası, kuzey kesimde bir patron canavarı avlayacağız.

 

Tüm meslekler kabulümüzdür.

 

Bu mücadeleye katılacak cesur maceracılar arıyoruz.

 

Av başarılı olursa elde edilecek ganimetler tüm katılımcılar arasında eşit olarak paylaştırılacak.

 

Patron canavarın konumuna dair herhangi bir bilgiye en az 10000 altın ödülü teklif ediliyor.*

 

Kullanıcılardan aldığı karşılıksa olsa olsa kayıtsızlıktan ibaretti.

 

“Toprağın Yırtıcıları Loncası eski ihtişamını yitireli çok oldu.”

 

“Seongdo köyünü ele geçirdiler... Canavar avlamak istiyorsanız daha kuzeye gidin.”

 

“Aynen öyle, o şekilde başarılı olabilirdi.”

 

Bu ava katılmaya gönüllü pek kullanıcı yoktu.

 

Kuzey öyle çok güçlü yaratık ve kötü güçle dolup taşıyordu ki üst düzey oyuncuları barındıran bir sefer gerektiriyordu.

 

Fakat tüm risklere rağmen bilgi toplamak adına ufak bir macera seferi düzenlenmişti.

 

“*Hidraları Feryat Bataklığının doğu kıyısında bulacaksınız. Alışılmadık irilikte kafalara sahipler… Başka bir detay bilmiyorum.” (çok başlı, yılansı bir efsanevi yaratık.)

 

Patron canavarla ilgili bilgi edinmişlerdi.

 

Böylece Daymond’un lonca üyeleri Hidraların yaşadığı göle doğru öncülük etti.

 

Muhbirle buluşmak için küçük bir komşu köye gidip ona 10,000 altın verdikten sonra da Feryat Bataklığına ilerlediler.

 

Hidraların boyu 6 metreyi aşkındı. Kafalarının hareketi yavaş olsa da her biri güçlü bir zehir yayabiliyordu.

 

Zehrin asidi kalkan ve zırhların dayanıklılığını saniyeler içerisinde sıfıra indirebiliyordu!

 

Hidralar ayaklarının derinlere battığı bataklık bir alanda yaşıyorlardı, dolayısıyla onları avlamak beklenmedik bir şekilde kolaydı.

 

“Hadi gidelim.”

 

Diyen savaşçı Daymond, başı çekti.

 

Hidraların mağlubiyetinden sonra patron canavarın tespit edildiğine dair yeni bir bilgi alındı.

 

7 kafası vardı ve lanetli kafalarının her biri aralıksız olarak zehir saçıyordu.

 

O kafalar, sefere katılanları kaldırıp yiyebilirdi bile.

 

Avı zar zor başaran Toprağın Yırtıcıları yoncasının 25i aşkın üyesi yaralıydı. Ve bu av, Şeref Listesinde açıkça sergilenmişti.

 

“Gerçekten güçlü bir patron canavara benziyor.”

 

“Bu Hidralarla gerçekleşen ilk karşılaşma mı?”

 

Derken yeni bilgiler geldi.

 

Daymond bulundukları yerden en yakın mekana geçmeyi seçti.

 

“Burada hala insan uygarlığı kalıntıları var. Şurada da kocaman kıvrımlı toprak solucanları yatıyor… Ve mekana tesadüfen giren bir sefer imha edildi.”

 

Toprak solucanları görmezden gelinemezdi.

 

Mücadele etmeyi kesmeyen ve canları uğruna kıvranan nadir rastlanır tipte ölümsüz solucanlardı.

 

Ölümsüz toprak solucanları!

 

“Yeşil bedeni ve insansı kafasıyla Lava isimli patron sınıfı bir canavar belirdi.”

 

Toprağın Yırtıcıları Loncası Lava’yı avlamaya çalışırken ağır hasar almıştı.

 

Hiç kimse var olan patron canavar sayısını bilmiyordu. Ve Toprağın Yırtıcıları Loncası, canavarları pervasızca avlamaya devam ettikçe daha çok dikkat çekiyordu.

 

***

 

Kurueso, Cüce Demircilerin cenneti olarak anılmayı hak eden bir yerdi.

 

*Ttung-ttang-ttung-ttang.*

 

Belli bir mesafede çekiç tutarak bir şeylere vuran birkaç Cüce rahatlıkla görünebiliyordu.

 

Mineraller etrafa saçılıyor, tamamlanmış mallar istifleniyordu.

 

Bu gözlerden uzak Cüce köyü, Demir El Köyüne kıyasla bunaltıcı bir sıcaklıkta ve daha seyrek nüfusluydu.

 

“Exper, nasıl mızrak yapılacağını öğrendin mi bile?”

 

“Evet, öğrendim. Temel hasarı 90dan fazla değil, izle şunu Chain.”

