Lms 19.8 : Oymacının Mirası

avatar
3679 14

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 19.8 : Oymacının Mirası


Çevirmen : Clumsy-nim



Weed, saklanacak bir mağara bulmakta çok zorlanmadı. Bulduğu mağara yapay değil, doğaldı. Tektonik plakaların çarpışması esnasında lav püskürten bir delikti.

 

Yeraltı bölgesinin derinliklerine indikçe muazzam ısılar yayarak akan lavları görmek mümkün oluyordu. Ancak Weed, lavlardan zıplayan yunuslar ve kılıçbalıklarına rağmen bu manzarayı izlemeye pek vakit ayırmıyordu.

 

“Yo, bakmakla bile beni yakmayacaklarını kim bilebilir ki, o heriflerle savaşmayı hiiiç istemem!”

 

Altın Kuşunsa kafası karışıktı ve Weed’in neden kendisine bu denli dikkatle baktığını merak ediyordu.

 

“Bir kuş kadar özgür olsaydım keşif yapmak için çok daha elverişli olurdu. Sonuçta uçmak bayağı kolay hale gelirdi.”

 

Deyip Altın Kuşu referans alan Weed, yeni bir eser yarattı. Volkanik küllerle kaplı, gece kadar karanlık, mevcut ortama uyum sağlayan bir yaratık, yani bir karga yaptı.

 

“Heykel dönüşümü!”

 

Ve Weed’in bedeni ansızın ufalarak iki büklüm oldu. Her yerine tüyler yayıldı, ağzı keskin bir gagaya dönüştü; kömür siyahı boncuk gözler edindi.

 

-Bu formda mevcut ekipmanlarınızı kullanamazsınız. Ufak, kanatlı bir yaratık olarak ağır ekipmanları kullanmanın bedelini ödemek durumundasınız.

Ağır ekipmanlar kullanmanız mevcut çevikliğinizi büyük ölçüde etkiledi.

Minimum kuvvet ve çeviklik miktarına ulaşamazsanız yürümeniz veya uçmanız imkansız olacak.

Heykel dönüşümünün etkisi neticesinde bilgelik ve zeka en düşük seviyeye ulaştı. Lakin çeviklik, hızlı bir uçuş için gelişim gösterdi.

 

Mevcut istatistikleri, tamamen tüyden ve sıfır beyinden oluşan bu kuş taklidinden etkilenmişti.

 

Karganın kötü şans getirme durumu da Weed’i yakından takip ediyordu. Şans istatistiği, etrafına sefalet yayması gerekliymişçesine negatif aralığa taşınmıştı. Evet, üzücüydü ama kargalar, sefaletin habercileri olarak bilinirlerdi.

 

-Mana, canlılık ve yaşam gücü -%25.

Dönüşüm geri alınana dek geçerlidir.

 

Weed, gaklamayı bir kerecik denemek istiyordu.

 

“Sıkışıp kaldı AH Ah Gak Gak GaaaKkkk.”

 

Çok sinir bozucu ve nahoş bir sesti, Altın Kuşu bir nebze korkutmuş, Sarı Oğlanı uyuz etmiş ve Geumini’nin ürküp boyun eğmesine yol açmıştı.

 

“Neyse, birazcık keşfe çıkayım.”

 

Kargalar savaşmaya uygun olmazlardı. Daha da kötüsü, gagasıyla ne yazı yazılabilir ne de herhangi bir ekipman kullanılabilirdi.

 

“Sol ayak, sağ ayak, sol ayak, sağ ayak.”

 

Weed yeni vücuduna alışıp uyum sağlamak için bir dizi adım attı. Oturdu, kalktı, kanatlarını katlayıp açtı. Küçük bir karga olarak uyum sağlaması gereken şeylerin sayısı çoktu. Bu tuhaf bedenle yaklaşık 10 dakika yalpaladıktan sonraysa alışmış gibi görünmeye başladı.

 

“Eh, sanırım artık uçmayı deneme vakti geldi.”

 

Diyen Weed, uçakların kalkışta yaptığı gibi boş bir alanda hızlandı.

 

*Da da da da da da da da*

 

Sonra da kanatlarının altındaki boş havayı kullanarak sıçradı. Dengesizdi ama nihayet yerden yükselmişti ve bir karga gibi uçuyordu. Yani tuhaf olsa da başarılı bir denemeydi.

 

Kanatlarıyla havayı döverek yükseldikçe yükseldi. Gökyüzünde bulunduğu noktadan etrafında dolanan küçük ejderleri seçebiliyordu. Ama maalesef ki onlarla çarpışacak güçte değildi.

 

Aslında savaşmakta iyiydi ve insan formuyla kolaylıkla galip gelebilirdi fakat bir karga olarak şu anki cephaneliği gaga saldırısından ibaret olunca öleceği kesindi. O hamleyle gerçekleştireceği tek bir saldırı hiç işe yaramazken anında bir karşı saldırıyla karşılaşırdı. Ve saldırdıktan sonra kaçması da mümkün olmazdı.

 

Kanatlarını ayarlayarak yön değiştirdi. Amacı canavar oluşumlarını incelemekti. Buradaki hemen hemen tüm canavarlara doğal bir hazine gözüyle bakılabilirdi.

 

Kraliyet Yolu ana sayfasındaki video bu bölgeye ‘gerçekten tehlikeli bir muhit’ diyordu. Weed de gaklamıyor, başını yavaşça öne arkaya sallayıp temkinli bir şekilde ilerliyordu.

 

Bir kargaya dönüştüğü için Las Phalanx’ın yer seviyesinden görülemeyen en yüksek noktalarını bile görebiliyordu. Las Phalanx izole bir ada değildi. Büyük ve geniş volkanik bölge, donmayan nehir ve buzulların diğer kısımlarının her biri birbiriyle bağlantılıydı.

 

Las Phalanx ve buzullar arasında karlar ve bazı tepelerle kaplı bir tampon bölge mevcuttu.

 

“Siz de ya çok sıcaksınız ya çok soğuk.”

 

Sınırın her iki tarafında da yüksek seviyeli canavarlar vardı. Adanın buzul tarafındaki canavarlar çoğunlukla diğer tarafın yeraltından saçılan canavarlarıyla savaşmaya hazır ve hevesliydi. Hevessiz karganın yakınlarında bulunmak istemeyeceği bir ihtilaf bölgesiydi.

 

“Bir Ermeni korsanı bulmalıyım…”

 

Yakındaki arazide karga olarak keşif yapmak zordu. Dağdan sıcak hava yükseliyor ve küçük alev ejderleri yanardağların etrafında dönüp duruyordu. Lavların aktığı koylar ve çatlaklarla dolu bir vadi manzarasıydı. Birkaç çatlağın bulunduğu bir bölgedeyse eşsiz, eski bir kule göze çarpıyordu. 20 metre yükseklikteki taş kule, nispeten volkanlar tarafından dokunulmamış bir noktaya inşa edilmişti.

 

“Şuradaki şey de ne?”

 

Diyen Weed, temkinli bir şekilde kuleye uçtu. Kulenin tepeleri canavarlarla doluydu ama bir kargayı umursamadıkları için Weed, sorunsuzca kulenin girişine ulaşabildi.

 

Kulenin girişinde canlı bir şekilde yaratılmış Las Phalanx canavarları heykelleri bulunuyordu. İmparatorun ölümüyle birlikte imparatorluk dağılmış, istilalar kıta çapında yayılmış ve imparatorluk kaos içerisinde bölününce imparatorun elinden çıkma parçalar etrafa saçılmıştı.

 

Sanata ve güzelliğe olan tutkusuyla ona ait bir parça edinen kim olsa vazgeçmeye gönülsüz olurdu. Las Phalanx’ta Versailles kıtasının tüm kıymetli metalleri rahatlıkla bulunabilirdi. Oymacılar da bu kıymetli metalleri canlı metal heykellere dönüştürebilirdi. Bu yüzden çoğu, kıtanın bölünmesi esnasında kaçmıştı.

 

Weed’in varışından önce bu mekandan haberi olan tek kişi İmparator Geihar Von Arpen’di. Tüm heykelleri yüksek seviyeliydi. Ancak Las Phalanx’a vardıklarında hayat bahşedilmiş heykeller olarak sahip oldukları avantajlar bile bu doğal ortamın canavarlarına karşı yeterli gelmemiş ve canlarından olmuşlardı. Kule de buraya gelen heykellerin yarattığı bir mirastı. Heykel yapan herkes, buna ikna olurdu.

 

‘Oymacılık Loncasının başı ve 13 parça hayat bahşedilmiş heykel…’

 

- “Oymacının Tarihi” adlı büyük bir keşif gerçekleştirdiniz.

Bu buluşunuzu Oymacılık Loncasına rapor ederseniz büyük ödüller elde edebilirsiniz.

Oymacının Mirasının ödülü, burada yapılmış bir armağanı seçmektir! Kulenin üzerine bir parça yazı kazılmıştır. İsim bilinmiyor; çok ünlü bir oymacıya ait olabilir.

 

Geihar Von Arpen’in hayat bahşedilmiş parçaları. Weed, o güne dek 5 Şaheser yapmıştı.

 

‘Versailles Kıtasında hala İmparatordan iyi bir oymacı çıkmadı.’

 

Bunun kanıtı da şu anda dokunmakta olduğu şeydi. Weed, bir müddet hayran hayran izledikten sonra kuleye doğru yükseldi.

 

“Ölü Şövalyeyi çağırıyorum.”

 

Weed’in önündeki alan ışıldadı ve Ölü Şövalye, simsiyah karganın önünde belirdi.

 

“Efendim, işte bu nadir rastlanır bir manzara olmuş ama size pek yakışmış.”

 

“Şimdilik öyle.” Weed, Ölü Şövalyenin yorumunu bu şekilde yanıtladı.

 

Sonra da onu kulenin girişine gönderdi. Kapı, yalnızca dışarıdan açılabilecek şekilde yaratılmıştı. Köşede çalınabilecek tehlikeli bir zil vardı ancak Weed, çekebileceği canavarlardan korktuğu için dokunmamıştı.

 

Her katta saldırmaya hazır pozlarda korkutucu görünümlü şövalye heykelleri vardı. Gerçekten tehdit teşkil edeceğe benziyorlardı. Yıllar yılı biriken tozlar nedeniyle üzerleri kalın bir tortuyla kaplıydı, sebep tavandan ince tozlar dökülmesine yol açan şiddetli depremler de olabilirdi. Canavarların sayısı çok fazlaymış gibi duruyordu.

 

“Belki de bunlar geçmişte yaşamış canavarlardır?”

 

Çok sayıda böcek ve deniz canavarı vardı! Krallığın tüm askerleri, şövalyeleri ve asilzadeleri canlıymışçasına gerçekçi görünüyordu. Kulenin tepesindeyse ufak, rahatlatıcı bir ateş heykeli vardı. Bronz ve altın kısımları uzun bir süre sonra bile bütünlüklerini koruyor, heykelin ilelebet parıldamasını sağlıyordu.

 

Çok sayıda oyma, kasvetli bir parıltıyla tarihi asilzadeleri ve benzerlerini tasvir ediyordu. Efsanevi parçalar yerine değerli eser veya sanat eserlerinden bolca varken şaheser sayısı 4ten ibaretti. Bu tarihi heykellere bakan Weed’in sanat istatistiği tam 189 puan artmış, Oymacılık yeteneği %8 gelişmişti. Muazzam bir ödüldü.

 

“Ama böylesine iyi eserler bırakan insanlar yakınlarda olabilir.”

 

Maalesef kulenin yıkıntılarını ne kadar ararsa arasın içerideki heykelleri yaratanlara dair herhangi bir işaret bulamıyordu. Bununla birlikte bir alanda sergilenen metal ve kristalden yapılı 6 büyük parça bulmuştu. En nihayetinde oymacının mirası kulesinden ayrılarak yeniden Las Phalanx civarını araştırmaya başladı.

 

Diğer kısımları araştırdıkça yaratılmış yeni heykeller buldu. Fakat bu heykeller lavlar ve canavarlar tarafından fena halde hasar görerek orijinal görünümlerinden çok uzaklaşmıştı. Akla hayale gelmez bir ölçekti. Heykelleri bulmak için canavarlardan uzağa, güvenli bir mesafeye yükselmesi gerekiyor ama yine de uzaklardan dağlara yayılmış heykelleri görebiliyordu.

 

“Ama oymacının yolu da benimle aynıymış gibi görünüyor… ucunda altın var!”

 

Nispeten ufak heykelleri kaldırmak bile çokça insan gücü gerektiriyordu. Elbette fiyatları için yakından bakmak gerekiyordu. Kuruş kazanmak için bile işine adamakıllı bağlanmak icap ederdi. Heykeller arasından, başlangıç sıralarında zorlu bir yol seçilebiliyordu. Ve bu topraklar sonsuzluğa dek uzanıyor gibi görünüyordu!

 

İz, uzaklardaki araziyle birlikte gözden kayboluyordu. Karga tehlikeli dağlar arasından geçerken Ejderler ve Kaos Savaşçılarıyla dolu en büyük üçüncü tepe görünür hale gelmişti. Dağdaki vadide, gerçekten eski direklerle desteklenen, girişleri bilinmeyen keşfedilmemiş ve terk edilmiş madenler yer alıyordu.

 

“Dikkatlice düşün… Ermeni Korsanlarına dair bir işareti nerede bulabilirsin?”

 

Ermeni Korsanlarına dair bir işaret bulmak zorundaydı. Yalnızca nereye yelken açtıklarını düşünürse onları bulamazdı fakat arama menzilini daraltabilirdi.

 

“Belki de donmayan nehre çıkmaktansa buzul bölgesine iniş yaparak yürümüşlerdir.”

 

Buzul sınırları keşfi! Çok soğuk olduğu için gagasında ve kanatlarında buzlar oluşuyor ama keşfini titizlikle sürdürüyordu. Bu sayede de buzul bölgesi yakınlarındaki insan izleri kalıntılarını ayırt edebiliyordu.

 

Kalıntıların olduğu yer, üzerlerinde yürüyen ve onları karlara bürüyen canavarlar nedeniyle zar zor görünüyordu. Ancak birçok ayak izinin bulunduğu noktalar, donmuş korsanlara dair kanıtları açıkça ortaya koyuyordu!

 

Ermeni Korsanları buradan geçmişti. Korsanların izlerini karadan ayırt etmek zor olsa da karla dolu bölgeden geçtikleri barizdi.

 

Karlarla dolu bölgelerde Las Phalanx’ta kalmış birkaç iskelet göze çarpıyordu. Ermeni iskeletlerinin kemiklerinin bulunduğu noktalarda son anlarında sahip oldukları şeyler de bulunuyordu. Las Phalanx’ın en yüksek yedici zirvesine yönelen korsanların büyük bir çoğunluğu ölmüş gibi görünüyordu. Canavarların sıklıkla kaldığı yerlere yönelmişlerdi.

 

“Buzullardan dosdoğru canavar inlerine geçmişler. Yakınlarda bir yerlere ulaşmaya çalışmış olmalılar.”

 

Son derece kabaca bir keşif olsa da Weed, daha fazla yaklaşmanın imkansız olduğu kanısındaydı. Canavarlar tarafından vurulabilirdi. Bu yüzden Geumini ve Sarı Oğlanın bulunduğu yere geri uçtu. Sonra da heykel dönüşümünü iptal ederek ölümsüz iskelet formuna döndü.

 

“Geumini.”

 

“Gologologol, bu hafta nasıl bir ihtiyacınızı karşılayabilirim? Size en çok benim inandığımı biliyor olmalısınız, öyle değil mi?”

 

“Ee, yani?”

 

Heykellerini uzun bir süreliğine terk etmiş olsa da yakınlıkları gelişmişti. Yokluk, yüreğin daha da büyümesini sağlardı.

 

“Savaşmaya hazırlanın. Ölü Şövalyeyi çağırıyorum!”

 

“Efendim, ben savaşmaya her daim hazırım.”

 

Böylece Ölü Şövalye de çağrıldı. Ve çeşit çeşit temel ekipmanla donatılmış şekilde, Sarı Oğlanın üzerine binmiş olan Geumini’ye eşlik etti.

 

“Yetenek kontrolü!”

 

****

 

Ölümsüz Çağırımı Orta Düzey 7. Seviye (%65): Ölümsüzlerden faydalanabilirsiniz. Çağrılabilen ölümsüz sayısı ve yetenek seviyeleri kullanıcının bedenine bağlıdır.

Ölümsüz Çağırımı 1. Aşama: Kavrayış 1,187

Ölümsüz Çağırımı 2. Aşama: Kavrayış 450

Ölümsüz Çağırımı 3. Aşama: Kavrayış 11

Ceset Patlatma Orta Düzey 3. Seviye (%41): Bir patlamayla ceset yok edilebilir. Çok güçlü bir büyüdür.

An itibarıyla Başkalaşım etkisi altındasınız.

Yetenek ve istatistikleriniz mevcut dönüşümden etkilenmiş durumda. Buna bağlı olarak bir ceza söz konusu.

 

****

 

Heykelleri Anlama yeteneğinin İleri Düzey 3. Seviyede olmasının hatırı sayılır avantajları vardı. Çeşitli lanet büyüleri ve eşlikçi golemlerin yanı sıra ölümsüzlerin üretimlerinde de artış gerçekleşmişti.

 

“Tamamdır, Ölümsüz Çağırımı Orta Düzey 7. Seviyede.”

 

Dönüşüm halinde alkolün faydası dokunmadığı için fayda sağlamak adına yapabilecekleri bununla sınırlıydı. Heykel dönüşümü nedeniyle ölümsüz yükseltme yeteneği büyük oranda gelişim gösterirken ana saldırı yetenekleri de büyük ölçüde azalmıştı.

 

“Sanırım avlanmaya başlama vakti geldi.”

 

Weed, Van Hawk’a dönmeden önce grubun geri kalan üyelerine baktı.

 

“Senden, kardeş Hawk’tan daha güvenilir bir kardeşim yok, o yüzden önce sen.”

 

“Anlaşıldı efendim.”

 

Ölü Şövalye tek kelime daha etmeden öne geçip yürümeye başladı. Genellikle Ölü Şövalyenin savaşmak adına öne geçtiği seferlerde Weed’in avlanma kuralları değişirdi.

 

“Her şeyi öndeki ölüm şövalyesine bırakıp onun arkasında savaşmak, bu gibi bir mücadele tarzına alışkın değilim……. Ehh, büyütülecek bir şey de değil gerçi.”

 

Teşvik edilmesi gereken en önemli şeylerden biri, işin nitelikleriydi. Arkadan lanetler yağıyordu!

 

“Karanlık Spekülasyon!”

 

Derken Ölü Şövalyenin bedeninin etrafındaki gizlenme noktalarından belirgin gölgeler fırladı. Bir silah edinme! Diyet ve egzersiz!

 

Gölgelerden fırlayan şekiller Ölü Şövalyeye saldırmaya başlıyordu. Çarpışma sesleriyle birlikte 300 seviye civarı geyikler ve etli butlu yarasalar da açığa çıkıyordu. Ardından 6 at, 5 köpek ve okkalısından 23 kedi de kendini gösterdi.

 

“Efendim, emrinizi bekliyorum.”

 

“Karanlık çöksün, ceset askerler saldırsın!”

 

Ölü Şövalye girişimlerini ve saldırılarını engellemek adına dört bir yana kılıcını savuruyor, ağzına geleni söyleyerek kendisine yaklaşanları uzaklara fırlatıyordu. Ancak sıradan canavarlar arasında sıra dışı olanlar da vardı: Tair Porsukları.

 

Tair Porsukları bedenlerini hızla Ölü Şövalyeye yapıştırıyordu. Yapışkan bir mukus yapısındaki salyaları tutkalla oynayan bir çocuk misali Ölü Şövalyeye yapışıp kalıyordu. Zehirliydi ve insanın etini kemiğinden ayıracak güçteydi ancak o etkili zehir, Ölü Şövalye üzerinde işe yaramıyordu.

 

‘Sanırım fiziksel saldırı güçleri seviyelerine kıyasla düşük. Salyaları Ölü Şövalyenin hareketlerini bastırabilecek düzeyde. Ayrıca ona kaçınması mümkün olmayacak bir hızla saldırıyorlar. Ölü Şövalyenin defansı düşünülünce bir müddet dayanabilir bence.’

 

Tair Porsuklarının saldırıları kaçınmayı zor kılacak derecede hızlıydı, buna bir de kısıtlayıcı mukusları eklenince tek seferde baş edilemeyecek kadar ağır bir yük halini alıyorlardı. Suikastçı, maceraperest ve kaşifler yön bulma becerilerine sahip olurdu. Ancak ne kadar araştırılırsa araştırılsın, gizli saklı her şey bulunamazdı. Tair Porsuklarının düşmanlığı da bunun bir örneğiydi. Aptal gibi saldırmak yerine Ölü Şövalyeyi yem olarak ortaya atmak daha iyiydi. Bu esnada Weed, Düşkün Aziz Asasını çıkartarak çağırma büyülerine başladı.

 

“Etiniz ölümsüz hale getirilecek. İlelebet elimde sıkışıp kalacaksınız. Ruh Çağıranın Beyanı.”

 

-Ruh Çağıranın Beyanını kullandınız.

Ölümsüz yaratırken görülen etkilerde %15 artış gerçekleşecek.

Hedeflerin fiziksel kabiliyetleri %10 düşecek.

Hedeflerin zihinsel acıları %10 artacak.

Ruh Çağıran tarafından darbe alan hedefler size daha büyük bir düşmanlık besleyecek.

 

Ruh Çağıranın beyanı. Tam ölçekli bir mücadele öncesinde güçlerinizi arttırmak için en üst seviye büyülerinizi kullanmanız gerekirdi. Büyü yetkinliğiniz yeterince yüksekse eşsiz tekniklerin etkisi bile artabilirdi. Porsukların bir kısmı ölmelerine ramak kalmış veya fena halde güçsüzleşmiş olmalarına rağmen dönüp Weed’e saldırıyordu.

 

10 porsuk, tükürük veya pençe atarak ve ısırarak Weed’in bedenine hücum ediyordu. Weed’in kemiklerindense saldırıları özümseyişiyle birlikteyse sesler yükseliyordu.

 

“Kaderin getirdiği acı hissedilmez. Kısıtlı bir görüş! Kafa karışıklığı ve ıstırap sonsuzdur. Acının sonu gelmez! Şafakta bile yalnızca onların yaptığını yapın ve derin, yorgun bir uykuya dalın. Gözlerinizde derin bir batma hissi oluşsun, esnemeler başlasın. Yorgunluk Artışı!”

 

“Vücudunuzun her santimi gıdıklansın. Kan hastalığı ortaya çıksın! Beden bozulmuş hava yüzünden çürüsün, onu içine çeken herkese yayılsın. Zehirli Sisi çağırıyorum!”

 

Ara vermeden, ardı ardına lanet büyüleri gerçekleştiren Weed, dakikada 4 anlık büyüye dek çıkmıştı. Büyülü bir lanet gerçekleştirmek için çağırma büyüsünü her defasında bütünüyle okuması gerekliydi. Fakat Weed’in lanetleri bir saniye olsun duraksamıyordu.

 

Mücadele esnasında kendisine saldıran yaratıkların ve çarpışan hayat bahşedilmiş heykellerin üzerine lanetler saçıyordu. Ancak lanet büyülerini kullanırken bir gecikme yaşanıyordu. Art arda çok sayıda lanet kullanmanın etkisiyle büyü konsantrasyonunda önemli bir düşüş gerçekleşiyordu.

 

Büyü konsantrasyonu düştüğünde de büyünün başarısız olma olasılığı daha yüksek oluyor ve büyü hatırı sayılır ölçüde güçsüzleşiyordu. Ama yine de tüm kutsama ve lanetler düzgün bir şekilde okunmaya devam ettiği için hepsi de işe yarıyordu.

 

Tair Porsukları lanetler nedeniyle fark edilir şekilde güçsüzleşmişti. Derken Weed, porsuklardan biri Ölü Şövalyeye yapışıp ölür ölmez uzunca bir nefes çekerek emrini verdi.

 

“Ceset Patlatma!”

 

Ölü porsuğun bedeninin her noktasında çatlaklar oluştu ve sonra da büyük bir ışıltı eşliğinde patladı! Bedeninin parçaları dört bir yana saçılıp sekti. Ruh Çağıran sınıfının büyülü yeteneklerinin en güçlüsü Ceset Patlatmaydı. Patlama Ölü Şövalyenin yanı başında gerçekleşmiş olsa da bedenine yapışıp kalan porsuklar nedeniyle etkilerden kurtulmuş, bu sayede hasarın çoğu hafiflemişti.

 

-Aralıksız kullanım nedeniyle büyü konsantrasyonunda ciddi bir düşüş söz konusu.

 

Weed’in gözlerinin önü, yetişkinlerde görülen katarakt misali ansızın bulutlanmıştı. Bilgeliği ve zekası bir hayli yüksek olsa da çok fazla üst sınıf büyüyü art arda kullanmıştı.

 

“Çek, çek, çek!”

 

Artık porsukların düşmanlığının yeni bir hedefi vardı. Ölü Şövalyenin üzerinde kalanların sayısı yalnızca ikiydi. Geri kalan porsuklar Weed’e saldırmak için havalanıp toplaşıyordu. Tabii lanet etkilerinden ötürü fark edilir düzeyde yavaşlamışlardı. Havada bir aşağı bir yukarı uçuşarak birbirlerine tosluyorlardı.

 

“Geumini, yay ve oklar!”

 

“GoloGoloGol!”

 

Geumini, yüce elf yayından dosdoğru hedefe ulaşan birkaç ok gönderdi! Bir Afrika yayı örneğiydi. Oklar kutsanmış taşlardan yapılır ve serbest bırakıldıklarında en iyi sonuçların elde edilebilmesi adına kutsal su serpiştirilirdi. Hareket halindeki ruhlar çok hoş bir manzara sergiliyor ancak porsuklar, yalnızca altı metre uzaklıklarıyla pek fazla direnç gösteremiyordu.

 

“Altın Kuş, hadi kalk sen de savaş!”

 

Ama Altın Kuşun tek yaptığı öylece oturup gagasıyla tüylerini düzeltmekti. Weed’i kabul edilebilir bir yakınlık ölçüsünde tanımadığı için mücadeleye yardımcı olmuyordu. Bu esnada yerden bir miktar altın ışıltı yükseldi.

 

“Gologol, topraktan kıvılcımlar yükselecek.”

 

Derken ansızın yerden alev sütunları yükseldi. Savaş alanında tüm potansiyelini kullanabilecek tek kişi, %100 ateş direncine sahip Geumini’ydi.

 

Bununla birlikte ekstrem sıcaklık nedeniyle altını bir miktar erimişti. Lordunu kurtarmayı kafaya koymuş olan Geumini, ateşlerin arasında ilerlemeye başlıyordu. Ancak o ilerledikçe porsuklar da alevleri delip geçiyordu. Las Phalanx’taki canavarların ateş direnci çok yüksekti.

 

İlk patlama etkisiyle vurulan porsuklar alevlerle sarılı zemine düşüyordu. Fakat hemen ardından can sıkıcı sineklermişçesine onlardan kurtuluyor ve kayıtsızca uçmayı sürdürüyorlardı.

 

15ten fazla porsuk havayı delip geçerek düşmanlarına doğru ilerliyordu. Porsukların vardığı andaysa Weed, dikkat dağıtmak için Geumini’yi kenara itti.

 

Aslında Weed’in kılıcı oldukça isabetliydi ancak aşırı büyü kullanımı yüzünden gözlerinin buğulanışı nedeniyle düşmanlara vurmakta zorlanıyordu. Ayrıca eskrim becerilerinin büyük bir çoğunluğu lanetlere veya ölümsüz çağırma becerilerine dönüşmüştü. Liçlerin savaştaki kuvvet ve hızları önemli ölçüde düşük olurdu.

 

Porsuklar geri dönüyordu! Ve dört bir yana dumanı tüten yapışkan salyalarını saçıyorlardı.

 

-Eylemleriniz engellendi.

Hareket hızında %80’e varan azalış gerçekleşti.

Hareket edebilmek için %95 kuvvet artışı gerekli.

 

Porsuklar, fiziksel olarak karşı koymanın zor olduğu bir anda saldırıyorlardı! Ayrıca boyun gibi hassas noktaları tercih ediyorlardı; olabilecek en kötü durumdu. Ayrıca Weed’e doğru düzinelerce kırmızı tohum tükürmeye başlamışlardı.

 

-Dymond çiçeği tohumları ekildi.

Onlardan bir an önce kurtulmak en doğru tercih olur.

Dymond çiçeği tohumları bulaşıcı olur ve tüm bedene yayılırlar.  

Dymond çiçekleri…

 

Düzinelerce kırmızı tohum, Weed’in bedenine yapışmaya başlıyordu. Weed ise porsukların saldırılarını inceliyor ve nasıl karşılık vereceğini bilemiyordu.

 

-Dymond çiçekleri büyümeye başladı.

 

Las Phalanx’ta organik niteliklere sahip olan ve besinleri büyük bir hızla özümseyebilen özel bitkiler mevcuttu. Weed, onları parmaklarıyla kıyafetlerinden hızla çekip çıkartmaya çalışsa da kemiklerine yapışıp kalmışlardı. Çiçek tohumları 5-6 saniye gibi bir sürede büyüyordu. Weed’in yaşam gücünü çekiyor ve neşeyle kök salıp çiçek açmak için kullanıyorlardı. Güzelim, rengarenk çiçeklerdi.

 

-Tair Porsuklarının ektiği Dymond tohumları çiçek açmaya başladı.

 

Tohumların her biri farklı renklerde çiçek açıyordu; sarı, pembe, mavi… Uzun ve tatlı taçyaprakları çoğaldıkça ferahlatıcı, hoş bir koku yayıyordu. Küçük bir alanda birikiyor, ışık saçıyorlardı, kısa bir süre sonrasındaysa bir patlama gerçekleşti!

 

Weed’in canlılığı azaldı. Burada, Las Phalanx’ta, güçsüz bedenli canavarların bile tahrip edici dövüş stilleri olurdu. Tair Porsukları da güçsüz fiziksel saldırılarına rağmen zayıf noktalarından faydalanmayı biliyordu. Tabii bir liç olmanın avantajlarıyla karşılaşmayı beklemiyorlardı. Bir ölümsüz olmanın avantajlarından faydalanabilen kişi, Las Phalanx’ın bile 1 numarası olabilirdi.

 

***

 

Haven Krallığının ikinci filosunun kaptanı Drinfeld! Hermes Loncasının bu amirali, limandaki başlangıç noktalarına yönelmişti.

 

“Ipia Adasında, güvertesinde bir Liç kaptan bulunan bir hayalet filosu tespit edilmiş. Liçin o olma ihtimali yüksek…”

 

Deniz amirali Drinfeld, gösterişli, modern kıyafetler giyinmiş ve şapkasına bir tüy takmış bir adamdı. Dilini sert bir şekilde şaklattı.

 

“Bu ordunun elinden ne gelmez ki, Earl!”

 

Bıyıklarını buran Drinfeld, bu düşüncedeydi.

 

Büyü Kıtasındaki Weed’e dair söylentileri işitmişti. Bununla birlikte Weed’in Kraliyet Yolundaki sömürüleri kanını kaynatıyordu.

 

“Ama o denizlere ait gerçek bir adam değil. Ne denli büyük olursa olsun yalnızca denizden denize geçerken kızartılacak olan bir balıktan ibaret.”

 

Onun nasıl bir görev üzerinde olduğu mühim değildi, Drinfeld her türlü devam edecekti. İkinci filo, cesaretlerini sergilemek adına Brent Krallığından 37 büyük yelkenliyle birlikte yola koyulmuştu.

 

“Kraliyet Yolunda Weed’i yakalayan ilk kişi ben olacağım.”

 

Drinfeld’i takip eden oyuncu sayısı 1,200 kadardı! Donanma komutanlığı yetenek ve gelişime odaklandığı için tüm bireyler birebir düellolar konusunda da başarılıydı. Her biri tartışmasız birer etkin güçtü.

 

***

 

“Golo golo golo.”

 

Geumini kasten itilmiş olsa da bu yalnızca düşmüş yakınlıklarını onarmaya yaramıştı.

 

‘Ustam benim yaşayıp yaşamamamı umursuyor. O yalnızca bizi suistimal etmiyor. Benim için silindirden geçen bir ağaca bile döner o!’

 

Weed’in düşünce süreciyse altının değerinin Bingryong’un üzerindeki materyal ve malzemelerden daha kıymetli olduğu şeklindeydi. Aklında bu düşünceyle düşmanlar canlandığı anda Geumini’yi kurtarmayı seçmişti.

 

“Efendim, dayanın! Gol golo golo.”

 

Diyen Geumini Weed’i kurtarmak için Tair Porsuklarına doğru koşturuyordu.

 

Ölü Şövalyenin varlığında iki porsuk daha canından olmuştu. Onun seviyesi porsuklara kıyasla çok daha yüksek olsa da porsuklar hızlı hareket ediyordu; saldırılarından kaçınmak için bir o yana bir bu yana dönmek kolay değildi.

 

Porsukların büyük bir çoğunluğu şiddetle Weed’e saldırıyordu. Ceset patlatma hamlesiyle kızgınlıklarının çoğunu üstlenmişti. Üzerine Dymond tohumları atmayı sürdürüyorlardı ancak Weed, yerde yuvarlanıyordu.

 

Alevler porsuk saldırılarını ikiye katlamış olabilirdi ama Yeryüzü Tanrıçasının lütfu hala aktif olduğu için fazla hasar almıyordu.

 

Zar zor bir iki çizik alan Weed asasını sallarken porsuklar, ağdalı ısırıklarıyla omuz kemiklerine ve boynuna saldırıyordu.

 

Lakin Weed, sağlam bir defans yeteneği olan “Taştan Teni” aktive etmişti. Bu, kahramanın kulesinde kazanıp önemli ölçüde geliştirdiği yeteneklerden biriydi. Çifte sertlik!! Tırnak kesebilen kemikler. Peki ya porsukların dişleri?

 

Porsuklar o kaskatı, taştan kemikleri kemirmeyi sürdürüyordu. Diğer ikili de dişlerini Weed’e kilitlemişti. Bunu fark eden Weed, “Amma şanslıyım.” dedi.

 

Isırılıyorsa daha fazla çiçek tohumu atamayacaklar demekti. Weed, sol elini acı duyduğu bölge olan gövdesine götürdü.

 

“Sağlık çekme, mana çekme.”

 

Diyerek kendisini fena halde ısıran porsukları hedef aldı. Ve aynı anda kollarını kaldırdı, saldırganlardan mana ve yaşam gücü çekmeye başladı. Bu saldırı, saldırganlara ağır hasar vererek onları doğru düzgün saldıramayacak kadar güçsüz kılıyordu. Fakat porsuklar, onca sağlık ve güç kaybına rağmen Weed’i çiğnemeye çalışmayı kesmiyordu. Canları büyük ölçüde tükendiği için gözleri anbean kapanıyordu.

 

“Ceset patlatma esnasında öğe toplamayı başaramadım. Ama ölümün gücü bu şekilde de kullanılabilir.”

 

Tair Porsukları ölü yoldaşlarının intikamını almak adına çiğneme çabalarından vazgeçmiyordu.

 

*Em Mö möö möö möö möö*

 

Derken Sarı Oğlan ansızın gürleyerek öne atıldı. Weed ise porsukların toplu halde saldırıya uğrayışını izledi. Sarı Oğlanın saldırısı neticesinde bir süreliğine birkaç porsuk saldırısından kaçınabilecekti. Onları iki eliyle kavrayıp sağlık ve manalarını çekmeyi sürdürüyordu. Ayrıca çok sayıda porsuk da Sarı Oğlan tarafından hırpalanıyordu. Sahiden de birçoğu şimdiden ölmelerine ramak kalmış halde yerlerde yuvarlanıyordu.

 

“Efendim."

 

Bu esnada Geumini, taşımakta olduğu mavi safiri çıkarttı.

 

“Mücevher İmhası!”

 

Deyişiyle mücevher parçalandı ve büyülü bir rüzgar esti.

 

“Safir Tozu!”

 

İnce kıyılmış safir tozları etrafta uçuşmaya başladı. Ve açık mavi rüzgarlar Tair Porsuklarını hırpaladı!

 

“Hoş bir çözüm.”

 

Weed, Sarı Oğlan ve Ölü Şövalye de safir parçalarına kapılmıştı. Öncelikle sahibinin eylemlerini yansıttığı için safirin davranışları da Geumini’ninkileri andırıyordu.

 

-Dondurucu.

Canlılık her saniye 190 azalır.

Bu da manayı hızla düşürür fakat ölümsüz evresindeyseniz herhangi bir etkisi olmaz.

Hareket etmek imkansızdır!

Büyü kullanmak imkansızdır!

Silah kullanamazsınız.

 

Geumini’nin büyüsü porsuklara ağır bir darbe indirmişti. Porsuklar donuyor ve uçamayarak yere yatıp kalıyordu! Las Phalanx’ta yaşadıkları için büyü dirençleri olsa da bu direnç buz büyülerinde geçerli değildi. Her şeye rağmen Weed’in bedenini dişleyen porsuklar ısrarcıydı; nasıl düşüleceğini bilmiyorlardı. Weed de aynı şekilde menedilmişti.

 

“Kararları ben veririm. Madem bu savaşa katılmak istiyorsunuz, öyleyse…”

 

Diyerek donmuş halde kendisine tutunan porsukları kavramaya başladı.

 

“Sağlık çekme, mana çekme!”

 

Delice ısırıyorlardı! Porsukların canlılığı güçsüz taraflarından biri olsa da defansları yüksek, dayanıklılıkları muazzamdı. Saldırılarında ölene dek ısrarcı olur, pes etmezlerdi. Yani hasarın çoğunu emen taştan teni olmasaydı Weed çoktan yığılıp kalmış olurdu.

 

Taştan Ten yeteneğine rağmen zar zor tolerans gösterebiliyordu; yüksek defansa sahip olmayan bir savaşçı buna hayatta dayanamazdı!

 

Bu esnada iyice güçsüzleşmiş porsuklar Ölü Şövalye ve Geumini tarafından paylaşılıyordu. Sarı Oğlan da 4 donuk porsuğu alıp tekmelemeye başlamıştı. Donuk olanların canlılığı daimi tacizleri sonucunda 2ye düşmüştü.

 

-Çok sayıda darbeye katlanılmasına bağlı olarak Kuvvet ve Canlılık 1 yükseldi.

 

Weed’in yaşam gücü %5 artmıştı; yani bir istatistik artışı söz konusuydu! Bu artış için hayatını riske atması gerekmişti. Ölü Şövalye, Sarı Oğlan ve Geumini kalan 8 düşmanın da icabına bakarken Weed’in sağlığı %5, manası %8di; adamakıllı hırpalanmıştı.

 

Las Phalanx çok sıcak olduğu için donma kısıtlaması hızla ortadan kalkmış ve Weed’in konsantrasyon ile toparlanma oranları normale dönmüştü. Zorlu bir başlangıç mücadelesi olsa da keyifliydi. Weed, terler içerisinde gülümseyerek bazı büyüler gerçekleştirmeye başladı.

 

“Yaşayın ve bu topraklara geri dönün. Bu mekâna, bu karanlık ve yozlaşmış topraklara geri dönün. Yok olmayın. Sizlere işlemiş karanlığın kanunlarıyla yükselin ölümsüzler!”

 

Bu sözlerle birlikte ölü porsuklar yükselip süzüldü. Kanatları kırık, boyunları tuhaf açılarda bükük olsa da yeniden hayattaydılar. Orijinal canlılıklarının yarısına ve saldırı ile defans güçlerinin üçte birine sahiplerdi. Weed, yorgun argın aralarından ilerlediği porsukları ölümsüze çevirmiş ve mücadelesinin sonucunda okkalısından 25 Tair Porsuğuna sahip olmuştu. Artık havada 3 sıra ölümsüz Tair Porsuğu vardı.

 

“Ey egemen prens. Benim iznim olmadan ölmesinler, ilelebet itaat etsinler diye onlara et ve kan bahşettim. Ruh Teslimiyeti!”

 

- Ölümsüzlerin maksimum sağlığı +%15.

 

Bundan böyle biraz daha çevik olacak ve emirlere mutlak bir kesinlikle itaat edeceklerdi. Ölümsüzler üzerinde lanet büyüleri kullanmak lütufla sonuçlanırdı. Artık gerçek Ruh Çağıran mücadelesi başlayabilirdi.

 

Weed ve Ölü Şövalye, Tair Porsuklarının gölgelerin içerisinden üzerlerine atladığı ilk noktaya döndü. Ve 15 yeni porsuğun saldırısı başladı. Ama bu defa durumlar bir hayli değişikti.

 

“Savaşın! Düşmanlar sizin sorumluluğunuzda!”

 

Weed savaşmaya geri dönmüştü. Savaşı seyrederken lanetler ve büyü saldırıları yağdırıyordu. Ne zaman biri ölse ölümsüz çağrımı gerçekleşiyor, taraflar sessizce tersine dönüyordu. Ölü Şövalye daha özgür bir şekilde güçlü kılıç yetenekleriyle porsukları parçalayarak yıkıcı gücünü sergiliyordu. Geumini attığı oklarla yerden adamakıllı destek sağlayabiliyordu. 25 ölümsüz Tair Porsuğu bir iki defa yenik düşse de cesetleri hızla yeniden çağrılabiliyordu. İlelebet kurtarılabilen ve yeniden üretilebilen mallar söz konusuydu! Gerçekten de en iyi mesleklerden biriymiş gibi görünüyordu. Weed bu şekilde beş yeni grupla daha çarpışarak kontrolündeki Tair Porsuğu sayısını 89a çıkarttı. Dolaylı avlanmanın kazandırdığı tecrübe çok daha azdı. Fakat Hız farklıydı. İki grup kullanan Weed, üzerlerine gelenleri ayırabiliyor ve güçlerini örgütleyip düşmanları avlayabiliyor, izlerini sürebiliyordu.

 

“Sizleri şanımıza adıyorum. Kılıcınız karanlıkla şekillensin.”

 

Birkaç beden topladıktan sonra İskelet Büyücüleri ve Şövalyeleri de olmuştu. İşte şimdi gerçekten bir ölümsüz lejyonuna liderlik ettiği söylenebilirdi.

 

“Zombileri de çağırmaya zaman bulamadım.”

 

Bir sonraki savaşın ardındansa porsuk bedenlerinden toplayıp hafif bir yağmur sonrası birlikte pişirdi. Zombiler yavaş yürüyen sevimsiz tiplere benzeseler de asidik zehirleri vardı ve defansları güçlüydü.

 

Doğru ölümsüzleri kullanmak büyük önem taşıyordu. Vücutları bile düzgündü çünkü etkinliği en yüksek, en iyi görünen porsuklardan yapılmışlardı. Aralıksız bir gece süren avın sonucunda Weed’in ölümsüz ordusunda muazzam bir artış gerçekleşmişti.

 

89 Tair Porsuğu, 55 İskelet Büyücüsü, 20 İskelet Şövalyesi, 40 pişmiş zombisi ve 5 atı vardı. Tüm bu ölümsüzleri elde tutmak belli bir emek gerektirse de iskelet şövalyeler, büyücüler ve zombiler ucuzlukları gereği diğerlerinden bir nebze daha kolay idare ediliyordu. Mana onarım hızını %10 arttıran bir yüzükle manayı %55 arttıran bir gömleğin yanı sıra bileziklerden gelen %20 onarım hızı artışı; tüm bunlar Niflheim İmparatorluğu hazineleriydi. Weed, hepsini giyinip kuşanmıştı. Ayrıca Yeryüzü Tanrıçasının kritik lütfu da Manasına %40 artış sağlıyordu. KESİNLİKLE ölümsüz lejyonuna ayak uydurabilecek güçteydi.

 

Avlanmakla geçirdiği ilk günde %27 tecrübe kazanmıştı. Ertesi günse %29 kazandı. Ölümsüz çağırma yeteneğiyle İskelet kökeni mükemmel bir şekilde kullanılıyor ve ilk defa savaşmaya uygun şekilde uyarlanıyordu. Ancak diğerlerinin aksine Altın Kuş, uzak durarak tepelerinde dönüp durmayı sürdürüyordu. Artık görülebilen tek şey Weed’in hareket halindeki güçleriydi.

 

#Bu ara bazı şahsi durumlarım yüzünden bölümler çok düzenli gelemiyor, arada bir gecikmeler olabiliyor arkadaşlar, kusura bakmayın diyerek girişimi yapayım. Yine de bayağı uzun ve olaylı bir bölüm olmasıyla gönlünüzü almıştır diye umuyorum :) Bizimki taktı peşine ölümsüz ordusunu, zombilerini bile -nasıl olduysa- pişirip hazırladı. Tüm bu saçmalıkların sonucunda tecrübeleri toplaya toplaya dünyanın en tehlikeli muhitlerinden birinde dolaşıyor. Bir sonraki bölümün ismiyse ‘Seoyoon’un Varışı’. Bu yüzden neler olacağını çok merak ediyorum. Hadi orada görüşmek üzere!








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46882 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr