Lms 20.7 : Alev Devi

avatar
3086 14

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 20.7 : Alev Devi


Çevirmen : Clumsy-nim



Zindanın derinliklerine ilerlemelerinin ardından akan bir lav nehri görünmüştü.

 

Genişliği 400 metreyi aşan bir yeraltı lav nehriydi!

 

Yaklaşan herkesi kurutacak kadar yüksek bir ısı yayılıyordu.

 

Nehirden uzakta duran Seoyoon’un aksine Weed, oraya doğru ilerliyordu.

 

Yüksek ateş direnci olmasaydı şimdiye sağlam bir hasar almış olurdu.

 

Weed ve ölümsüzlerinin bedenlerinde pek bir değişiklik görülmese de Sarı Oğlan ve Seoyoon bolca terliyordu.

 

Ayrıca canlılıkları da daha hızlı bir şekilde tükeniyordu.

 

Lav nehrinin etrafından geçmenin alternatif bir yolu olmadığını teyit eden Weed, bir duyuru yaptı.

 

“Onları kullanarak geçmemiz gerekecek herhalde.”

 

Lav nehrinin ortasında kayalar ve metaller bulunmuştu.

 

En küçükleri bir ayağın zar zor sığacağı büyüklükteyken irileri 1.2 metrekare civarıydı.

 

Pek çoğunun yüzeyi düzdü.

 

Ancak lav nehrinde bulunan şeyler onlardan ibaret değildi.

 

Keşif grubunu kuyruklarını sıkıştırıp kaçmaya zorlayan Alev Devleri nehrin içerisinde uyuyordu.

 

Ve lav nehrinin iki yakasını birbirine bağlayan şey de muhtemelen Cehennem Şövalyeleri veya Kaos Savaşçıları tarafından kullanılan, halattan yapılı bir asma köprüydü.

 

Weed, bükülmüş Baba derisinden yapılmış gibi görünen halatı inceledi.

 

“Hmm, güvenli olup olmadığından emin değilim, ölümsüzler üzerinde test etmek daha iyi olur. Kaos Savaşçısı 1, önden sen git.”

 

“Peki. Emredersiniz. Lordum.”

 

Ölümsüz Kaos Savaşçısı, sert hareketlerle asma köprüde ilerlemeye başladı.

 

Ölüm korkusu taşımamaları gereği ölümsüzler için son derece kolay bir işti.

 

Asma köprünün dörtte üçünü aştıktan sonraysa karşı tarafa ulaşmak için ışınlanma kullandı.

 

“İyi. Hadi harekete geçelim.”

 

Diğer ölümsüzler de sırayla köprüden geçerken Tori, Geumini ve Sarı Oğlanı taşıyarak uçmaya başladı.

 

Sarı Oğlan akıp giden sıcak lavları gördükten sonra korkuya kapılmış ve çırpınmaya başlamış olsa da bolca çaba sonucunda karşıya geçmeyi başardılar.

 

Şimdi sıra Weed ve Seoyoon’daydı.

 

Weed, iyiliğini düşünerek ansızın Seoyoon’a seslendi.

 

“Korkuyor musun?”

 

Seoyoon ise kafasını salladı ve sonra da hızlıca asma köprüye doğru yürümeye başladı.

 

Weed de peşine takıldı. Halatı tutup aşağı doğru baktığındaysa son derece tüyler ürpertici bir manzarayla karşılaştı.

 

Kırmızı lavlardan çıkıp kabaran baloncuklar yoğun bir ısı doğuruyordu.

 

Tek bir yanlış hamle, cehenneme tek yönlü yolculuk demekti!

 

Weed, tedirginliğe kapılarak mırıldanmaya başladı.

 

“Sen bundan çok daha beterlerini yaşamış birisin. Dümdüz ilerlemeye devam et, korkacak hiçbir şey olmamalı, haksız mıyım? Evet, asma köprüden geçmek riskli ve tehlikeli olabilir ama buradaki canavarlar köprüyü kullanıyor ve bir sorun yokmuş gibi görünüyor. Bir bakıma kendimi şanslı görmeliyim.”

 

Weed bu şekilde mırıldanmayı sonlandırdığı saniyede köprünün diğer tarafında 10 Kaos Savaşçısı belirdi.

 

Bir grup Kaos Savaşçısı bölgeyi keşfe çıkmış olmalıydı.

 

“Birilerinin varlığını sezebiliyorum.”

 

“Ölümsüzler!”

 

“İşgalci ölümsüzleri temizleyin. Düşmüş kardeşlerimizi kirleten o herifi gebertin!”

 

Kırmızı baltalarını kuşanmış Kaos Savaşçıları, Tori, Van Hawk, Altın Kuş, Geumini ve Sarı Oğlan savaşmaya hazırlandı.

 

Bu süreçte düşmanlara doğrudan mani olabilecek kişiler onlardan ibaretti.

 

“Defansif formasyon! Kaos Savaşçısı 1, 2, ve 3, ışınlanma kullanarak saldırılarınızı içlerinden birine odaklayın.”

 

Weed asma köprüde kalarak savaşa komuta ediyor ve lanet büyülerine hazırlanıyordu ancak tam da o anda lavların içerisinden devasa yılan balıklarını andıran canlılar fırladı.

 

O yılan balığı canavarları da ağızlarından ateş topları püskürtmeye başladı.

 

Ve o ateş topları Weed’in cüppesiyle Seoyoon’un zırhına ulaştı.

 

- Baovant’ın saldırısından ateş hasarı aldınız.

 

Kurban etme!

 

Ateş söndürülmezse hasar birikmeye devam edecekti.

 

İkili bu ani saldırıdan toparlanmaya çalışırken bir başka Baovant grubu belirerek yeni ateş topları püskürttü.

 

Ateş dirençlerindeki artış sayesinde hasar hafif olsa da mevcut durumları giderek daha da tehlikeli bir hal alıyordu.

 

Üstelik Baovantların isabet ettirdiği her ateş topuyla asma köprü sallanıyor ve koşmaya çalışan Weed, 2 ila 3 metrede bir sendeliyordu.

 

Dengede durmak zaten yeterince zorken bu noktada karşıya geçmek daha da meşakkatli bir iş olmuştu!

 

“Efendinin başı belada!”

 

Weed’in başındaki krizi fark eden Van Hawk, bu şekilde bağırdı.

 

Weed dengesini sağlama mücadelesi verirken çeşitli canavarlarla uğraşıyordu ama en büyük tehdidin Baovant olduğunu düşünerek ilk önce onlarla baş etmekte karar kılmıştı.

 

‘Lavın içerisinde oldukları için onlara doğrudan saldıramıyorum. Ateş niteliklerine karşı çıkabilecek bir büyü bilmediğim için kullanabileceğim tek şey kara büyü.’

 

Su büyüsü serisi, eğer su veya buz büyüsü kullanabiliyor olsaydı bu durumda çok yardımı dokunurdu.

 

Gerçi Weed bir büyü kitabı olsa bile sadece temel büyüleri kullanabilirdi.

 

Ve Büyücü sınıfından olmadığı için o büyüleri kullansa da maksimum hasar veremez, dolayısıyla bu yöntemi kullanmakla Baovantları yenemezdi.

 

‘Kayalara atamak istemiyorum.’

 

Çıkıntılı kayaların yüzeyleri düz olsa da atlarken lav nehrine kayma ihtimali olduğu için güvenilmez oldukları gerçeği değişmiyordu.

 

Ve Baovantlarla lav nehrinin içerisinde çarpışmak da kesinlikle ihtimal dahilinde değildi!

 

İblis Kılıcını kuşanıp bu meseleyi doğrudan bir çarpışmaya çevirse dahi bir Ruh Çağıran olarak vereceği fiziksel hasar düşük olurdu.

 

‘Gidişat iyi değil.’

 

Weed genellikle karar verme konusunda çok hızlı olsa da bu defa ona karar verme fırsatı tanımadan harekete geçen taraf Seoyoon oldu.

 

‘Onun öldüğünü görmek istemiyorum.’

 

Baovantlar üzerlerine bomba yağdırırken o saldırıları kesen Seoyoon’un sağlığı üçte bir azalmıştı.

 

Weed ise Seoyoon’un bu eylemleri karşısında şaşkındı.

 

Işık Kılıcı!

 

Bu, Vahşi Savaşçı sınıfının kılıç yeteneklerinden biriydi.

 

Seoyoon, hasar alır almaz bu güçlü yeteneği aktive ediyordu. Bu onun önceki savaşlardan edindiği tecrübeyle öğrendiği yeni kılıç yeteneğiydi.

 

Seoyoon’un kılıcı parlak kırmızı ışıklarla sarılmıştı. Ardından o kılıcı Baovantlara savurdu.

 

Kvagvagvagvang!

 

Ve kılıç, mana çekerek güçlü bir patlama yarattı.

 

Işık Kılıcı basit bir yetenekti.

 

Aktive etmek için yalnızca mana gerekiyor ve savunmaya aldırış etmeksizin canavarların sağlığını doğrudan azaltabiliyordu.

 

Bu mücadeleden kaçmak büyük bir dezavantaj yaratacağı için geriye kalan tek seçenek rakiplerle yüzleşmekti.

 

Seoyoon da kendisini kılıç yeteneğini kullanmaya adamıştı.

 

Rakip sayısı çok olsa da sağlam saldırı hızı ve yüksek yıkıcı gücü sayesinde oldukça etkin bir yetenekti fakat Vahşi Savaşçının manası hızla tükeniyordu.

 

Keee.

 

Kkvaeaek!

 

Patlamanın etki ettiği Baovantlar ardı ardına düşüyordu.

 

Işık Kılıcına karşı kendilerini savunmaya çalışsalar bile yetenek başarıyla onlara ulaşıyor ve sağlıklarını muazzam miktarda çalıyordu.

 

Mana kullanan bu uzun menzilli yetenek sayesinde Baovantlara doğrudan saldırmaya gerek kalmamıştı.

 

Ve Vahşi Savaşçı sınıfının özellikleri gereği onlarla çarpışan canavarlar baskı altına girmişti.

 

Derken Baovantlar da uzun menzilli saldırılarla misilleme yapmaya başladı.

 

Bu esnada Weed, süregelen savaştan hasar gören asma köprüye tutunuyordu.

 

“Kahretsin.”

 

Seoyoon’un saldırdığı her seferde asma köprü şiddetle sarsılıyordu.

 

Genç kızın düzenli kılıç savuruşları sayesindeyse ateş püskürten Baovantların sayısı hızla azalıyordu.

 

Vahşi Savaşçının delilik lanetinden etkilenmeleri nedeniyle canavarlar, Işık Kılıcı yeteneğinin yaylım ateşinden kaçamıyordu.

 

Artık fiziksel kontrolü yitirmişlerdi ve bedenleri yorulup yıkılsa dahi kayıtsız şartsız etraflarına saldırıyorlardı.

 

Tüm düşmanlar yok edilene kadar durmayacak bir yetenek söz konusuydu.

 

Seoyoon, Weed’e bir yol sağlamak için geride kalmaya niyetliydi.

 

Asma köprü yok olsa ve düşüp canından olsa bile tüm manası tükenene dek menzilli saldırılarına devam edecekti.

 

‘Hadi koş çabuk.’

 

Gözleriyle iletmeye çalıştığı mesaj bu olsa da Weed tarafından çok farklı şekilde yorumlanıyordu.

 

‘Bir şekilde kazanmamızı sağlayacak bir şeyler yap.’

 

Weed, kızın mantıksız davrandığını düşünüyordu.

 

Ve Seoyoon’un kendisi karşı tarafa geçebilsin diye bilerek geride kalıyor olabileceği hiçbir şekilde aklına gelmiyordu.

 

Kabullenmekte zorlansa da silah arkadaşıyla birlikte çarpışmak zorundaydı.

 

Kaçma imkanı olmadığı için hayatını ona adamaya mecburdu.

 

Weed, Seoyoon’un son ana dek çarpışan tek kişi olmayı istemediğinden emindi.

 

‘Halat böyle sallanırken büyü yapmaya odaklanamıyorum ki. Ne halt yiyebilirim?’

 

Yüce Elf Yayı!

 

“Tozlu, bana destek ver.”

 

Bu şekilde Tozlu tekrar çağrılarak köprüde ayak basacak noktalar yarattı.

 

Ölümsüzler hala Kaos Savaşçılarıyla çarpışıyordu fakat Weed, onlara yardım etmek için mana kullanmayı göze alamazdı.

 

“Su Ruhu!”

 

Diyen Weed, Yüce Elf Yeurika’nın Yayını kuşanarak Baovantlara ok atmaya başladı.

 

Ve su ruhunun gücüyle aşılanmış oklar Baovantlara ulaştı!

 

İskelet Liç Shire formunda olması gereği oklar çok güçlü olmasa da Seoyoon’a yardım edebilmesi için yeterliydi.

 

Baovantlar hala ateş toplarıyla Seoyoon’a saldırmayı sürdürüyordu.

 

Ve çıkan gürültüler Alev Devlerini uyandırıyordu.

 

“Çok gürültülü, uyuyamıyoruz.”

 

Alev Devlerinin uyanması yalnızca bela anlamına gelebilirdi.

 

Onlarca metre uzunluktaki kolları Baovantları yakalayarak uzaklara fırlatmaya başlıyordu.

 

Her hareketlerinde lav nehrinin akıntı seyri değişiyor ve zemin sarsılıyordu.

 

Derken bir Alev Devi, lav nehrinden bir kılıç çekerek ucunu Weed ile Seoyoon’a doğrulttu.

 

Keşif ekibindeki düzinelerce kişiyi öldüren o kudretli kılıcın savruluşundan kaçmaları imkansızdı.

 

Ancak Weed çabucak bir öğe çıkarttı.

 

Ve Alev Devinin Gözünü kaldırışıyla birlikte yaklaşmakta olan kılıç ansızın duraksadı.

 

“Sen…”

 

Weed, kuvvetle yutkundu.

 

“Düşman değilsin.”

 

Böylece kılıcı kullanan devin ilgisi Baovantlara kaydı.

 

Weed de devin ona saldırmayacağından emin olmak adına Seoyoon’a yaklaştı.

 

Ne zaman bir Baovant ölse lav nehrine bolca altın tozu dökülüyordu.

 

Ancak o tozlar kıymetli öğeler olsalar da risk almaya değmezlerdi!

 

Baovantlardan kurtulmalarıyla birlikte Seoyoon, yeteneğini kullanmaya bir son vererek özgürce hareket edebilir hale gelmişti.

 

Bu sayede hızla koşturup asma köprüyü aştıktan sonra da ölümsüzlerin Kaos Savaşçılarıyla verdiği mücadeleye dahil oldu.

 

Geriye dokuz düşman kalmış, ölümsüzler bir tanesini öldürmeyi başarmıştı.

 

Sarı Oğlan, Geumini, Tori ve Van Hawk zorlu bir savaş verirken yardım gelmişti.

 

Artık tehlikeli bir faktör kalmayınca Weed’in asma köprüyü aşmak için acele etmesine de gerek kalmamıştı, bu nedenle o da ölümsüzlere lanet büyüleri yapmaya başladı.

 

Işınlanmaları gereği bireysel hedef almak zor olduğu için büyüleriyle geniş bir bölgeyi hedefliyordu.

 

Ve Kaos Savaşçılarının belirdiği zindan bölgesi pek geniş olmadığı için bu lanet büyüleriyle onları vurmak kolay oluyordu.

 

Alev Devlerinin uyanışıyla mevcut mücadele Kaos Savaşçılarını panik haline sürüklerken Weed, bunu fırsat bilerek mücadelenin sonunu getirdi.

 

Sonra da Alev Devlerinin yakınlarda uykuya dönme seslerini işitti.

 

“Benim… Kaos Savaşçıları ve Baovantlar gibi gürültü yapmamam lazım.”

 

Alev Devleri sıcak lavlara dalmaktan hoşlanıyor ve rahatsız edilmek istemiyordu!

 

Weed’inse yolculuk esnasında çok sayıda Ölümsüz Kaos Savaşçısını yitirdiği için ölümsüz ordusunu yeniden organize etmesi gerekiyordu.

 

Ayaklandırmak için kullanabileceği yeni bedenler de vardı fakat Weed henüz asma köprüden ayrılmamıştı.

 

“…?”

 

Weed’in bu tavrına anlam veremeyen Seoyoon, Sarı Oğlan ve Geumini’yse şaşkın ifadelere bürünmüştü.

 

“O kıymetli cevherleri ardımda bırakamam.”

 

Birinci sınıf mücevherler ve mitril, elmas, kehribar, adamantium gibi büyük cevher parçaları lav nehrindeki kayaların yüzeylerinden çıkıntı yapıyordu.

 

Bu denli çok cevheri bir arada görmek pek başa gelen bir şey değildi, dolayısıyla Weed köprüden inmeye koyuldu.

 

Sağ salim indikten sonra da Alev Devinin Gözünü çıkartarak düz bir alana yerleştirdi.

 

Ardından çekicini ve keskisini kuşanarak çokça gürültüyle birlikte çıkıntıları toplamaya başladı.

 

Kkang, kkang, kkang, kkang!

 

Weed dikkatli olmaya çalışsa da ses çıkarmak bu süreçte gerekli bir adımdı.

 

Bir müddet sonra Alev Devlerinin gözleri açıldı.

 

“Sessizlik gibisi yok.”

 

Bunlar uykuya özendiren kelimelerdi!

 

Weed, devleri hipnotize etmeye çalışırken cevherleri çıkarmaya devam ediyordu.

 

Ne zaman bir Alev Devi yarı uyku haline geçse Weed, onlara önerilerde bulunmaya kalkışıyordu.

 

“Çok fazla Kaos Savaşçısı var. Öldürün, onlardan olabildiğince öldürün. Neden mi? Çünkü ateşe hükmeden asıl ırk sizsiniz.”

 

“Bu lav nehri tüm kıtada akıyor. Mutlaka onların bazı üslerine de ulaşıyordur.”

 

“Ayrıca Las Phalanx’ın hakiki hakimleri Alev Devleri.”

 

“İnisiyatif almazsanız bu toprakları elinizden alırlar.”

 

“Üstelik o can sıkıcı Kaos Savaşçıları da amma gürültücü. Sayıları azalsa çok iyi olurdu.”

 

Tamamen uyanmak üzere olduklarındaysa uyku dolu bir şekilde esneyerek Alev Devlerini yeniden uyumaya teşvik ediyordu.

 

Bu süreçte 15 farklı türden üst sınıf cevher ve mücevher ile iki kılıç yaratmaya yetecek kadar Mitril toplamıştı.

 

Evet, Las Phalanx’ta sağlam bir kar etmişti.

 

***

 

Yurin, berrak bir gölün üzerine boya saçıyordu.

 

Doğayı koruyanları alenen şok edecek bir manzaraydı!

 

Nehrin yakınlarında irili ufaklı otçul hayvan ve canavarlar yaşıyordu.

 

Işıl ışıl gözleriyle dikkatle Yurin’i izliyorlardı.

 

Su Işığı Ressamı resmini çiziyor ve bir kalabalık toplaşıyordu.

 

“Ne resmi çizsem?”

 

Yurin, bir tema belirlemeye çalışarak kendi kendine mırıldanıyordu.

 

Pale’in grubu, düşmüş Niflheim İmparatorluğu Başkenti Mordred’le ilişkili bir görev üzerindeydi.

 

Ama Yurin özgürce farklı yerlere seyahat etmek istediği için bir süreliğine gruptan ayrılmıştı.

 

“Burada hayvanlar ve canavarlar uyum içerisinde yaşıyormuş gibi görünüyor.”

 

Diyen Yurin, göl üzerine bolca meyvesi olan ağaçlar resmetmeye başladı.

 

Ardından bir tatlı patates tarlası çizdi, ana fikir buradaki canavarların açlıktan ölmemesiydi.

 

Şaşırtıcı bir şekilde resim suya yayılmıyordu.

 

Yurin’in şapkasıyla örtülü saçları omuzlarına düştüğündeyse fırçası resmetmeyi sonlandırdı.

 

- Göl üzerinde Su Işığı Ressamlığı kullanıldı!

- ‘Doğanın Cömertliği’ eseri tamamlandı!

Göle resmedilen güzel manzara, doğanın taşkın bolluğunu sanatçının gözünden betimliyor.

Zihni yatıştıran bir manzara.

Hassas renklendirme ve kusursuz fırça darbeleri, eserin olgunlaşmış bir ressamın elinden çıktığını gösteriyor.

Lakin doğayla tam anlamıyla bütünleşmemiş ve yağmurla temas ettiği anda bozulacak.

Sanatsal Değer: 98

Özel Seçenekler

Doğanın Cömertliği suya yansıdığı sürece yakınlardaki bitkilerin büyüme oranlarında geçici bir artış söz konusu olacak.

Hayvanlar gölün yakınlarında toplanma eğilimi sergileyecek.

Din Adamı ve Büyücü sınıflarının mana yenilenmesinde %4 artış gerçekleşecek.

- Başlangıç Aşaması İllüstrasyon Yeteneği seviyesi 7’e yükseldi. Çizgiler çok daha isabetli hale geldi ve artık çizim araçlarının özelliklerinden faydalanmak mümkün.

- Boyayla Resmetme yeteneği yetkinliği gelişti.

 

Yurin, eserini beğeniyle izliyordu.

 

Hayvanların neşelenmesinden memnun kalmıştı.

 

Ancak göl suları bir anda çalkalanmaya başladı.

 

“Ah, bir anda neler oluyor böyle?”

 

Telaşlanan Yurin gölden uzağa doğru koşturdu.

 

Fakat nehir sularındaki dalgalanmalar bir anda yatıştı ve su damlacıkları yükselmeye başladı.

 

Gece vakti olduğu için Yurin, görüşünü yıldızlara ve ay ışığına borçluydu.

 

Ve suya yansıyan gece göğü manzarası karşısında büyülenmiş durumdaydı.

 

Derken gölden yükselen su damlaları etrafını sararak dönmeye başladı.

 

Su damlaları, üzerlerine yansıyan ay ve yıldızlar sayesinde ışıl ışıl parlıyordu!

 

Ancak harikulade manzara bununla da sona ermiyordu.

 

Yurin’in çizdiği resim, başka bir şeye dönüşüyordu.

 

Daha önce hiç görülmemiş bir dağ ve hayallerin ötesinde bir kale şekilleniyordu.

 

Süzülmeye başlayan su damlalarıysa Yurin’i o güzel resme yönlendiriyor gibi görünüyordu.

 

Yurin böylece resme yaklaştı.

 

Nehir suları çalkalansa da resim bozulmuyordu.

 

“Burası neresi?”

 

Çok güzel bir kaleydi.

 

Ve kapıları, Yurin’i içeri davet etmek istermişçesine alabildiğince açıktı.

 

Risk almaya karar veren Yurin, kendisini o kalenin önüne resmederek yeteneğini aktive etti.

 

“Resme Işınlanma!”

 

Saniyeler içerisinde Yurin’in varlığı gölden silindi.

 

Su damlalarını havada tutan güç de ortadan kayboldu ve damlacıklar göle düştü.

 

İlk başta resimdeki kale görünmezken bir anda…

 

“Vaaauv!”

 

Yurin’in heyecan dolu sesi yükseldi.

 

Versailles Kıtasının en güzel kalesiydi!

 

Arkasında geniş bir tarla uzanan rüzgarlı bir dağ üzerine inşa edilmişti.

 

Yurin, o altın rengi tarlalarda yürüyerek kaleye doğru ilerledi.

 

Kale yüz yıl önce inşa edilmiş ve büyüyle korunmuşa benziyordu, çünkü hala temizdi ve az hasar almıştı.

 

Resimde beliren görkemli kalenin tıpatıp aynısıydı.

 

- Aziz George’un Kalesini gördünüz.

-Şöhret 350 yükseldi.

- Binanın güzelliğini takdir ettiniz ve Bilgelik 10, Sanat İstatistiği 25 yükseldi.

 

Hem Bilgelik hem de Sanat İstatistiğinin yükselmesi nedeniyle Yurin için harika bir kazanç olmuştu.

 

Onun yerinde Weed olsaydı kaleye bakarken yüzüne pis bir gülümseme yayılacağı kesindi.

 

“Affedersiniz.”

 

Açık kapıyı koruyan kimsecikler yoktu.

 

“İçeri girmek istiyorum!”

 

Cesurca niyetini belirten Yurin, kapıyı aşarak ilerledi.

 

Bahçede büyüyen bir sürü çiçek ve ağaç ile balıkların yüzdüğü berrak bir gölet vardı.

 

Çiçeklerin belli belirsiz kokusunu almak bile mümkündü.

 

Ve şimdi de sırada kalenin içini detaylı bir şekilde turlamak vardı!

 

İçeride çalışma odası, kütüphane, hizmetçi odası, muhafız odası gibi birçok oda vardı ve ikinci katta da şövalyelerin odası yer alıyordu.

 

Yine ikinci katta, üzerinde Petrov yazılı büyük bir oda bulunuyordu.

 

Şaşırtıcı bir şekilde hemen karşısındaki odada da Yurin’in ismi yazılıydı.

 

“Nedense bu bana tesadüfmüş gibi gelmiyor.”

 

Diyen Yurin, odanın sahibini aramakta karar kılarak dikkatlice, çıt çıkartmadan kapıyı açtı.

 

İçeride soylulara yaraşır şekilde ayrıntılı dizaynlara sahip mermer zeminli, geniş bir oturma odası mevcuttu!

 

Açık pencerelerden kale bahçesi ve muhteşem dağ manzarası görülebiliyordu.

 

Yatak odasında 5 kişinin rahatlıkla sığıp uyuyabileceği genişlikte bir yatak yer alıyordu.

 

Banyoda üzerine gül yaprakları saçılmış ılık suyla dolu büyük bir küvet bulunuyordu!

 

Oda, lüks bir otel süiti gibiydi.

 

Ve duvarda boş bir tuval asılıydı.

 

Görünüşe göre peri masalı misali bu kale odası tamamen Yurin’e aitti.

 

Yurin için zaman yavaş akmaya başlamış gibi görünüyordu ancak bu his kısa sürdü, çünkü merdivenlerden ayak sesleri yükseliyordu.

 

“Bu kalede yaşayan biri geri dönmüş, artık buranın tadını bir başına çıkaramayacak olmam kötü oldu. Gerçi o kişi burada yaşamak için bir azizin iznini almışsa kötü biri olmamalı, değil mi? Ama düşününce bu kalede yasadışı girişlere mani olacak büyülü bir alarm sistemi de yoktu.”

 

Yurin odaya girerken kapıyı açık bırakmıştı.

 

Ve an itibarıyla o kapının önünde darmadağın saçları ve çeşitli renklere boyanmış kıyafetleriyle bir adam dikiliyordu.

 

İşte o adam, yüksek ve memnuniyetsiz bir sesle konuşmaya başladı.

 

“Hey sen, Ay Işığı Ressamı, öyle gönlünce buraya girem--”

 

Ancak Yurin’i gördüğü anda suratı kaskatı kesildi, kalbi atmayı bıraktı ve tam anlamıyla nutku tutuldu.

 

Ay Işığı Ressamı Petrov!

 

O, Kraliyet Yolunda dikkat çekmeksizin resim yapan bir adamdı.

 

Resimleri periler ve ruhlar tarafından bilinirken dünyanın geri kalanı henüz onları görme şansı bulamamıştı.

 

Muazzam bir Şöhret elde etmiş olsa da bu yalnızca periler ve ruhlarla sınırlıydı.

 

Ve kabul ettiği tüm görevler yalnızca Ressamlık yeteneği yetkinliğini arttırmaya ilişkindi.

 

Aziz George Kalesini bulan da oydu.

 

“İnsanlar tarafından tanınmak umurumda değil.”

 

Petrov, hayatını yalnızca gurur ve tutkuyla yaşıyordu.

 

Ve şimdi de davetsiz bir misafir yüzünden yüzüne son derece tuhaf bir ifade yerleşmişti.

 

“Merhaba, sen komşum Petrov musun?”

 

Yurin bu şekilde konuşmaya başlasa da hemen ardından aklına gelen düşünceyle özür diledi.

 

“Sahibinin haberi olmaksızın buraya geldiğim için çok üzgünüm, hemen gidiyorum.”

 

“Yo, sorun değil. Bu kalenin sahibi ben değilim zaten.”

 

Diyen Petrov ise aceleyle ve gerginlikle Yurin’e durumu açıklamaya koyuldu.

 

Aziz George'un Kalesi esasında Versailles Kıtasına inşa edilmiş bir kale değildi.

 

Boş bir tuval üzerindeki bir resimdi.

 

O resme hayran olan periler de inşa etmek için uygun bir alan bulmuş ve araziyi düzeltmek için ejderha büyüsü kullanmıştı.

 

“Bir yıldır buradayım, an itibarıyla da bu kaleyi onarma görevi üstündeyim.”

 

“Umm, ben de tam göle resim çiziyordum ki ansızın bu kalenin resmi belirdi.”

 

“Anlıyorum, bir Su Işığı Ressamı olduğun için buraya gelebilmişsin. Su Işığı Ressamlığı yeteneği buraya gelmenin bir yolu olsa da diğer ressamların gelmesini sağlayacak başka yollar da olmalı ama bunun için de belirli görevleri tetiklemek gerekecektir.”

 

“Hey, bu oda…”

 

“Yurin’in odası. İçerisi epey konforlu olmalı.”

 

“Buraya Versailles Kıtasındaki her yerden dönmen mümkün, ayrıca şahsi öğelerini de getirip burada bırakabilirsin. Bunun yanı sıra burada sahip olduğun öğeleri de dışarı çıkarabilirsin.”

 

Orta Düzey Ressamlık yeteneğine sahip olan Petrov, görevi sayesinde bu kaleden faydalanıyordu ve esasında bildiği hiçbir şeyi halka açıklamak gibi bir niyeti yoktu.

 

Ama Yurin’e attığı her bakışta kalbi hızla çarpmaya başlıyordu.

 

Petrov normalde kibirli ve kendini beğenmiş bir mizaca sahipti ve insanları sıklıkla görmezden gelirdi.

 

Fakat Yurin’le yaşadığı şey ilk görüşte aşktı.

 

E bir Ressam olarak kadınların cazibesi ve güzelliğini takdir etmesi çok doğaldı.

 

Yurin’in yumuşak ve narin yüz hatlarıyla berrak, keskin gözleriyse kıyas götürmeyecek güzellikteydi!  

 

Halihazırda çok güzelken yakın gelecekte daha da güzel olacağı izlenimini veriyordu.

 

Bir ressamın ömrünün geri kalanında resmetmek isteyeceği mükemmel bir güzellikti.

 

Ve Petrov da bu yüzden Yurin’e bildiği ne var ne yoksa anlatıyordu.

 

“Odana bir tablo bıraktığın takdirde her nerede olursan ol etkisini göreceksin.”

 

“Etkisini göreceksin derken?”

 

“Ah, öyle doğru düzgün bir açıklama yapmadan pat diye söylediğim için üzgünüm. Resimlerin oyunculara bahşettiği etkiden bahsediyordum. Ama diğer sanatçılar tarafından çizilen resimler bundan muaf, yani yalnızca kendi çizdiğin resimlerin etkilerini görürsün. Örneğin benim resimlerimi odana yerleştirirsen hiçbir etki göremezsin.”

 

Petrov’un yüzünde acınası bir ifade vardı.

 

Açıklama yaparken iyi görünmek istiyordu ama tuhaflaşmış ve açıklamalarını aceleye getirmeye başlamıştı.

 

Bununla birlikte Yurin’le konuştuğu her seferde, bilhassa yüz ifadesinin her değişiminde genç kızın güzelliğini gözlemliyordu.  

 

Petrov, ona tamamıyla kapılmıştı.

 

***

 

Lavı iki defa aşmış olan grup, Cehennem Zindanının derinliklerine ulaşmıştı.

 

Yol boyunca Cehennem Şövalyeleri ve Kaos Savaşçılarıyla çarpışmaya devam etmişlerdi ve şimdi de bir volkanik patlama deneyimliyorlardı.

 

Las Phalanx’ın yeraltı bölgesindeyken volkanik patlama deneyimlemek de ayrı bir heyecan uyandırıyordu.

 

Güvenli bir yere saklansalar bile kamikazeye binmişçesine bir sarsıntı hissetmemek elde değildi.

 

“Keueeek!”

 

Sarı Oğlan, Geumini ve ölümsüzler oldukları yerde sendelerken Weed ve Seoyoon duvarlara tutunarak zar zor ayakta kalabiliyordu.

 

“Tozluyu çağırıyorum. Ölümsüzlere ve geri kalanlara destek sağla.”

 

Tozlu sayesinde grup sendeleyip sallanmayı kesti.

 

Zindan geçitlerindeki duvarların çökmesinin önlenmesi de hayatta kalmalarını garantiledi.

 

Weed, Cehennem Zindanıyla ilgili bolca bilgi toplamıştı.

 

Burada yaşayan canavarlar uzun yıllardır daimi bir çekişme içerisindeydi.

 

Las Phalanx’taki çeşitli canavar ırklarının yalnızca belirli zindanlarda doğması, gruplarını sağlamlaştırmalarına neden olmuştu.

 

Ve Cehennem Zindanı da Las Phalanx’taki tüm zindanları bağlayan ana geçitti. Volkanik patlamaların yol açtığı deformasyonlar yeni yollar açtığı veya mevcut yolları engellediği için işler bu noktaya gelmişti.

 

Ama esas korkutucu kısım, volkanik patlamalar esnasında akan lav miktarıydı!

 

Yeraltının derinliklerinden gelen lavlar korkunç bir momentumla akıyordu.

 

Ve tam da şu anda Weed’in güvenli alanında belirgin bir değişiklik meydana geliyor, ufak çatlak belirtileri görünüyordu.

 

Bir düdüklü tencere misali sıcak hava çıkışı gerçekleşiyordu.

 

O noktadan lavlar çıkacakmış gibi görünüyordu ama şimdilik nispeten güvendeydiler.

 

“Bugün patladığı için birkaç gün uykuda kalır herhalde.”

 

Bu fırsat ziyan edilmedikçe zindan özgürce keşfedilebilirdi.

 

Esasında küçük bir deprem mi yoksa bir patlama mı olduğu belirsizdi fakat Weed, çeşitli işaretler aracılığıyla bunun gerçekten de bir patlama olduğunu teyit edebilmişti.

 

Ve volkanın doğasına tamamen adapte olan Weed, bir kaya oymaya başlamıştı!

 

“Yarın dünyanın sonu gelirse vergi ödemeye son vereceğim demektir.”

 

Akan lavların sakinleşmesini beklemelerinin ardındansa grubun keşif hızı muazzam bir artış gösterdi.

 

Ve canavarlara dinlenme fırsatı tanımayan ölümsüzler saldıran ilk taraf oldu.

 

Cehennem Şövalyeleri avına devam eden grup, bir noktada belirli bir Kaos Savaşçısı grubuyla çarpıştı.

 

İçlerindeki bir Kaos Savaşçısıysa tuhaf bir şey söyledi.

 

“Kubichya intikamımı alacak.”

 

“Kesinlikle onun kudretiyle ölümü tadacaksınız.”

 

Duyduğu şey Weed’in merakını cezbetmişti.

 

“Neden bahsediyorsun sen?”

 

“Sence? Size söyleyecek başka bir şeyim yok.”

 

Kaos Savaşçısı rehin alınmış olmasına rağmen gururunu koruyor ve bilgi vermeyi reddediyordu.

 

“Tori, git şunun kanını em.”

 

“Ne yaparsanız yapın ağzımdan tek kelime alamayacaksınız. Beni öldürün gitsin!”

 

Kaos Savaşçısı işkenceye rağmen sırrını mezara götürmeye kararlı görünüyordu.

 

Bu nedenle Weed zor da olsa yaklaşımını değiştirdi ve rakibinin yüz ifadelerini okumayı deneyerek onu kışkırtmaya başladı.

 

“Ooo, yani Kubichya’nın Ejder Kılıcı konusunda bile çeneni kapalı tutacaksın. Sanırım gerçekten de Kaos Savaşçılarının birbirlerine beslediği saygı büyükmüş.”

 

“Sen... Sen bunu nereden…”

 

“Demek sahiden doğruymuş.”

 

Kaos Savaşçısı bıçaklanmışçasına irkilmişti.

 

Weed’in grubu birkaç gündür zindanda avlanarak dolanıyordu.

 

Halihazırda karmaşık olan geçitler bir çıkmaz yola varılmışçasına değişmeye devam ettiği için bir önceki geçide dönmeleri mümkün olmuyordu.

 

Uzun bir süredir seyahat ettikleri için de hedeflerine ulaşmaya yaklaşmış olmaları gerekiyordu.

 

“Ejder Kılıcı uzun zamandır elindeydi, peki öyleyse neden hala büyü çemberine gitmedi?”

 

“…..…”

 

Kaos Savaşçısı bir kez daha çenesini kapatmıştı.

 

“Kaos Savaşçısı Kubichya inanılmaz hızlı gelişiyordu. Ejder Kılıcını eline almışken hiç kimse ona rakip olamazdı.”

 

“…….!”

 

Kaos Savaşçısı suratına yerleşen şaşkınlığı gizleyemiyordu.

 

Seoyoon ve hayat bahşedilmiş heykeller de Weed’in Kaos Savaşçısından tepki alma konusunda sergilediği zeka karşısında şaşkına dönmüş durumdaydı.

 

“Üzerinden uzun zaman geçti… Kubichya artık ırkınızın lideri olmuştur, değil mi?”

 

Kaos Savaşçısı alaylı bir kahkaha attı.

 

Weed ise üslup değiştirdi.

 

“Yo, o bundan önce bir Kudretli Savaşçı. Kaos Savaşçılarının en güzidesi!”

 

“…….!”

 

“Kaos Savaşçıları ve Cehennem Şövalyeleri arasındaki çatışma hala sona ermedi ve sizlerin Cehennem Şövalyelerinin bölgesini işgal etmeye çalışmanızın sebebi de büyü çemberinin oralarda bir yerde olması.”

 

“…….!”

 

“Irkınızın onlara karşı bölgesel bir savaş başlatmasının ana nedeni bu, değil mi? Cehennem Şövalyelerinin doğurganlık oranı yüksek olsa da ırkınızın büyü çemberine ulaşabilmesi için onları öldürme mücadelesi vermek zorundasınız!”

 

“Kaos Savaşçısı, sen konuşmasan bile şu anki abartılı yüz ifadelerin bana her şeyi anlatıyor.”

 

Diyen Weed, kısa bir açıklama yaptı.

 

“Sabah akşam verilen dram dizilerini hevesle bekleyenler bu kadarını rahatlıkla tahmin edebilirdi.”

 

“……..”

 

Güney Kore’nin muazzam drama hayran kitlesi!

 

Weed de büyükannesiyle birlikte bolca TV draması izlemişti. O drama dizilerinde ölmek üzere olan biri ve onu kurtarmak için elinden geleni yapan bir başkasını içeren hikayelere sıklıkla rastlanırdı. O dizilerde bolca duygusal sahne olduğu için de diyaloga bile ihtiyaç duyulmazdı, yalnızca oyuncuların ifadelerini görmek olup bitenlerin anlaşılması için yeter de artardı bile.

 

“Her neyse, benim Kubichya o gücü elde etmeden önce oraya ulaşmam gerekiyor.”

 

“Artık çok geç.”

 

“Sana bunu söyleten nedir?”

 

“Volkan patladığında doğrudan oraya açılan ufak bir geçit oluştu. Kubichya şu anda bir Kaos Savaşçısı ordusuyla büyü çemberine doğru ilerlemiş olmalı.”

 

*Ding!*

 

- Göreve ilişkin bilgi edindiniz.

 

Böylece Weed’in önünde bir film belirdi.

 

Geniş bir mağaraydı.

 

Kaynayıp fokurdayan lav gölünün köşesinde Cehennem Şövalyelerinin en büyük yerleşim yeri bulunuyordu!

 

İşte o yerin merkezinde de büyü çemberi çizilmiş bir sunak vardı. Etrafındaysa mütemadiyen genişleyip küçülen muazzam miktarda kırmızı mana toplanmıştı.

 

“Kubichya işgal gerçekleştirdi!”

 

“Kaos Savaşçılarını öldürün! Kutsal topraklarımızı koruyun!”

 

Cehennem Şövalyeleri Kaos Savaşçılarına karşıydı!

 

İki taraf da en az 500 birimi harekete geçirmişti.

 

Fakat balta yerine kırmızı bir kılıç kuşanmış Kaos Savaşçısının kudretli savuruşları karşısında Cehennem Şövalyeleri sırasıyla yere yığılıyordu.

 

Kaos Savaşçılarının sayısı Cehennem Şövalyelerinin 1.5 katıyken onları mağlup etmek zor olacağa benziyordu.

 

Irklar arası yoğun bir savaş yaşanıyordu.

 

- Al Yıldızın Geri Alınması görevi güncellendi.

Hedef: Kaos Savaşçılarını durdurmak.

Kubichya Imbeol’ün Çemberi tarafından Las Phalanx’ın her noktasından toplanan gücü özümsemeyi ve Kaos Savaşçılarını durdurulamaz hale getirmeyi amaçlıyor.

Cehennem Şövalyeleriyle birlik olarak Kubichya’ya karşı savaşmalısınız.

Savaşı Cehennem Şövalyelerinin gözünden görmek için 4 saniyeliğine gözlerinizi kapatın.

Kubichya büyü çemberindeki manayı başarıyla özümseyecek olursa görev sona erecek.

 

Weed hala katil işaretine sahipti ve Kötü Şöhreti 7,500ü aşmıştı. İsmi kırmızı olmaya devam ediyor ve teşhir ediliyordu, bu nedenle Cehennem Şövalyelerinin kendisine saldırmayacağı bir yol arayışındaydı. Ancak tam da o anda üst üste binen irili ufaklı çemberlerin oluşturduğu bir desen belirerek alnına yerleşti.

 

Yani Cehennem Şövalyelerinin sembolü!

 

Aynı sembol Seoyoon, hayat bahşedilmiş heykeller ve ölümsüzlerin alınlarında da belirdi.

 

Göreve öncülük eden kişi Weed olsa da grubun bir parçası olmaları gereği onlar da sembol sahibi olmuştu.

 

- Alnınıza Cehennem Sembolü kazındı.

Artık Cehennem Şövalyeleriyle bir düşmanlığınız kalmadı.

 

Bu noktada Weed, gözlerini kapatarak süregelen savaşı izlemeye başladı.

 

Kubichya etkileyici bir yetenek gösterisi gerçekleştiriyordu.

 

Yalnızca Al Yıldızı savurarak düşmanlarına ateş topları gönderiyordu.

 

İleri düzey ateş büyülerini özgürce gerçekleştirebiliyordu.

 

Hiçbir büyülü söz olmaksızın gönderilen ve büyük çaplı patlamalar doğuran ateş topları, Al Yıldızın oldukça güçlü bir büyüsünün eseriydi!

 

Kubichya liderliğindeki Kaos Savaşçıları büyük bir momentumla hareket ediyordu.

 

Şu anki gidişata bakılırsa Cehennem Şövalyeleri 3 ila 4 saat direnebilirmiş gibi görünüyordu.  

 

Bu yalnızca birebir bir çarpışma olsaydı bu şekilde köşeye sıkışmazlardı.

 

“Hmm… Fazla vaktim yok. Alevli Çakıl ve Tozluyu çağırıyorum.”

 

“Yapılacak işler bitmedi mi, Lordum?”

 

“Son zamanlarda bayağı külfetli işler yapıyoruz.”

 

Weed, onların şikayetlerini dinlemeden emirlerini sıralamaya başladı.

 

“Alevli Çakıl, büyük savaşın gerçekleştiği yeri tespit et. Tozlu, oraya en yakın kestirmeyi bul.”

 

“Bizim için kolay bir iş olacak.”

 

Diyen Alevli Çakıl ve Tozlu hızla ortadan kaybolarak yeniden belirdi.

 

“Yeri tespit ettim. Koşarak ulaşmak yaklaşık 30 dakika alır, o yüzden beni takip edin, size yolu göstereceğim.”

 

Vakit nakitti!

 

O 30 dakika bile Cehennem Şövalyeleri için savaşın seyrini değiştirilemez hale getirebilirdi.

 

Ancak her iki taraf için de fiziksel limitlerin söz konusu olması nedeniyle büyük ihtimalle savaş esnasında duraksamalar olacaktı.

 

Yaklaşık 3 ila 4 saat direnebilecek olmaları gerekirdi, en kötü senaryoyla büyü çemberine ulaşmaları o vakte kadar gerçekleşmezdi.

 

“Hadi gidelim!”

 

Böylece Weed, Seoyoon ve geri kalanlar koşmaya başladı.

 

Ama elbette ki Weed, gitmeden önce rehin aldığı Kaos Savaşçısını öldürüp ganimetlerini toplamayı ihmal etmedi.

 

Dadadadadak!

 

Weed, Seoyoon ve grubun geri kalan fertleri gürültü patırtı içerisinde koşturuyordu.

 

Kalan tüm Kaos Savaşçıları ve Cehennem Şövalyeleri mevcut savaşa dahil olmuş gibi görünüyor, dolayısıyla yol boyunca karşılarına hiçbir düşman çıkmıyordu.

 

Weed, koştururken gözlerini kısa bir süreliğine kapatarak savaşın durumunu kontrol etti.

 

“Bayağı zor bir iş olacak.”

 

Kubichya ve Kaos Savaşçıları fazla güçlüydü.

 

“Tamamen farklı bir ırk, Liç Shire’dan daha güçlü, Bar Khan’laysa aşağı yukarı aynı seviyede olmalı.”

 

Kubichya bir ulu savaşçıydı.

 

Sınırsıza yakın canlılığı ve üstün savaş gücüyle savaş alanının ön saflarındaki Cehennem Şövalyelerini hezimete uğratıyordu.

 

Kudretli Savaşçı unvanının hakkını veriyordu!

 

Al Yıldızın ateş büyüleri yeniden kullanılıyor ama güçlü ateş dirençleri gereği Cehennem Şövalyeleri kolay kolay yenik düşmüyordu.

 

“Oraya ulaşmadan önce bir şeyler yapmam gerekiyor.”

 

Diyen Weed kısa bir süreliğine durarak Gizemli Kuşu çıkarttı.

 

Olacakları anında kestiren Altın Kuş ise neşe içerisinde kanatlarını çırpmaya başladı.

 

“Ey büyük İmparator Geihar tarafından yontulmuş Ahreupen İmparatorluğu mührü, hayatımı seninle, asil bir sanatçının ruhuyla paylaşacağım. Şimdi sonsuz uykundan uyan ve benim silah arkadaşım ol. Heykele Hayat Bahşetme!”

 

- Bir heykele hayat bahşettiniz.

Heykelin seviyesi Sanat İstatistiğine bağlı olarak belirlenecek.

Mevcut Sanat İstatistiği 1,889, dolayısıyla heykelin taban seviyesi 447 olacak.

Bunun yanı sıra Usta Oymacı Geihar’ın elinden çıkan bir Ahreupen İmparatorluğu Mührü, bir tarihi hazine olması gereği seviyesinde %35 artış gerçekleşecek. Bu artışla seviye 603e yükseltildi.

Lakin belirli tazminatlar söz konusu.

Uçan bir canavar olması gereği %10 seviye düşüşü.

Dönüşüm kabiliyetine sahip bir canavar olması gereği %10 seviye düşüşü.

Heykelin uzun bir tarihe sahip olması ve zaman içerisinde dayanıklılığının düşmesi gereği %7 seviye düşüşü söz konusu.

Heykele üç nitelik bahşedildi.

Niteliklerin güçleri heykelin formu ve kalitesine bağlı olarak değişiklik gösterir.

Cevher Niteliği (%100), Rüzgar Niteliği (%100), Sanat Niteliği (%100)

Cevher Niteliği, siyasi etkiyi arttıran özel bir karizma sağlar.

Rüzgar Niteliği, canavarın uçma hızını arttırır.

Sanat Niteliği heykellerin ve diğer sanat eserlerinin etkilerini %150 arttırır. Bu, tüm canavar grubu için geçerlidir.

Tarihi bir hazine olarak sınıflandırılması nedeniyle olağanüstü bir zarafet ve itibara sahip olacaktır.

Usta Oymacı İmparator Geihar’ın elinden çıkan bir eser olması gereği sağlık ve manası yükselecek. Usta Oymacılığın diğer etkileri hayat bahşeden kişinin yetenek eksikliği nedeniyle geçerli olmayacak.

Ahreupen İmparatorluğunu sembolize eden bir mühür olması nedeniyle özel kabiliyetler eklenecek.

Kuşatma esnasında defansa faydası dokunan gizemli bir sis çağırma yeteneğine sahiptir.

Askerleri yönetme yeteneğini kuvvetlendirir ve keşif yeteneğini geliştirir.

5,000 mana kullanıldı.

Heykele Hayat Bahşetme yeteneğinin kullanımındaki etkinliğin artmasına bağlı olarak tüketilen seviye ve istatistik miktarı %20 azaldı.

6 Sanat İstatistiği kalıcı olarak azaldı.

Azalan istatistik miktarı heykel yapımı veya sanatla ilişkili diğer aktiviteler aracılığıyla geri kazanılabilir.

1 seviye düştü.

Seviye düşüşüne bağlı olarak yükseltilen son istatistikler 5 düştü.

Seviye yükselişiyle istatistikleri yeniden arttırmak mümkün.

Hayat bahşedilen heykele özen göstermeniz rica edilir.

Ölümü üzerine ruhunu geri kazanabilmesi için heykele yeniden hayat bahşedilmesi gerekir.

Tamamen yok edildiği takdirde yeniden hayata döndürülemez.

 

Gizemli Kuş yüzlerce yıldır Ahreupen İmparatorluğu Hanedanlığının ihtişamını sembolize ediyordu.

 

Ve şimdi de Mitril ve Platinden yapılı o heykel hareket etmeye başlamıştı.  

 

Kkirurururu.

 

Gizemli Kuş, gözlerini kırpıştırdı ve Geumini ile Sarı Oğlan ikilisi tarafından karşılandı.

 

Ardından bakışları Weed ve Seoyoon arasında gidip geldi.

 

Annesini arayan bir civciv gibiydi!

 

Weed, kuşun dikkatini çekerek onunla konuşmaya başladı.

 

“Sana hayat bahşeden kişi benim. Yani ben senin babanım.”

 

Güzel mücevherlerden oluşan gözlere sahip olan Gizemli Kuş, sarsak sarsak Weed’e doğru ilerlemeye başladı.

 

Ancak Altın Kuşun aksine o, mevcut formuyla bile Weed’le anında konuşabildi.

 

“Baba, bana bir isim ver lütfen.”

 

“Bir isim… Bana güzel bir isim lazım…”

 

Diyen Weed, Gizemli Kuşu baştan aşağı süzerek bir isim buldu.

 

“Sana Eunsae(Gümüş Kuş) diyeceğim.”

 

Bir bakıma hoş bir isimdi ama nüansı Sarı Oğlandan pek farklı sayılmazdı.

 

“Eunsae, bayağı güzel bir isimmiş. Beğendim. Teşekkürler, Baba.”

 

Diyen kuş, anında Seoyoon’un omzuna yerleşti.

 

Ona hayat bahşeden kişi Weed’ken o, Weed’dense Seoyoon’u seçmişti!

 

Görünüşü ve mizacıyla bir dişiye benziyordu.

 

“Neyse, hadi gidelim!”

 

Weed daha fazla zaman harcamayı göze alamazdı.

 

“Bu taraftan.”

 

Tozlu rehberliğindeki grubun yol ayrımlarına denk geldiklerinde hangi yolu seçecekleri konusunda tereddüt etmesi gerekmiyordu.

 

25 dakikanın sonundaysa nihayet istikametlerine ulaştılar!

 

Kaos Savaşçıları ve Cehennem Şövalyeleri hala büyük çaplı bir savaş içerisindeydi.

 

Sağır edici patlamalarla birlikte savaş alanı boyunca alevler yükseliyordu.

 

Weed savaşın durumunu kabaca bilse de Seoyoon ve hayat bahşedilmiş heykellerin hiçbir fikri yoktu.

 

Al Yıldızı kuşanan Kubichya, muazzam bir savaş gücü sergiliyordu.

 

Onun liderliği altındaki Kaos Savaşçıları farklı düzenlerde çarpışıyordu. Weed ilk etapta Cehennem Şövalyelerinin 3-4 saat dayanabileceğini düşünmüş olsa da mevcut duruma bakılınca o kadar dayanamayacakları barizdi.

 

Onlar yenik düşecek olursa Las Phalanx’taki güç dengesi bozulmaya başlayacaktı.

 

“Keuheum.”

 

Weed büyük bir tereddüt içerisindeydi.

 

Ama tam da o anda Alev Devleri ansızın lav gölünün içerisinde belirdi.

 

“Beni uykumdan uyandıran herkesi öldüreceğim!”

 

“Uykumuzu bölen can sıkıcı piçler, hepiniz öfkemizle yüzleşeceksiniz!”

 

İşgalci beş Alev Devi kılıçlarını savuruyordu!

 

Ama buna rağmen ne Cehennem Şövalyeleri ne de Kaos Savaşçıları geri çekiliyordu.

 

Üstüne üstlük çok sayıda Baovant da mücadeleye katılıyordu.

 

Püskürttükleri ateş topları kargaşayı daha da arttırıyordu.

 

Kaotik savaş alanı, Cehennem Zindanının tüm yaratık türlerini bir araya getirmişti.

 

“Cehennem Şövalyeleri hala 300 civarında görünüyor. Ah, iki tanesi daha öldü işte… Kaos Savaşçılarıysa destek topluyor gibi duruyor, sayıları da Cehennem Şövalyelerinin iki katına çıkmış. Alev Devlerinin bir noktada belireceğini biliyordum ama Baovantların da dahil olmasını beklemiyordum.”

 

Weed, sayılarını hesap edebiliyor ve savaşı değerlendiriyordu.

 

Sarı Oğlan korkudan sinip gizlenirken Geumini, savaşma arzusunu yitiriyordu.

 

“Golgolgol, şu anda savaşa dahil olursak öldüğümüzle kalırız.”

 

Weed’e ölümün yakın olduğu hatırlatılıyordu!

 

Seoyoon ise sakince Weed’i izliyordu. Göreviyle ilgili hangi karara varırsa varsın onu desteklemeye kararlıydı.

 

S sınıfı görevler birbiri ardına ekstrem zorluklara yol açarken devam etme riskini almaya değer miydi?

 

Weed, artık kararını vermek zorundaydı.

 

 

#Uzuun bir bölümün daha sonuna ulaşmış bulunmaktayız. Yurin’in kaleyi keşfetme kısmı bayağı hoşuma gitti, istediği zaman gidip öğelerini koyabileceği, oradaki tabloların etkilerini taşıyabileceği bir yeri olması güzel. Seoyoon’un her koşulda Weed’i desteklemesi, o ölmesin diye kendini ön plana atması ve Weed kafasızının bunu asla anlamayışınaysa ne yorum yapacağımı bilemiyorum. Son olarak bu kadar ilerlemişken ve işin ucunda büyük ödüller varken Weed’in ben vazgeçtim ya deyip görevi bırakacağını hiç sanmıyorum. Ama bu koşullar altında savaşı nasıl kazanacakları da muamma. E bakalım neler olacakmış, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46402 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr