“Weed görevi uğruna harekete geçmişe benziyor.”
“Altının peşine düşmüş.”
Morata casusları Lordlara ve Loncalara rapor veriyordu. Kuzeyin lord ve loncalarının yanı sıra Ana Kıta ve Batı da hareketlerini gözlemlemek adına casus gönderiyordu. Bu da Weed’in planları konusunda bir hayli bilinçli olduklarını gösteriyordu. Ayrıca yayın istasyonları da gerçek zamanlı bilgi almak adına Morata’ya kaynaklarını yerleştirmiş durumdaydı.
“S sınıfı görevin ikinci kısmı mı bu?”
“Nihayet başlıyor herhalde.”
Weed, Versailles Kıtasındaki tek S sınıfı görevin sahibiydi. A ve B sınıfı görevler bile tüm kıtayı etkileyebiliyordu. Çok zorlu S sınıfıysa bunun bir adım ötesindeydi ve köklü değişiklikler yaklaşıyordu. O görevin tek adımı bile Embinyu Tarikatlarından birini harap etmiş ve gizli Matallost tarikatını yeniden harekete geçirmişti.
“Yalnızca kuzeyde başlayan S sınıfı bir görev Versailes Kıtasını çok da etkilememeli.”
“Ya tarih kitaplarından çıkma nadir rastlanır bir kılıç falan elde ederse? Üstün bir büyü kılıcı veya ateşe olağanüstü direnç sağlayan bir zırh falan?”
“Kuzey kıtasının bir ulusu olmadığı için ulus kurmakla ilişkili bir görev de olabilir.”
Olacaklara dair pek çok tahmin dönüyordu ancak Weed’in görevi tamamladığı takdirde bir kez daha tüm dünyanın ilgi odağı olacağı kesindi. Başarılı olursa S sınıfı bir görevi tamamlayan ilk oyuncu olacak, her oyuncunun arzuladığı o ihtişam ve prestije kavuşacaktı. Sahne arkasında yayın kanalları arasında azılı bir rekabet söz konusuydu. S sınıfı görevin ilk kısmının izlenme oranları muazzamdı. Hidra Kralı, Imoogi ve Balkan Liç: normal kullanıcıların bulması bile mümkün olmayan bu canlılar devasa ve şiddetli bir çarpışmanın parçası olmuştu. Balkan’ın olağanüstü performansı büyücülerin kitleler halinde Ruh Çağıranlığa geçmesine yol açmıştı. Fakat yayın kanalları Weed’in ikinci bir galibiyet elde etmesini beklemiyordu. Weed’in nazarında birinci kısmın başarısı bile Matallost yadigarı ve bolca şans sayesindeydi. Görev ilerledikçe adımlar daha da zorlaşıyordu. Ama görevde başarısız olsa bile izleyiciler izlemeyi bırakmayacağı için yayın hazırlıkları devam ediyordu.
“…liman bölgesinden uzaklaşmış gibi görünüyor.”
BardRay de olanları haber almıştı. Hermes Loncası bir neşter misali Weed’i gözetlemeye odaklanmıştı ve öğrenilenler doğruca BardRay’e rapor ediliyordu. Bu, loncanın çekirdek üyelerinin tek taraflı kararıydı. Loncanın, Weed’in de içerisinde olduğu en iyi 50 Versailles Kıtası oyuncusunu gözlemesi BardRay’in moralini çok bozuyordu.
-Ya bir deniz göreviyse?
BardRay, casusuna bu şekilde fısıldadı. Weed’in peşine çok sayıda yüksek seviye casus takmıştı. Elbette en sonunda Weed’i kaybetmişlerdi ama düz bir rota izledikleri için hiç değilse denize dek takip edebilmişlerdi.
-Görevin ne olduğuna dair bilgiler yetersiz.
-İzini kaybettiniz, peki Wyvernlere binerek devam edip etmediğini gördünüz mü?
-Wyvernlere değil de bir tekneye binerek denize açılmış gibi görünüyordu. Orada Wyvernlere ait olabilecek avlanma izleri bulduk ama sahile yanaşan bir tekneye dair izler de vardı.
-Tekneye mi binmiş? Ne boyutta bir tekneye?
-Ufak, ahşap bir tekneydi ama sonrasında daha büyük bir gemiye geçip geçmediğini bilemem.
-Denize açıldığına şüphe yok yani, öyle mi?
-Yalnızca ben değil, başka loncaların casusları da ipucu arıyordu. Morata’dan birkaç yüz kişinin ayak izlerine denk geldik. Ayak izlerinin temel özelliklerine bakılınca kullandıkları ekipmanlar da hepsinin aynı sınıfa ait olduğu da anlaşılıyordu. Morata savaşındaki şu güçlü birliğe benziyorlardı.
-Anlaşıldı. Herhangi bir değişiklik olursa ilk benim haberim olsun.
-Emredersiniz, efendim.
BardRay’in alnı hafiften kırışmıştı. Weed’in kendisinden önce bir S sınıfı görevde başarılı olma ihtimali sinirini bozuyordu.
“Onu öldürsem gitse mi ki?”
BardRay’in içi ürperiyordu. Ekipmanları ve seviyesi Versailles Kıtasındaki hiç kimseyle kıyaslanamayacak düzeydeydi. Ve Weed’in ejderi avladığı sırada sergilediği dövüş kabiliyeti şaşırtıcı olsa da aynı şeyi BardRay de rahatlıkla gerçekleştirebilirdi. BardRay de büyücü veya din adamlarının yardımıyla benzer seviyelerdeki canavarları avlıyordu. 400. seviyedeki 3. meslek değişikliği sonrasında ileri düzey eğitim merkezi sınavını da tamamlamıştı. Sanal gerçeklikte bile dövüşmeye alışıyordu. Üstesinden gelemeyeceği hiçbir engel veya canavar yoktu. Kişi bir şekilde hareket eksikliği çekerse rakipleriyle arasındaki ekipman, yetenek ve seviye farkı kapanabilirdi. BardRay ise loncanın en yüksek pozisyonuna erişene dek Hermes Loncasında pek çok rakiple çarpışmıştı.
Yalnızca iki üç kılıç yeteneği kullansa bile Weed ölmüş kadar olurdu.
“Ama şu anda kritik bir zaman dilimindeyiz. Egemenlik ittifakı altında Haven Krallığının mutlak kontrolünü kazanana dek buradan ayrılamam. Sana gerçek çaresizliği tattırmamın zamanı henüz gelmedi.”
Versailles Kıtasına boyun eğdirmek ve Weed’i sürgün etmekle intikamına kavuşacaktı; ama Weed’in zincirleme görevdeki başarısı ve gelişimi BardRay’in canını sıkıyordu.
“Muhtemelen Kallamore Şövalyelerini tek bir görev için kullandın ve birkaç seferden fazla kullanman mümkün olmayacak. Son zamanlarda Morata’da oyuna başlayanların sayısı da çoğaldı. Şimdilik bunların tadını çıkarsan iyi edersin, çünkü er ya da geç geliyor olacağım.” Kendilerini aşıp sıralamada yükselen oyunculardan nefret ediyordu. Weed’in bir şekilde kendisiyle aynı güç seviyesinde bir ekipmana sahip olabileceği düşüncesiyse inanılmaz nahoştu.
BardRay bir fısıltı gönderdi.
-Donanma Amirali Drinfeld.
-Evet?
Hermes Loncasına çalışan bir Amiral! Drinfeld, Kraliyetin 2. Filosundan sorumluydu.
-Size verilecek bir işim var.
-Emretmeniz yeterli.
-2. Filoyu kuzeye taşıyın. Hedefiniz Weed.
-Ona düzenli olarak suikast gerçekleştirmemi mi istiyorsunuz?
-Yo, yalnızca bir iki defa öldürmeniz önem taşıyor. Ona bir ders vermeniz yeterli.
-Emredersiniz, efendim.
Weed bir gemiye binip açıldıysa Drinfeld’e ihtiyaç duyulacak demekti. BardRay, verdiği emri gözden geçirdi.
“Bu kadarı yeterli olmayabilir. Denizler engin. Drinfeld’in Weed’e yetişmesi zor olacaktır.”
BardRay bu düşünceyle müttefik lonca efendisi Laffe’ye bir mektup yazdı. Bu mektup, en büyük deniz alanını işgal eden Griffith korsanlarına bir mesaj iletme teklifiydi.
“Denize açılmış olan Savaş Tanrısı Weed’i öldürün…”
Griffith, Hermes Loncasının mektubunu okudu. Kıtadaki krallıkların donanmaları güçlüydü fakat Griffith’in denizdeki gücü muazzamdı. Doğrudan kontrolü altında irili ufaklı 400ü aşkın korsan gemisi vardı. Korsanların da dolaylı bir etki alanı olurdu. Deniz tüccarlarının deniz yoluyla mal taşıyabilmek için Griffith korsanlarına bir bedel ödemesi gerekirdi. Korsanların başkan yardımcısı olan Colm, “Kimi öldürmeni söylediler de tereddüt ettin?” diye sordu.
“Fena bir anlaşma değil aslında.”
Lonca, Weed’i üç defa öldürmeyi başardıkları takdirde düşürdüğü tüm ekipmanları ele geçirebileceklerini söylemişti. Ayrıca BardRay’e ait bir ekipman parçasını da yayın yoluyla elde edebileceklerdi. Ve BardRay’in giydiği her ekipman fazlasıyla güçlü olurdu.
“Epey cömert bir ödeme.”
“Ama gerçek değil. Hermes Loncası yayında esas ekipmanlarını ifşa etmez; sır olarak tutmak en iyisidir.”
“Yani bu işi yapmak istemiyor musun?”
“Böyle fırsatlar insanın karşısına sık sık çıkmaz.”
Diyen Griffith sırıttı. Çünkü yalnızca Hermes Loncası değil, Ana Kıtanın prestijli loncaları ve daha pek çok lord da kendisine aynı görevi vermişti.
***
Hayalet geminin hızı hatırı sayılır ölçüde yükselmişti. Bu da tamamıyla yelkenlerin ve rotanın eğitimli kişiler tarafından idare edilmesi sayesindeydi. Beklenildiği üzere üç denizcinin kaygısı geride bıraktıkları her yeni noktada artıyordu. Bir hayalet mürettebatla birlikte çalışarak bir hayalet gemiyi yönetmek nadir rastlanır bir tecrübeydi. Artık barlarda anlatabilecekleri yepyeni hikayeleri vardı. Las Phalanx’a gitmekse uyuyan aslanı uyandırmak gibiydi.
“Umm, başka avlanma sahaları da biliyorum.”
“Daha iyi manzarası olan bir yere gitmek istemez miydiniz?”
Board Mir ve Hye Weed’e bu tekliflerde bulunsa da Weed, balık tutmaya devam ediyordu! Hayalet geminin kaptanı Deoreol olarak tanınıyordu, dolayısıyla onun Weed olduğunu bilmiyorlardı. Sarı Oğlandan mööö sesleri yükseliyordu. Hasır bir şapka takmış şekilde balık tutan Geumini’nin yanında güverteye yayılmış yatıyordu.
“Ne demeye bir anda karşımızda bir liç bulduk ki?”
“Seviyesi yüksek olmalı… kahretsin, bu batağa çok fena düştük. Ona saldıramayız.”
Liç, sürpriz bir saldırıyla kolaylıkla öldürebilecekleri bir sınıf değildi. Denizin tabanından yükselen ölümsüz canavarları gördükçe kafayı yiyorlardı.
“Meslek değiştirip Liç olmak mümkün mü?”
“Bilmiyorum. Daha önce kıtada böyle bir değişim yapan birini duymadım. Böylesine denk gelerek şanssızlığın dibine vurduk.”
İşte tam da Hye, Fractal ve Board Mir üçlüsü bu şekilde çaresizlik içerisinde debelenirken,
“İskele tarafında büyük bir resif keşfedildi! Çeviiir.”
Ön tarafı gözleyen Fractal, resifle ilgili bilgi verdi.
*tsu rurururu çheek*
Hye dümeni aceleyle sola çevirdi. Dönüşleri gemiyi sağdan sola sallayacak kadar keskindi, resiftense gemiyi hafiften çizdirerek ucu ucuna kaçınabildiler. Becky’den bu yana epey yol kat ettikleri için yakınlarda başka bir tekne yoktu.
“Ooohh. Bu da büyük bir tecrübe oldu, değil mi?”
“Aynen, denizcilik yeteneklerim bayağı yükseldi.”
Hye ve Board Mir şaşkındı. Weed’in çizdiği rotada ilerledikçe tecrübeleri ve yetenek yetkinlikleri birikiyordu. Bunun için denizin varlığına gereksinim duyulmuyordu. Sefer bile yeni bir zindan keşfiymişçesine tecrübe, yetenek seviyesi ve şöhreti arttırmaya yetiyordu.
“Sanırım bu sefere katılmamız iyi oldu.”
“Ne kastettiğini anlıyorum, benim denizcilik yeteneğim de iyi gelişti.”
“Şimdilik sadakatle komutlarını takip ediyormuş gibi yapabiliriz. . . ama bu gemiyi bizden başkası idare edemez.”
“Neyse, endişe etme. Kesinlikle hayalet geminin kontrolünü ele geçirmenin bir fırsatını bulacağız. Meçhul bir adada demir atıp onları terk edeceğiz. Hayalet geminin kaptanı olacağız! Kuhuhuhu.”
Üç adamın arasında gizli saklı bir konuşma dönüyordu. Ancak Sarı Oğlan onların çevirdikleri dolapları görüyor ve elinden onlara acımaktan başka bir şey gelmiyordu.
Weed’e karşı böyle pis kumpaslar kurmaya nasıl cüret ederlerdi! Eumumu. ‘Siz benim efendimin ne kadar aciz, aşağılık ve pislik olduğunu bilmiyorsunuz.’
Küçük çocukların profesyonel kumarbazları gasp etmeye çalışması gibiydi. Üstelik Weed, parmaklarının arasından tek bir kuruşun bile çıkmasına izin vermezdi. Kuzey rüzgarlarını arkalarına almaları sayesinde hızla seyahat ediyorlardı. Temkinli bir şekilde konuşan Hye, Weed’e seslendi.
“Kaptan, söyleyeceğim önemli bir şey var.”
“Mmm.”
Weed tamamen sessiz denilebilecek şekilde balık tutuyordu. Balıkçılık yeteneği Orta Düzey 5. Seviyenin %35ine yükselmiş, el becerisi istatistiğiyse %3 gelişmişti. Maksimum canlılığı geliştirmek için milyonlarca yetenek varken balık tutmak bunlardan biri değildi.
“Yaklaşık yarım gün içerisinde hedefe giden yolun üçte birini tamamlayacağız. 2 gün erken varmayı bekleyebiliriz.”
“MMMM!”
Weed’den mütevazı bir övgü gelmişti. Ellerinin altındaki düzgün Las Phalanx haritasına rağmen üç denizcinin yetenekleri olmasaydı zorlu bir yolculuk olurdu. Kişilikleri pek harika olmasa da hiç kimse yeteneklerini inkar edemezdi. Her halükarda Weed, onların işvereniydi.
“Sıkı çalışmaya devam. Dönüşte pek çok ödül alacaksınız.”
“Emredersiniz efendim.”
Diyen Hye, bu ufak konuşma sonrası geri çekildi. Bunca zamandır gemiyi idare ederken yalnızca fazlasıyla ucuz olan günlük bir altın ödemeyi alıyordu. Bunu Weed’e belirtmeye çalışsa da Weed zaten biliyor ve şöyle düşünüyordu:
“Sanırım bizi iki günden kurtardıkları için fazladan 1 altın daha ödemem gerekecek.”
****
Las Phalanx’a yapılan seferin ikinci yarısında dalgalar şiddetlenmişti. 7 metrelik dalgalar hayalet gemiyle buluştukça gemi yükselip alçalıyordu.
“Vuaaaaaa! Sanırım düşmek istemiyorsam bir yerlere tutunmam gerekecek.”
“Ahhhh! Lütfen yaşamama izin verin!”
Dalgaların hırpaladığı hayalet mürettebat denize düşüyordu. Ancak tayin edilmiş yerlerinde yeniden belirmeleri çok sürmüyordu.
Gerçek denizciler olsalardı ya ölürlerdi ya da onları kurtarmak çok zor olurdu. Akıntılar bile sertleşmişti. Sakin sakin ilerlerken ansızın koca bir gemiyi içine çekip parçalayabilecek kadar devasa bir girdap belirmişti.
“Sağa doğru! Genişçe dön!”
Mutlak bir konsantrasyon olmasaydı kaçınmaları mümkün olmazdı. Hayalet gemi kuzeye doğru ilerlerken sert akıntılar arasında yalpalıyordu. Üç günün sonundaysa nihayet girdap bölgesinden çıkabildiler. Bu süreçte Weed’in yaptığı tek şey balık tutmaktı. Kuzey yolunda, seviyesini yükselten nadir rastlanır mor balıkları yakalamıştı. Bir de kaptan olarak denizcilik becerilerini arttıracak şekilde yelkenleri ayarlamıştı.
“Buna daha ne kadar katlanmak zorundayız?” Bitkin düşen Board Mir, Weed’in sorusunu yanıtladı.
“Yolun %60 kadarını tamamladık.”
“Yakında varacak olmalıyız.”
“Ha gayret!”
Önlerindeki mesafe kısa değildi, dolayısıyla denize adapte olmaktan başka şansları yoktu. Ellerinin altında yalnızca denizcilik yetenekleri ve kendilerine duydukları inanç olunca bu zorlu denizi atlatmalarının tek yolu birlik olmaktı. Deniz bu denli zorlayıcıyken direnebilmek için kuvvet, cesaret ve mücadeleci bir yapıya ihtiyaç duyulurdu. Neyse ki rüzgarlar üzerlerine esmiyordu ve dalgaların da sakinleşişiyle iki günlüğüne sakin bir yolculuk gerçekleştirilebilmişti. Derken ansızın bedenleri ürperdi. Ve gökyüzünden yağmur yerine kalın kar taneleri alçalmaya başladı.
“İşte şimdi kuzeyin derinliklerine ulaşmış oldum.”
Daha önce bu denli ilerlememiş olan Hye, Fractal ve Board Mir’i ansızın bir korku salmıştı. Ancak artık gemiyi geri döndürmek için çok geç olması nedeniyle ilerlemeye devam ediyorlardı. Gökyüzü gün içerisinde berraklaşıyor ve gece vakti ay beliriyor, okyanusta sayısız yıldız yansıması görünüyordu. Bizzat Doğa Ananın içerisinden geçmek gibi bir şeydi.
*Ding!*
- DeRon Deniz Yoluna giriş yaptınız.
- Denizcilik yeteneği yetkinliği gelişti.
- Risk gereği Kuvvet, Dayanıklılık, Bilgelik ve Karizma istatistikleri +6
- Şöhret +260.
Bir adayı veya bir coğrafi bölgeyi ilk keşfeden denizcilerin şöhret istatistiklerinde bir artış olurdu.
“Bu harika! Normalde sadece bir iki puan artarken altı arttı, ha!? Hem de 4 farklı istatistik türü birden.”
“Becky Nin’deki limandan buraya hiç dinlenmeden geldiğimiz içindir.”
Normal şartlarda 1-2 günde bir mola verilirdi. Bunun nedeni gereksinimlerin karşılanması ve mürettebatın bitkinliğinin yatıştırılmasıydı. Ancak hayalet denizciler en iyi işçiler olmasalar da alışıldığı üzere bitkinlik veya ev özlemi gibi sorunları olmuyordu.
*Kıs kıs* “İnsan denizciler lezzetli görünüyorlar.”
“Hadi bedenlerini çalalım. Hadi bedenlerini çalalım. Ebediyen denizlerde dolanmaktan bıktım usandım. Bir insanın bedenine girmek istiyorum.”
“Şışşş. O herifler Kaptanın avları. Eminim Kaptan onlarla işini bitirdikten sonra bize de birer lokma atacaktır.”
Weed su ve yemek sağladığı için açlıktan yana endişe duymaya gerek yoktu. Ayrıca gemiyi de onarabiliyor ve limandaki kadar iyi olmasını sağlayabiliyordu, seferde başka bir ihtiyaç da olmuyordu. Kuzeye yöneldikleri için deniz kızları gözden kaybolalı, balinalarla kuşlar takibi keseli epey olmuştu. DeRon deniz yoluna girmeleriyle birlikteyse keskin, ısırıcı bir soğuk başlamıştı. Tüm bunlardan sonraysa nihayet beklenen Kuzey Işıkları göründü! Gecenin bir yarısı hayalet geminin üzerine adeta ışıklar ve yıldızlardan bir perde çekildi. Artık kaşarlanmış üç denizciyi bile büyüleyecek kadar güzel bir manzaraydı. Doğal ışıklar öylesine harikuladeydi ki insanın tüyleri ürperiyordu.
- DeRon’un Kuzey Işıklarını buldunuz.
- Harikulade keşfinize bağlı olarak Şöhret + 350.
- Sanat istatistiği +28.
- Tüm istatistikler +5.
- Doğanın gücü gereği tüm anormal durumlar tedavi oldu.
- Beş günlüğüne kuvvet ve ısı direncinde %30 artış gerçekleşti.
- Tüm istatistiklerin maksimum değerinde %13 artış gerçekleşti.
- Geminin maksimum hızı, dönüş yapma ve karaya inme kabiliyetlerinde %27 artış gerçekleşti.
- Kuzey ışıklarının kutsayışı nedeniyle deniz savaşlarında ekstra avantajlar elde edeceksiniz.
Hayalet mürettebat ve denizciler Kuzey Işıklarına hayranlıkla dalıp gitmişti. Weed bile büyülenmiş durumdaydı. Tıpkı kozalarından çıkan kelebekler misali göz yaşartan bir manzaraydı. Çoğu doğal güzellik Weed’in sert kalbini yumuşatmazdı ama bu defa tatlı bir tonla, “Tamı tamına neye benzediğini aklımda tutmam gerekecek. Bir dahakine Morata’da bu manzarayı yansıtan bir ışık heykeli yapacağım.” dedi.
Gençken boş şişeleri geri dönüşüme götürerek para kazanmaktan aldığı keyif gibiydi. Kuzey ışıklarının tek ve yegane rolü, seyyahlar için ömürlük bir hatıra yaratmaktı. Gökyüzünde ışıldayan bir yol açıyorlardı.
Weed emrini verdi.
“Şuraya yönelelim.”
“Hay hay, kaptan.”
Görevli, dümeni Kuzey Işıklarının çizdiği yöne doğru kırdı. Karşılarına ne bir resif ne bir akıntı ne de deniz canavarı çıkıyordu; dingin bir denizdi. Ekstrem soğuk haricinde mutsuz olunacak pek az şey vardı.
“Aaaaah, soğuuuuk!”
Yelkenleri ayarlayan Board Mir’in bedeni tir tir titriyor, dişleri birbirine çarpıyordu. Bunlar soğuk algınlığı belirtileriydi. Hem konsantrasyonu hem de canlılığı düşmüştü. Weed ise önceden bir yavru balina yakalayıp derisinden cüppe yaptığı için iyi durumdaydı.
“Aynı hataları tekrar etmemeye özen göstermeliyim.”
Kuzey keşiflerinde iki defa çile çekmişti, bu kadarı yeterliydi. Muhtemelen Las Phalanx’a vardıktan sonra soğuktansa sıcaktan yana endişeleneceklerdi. Ama o zamana dek bedenlerini olabildiğince iyi durumda tutmaları gerekliydi. Weed, yeni yaptığı balina cüppesinin yanı sıra önceden yapmış olduğu yeti kıyafetlerini de giyinmişti. Ayrıca yakaladığı balıklarla sıcacık balık çorbası yapıyor, soğukları biraz daha çekilesi kılıyordu. Denizcilerse Weed’in etrafında toplaşıp yakarır gözlerle ona bakıyordu. Derken Hye, temsilcileri olarak lafa girdi.
“Tak tak. Tak tak. Kaptan.”
Ansızın bir ağaçkakan belirmiş gibiydi. Adamın dişleri ağzının içerisinde takırdıyordu. Hareket etmeyi kolay kıldığı ve genellikle sıcak iklimlerde seyahat ettikleri için üzerlerinde kısa kollular ve şortlar vardı.
“Bu halde donarak ölebiliriz. Bize de giyecek bir şeyler verin lütfen.”
“Bunu neden yapayım ki?” diye yanıtladı Weed, kayıtsızca.
Aç insanların yanında tek başına yemek yemek, millet çalışırken boş boş takılmak, geri kalan herkes titrerken sıcacık kıyafetler giymek! Weed, yapılabilecek en ucuz, en sinir bozucu üç şeyi tek seferde yapıyordu. Hye hüsrana uğramış bir bakış attı.
“Yani donarak ölmemizi istiyorsunuz, efendim?”
“Her daim hayatta kalmaya hazırlıklı olmanız lazım. Hangi gemi Kaptanının denizcilere kıyafet sağladığı görülmüş ki?”
Weed, zerre kadar pişmanlık duymadan böyle söyledi. Hayalet geminin denizcilerine refah mefah yoktu. ‘Hayalet mürettebata hava hoş tabii’.
“Lütfen kaptanım, kurtarın bizi.”
“20 altın.”
“Ne?”
“Günlük kira bedeli. Bu kıyafetleri tarladan toplamıyoruz herhalde.”
“Ama, siz kendi kıyafetlerinizi balık tutarak elde ettiniz, hem balıkların pullarını da toplayabiliyorsunuz. Bunu yaptığınızı görmüştüm.”
“İstemiyorsanız gidin başka yerden bulun.”
Soğuktan donup ölebilecek birine kirayla kıyafet vermek de ucuzlukta yeni bir seviyeydi! Kira bedelini bir bardak gözyaşıyla ödemeleri gerekecekti.
“Haftalık depozito olan 500 altını da önden alırım.”
İşte bu şekilde kıyafetlerin kiralanışının ardından denizciler bir araya gelerek gizliden gizliye fısıldaşmaya başladı.
-Şimdilik sineye çekeceğim.
-Bizi dondurmaya çevirmeyi falan mı planlıyor bu? Ortada bir kontrat var ama er ya da geç bir fırsat bulacağız.
-Aldığımız can bir ikiyle sınırlı değil ki, ah bir fırsat bulabilsek. . .
Gemiyi ele geçirebilirlerse Weed’i ıssız bir adaya atacak ve kendi haline bırakıp gideceklerdi. Denizcilerin her ihtimale karşın kendi gemilerini inşa edebilmeleri adına gemi inşa yetenekleri olurdu fakat şu an için tek yaptıkları sessizce çile çekmekti.
-Ona bunu yüz katıyla ödeteceğiz.
-Yalnızca yüz katıyla mı? Yo, bin kat olması lazım. Hatta on bin kat.
#İkinci bölümümüz de geldiii. Weed’in pislikleri, korsanların ettiklerini buluşu ve canım kuzey ışıkları! Şu hayatta yaşamayı en çok istediğim şeylerden biridir kuzey ışıklarını görmek. Onu bile Weed’e kaptırdık. Bir de gidip bunun heykelini yapıp para kıracak diye mutludur şimdi. Neyse. Bir aksilik çıkmazsa aynı düzenimizle üç gün sonra yeni bölümde görüşmek üzere arkadaşlar!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..