 

“Ateş ruhu ve rüzgar ruhu mücevherleri var, bunları eklersen şiddetli bir kasırga etkisi elde edersin.”

 

“Peki ne kadar ekstra hasar eklenir?”

 

“Her teşebbüste 23e kadar ekstra hasar eklenebilir. Müthiş bir silah olduğunu söylemeye gerek yok.”

 

“Bu senin kabiliyetini kanıtlıyor, Exper. Yaptığın tarzda silahların dayanıklılığı harika olmalı.”

 

“Ben de mızrak yapmayı denemiştim. İlk seferinde 100ü aşkın saldırı hasarı veren bir mızrak yapabilir miyim diye görmek istemiştim.”

 

Cüceler silah üretimi üzerine çeşitli hikayelerini fısıldaşıyordu.

 

Weed geçerken de onu görmezden gelerek konuşmalarını devam ettiler.

 

“Fabio-*sunbae, zırh yapımına da çok aşina olduğunu duymuştum.” (Sunbae kendinden daha kıdemli ve yaşlılara karşı kullanılan hitap şekli)

 

“Zırh yapımında bu sanatın ustası denilebilecek kadar iyidir. Yeterince paran varsa zırhını herhangi bir kılıçtan daha iyi hale getirebilir.”

 

“Lanet olsun. Param olsaydı bunu yapıyor olmazdım.”

 

“Öyle söylemesene. Sen Fabio-sunbae’nin yeteneklerini yalnızca para kazanmak için kullandığını mı sanıyorsun? Seçtiği işlerde seçici davranmaz.”

 

“Bunu herkes bilir.”

 

Weed’in kulakları bile “Fabio” ismini yakalayıp hafızasına kazımıştı.

 

Cüce Fabio, Thor’un seçilmiş Demircisi, kullanıcılar arasında fazlasıyla ünlüydü.

 

Weed’in Cennet Şehrinde Ölü Şövalyenin zırhını aldığı sırada Fabio çoktan geniş çapta tanınır hale gelmişti.

 

Elini attığı eski, harap halde bir zırhı bile yeni gibi yapabildiği söyleniyordu.

 

Fabio ellerini kullanmakta uzmandı.

 

Elit loncalar ve Versailles kıtasının sözde “erleri” onun hizmetlerinden faydalanabilmek için çuvalla para saçıyordu.

 

İnsanlar daha güçlü zırhlar istiyor ama daha ağır ve hantal hale geldiği için zırh takviyesi yapmayı reddediyorlardı. Ayrıca yüksek seviyelerde ölüm cezaları artıyordu.

 

Weed dışında yetenek seviyelerini yükseltme zorluğuna dayanma sabrı gösteren kişi sayısı çok azdı.

 

Çoğu kişi daha iyi bir zırha kıyasla harika bir silahı tercih ettiği için zırhlarını yükseltmeye ayıracak paraları da kalmamıştı.

 

Bu süreçte Fabio büyük bir servet kazanmıştı.

 

İlk başarılı Demirci olmuştu.

 

CTS Medya Weed’le ilgili yayın yaparken diğer 8 kullanıcıyla birlikte Fabio da seçilmiş oyunculardan biriydi.

 

Programdan sonra İleri Düzey Demircilik yeteneğine sahip oyuncular belirmeye başlamıştı.

 

Onlar yetenek seviyelerini arttırmaya çalışırken daha çok mitril madeni gelişmiş ve daha iyi Demircilik materyalleri belirmiş, bu da Demirciliği geliştirmeyi kolaylaştırmıştı.

 

Vakit geçtikçe zırh güçlendirecek yeteneğe sahip kullanıcı sayısı artmış ve Fabio Versailles Kıtasından kaybolmuştu.

 

Weed Fabio’nun son görüldüğü yerin Kurueso olup olmadığını ve Demircilik yeteneğini yükseltmeye çalışıp çalışmadığını merak ediyordu.

 

Adımlarını yavaşlatmaya başladı.

 

Yol kenarında üretim yapan pek çok Cüce Demirciyi ve tamamlanmış ürünleri paketleyen nicelerini gözüne kestirdi.

 

Cüceler kendi mallarını üretiyor ve Weed’in kendilerini izliyor olmasını umursamıyorlardı.

 

Birilerinin almak isteme ihtimaline karşın üretim yapmak isteseler de hiç kimse bir şeyler alacakmış gibi görünmüyordu.

 

“Herman-sunbae bugünlerde meşgul mü? Onu bayağıdır görmedim.”

 

“Bilmiyorum. Hazır insanlar dönmüşken kılıç falan yapıyordur belki?”

 

“Tsk tsk. Herman-sunbae hatalara karşı ihtiyatlı. Demirciler artık onun işçilik tarzını izlemiyor.”

 

“Uzun zaman önce, yaklaşık 4 5 ay kadar önce, ben de aynı ihtiyatlı tarzı izlemiştim. O sıralar Herman-sunbae’nin yeteneği biz geri kalan zanaatkarlardan üstündü.”

 

“İnat edip tüm kalbin ve ruhunla bir kılıç yaratmaya çalışsan bile… en fazla 1 haftanı alır. Ama bir aydan fazla süre harcarsan hiç kimse senden kılıç almak istemez.”

 

“Aynen. Doğru söylüyorsun.”

 

“Müzayede evinde daha yüksek fiyata satabilecek olsan da bunu yapmak vakit alır. Ve Demircilik tamamen parayla ilişkili.”

 

Herman yakın zamana dek Weed’le birlikteydi.

 

Versailles Kıtasında aynı isimde birkaç kişiye denk gelmek alışılmadık bir şey değildi. Fakat Kurueso yakınlarında Herman’la aynı mesleğe sahip başka bir Cüce Demirci olması çok düşük ihtimaldi.

 

‘Kim bilir, belki de onları burada tekrar görürüm.’

 

Weed başkalarıyla arasındaki ilişkiye pek odaklanmazdı.

 

Fakat Pale ve partisiyle avlanarak çokça vakit geçirdiği bir gerçekti. Ve bir Karanlık Oyuncu olarak kendinden istenen tehlikeli avlanma görevlerini reddetmesi de mümkün değildi.

 

Uyumak ve okula gitmek dışında tüm boş vaktini Kraliyet Yolu oynamaya adıyordu ve başkalarıyla avlandığı takdirde bunu yapması zorlaşırdı.

 

‘Bu ilişki kaderimizde var mıymış göreceğiz.’

 

Diye düşünen Weed, idari makama yöneldi.

 

***

 

Thor Krallığındaki diğer Cüce köylerinin aksine buranın idari makamı büyük bir güç taşıyor ve Kurueso’yu yönetiyordu.

 

Diğer Krallıklarda toprakları yöneten Kral ve diğer asiller olduğu için idari makamın Cüce Krallığı adına tüm kararları vermesi alışılmadık bir şeydi.

 

Kıdemli Cüceler her yılın ilk haftasında görevlendirilirdi. Sonra da tüm kararlar üzerinde anlaşıp izlenecek politikayı belirlerlerdi.

 

Kılıç ustalığında harika 3 güçlü Cüce ve 7 Kıdemli olmak üzere 10 Cüce idari makama liderlik etmek adına seçilip görevlendirilirdi. Yetişkinliğe yeni erişmiş Cüceler çok genç görüldüğü için seçilme hakları olmazdı.

 

Fakat Kıdemli koltuğunun oyuncular da dahil olmak üzere herkese açık olduğu söylenirdi.

 

Tüm Kıdemlilerin idari makamda çalışma olasılığı vardı.

 

“Sen Kurueso’da yeni bir Cücesin. Kayıt olmak ister misin?”

 

“Evet. Kayıt olmak isterim.”

 

“Mesleğin nedir?”

 

“Oymacıyım.”

 

Kurueso’da Akryong Kaybern’e vergi ödeme zorunluluğu yoktu. Para için Cüceleri Özgürleştirme Derneğiyle uğraşmanız da gerekmiyordu. Her şey Cücelere uygun şekilde idare ediliyordu.

 

Kurueso’ya gelmek bedavaydı!

 

Fakat Kurueso’dan ayrılmak için bir koşul mevcuttu.

 

Büyük şehre bir eserle katkıda bulunmak gerekliydi. O eser özveriyle yaratılmalı ve tamamlandığında ortalama bir üründen daha iyi olmalıydı.

 

Yani Weed bir Oymacı olarak bir heykel yapmak zorunda kalacaktı.

 

Bir ürün yapmaktan başka alternatif yoktu ve yapılan şey de başarısız olamazdı. Yani Kurueso’dan ayrılmak için uygun bir katkıda bulunulmalıydı.

 

Kurueso’ya girmenin minimum koşulu buydu.

 

Krallıktaki diğer yerlerin aksine burada özel kısıtlamalardan kaynaklı vergiler yoktu.

 

Cüce Kıdemli, Weed’e sordu.

 

“İsmin nedir?”

 

“Hünerli Eller.”

 

“Güzel bir isimmiş.”

 

"Kayıt süreci tamamlandı. Kurueso’dan ayrılmadan önce geride kendi elinle yaptığın bir şey bırakmak zorundasın, senin durumunda o şey bir heykel."

 

Weed tam da kurumdan çıkmak üzereyken şunu işitti:

 

“Sana bir sorum var.”

 

“İzninle soracağım. Kurueso hakkında bilgi almak ister misin? Meşgul değilsen talebimi dinler misin?”

 

Cüce Kıdemliden bir talep!

 

Ancak bu teklif Weed’e pek ilgi çekici gelmemiş gibi görünüyordu.

 

Weed muazzam bir şöhrete sahip olsa da Cüceye dönüşünce o şöhretin en ufak bir etkisi kalmamıştı.

 

Cüce ırkının şöhreti belirleyen kriteri yaratılan sanat eserleriydi ama Weed’in maceraları aracılığıyla kazandığı şöhretin de geçici bir kısıtlaması vardı.

 

Buna rağmen şöhretini muazzam bir prestijle korumayı başarmıştı. Fakat Kurueso diğer Krallıklarla sıklıkla ticaret yapmadığı için işler değişmişti.

 

Versailles Kıtasında ve Kuzeyde edindiği şöhret Kurueso’ya ulaşmamıştı.

 

Yüksek şöhretine rağmen o yerlerin dışından pek fazla talep almamıştı.

 

"Bilgi karşılığında talebimi yerine getirmene gerek yok. Cüce Oymacıyı hiç işitmiş miydin?"

 

Weed Thor Krallığında hiçbir bilgi edinemediyse bir ihtimal Kurueso’da edinebileceğini düşünmüştü!

 

Cüce Kıdemlinin sorusunu başıyla onay vererek cevapladı.

 

"Tüm Cüceler arasındaki en iyi Oymacıymış. Heykelleri canlı ve gizem dolu olurmuş. Ama yalnızca diğer Cücelerin atalarından yadigar hikayelerini işittim, bilgim bununla sınırlı."

 

Kendellev hakkında bilgi edinebilmişti. Hiç değilse Cüce Oymacı Kendellev’in varlığını teyit etmişti.

 

Weed yenilenmiş bir umutla sordu:

 

“Onun çıraklarını veya ardında bıraktığı heykellerden birini nereden bulabilirim?”

 

“Ben bile bu sorunun cevabını bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla ardında hiç heykel bırakmadı… Ve sanırım var olmuşlarsa bile herhangi bir çırağını bulamayız. Kendellev hakkında sorular soran pek çok Cüce olduğunu hatırlıyorum.”

 

"Benim dışımda bu soruyu soran başka Cüceler de mi oldu?"

 

"Sayıları çoktu. Hiç değilse yirminin üzerindeydi."

 

Tıpkı Weed gibi yirmiyi aşkın Cüce daha Kendellev hakkında bilgi almak için Kurueso’ya gelmişti. Fakat başarısız olmuşlardı.

 

‘Kurueso’da bir ipucu olduğu söylenmişti. Bu gerçeğin bir söylenti olarak yayılma sebebi pes edenlerin diğer Cücelere onu bulma fırsatı tanımak istememesi.’

 

Hiç kimse bir başına Kendellev’e dair bir iz bulamamıştı. Fakat başka bir Cüce onu bulabilir düşüncesiyle alenen bilgi vermek istememiş, bildiklerini kendilerine saklamışlardı.

 

Weed başka bir soru daha sordu.

 

“Bilinmeyen varlıklar; benimle konuşan o varlıkların heykelini yapabilmek için ne yapmam gerekiyor?”

 

Cüce Kıdemli boş boş bakmakla yetindi.

 

“Böyle bir olay mı oldu?”

 

“.....”

 

“Kurueso’da bir ihtiyacın varsa peşine kendin düşmelisin. İstediğin bir şey varsa kendin elde etmelisin.”

 

Başka bir deyişle Kıdemli, kolay kolay bilgi edinemezsin diyordu.

 

Weed’in aradığı yanıtın hiç kimsenin asla veremeyeceği bir yanıt olma ihtimali vardı.

 

‘Bilinmeyen varlıklar. Ne formda olduklarını bilmiyorum ve eğer biri çoktan onların heykelini yaptıysa heykellerini yapmam için bana dadanmalarına gerek kalmayacaktır.’

 

Oymacılık, herkesin keyif alabileceği ama yalnızca tek bir kişinin uzmanlaşabileceği bir sanattı!

 

Weed’in acelesi olmasa da ihtiyacı olan bilgiyi kolay kolay edinemeyeceğini tahmin edebiliyordu.

 

#Hayır Eller biraz hanımeller gibi oldu ve sinirimi bozdu ama adamın adı ‘nein’, o da Almancada hayır demek, İngilizce bile değil yani. Önemsiz bir detay ama farklı bir önerisi olan varsa yorumlara buyursun yine de. Ayrıca aylar yıllar üstüne düzenli bölüm geliyor ama sizden hiç tepki gelmiyor arkadaşlar, o eski okuyuculardan eser kalmadı mı acaba? Sitemimi de edip kaçıyorum, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47001 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr